hesabın var mı? giriş yap

  • nerede yaşadığının farkında olan komşudur malum elini sallasan magandaya çarpıyor günümüzde kendince beladan uzak duruyordur

  • antik mısır'da epey magazinel bir figürdür. kendisi hakkında zilyon çeşit hikaye vardır. sırasıyla özetlemeden önce ön bilgi verelim.

    birincisi meşhur horus'un gözü sembolüne ait. firavundan halka kadar herkesin kullandığı koruyucu bir semboldür, mantığı mavi boncukla aynıdır. öyküsü de set ile giriştiği düelloda kılıçla gözü yarılan horus'un screen shot'ı olmasıdır.

    horus orduların ve firavunların koruyucu tanrısı olarak bilinir. hatta firavunun sıfatlarından da biri budur. ölünce de osiris adı başa konarak anılırlar. kutsal üçlünün en genç üyesidir.

    haru, hor ve her diye de bilinir; firavunların adı içinde geçer. en medyatik örnek: horemheb.

    bir de ra harakhiti mevzusu var. ilerleyen zamanda ra ile horus birleştirilmiş (tipleri de benzer) ortak bir kült yaratılmıştır. ra'nın mekanı heliopolis'te de önemli bir sembol olmuştur.

    öncelikle klasik hikayeden başlayalım:
    horus, osiris ve isis'in çocuğudur. osiris'in set tarafından öldürülmesinden sonra isis büyü gücüyle hamile kalır ve hüküm süren set'e çaktırmadan oğlunu büyütür.

    bir başka öyküde -ki bu sanırım fantezi edebiyatına giriyor- osiris'in mumyasının küçük osiris hariç her parçası bulunur ama hala ölüdür. isis de gerek maji gücüyle gerek üstün performansıyla kayıp parçayı yaratır ve osiris de dirilip ölüler diyarına hükmeder, arada horus'un tohumu da atılır.

    horus büyür, set'in freskine dart atarak kendini geliştirir. sonunda karşısına dikilir ve büyük savaş sonuncunda onu yener. gözünde savaşın izi kalır. babasına yapılana ithafen o da küçük set'i uçurur ve set de kısırlıkla lanetlenir. üstüne sürgün edilir ama geri döneceğini söyler. horus da rövanş için bekleyeceğini söyler.

    bu versiyonlarda genelde horus hathor'un eşidir. zaten hathor'un bir ismi de hor'un (horus'un) evi'dir. bir başka öyküde annesi de olacak merak etmeyin.

    hathor kimi öyküde konudan alakasız kalırken, kiminde set'e olan sevgisinden eşinin aleyhine çalışır ve sürgüne gitmesini de istemez. babası ra da zaten karşıdır. bir de üstüne horus'u boynuzlar, kaynanası isis gibi imkansızı gerçekleştirir, set'ten hamile kalmayı başarır. sürgünden dönünce set'in varisi de büyük savaşta dengeleri değiştiren rol alacaktır. ama gördüğüm bir kaç hikayede de set'i cazibesiyle kandırıp horus'a karşı zayıf düşmesini de sağlar. bu rolde isis'i de görmek mümkün.

    hathor ile horus'un dört çocuğu vardır. bunlar mumyalanma sonrası ölünün organlarının konduğu kanopik denen kavanozlara yerleştirilirler. her çocuk vücudun başka bir bölümünü korur. ninja kaplumbağalar tadında hepsinin farklı özellikleri vardır, adları da şöyle: duamutaf, imsety, hapi ve qebehsenuef.

    diğer versiyonlara geçersek, horus'un epey erken dönemlerde osiris'in yerine konduğu öyküler mevcut. bunda da isis'in eşi oluyor. isis'in gazıyla set'e kafa tutuyor ve biçiliyor. ama üstüne gelen efsanelerle artık bu öykünün tutarlılığı yok. ra'nın eşi de hathor hatta bu versiyonda.

    bir de yaşlı horus var ki, o da ayrı bir konu. bu öyküde ise ra ve hathor'un çocuğudur. ayrıca bitmedi osiris ve seth'in kardeşidir. ("ee geb, nut ne oldu?" diye sorarım yetkililer, demek ki onlar yok bu öyküde.) osiris'i set gene biçer horus da bu sefer biraderinin intikamını alır.

    bitti mi, bitmedi. bir de behdet'in horus'u var. bu da epey eski bir öykü. bu sefer de ra'yı bölüm sonu canavarı set'e karşı korur. oysa set zamanında ra'yı apophis* denen tarım zararlısı yılandan korumuştur. sürgüne gönderilince de ortalığı yıkıp küresel ısınma yaratmış. özetle, adama "hadi ordan be!" derler.

    ayrıca the mummy filminde giysisine, dövmelerine ve tipine hayran olduğum* medjai'in şahinin adı da horus'tu. zaten medjai kadrosu da horus'tan güç alırlardı ve kendisi koruyucu tanrılarılarıydı. neyse sonra şahini indiriyorlardı aşağı, üzülüyordu garibim. kılıcını sevdiğim. yiğidim.

    neyse sakinim. bir de son olarak enki bilal'in immortel ad vitam diye bir filmi var. yarı animasyon yarı normal film. burada da horus yıllar süren uykusundan kalkıp gelecekte dünyaya geliyor, varis için kadın arayan uçkur düşkünü bir eleman oluyor.

    ne horus'muş hakikaten. ha bir de iron maiden'ın powerslave parçasında da geçiyordu adı, neyse sustum; yeter artık.

  • insanların hayatta kalabilmesini sağlayan oldukça kullanışlı bir özelliktir.

    canlıların sahip oldukları hislerin tamamı hayatta kalabilme ve üreyebilme amacına hizmet eder. bir canlı ne kadar fazla üreyebilirse türünü devam ettirme ihtimali o kadar yüksek olur. daha fazla üreyen canlıların soyları zamanla toplumda baskın hale gelir ve toplumun geneli o canlıların özelliklerini göstermeye başlar. bu özelliklere sahip olan canlıların diğerlerine göre daha fazla üreyebilmesinin sebebi de bu özelliklerin üreyebilmek için daha kullanışlı özellikler olmasıdır.

    korku, üzüntü, sevgi, hırs, kıskançlık... bunların her biri gereklidir ve insanların üreyebilmeleri için faydalıdır.

    örneğin korku hissinin amacı canlıyı en kısa sürede kaçmaya ya da savaşmaya zorlamaktır. bir tehlike anında korkmanızın sebebi tehlikeden kurtulup hayatta kalabilmenin ve daha sonra üreyebilmenin yolunun kaçmak ya da savaşarak tehlikeyi yok etmek olmasıdır.

    mesela kıskançlık kişiyi rekabet etmeye ve olası rakiplerini elimine etmeye zorlayan bir histir. bir dişi ve iki erkeğin olduğu bir ortam düşünelim. bu ortamda çocuk yapabilen erkeğin soyu devam eder ve türün sonraki nesilleri o erkeğin özelliklerini taşır. bir erkeğin dişinin ilgisini kazandığını ve dişinin o erkeği beğenmeye başladığını düşünelim. eğer beğenilmeyen erkek diğer erkeği kıskanmazsa dişi beğendiği erkekten çocuk yapar ve kıskanmayan erkeğin soyu tükenir. eğer erkek kıskanırsa diğerinin kuyusunu kazmaya ya da onun sahip olduğu özelliklerden daha iyi özelliklere sahip olmaya çalışır. başarılı olduğu müddetçe soyunu devam ettirebilir. bu özellik evrimsel süreçte fayda sağladığı için kıskançlık duygusu milyonlarca yıllık süreçte aktarılmış ve bugünlere kadar gelebilmiştir.

    sevgi canlıları fedakarlık yapmaya zorlayan histir. insanlar sadece ve sadece iki koşulda birilerini severler.

    koşul a: sevilecek kişinin sevecek kişi ile ortak gen taşıması.
    koşul b: sevecek kişinin sevilecek kişinin eşit ya da daha fazla fedakarlık yapacağına inanması.

    a koşuluna evrimsel biyolojide kin altruism b koşuluna ise reciprocal altruism denir.

    ortak gen taşıyan kişileri sevmemizin sebebi o kişiler çocuk yaptığında dolaylı yoldan bizim genlerimizi sürdürüyor olmalarıdır. örneğin kardeşinizle ortak taşıdığınız bir miktar gen vardır. kardeşiniz çocuk yaptığında kardeşinizin çocuğu sizin genlerinizi de bir miktar taşır. bu sebeple kardeşiniz çocuk yaptığında yarı yarıya çocuk yapmış gibi hisseder ve kardeşinizin çocuğunu seversiniz. kardeşinizin çocuğu için yaptığınız fedakarlık aslında kendi genlerininiz devamı için yaptığınız fedakarlıktır.

    ortak gen taşımayan kişileri sevmemizin sebebi de o kişiler sayesinde genlerimizi sonraki nesile aktarabilme ihtimaline sahip olduğuna inanç beslememizdir. sevgilinizi seversiniz çünkü sevgiliniz potansiyel anne adayıdır. karınızı seversiniz çünkü çocuğunuz karınızın da genlerini taşır ve karınızın sizin çocuğunuz için yaptığınız fedakarlıklara eşit oranda fedakarlık yapacağına inanırsınız. örneğin evliliklerde eğer bir taraf çocuğuyla ilgilenmeyi bırakırsa o evlilikte sevgi çok kısa sürede biter. insanlar kazıklanmaktan nefret ederler. çünkü eğer insanlar kazıklanırlarsa soylarını devam ettirmeleri zorlaşır. kadının ya da erkeğin çocukla ilgilenmemesi, çocuğun hayatta kalabilme ve sağlıklı olabilme ihtimalini azaltır. bu karşı tarafa atılan bir kazıktır.

    işte üzüntüyü hatırlamanın yegane sebebi de budur.

    üzüntü insanı hatırlamaya zorlayan hissidir. insan sadece kazık yediği zaman üzülür ve üzüldüğü zaman aralığında yaşadıkları beynine kalıcı olarak kazınır. bunun sebebi kazık yiyerek girdiği üzüntü döneminde yaşadığı her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlamasının onun gelecekte aynı kazığı tekrar yiyebileceği durumlarda aynı kazığı yememesini sağlamasıdır. yani basitçe eğer biri size kazık atarsa üzülürsünüz, üzüldüğünüz için hatırlarsınız, hatırladığınız için aynı kazığı tekrar yemezsiniz. üzüntü hatırlamaya zorlar.

    mutluluğu hatırlamanın ise hiçbir evrimsel avantajı yoktur. mesela hatalarından ders alan birilerini görmüşsünüzdür. peki hiç başarılarından ders alan birini gördünüz mü?

    mutluluk denen şey insanın iki farklı üzüntüsü arasında geçen zamandan ibarettir. herkesin mutlu olmaya çalışmasının sebebi aslında herkesin mutlu olmak istemesi değildir. bunun sebebi aslında herkesin hayatını üzülmeden geçirmek istemesi, yani kazık yemeden geçirmek istemesi, yani soyunu devam ettirebileceği en iyi koşulları elde etmek istemesidir.

    olay bu kadar basit.

    bir de mutsuz anları siler beyin diyenler için.

    beyin mutsuz anları değil, insana "ben bundan sonra ne yaşayabilirim ne de çocuk yapabilirim" cümlesini kurduracak kadar ağır ve dehşet verici anıları, yani travmaları siler.

    hayatınıza devam etmenizi bile zorlaştıracak kadar büyük kazık yeme işine travma denir ve bunları hatırlamak yarardan çok zarar sağlar. hayatınıza devam etmenizi zorlaştıracak kadar büyük olan kazıkları genelde engelleme ihtimaliniz yoktur. mesela biri kafanıza silah dayayıp size zorla bir şeyler yaptırdığında travma yaşarsınız. bunu hatırlamanız size nasıl hayatınızın geri kalanında rastgele insanların sizin kafanıza silah dayamamasını sağlayabileceğinizi öğretmez. bu sebepten bu anıyı hatırlamanın evrimsel bir faydası yoktur. silinmesinin sebebi de budur.

  • sözlükte gezinirken başlığı gördüm dedim ne salak salak başlıklar. sonra girdim film olduğunu öğrendim dedim ne salak salak filmler izliyorlar. sonra önümde açık televizyona baktım salak salak birşey konuşuyorlar. köşede filmin ismine baktım 5 başlı köpekbalığı. dedim ne salak salak filmler izliyorum.

    edit:salak olduğumu keşfettiğim başlık

  • sofore "musait bi yer" demeye 50-100 metre kalmisken baska bir yolcunun inmek istemesi uzerine "kalmis surada 5-6 bina, tekrar durdurmayayim simdi" diye dunuserek inip yurumeye basladiginda, o dolmustaki baska birinin tam da senin inmek istedigin yerde araci durdurdugunu gormek...

  • ziraat bilmine dair iç burkan bir detay bu.

    gidiyorsun pazara, diyalog hep şöyle.

    -abi biberler acı mı?
    +karışık.

    ya da alıyorsun tatlı denen biberi, hop içinden mutlaka bir sürü acı çıkıyor.

    aga, niye bunu ayrı üretmiyonuz? lan teknoloji kurbağadan domates üretme seviyesine gelmiş, biberler hala karışık.

  • ristretto ile değil cortissimo ile yapılan, espresso bazlı, sütlü, kahve tarifidir. ortalama bir barista, capuccino ve latte gibi köpük ve kremanın baskın olduğu ürünlerde espresso kalitesini maskeleyebilir. "otomatik, standart çekimi yap, sütü 85-100 derece arasında (ikisine de gider) köpükleyip dök, müşteriye daya gitsin. zaten insanlar art fotoğrafı çekmek için içiyorlar kahveyi." düsturuyla durumu çok kolay kurtarabilirsiniz. flat white da o açıdan, lattenin az köpüklü hali şeklinde sunulabilir, starbucks ezgi'leri ve tayanç'ları anlamayacaktır.

    flat white, cortado gibi düşük tekstürlü bir ürün olduğu ve teoride sütün ve kahvenin tadlarının iyi şekilde ayrıştırılmış şekilde sunulması gerektiği için, en iyi espresso ile yapılmalı. tek silo, tek kalibrasyon ve tek değirmen ile kotaramazsınız. bu iki ürün için özel bir blend ve değirmen kullanmanız gerekir, ki bu konfigürasyondan çok iyi americano'lar da çıkar. daha yüksek derecelerde kavrulmuş, iyi dinlenmiş, asiditenin dengeli, tadın güçlü olduğu blendler kullanılmalı, specialty ya da fine sayılabilecek derecelerde öğütülmeli ve ekstraksiyon, yine dengeli olmalı. over olursa, aromayı kremaya kaçırırsınız; under olursa, aromayı hiç veremezsiniz. tıpkı kremasında olduğu gibi espressosunda da 'yeteri kadar' köpük olmalı. az miktarda, micro-foam köpük oluşturacak şekilde ısıtılan ve çekilen sütten yapılan krema, latte'de olduğu gibi ortadan, yavaşça dökülmeli. geniş ve derinliği az fincanlar tercih edilirse iyi olur, böylece espresso ve krema tam olarak kaynaştırılmadan, espresso'nun yeniden fincanın altında kendine yer bulacağı şekilde dökülme yapılmış olur. flat white'a art yapılmasında sakınca yoktur zira ideal şekilde hazırlanan espresso ve krema art'a elverişlidir, ürünün kalitesi için bir gösterge olabilir.

  • okurken öyle dalmışım ki 4 saat 20 dakikanın nasıl geçtiğini anlamadım dedirten olay.

    paramız yoktu okumadım.