hesabın var mı? giriş yap

  • bana 1 tl daha kazandıran açıklama. her bir yalanı için kenara 1 tl atıyorum. şimdiden site içinde güvenlikli bir ev aldım. teşekkürler badem bıyık.

  • munih'te bir sinemada filmden once vizyona girecek filmlerin fragmanlari gosterilmekte. son fragman olarak twilight serisinin gelecek filmi gosterilir. sonra teknik bir sorun olur, sinema projeksiyonu perdeye sadece beyaz isik yollamaya baslar. bu esnada en arkada ve projeksiyonun altinda oturan ben ayaga kalkip elimi projeksiyonun onune goturerek kus, kopek vs golge oyunlari yapmaya baslarim. bir kac dakika sonra birakinca on siralardan bir ses yukselir:

    "bu twilight'tan daha iyiydi"

    tum salon kopar...

  • anayasal hak olmasına rağmen başaramayacağımız şey. düşün işte hakkın olmasına rağmen kapıda önünü kesip içeri almayacaklar. "burası işletmenin kardeş" diyecekler. istediğin kadar durumu anlat "burası işletmenin"den öteye gitmeyecek konu.

    jandarma ya da polisi aradığında normalde işin çözülmesi gerekecek ama öyle de olmayacak. çünkü polis işini yapmayacak. "10 lira için ne ayak yapıyorsun kardeşim" diye bir de seni suçlu çıkartacak. değil 10 isterse 1 lira olsun, bu senin hakkın ama kafalar çok başka.

    özetle; her alanda olduğu gibi burada da güçlü hakkı olmayan şeyleri senden benden alacak, seni koruması gerekenler de s*kine takmayacak. o iş yaş.

  • amerikan hukuk sistemi; izlediğim muvilerde olsun, dizilerde olsun öteden beri dikkatimi çekiyor. bu sistemde başta jüri sistemi olmak üzere anlayamadığım tonlarca şey var. mesela taraflar bazen mahkeme öncesi bir tartışma yapıyorlar aralarında, böyle kameralı kayıtlı... bu nedir çözemedim. iki avukat aralarında yemek yiyip 100 bin dolara olur bu iş diyorlar, ondan sonra hakimin karşısına çıkıp "biz anlaştık yoranır" diyorlar, olay bitiyor. yolda sokakta gezen garip garip adamlar var, numaradan insanlara çarpıyor, insanların kapılarını çalıp "doğalgazdan geliyoruz" falan diyorlar. ondan sonra da pat diye adamın kucağına bir belge atıp "you've been served" deyip kaçıyorlar. bu belgeyi alan da apışıp kalıyor, daha belgeyi veren adamın peşinden koşup yakalayanını görmüş değilim. gerçek bir terbiyesizlik örneği. insanın kucağına belge bırakıp kaçmak da nedir? yakışıyor mu delikanlıya? olgun bir davranış mu bu? bu sorular hep kafamı kurcalıyor.

    işte amerikan hukuk sisteminden soğumak aslında böylesi bir karmaşık sürecin ürünü. ne kadar mahkemeli, jürili, hapishaneli film varsa izleye izleye amerikan hukuk sisteminden soğudum. abd'de yaşamıyorum ama hep bir gün başım abd hukuk sistemiyle belaya girecek ve benden en az bir buçuk, bilemedin iki milyon dolar kefalet isteyecekler gibi geliyor. beceriksiz avukatım ve bölge savcısının düşmanlığı yüzünden hapse girmek istemiyorum. suçu üstüme yıkmak isteyen polislerin eyalet hapishanesinde mutlaka tanıdıkları vardır ve benim gibi beyaz sıska çocuklara orada pek iyi davranmadıklarını herkes bilir. allahım sen beni hırsızla, uğursuzla terbiye etme yarabbim. bu konuyla ilgili belki bir gün texas eyalet hapishanesine düşersem lazım olur diye bir türkü besteledim. sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. tüm amerikalı kader mahkumlarına gitsin:

    eyalet hapishanesinde volta atanda
    zencisi, latini, nazisi banyoda karşıma çıkanda
    yürek taş kesildi, titreme geldi o anda
    ellerin kırılsın bölge savcısı

    param olaydı iyi avukat tutaydım
    jürideki asabi yaşlı kadına yoldaş olaydım
    kodesimin demirlerine tırrrrrrrrr diye sürtülen kara cop olaydım
    ellerin kırılsın bölge savcısı

    solaryum dönüşü aynasızlar beni zenci sananda
    arabadan indirip ağzıma ağzıma vuranda
    olayı kameraya kaydetmesi gereken görgü tanığı uyuyanda
    ellerin kırılsın bölge savcısı

    şimdi texas mahpus damında namım söylenir
    bir gün nazilerin, bir gün zencilerin elinde yürek dağlanır
    sıla hasretinden gözler hep yaşlanır
    ellerin kırılsın bölge savcısı, ahım var sende bölge savcısı

    söz/müzik/düzenleme: gofret beyin history x

  • giotto için rönesansın babası diyebiliriz. daha 10 yaşındayken babası koyunları otlatsın diye gönderdiğinde koyunların resimlerini kömürle taşların üstüne çiziyor. yaptığı resimleri görünce, o dönemki ressamlardan cimabue bunu yanına çırak almak istiyor. cimabue'nin dikkatini çeken şey giotto'nun gördüklerimi birebir resmetmesi aslında. hatta gerçekçiliğiyle ilgili şöyle bir şey anlatılır. cimabue resmi yapar ve bitmemiş halde atölyeden gider. giotto ise resmin burnuna bir tane sinek resmi yapar. cimabue geldiğinde sineği gerçek sanıp buna çok bozulur falan.

    assisi'de st. francesco kilisesinde çalışıyor. burada yaptığı, aziz francesco'nun hayat öyküsünü anlattığı resimlerle rönesans sanatı başlamış diyebiliriz. bu kilise iki bölümden oluşuyor. aşağı kısmında azizin lahdi bulunuyor. yukarı kısımda ise giotto'nun yaptığı, aziz francesco'nun hayat öyküsünü resmettiği freskler bulunuyor. azizin hayatını ise başka bir din adamının kaleme aldığı bir kitaptan aldığı bilgilerle resmetmeye başlıyor. freskler 16 panodan oluşuyor. dönemi için o kadar güzeller ki giotto bunlarla birlikte ciddi bir üne kavuşuyor o dönemler.

    burada yaptığı resimler kutsallıktan ziyade günlük yaşama gönderme. arka fon mesela mavi, bu da gökyüzüne yani dünyaya işaret ediyor aslında. herkes tarafından anlaşılmak için resimleri gerçekçi bir bakış açısıyla yapıyor. derinlik perspektif var ama biraz acemice, henüz yeterli olgunlukta değil. mekan algısını kullanıyor, arka planda mimari var. bu da dış dünya gerçekliğine bir gönderme gibi. her resim ayrı bir hikayeyi anlatıyor. hiyerarşiyi ortadan kaldırıyor mesela. burada yaptığı resimlerden birinde yatakta aziz yatıyor ve onun başucunda da isa var fakat ikisi de aynı boyda. ortaçağ resminde bunlar yok, hiyerarşi var.

    aziz francesco'nun şöyle bir hayat hikayesi var. kısacası, varlıklı bir ailenin oğlu. birgün rüyasında isa'yı görür ve olaylar gelişir modunda bir hikayesi var. giotto ise francesco'nun hayat hikayesini bu kilisenin duvarlarına resmetmiş.

    elbiselerini yoksullara verişi: bu resim o rüyayı gördükten sonra ailesinin yanına dönerkenki olayları anlatıyor. adam yavaş yavaş dünya nimetlerinden elini eteğini çekmeye başlıyor falan. bu arada resimde elbisesini verdiği kişi aynı zamanda asker.

    babasını reddi: resimde babasının arkasındaki insanlar assisi’nin soylu kesimi, francesco’nun arkasındakiler ise onun yolunun takipçisi, müritleridir. aralarında giyim açısından fark vardır. francesco’nun arkasındakiler sade, babanın arkasındaki insanlar şık giyinimlidir. bu adam günümüzde yaşasa babasının kuracağı cümle bence aynen şöyle olurdu: salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk ya olurdu. ne bileyim bendeki izlenim bu en azından. artık babası ne kadar sinirlendiyse adamın donuna kadar almış. -öhm neyse ciddileşiyoruz-tablonun yukarısındaki el figürü ise tanrının elidir. rönesans resimlerinde bu tip bir el ya da yaşlı bir insan figürü tanrıyı simgeliyor. francesco da izleyicinin dikkatini bu el figürüne çekmeye çalışır. artık tanrının yoluna girdiğini ifade ediyor. babanın arkasındaki mimari sarayları, köşkleri ifade ederken francesco’nun arkasındaki yapı ise kiliseye gönderme yapar.

    francesco'ya saygı: azizin geçeceği yola halı seriyorlar, francesco ise halının kaldırılmasını rica ediyor. o kilise gerçekte de var ama şu an hangisi olduğunu bilemedim.

    su mucizesi: zaman birliğinin olmamasıyla burada karşılaşıyoruz mesela. farklı zamanlarda gerçekleşen olaylar aynı karede resmedilmiş. köylü susadığını söylüyor, öncesinde yürüyorlar. francesco onlardan ayrılıyor sonra. dua ediyor ve su fışkırıyor. köylü suyu içiyor, su sonra kayboluyor. olaylar farklı zamanlarda gerçekleşse de aynı karede yer alıyorlar.

    düğün: francesco bir düğüne gidiyor. düğünde, damadın 5 dakika sonra öleceğini söylüyor ve gerçekten de ölüyor. adam resmen şom ağızlıymış.

    kuşlarla konuşma: francesco bir süre sonra kuşlarla konuşmaya başlıyor. arkasında da müridi leo var. her yere onun peşinden gidiyor falan. leo, francesco'ya göre dünya nimetlerine biraz daha bağlı biri. sanırım biraz pisboğaz biriymiş. dünya nimetlerinden uzaklaşsın diye francesco bunun çorbasına kül atarmış arada.

    papa ııı. honorius ile konuşması: resimdeki konu franceso'nın tarikatını kurmak için vatikan’a gitmesi ve papa’dan tarikatını onaylamasını rica etmesi üzerinedir. sonuçta o dönem azizlere vaaz vermek için papa’nın onayı gerekir. papa ilk geldiğinde kabul etmez. bu olaydan sonra papa bir rüya görür. rüyasında franceso elindeki sütunu göstererek "bununla senin tahtını yıkacağım" der. ertesi gün papa francesco'nun azizliğini tanır. bir diğer görüş ise farklı bir grup olduğu için yönetmesi kolay olur diye papanın bu tarikatı tanıdığı yönündedir. bu resimlerde de francesco her zamanki gibi sade, papa ise şık bir kıyafetler içindedir. francesco öldükten sonra tarikat devam ediyor fakat 15.yy'da tamamen ortadan kaldırılıyor.

  • eşimi ilk gördüğümde, arkadaşımın sevgilisinin cüzdanında bir vesikalık fotoğraftı sadece. ben o fotoğrafı bir şekilde aldım, kendi cüzdanıma koydum. herhangi bir plan yapmadan ama, gelişigüzel öyle.

    ara ara çıkarıp baktım fotoğrafa, gözlerine, yüz hatlarına. keşke gerçek hayatta da tanışıyor olsaydık dedim. hayat bu ya, tanıştık. benim ilk fotoğrafını görüp aşık olduğum adam, gerçek oldu, elimi tuttu, yetmedi evlendi la benle. şimdi geçenlerde elime 7,5 mm'lik bir pirinç tanesinin ultrason resmini verdi doktor. aşık oldum. dilerim o da gerçek olup elimi tutacak. fotoğraftan aşık olmak, sonunda ellerin hep sıcak tutulacağının garantisidir.

  • adı milliyetçi hareket partisi olan, en önemli kuruluş ilkesi milliyetçilik olan parti'nin, ülkemizin araplar tarafından istila etmesine sessiz kalması hatta mültecilerden yana taraf olması durumudur. hayırdır milliyetçi hareket partisi ummetci hareket partisi oldu da haberimiz mi yok?

  • stanis law lem dogu blogunun bilimkurgu yazarlarindan oldugundandir, ana akim bk yazarlari kadar eserleri yayinlanmamistir.
    bunun etkisi turkiyede de gorulmus uzun bir sure eserleri pek bulunamamistir. fakat okunduktan sonra bilimkurguda ozgun bir yeri olmasi gerektigi anlasilir. cunku bilimkurgu sadece bilimin oykulestirilmesi degildir. ayni zamanda sorulmasi gereken sorular ve bilimin sorgulanmasi demektir. stanislaw lem de zaten bunu yapmaktadir. okunurken kitaplarinin yazim tarihleri dikkate alinmalidir. o dogu blogunun soguk savas zamanindaki bir bilimadamidir. sirf bu acidan bile en azindan dikkate alinmayi hakkeder. kitaplarinda asagidaki temalar ise egemendir denebilir;

    1) genelinde soguk savasin etkisi gorulur. tabi ki de sovyetlerden ve abd den bahsetmez ama genelde her hangi bir guc dengesi nukleer silahlarla tasvir edilir. herhangi bir uzay gemisinin en ciddi gucu nukleer enerjidir. ve bu kaynaktan buyulu gibi soz edilir ve bu guc herseyin arkasindadir. silah olarak atom bombasina ise cok fazla vurgu yapilir. hem yenilmezde, hem de aden de insanlarin en cok merak etiigi sey karsi tarafin atom bombasina sahip olup olmadigidir. tum bu nedenlerden dolayi lem in soguk savastan, ve atom bombasinin yarattigi gerginliten etkilendigini soylemek yanlis olmaz.

    2) lem modernizm doneminde bilim herseyi cozer gorusu ile yogruldugundan hep bu dusunce ile savasir. solarisde ve yenilmezde insanlar gezengenleri aslinda yenemeyecegimiz hatta anlayamayacagimiz seyler de var oldugnu kabul ederek terkeder. su anda cok sik karsilasilan postmodern bir yaklasim da olsa o donemin guclu modernizm akimlarinda istisnai bir yaklasimdir.

    3) uzay gemilerinde calisanlar arasinda tam anlamiyla birozellesmevardir. her zaman bir kimyager, biyolog, astrofizikçi, matematikçi vs. vardir. bu bilimadamlari kendi alanlari disinda bir sey bilmezler. bu da o zamanin bilim adamlarina ozgudur. su anda tum astronotlar ve bilimadamlari kendi alanlari disindaki alanlarda da bilgi sahibidir. bu acidan da bu ozellesme kitaplarinda bir klişedir.

    4) cok ciddi ontolojik ve epistomolojik acilimlara sahiptir. hatta solarisde bilim kurgu ogeleri felsefi sorularin gerisinde kalir. bilim kurguyu felsefi temelleri tartismak icin kullandigi bir fon olarak gormek sasirtici olmamalidir.

    5) evrim teorisini cok sever. evrime gore aciklamalar sikca karsilasabilecek birseydir. aden ve yenilmez sadece evrim teorisinin baska canlilar uzerine kuruldugu gezegenlerdir. ustune usluk yenilmez de geri evrim teorisini ortaya atar.

    ve butun bunlarin yaninda sorusturma ve yıldizlardan donusadli kitaplari bazi farkliliklar gosterir. sorusturma determinizmin, yildizlardan donus modernlesmenin ve bir anlamda tuketim toplumunun elestirisi olarak digerlerinden ayrilir.