hesabın var mı? giriş yap

  • eve kız arkadaş getirilir.anneyle tanıştırılır.anne evden giderken bombayı patlatır;

    -kızım bak oğlumu üzme,ne isterse ver.
    +...?!

  • istisnasız her defasında geri itileyerek tepki koydugum durum.. özellikle taksim metrosunda girenleri geri iten 1.85 boylarında biri görürseniz muhtemelen benimdir.

  • her anlamda üzen olay.
    "oh olsun" diyenler lütfen okusun. fenerbahçeli bir arkadaşımdan enfes bir olayla tarihi bir ayar geliyor:
    7 haziran 1932 günü şimdilerde fenerbahçe şükrüsaraçoğlu stadı'nın bulunduğu papazın çayırı ve kulüp binası yandı.yangın sırasında birçok fenerbahçeli futbolcunun evleri de yangından etkilendi.yangından önce ise selanik mütelliti isimli bir yunan takımıyla maç ayarlanmıştı ve maçı iptal etmek için çok geçti. fenerbahçeli futbolcular borç aldıkları formalarla stada geldiler ancak birçoğu yangının söndürülmesine yardım ettikleri için bitkin ve yorgun durumdaydı.maçın başlamasına dakikalar kalan galatasaray'ın efsane kaptanı aslan lakaplı nihat bedik ve galatasaray'ın a takımından 6 as futbolcu soyunma odasına geldi. nihat soyunma odasına girdikten sonra "bu zor gününüzde sizi yalnız mı bırakacağız, kabul ederseniz arkadaşlarım ve ben sizinle birlikte fenerbahçe formasını terletmeye hazırız" der. fenerbahçeli'ler bu teklifi kabul eder ve galatasray ve fenerbahçeliler'den oluşan bu takım maçı 4-0 kazanır.

    ben de koyu bir fenerbahçeli olarak, tarihten yapılan bu alıntıyı, galatasaray üniversitesi'nin yanmasıyla dalga geçen, bana göre özde sporsever olmayan fenerbahçelilere ithaf ediyorum

  • ss'e ''kendinizi yalnız hissediyor musunuz?'' yerine ''bu aptalca sistemi neden kurdunuz?'' diye soracak gazeteci olmadığı için gerçekleşendir.

  • dizideki murat karakteri * ile gökçeada'da kısa bir dönem aynı evi paylaşmıştım. sevgilisi gökçeada'da okuduğu için; haftasonları git-gel yapardı.

    sevgilisine evin anahtarını verdiği için; başka bir hatunla yakalanmıştı gerizekalı. kıçına tekmeyi yiyince bütün faturalar ve kira üzerime kaldı. adam resmen kendini oynamış. bundan 7 sene önce de beceriksizdi, dizide de beceriksiz.
    ayrıca bana hâla 110 tl borcu var..

  • gorunuse gore eksicilerin bir hayali gercek oluyor! belçika hükümeti, düşük bedelli sosyal konutlarda yasayan vatandaslarinin yurtdisinda kendi adlarına kayıtlı mal varligi olup olmadıgıni takip etme kararı aldi. mal varligi olması durumunda bu tahsis edilmiş ucuz kirali sosyal konutlardan cikartma ve 35,000 euroya kadar para cezası vermeyi kararlastirdi.
    hadi taze taze citir link
    al abi bu daha sicak link
    bu su demek ki o evlerde oturan gurbetçiler turkiye'de adlarına mal edinemeyecek!

  • bu entry'de size bu konserin gerçek olduğunu fotoğraflarıyla birlikte ispatlayacağım.

    freddie mercury afyon'un bir köyünde

    görsellerin devamını yazının devamında paylaşacağım. ayrıca yazının sonunda bohemian rhapsody ile afyon'un bir köyü arasındaki ilişkiyi de öğreneceksiniz.

    merhaba,

    her şey freddie'nin uyuşturucu bağımlılığından kurtulmak istemesiyle başlıyor. freddie uyuşturucudan kurtulmak için birçok ünlü rehabilitasyon merkezini deniyor ama hiçbir sonuç alamıyor. rehabilitasyondan umudunu kesen freddie partilerde gününü gün etmeye devam ederken bir gün bir partide freddie'ye haşhaşlı ekmek ikram ediliyor. haşhaşlı ekmeğe bayılan freddie bu ekmeğin nerede yapıldığını soruyor. böylece haşhaşın diyarı afyon'u keşfediyor.

    hiçbir rehabilitasyon merkezinden sonuç alamayan freddie uyuşturucudan kurtulmak için haşhaşlı ekmek diyetini denemeye karar veriyor. afyon'daki sessiz ve sakin bir köyde birkaç ay doğal ortamda vakit geçirerek uyuşturucudan kurtulabileceği fikri kafasına yatıyor. bu fikirden sadece menajerinin haberi oluyor. brian may amcamın bile haberi olmuyor. menajer afyon'un en sakin köylerinden birini buluyor. köyde kimsenin televizyonu olmaması köyün seçilmesi için en önemli faktörlerden biri oluyor. freddie yine bir rehabilitasyon merkezine yatıyormuş gibi gösteriliyor ve gizlice menajeri ve tercümanıyla birlikte afyon'a geliyor.

    freddie'nin köyde rahatça dolaşabilmesi için menajeri bir tercüman aracılığıyla köy halkından bir genç ile anlaşıyor. freddie onunla birlikte köyde rahatça gezebiliyor. paparazziden ve şöhretten uzaklaşan freddie, çocukluğuna dönüyor ve tekrar faruk gibi hissetmeye başlıyor. köy halkı onu faruk olarak biliyor. köyde birkaç ay geçirdikten sonra artık uyuşturucudan giderek arınmaya başlıyor. sadece haşhaşlı ekmekle besleniyor ve köy hayatının tadını çıkarıyor.

    yine bir gün köyde gezerken burnuna nefis haşhaş kokuları geliyor. kokuyu takip etmeye başlıyor. kokuların geldiği evi bulup içeri giriyor. kokularla büyülenen freddie eve girdiğinde karşısında haşhaşlı ekmekten bile daha güzel bir kadın buluyor. karşısında köyün en güzel kızı neriman... ilk görüşte aşk… köyde yasak aşk başlıyor.

    ailesinin evde olmadığı anlarda neriman haşhaşlı ekmek yapmaya başlıyor. haşhaş kokusunu alan freddie de hemen evin yolunu tutuyor. bu aralarında bir şifreye dönüşüyor. bu şekilde birkaç ay birlikte oluyorlar. yine bir gün buluştuklarında freddie'nin resim yapmaya olan ilgisini öğrenen neriman “beni de ingiliz kızlar gibi çizsene” diyor. tercümanı evden gönderen neriman üzerini çıkartıyor ve yeğeninin resim çantasını freddie'ye uzatıyor. gördüğü manzara karşısında haşhaşlı ekmek yemişe dönen freddie, neriman'a “yatağa pardon kanepeye uzan” diyor. freddie resmi yaparken odaya birden neriman'ın babası dalıyor. “bismillah!” diye bağırıyor. işte bohemian rhapsody'deki bismillah detayı buradan geliyor ama o konuya yazının sonunda değineceğiz.

    kızın babası freddie'yi tekme tokat dövüyor. menajer sesleri duyunca eve geliyor ve tercümanın yardımıyla olayları anlıyor. kızın babası bu olayın çözülmesinin tek yolunun freddie ve kızının evlenmeleri olduğunu aksi halde freddie'yi sağ bırakmayacaklarını söylüyor. köyden kaçması halinde kızın başına gelecekleri anlayan freddie olayı çözmek için neriman'la evlenmeyi kabul ediyor. freddie'nin menajeri ve kız tarafı düğünle ilgili detayları hallederken düğündeki müzik konusu sorun oluyor. köye dışarıdan bir müzik grubu gelmesi halinde freddie'nin köyde olduğunun ortaya çıkmasından endişe eden menajer konserde freddie'nin şarkı söylemesi fikrini ortaya atıyor. paparazziler tarafından bulunmaktan endişe eden freddie de bu fikri kabul ediyor.

    freddie düğünde şarkı söylerken

    freddie ve neriman

    düğünden birkaç ay sonra freddie üzerinde geri dönmesi için büyük bir baskı oluşmaya başlıyor. queen üyeleri, basin, menajeri… herkes freddie'ye dönmesi için baskı yapıyor. grup üyelerini ekmeklerinden etmek istemeyen freddie haşhaşlı ekmeğini bırakıyor ve neriman'a köye birkaç ay sonra tekrar geleceğini söyleyerek londra'ya dönüyor.

    freddie köyden ayrılırken

    londra'ya döndükten sonra aylar geçmesine ragmen freddie köye dönmek için bir türlü fırsat bulamıyor. neriman'la yaşadığı hayatı sürdüremeyeceğini iyice anlıyor ve bohemian rhapsody'i yazmaya başlıyor. şarkının sözlerini inceleyelim:

    is this the real life? is this just fantasy
    ------
    köydeki hayatı gerçek miydi?
    ------

    caught in a landslide, no escape from reality
    ------
    gerçek hayatından kaçış yok.
    ------

    mama, just killed a man
    put a gun against his head, pulled my trigger, now he's dead
    ------
    köydeki freddie'yi neriman'ın biricik kocasını öldürüyor. burada öldürdüğü kişi aslında kendisi.
    ------

    mama, life had just begun
    but now i've gone and thrown it all away
    ------
    halbuki köydeki hayatı daha yeni başlamıştı. her şeyi çöpe atıp eski hayatına dönmek zorunda kaldı.
    ------

    mama, ooh, didn't mean to make you cry
    if i'm not back again this time tomorrow
    carry on, carry on as if nothing really matters
    ------
    neriman'a hitaben…
    ------

    too late, my time has come
    sends shivers down my spine, body's aching all the time
    goodbye, everybody, i've got to go
    gotta leave you all behind and face the truth
    ------
    neriman'ı ve köydeki dostlarını geride bırakıp gerçek hayatıyla yüzleşiyor
    ------

    mama, ooh (any way the wind blows)
    i don't wanna die
    ------
    köydeki freddie ölmek istemiyor. faruk yaşamak istiyor.
    ------

    i sometimes wish i'd never been born at all
    ------
    keşke köydeki faruk doğmasaydı ve neriman'ı böyle üzmeseydi.
    ------

    easy come, easy go, will you let me go?
    bismillah! no, we will not let you go
    (let him go) bismillah! we will not let you go
    (let him go) bismillah! we will not let you go
    (let me go) will not let you go
    (let me go) will not let you go
    (never, never, never, never let me go) ah
    no, no, no, no, no, no, no
    (oh, mamma mia, mamma mia) mamma mia, let me go
    ------
    bu sözler neriman'ın babasının odaya bismillah diyerek dalması ve neriman'la evlenmeden seni bırakmayız demesine göndermede bulunuyor.
    ------

    sözlere devam etmek için neriman'ın hikayesini bitirmemiz gerekiyor. freddie gittikten 3 hafta sonra hamile olduğunu fark eden neriman umutla freddie'yi bekliyor. aylar geçiyor. freddie'den tek bir haber yok. doğum vakti geliyor. doğum çok sıkıntılı geçiyor. ben ölürsem çocuğumun adını feride koyun diyor neriman ve maalesef doğum sırasında hayatını kaybediyor. çocuk erkek oluyor. yine de neriman'ın isteğini yerine getirip çocuğun adını feride koyuyorlar. çocuk ileride çok küfretmesin diye bir isim daha koymaya karar veriyorlar. böylece çocuğun adı feride faruk oluyor.

    köyde freddie'yi gezdiren çocuk, menajere bu olayları haber veriyor. freddie kahroluyor ve bohemian rhapsody'e şu satırları ekliyor:

    so you think you can love me and leave me to die?
    oh, baby, can't do this to me, baby!
    ------
    bu sözler neriman'ın ağzından. neriman'ı hem sevip hem de nasıl köyde yalnız başına ölüme terk ediyor?
    ------

    just gotta get out, just gotta get right outta here
    ------
    bu kısım okuyucuya egzersiz olarak bırakılmıştır.
    ------

    nothing really matters, anyone can see
    nothing really matters
    nothing really matters to me
    any way the wind blows
    ------
    bu kısım okuyucuya egzersiz olarak bırakılmıştır.
    ------

    işte queen afyon konseri efsanesi böylece doğuyor. menajerin köyde bıraktığı çocuk üniversiteye gidince bu hikayeyi herkese anlatıyor ve hikaye kulaktan kulağa yayılıyor.

    saygılarımla,

    feride faruk yerküre

  • agir giriyorum gencler...

    bundan 100 yil sonra bugun hayatta olan hemen hemen kimsenin hayatta olmayacagi, 150 yil sonraysa bugun hayatta olanlari hatirlayan kimsenin bile hayatta olmayacagi, cogumuzun topragin altinda kemik yigini olarak sessiz sakin yatarken her turlu animizin, hatiramizin, ogrendiklerimizin, yasadiklarimizin unufak olacagi, onlardan geriye hicbir sey kalmayacagi, eger dunyada kalici bir eser birakmadiysak (ki %99'umuz birakmayacak) hic yasamamisiz gibi olacagi, hayatin biz olmadan da aynen devam edecegi gercegi.

    sabah aksam kitap okuyarak, belgesel izleyerek, ozene bezene ogrendigimiz o guzel ve ufku iki katina cikartan bilgiler coktan toza donusup ucmus olacak. ogrenenle ogrenmeyen, bilenle bilmeyen bir olacak. sanki hic yasamamis gibi olacagiz.

    yasadigimiz iyi, kotu anilar, bizi gulduren, aglatan, gurur duyduran, utandiran, yuzumuzu eksiten, gulumseten anilardan geriye hicbir sey kalmayacak. o anilari hatirlayan hic kimse hayatta olmayacak. cocuklugumuz, gencligimiz, yasliligimiz, hepsi bir anda ortaya cikip sonra bir anda ortadan kaybolan yaz ruzgari gibi ortadan kalkmis olacak, sanki hic olmamis gibi.

    izlenen diziler, filmler, dinlenen sarkilar, incelenen sanat eserleri ve o eserlerin bizde yarattigi her turlu etki coktan ortadan kalkmis olacak. gezdigimiz yerler, topladigimiz anilar, hatiralar, tanistigimiz, tartistigimiz, kavga ettigimiz, sevistigimiz, sarildigimiz, opustugumuz insanlar ortadan kalkmis olacak. onlari hatirlayan insanlar bile ortadan kalkmis olacak. okunan okullar, alinan diplomalar, edinilen tecrubeler, ogrenilen yabanci diller, teknik bilgiler hepsinin yerinde yeller esiyor olacak. beynimizdeki 100 milyar norondan geriye bir tanesi bile kalmayacak. her seye sonsuza kadar format atilacak.

    bundan 300-400 sene once yasayip da coktan olmus olan insanlaran %99,9'unun ismini, cismini, neye benzedigini, neden hoslandigini, nelere guldugunu, nelere agladigini, geriye neler biraktigini hicbir sekilde bilmeyiz. veba salgininda, ikinci dunya savasinda, kizilderili soykiriminda olen milyonlarca insan sanki hic yasamamis gibi sadece bir istatistik olarak kalir. tarih boyunca yasamis insanlarin %99,9'u geride kalici bir eser birakmadiklari icin hicbir sekilde bilinmez ve hic yasamamis gibidir. biz de (%99,9'umuz) aynen oyle olacagiz.

    hayat bizsiz de devam edecek. insanlar dogacak, buyuyecek, kendi anilarini yasayacak, gulecek, aglayacak, evlenecek, cogalacak, sevisecek, kavga edecek, ayrilacak, birbirine sarilacak, savasacak, karnini doyuracak, yeni cikan teknoloji urunlerini satin alacak, gezecek, tozacak, nefes alip verecek ve biz olmadan her sey aynen devam edecek.

    tuttugumuz takim biz olmadan da mac kazanacak, kaybedecek, eleyecek, elenecek, hakem golunu vermeyecek, tribunlerde binlerce insan sanki biz hic yasamamisiz gibi uzulecek, sevinecek, sokaklardaki insanlar sanki onceki nesiller hic gelip gecmemis gibi gunluk yasamlarina devam edecekler, kendisi olmasa dunyanin donmeyecegini ve evrenin kendi etrafinda dondugunu sanan milyarlarca kemik yigini topragin altinda sessiz sedasiz yatmaya devam edecek.

    biz olsak da olmasak da gunes dogacak, batacak, sahillere dalgalar vuracak, ruzgar esecek, yagmur yagacak, baharda agaclar yesillenecek, kisin yapraklar dokulecek, karlar yagacak, firtinalar kopacak, havalar isinacak, soguyacak, gokyuzunde yildizlar parlayacak, bulutlar oradan oraya savrulacak ve her sey aynen devam edecek. biz onlari gozlemlemek icin orada olmasak bile butun bunlar olmaya devam edecek.

    bizim olmadigimiz bir dunyada insanlar sanki aynisi 100-200 yil sonra kendi baslarina gelmeyecekmiscesine asik olacaklar, gunluk hayatin mesguliyetine takilacaklar, trafige kufur edecekler, irkcilik yapacaklar, kendi aralarinda bolusup ayrilacaklar, birbirlerinin dedikodusunu yapacaklar, elalem ne der diye sabah aksam dusunecekler, insanlarin kendi haklarinda ne dusundugu konusunda endise edecekler.

    bu dunyadan gelip gecen sonra da acisiyla tatlisiyla her seyi geride birakip kemik yiginina donusen ve bundan 100 yil sonra kimsenin ismini bile hatirlamayacagi insanlar olarak bugun insanlarin ne dusundugunu, kimin ne diyecegini neden takariz ki? neden bunun yarisi icindeyiz ki? hadi diyelim en basarili, en mutlu, en muhtesem insan sensin ve herkes bunu kabul etti. yuz yil sonra sen de o insanlar da ortadan kalkmis olacak. ya sonra? seni de o insanlari da kimse hatirlamayacak, hayat aynen devam edecek.

    o tasarim harikasi muhtesem vucutlarimizdan geriye kemik yigini kalacak, belki o bile kalmayacak. instagrammis, sozlukmus, sosyal medyaymis, facebookmus, hicbirinin hicbir onemi kalmayacak. yedigimiz en lezzetli yemekten, izledigimiz en muhtesem sarkidan, asik oldugumuz en mukemmel insandan geriye hicbir sey kalmayacak. roma imparatorlugunun 2 bin yil once girdigi bir savasta telef olan 30 bin askerden geriye ne kaldiysa bizden geriye de o kalacak. avrupa'da veba salgininda, cin'de acliktan, kuzey amerika'da sariliktan olen milyonlarca isimsiz ve cisimsiz insandan geriye ne kaldiysa bizden de geriye o kalacak.

    hani bir soz vardir: "mezarliklar yerlerinin doldurulamayacagini dusunen milyarlarca insanla doludur" der. iste aynen oyle. bugun mezarliklarda bekleyen milyonlarca insanin ziyaretcisi bile yok cunku onlari ziyaret edecek olan insanlar bile yuzlerce yil once kendi mezarliklarina yerlestirilip kendi ziyaretcilerini beklemeye baslamislar. bundan bin yil once yasamis insanlarin kacinin ismini hatirliyoruz? bundan bin yol sonra da o kadarimizin ismi hatirlanacak (ki o bile supheli).

    bugun hayattaki en buyuk derdiniz ne? dusunun...iste o derdi coktan unutmus olacaksiniz. o derdin zerresi bile kalmamis olacak. kendisinden kurtulmak, kacmak istediginiz sorunlar sizi coktan terk etmis olacak cunku artik siz olmayacaksiniz, biz olmayacagiz. hayatta ugradiginiz haksizliklar, basiniza gelen musibetler, yasadiginiz kotu anilar, isten kovulmaniz, terk edilmeniz, aldatilmaniz, hic birini dusunecek vaktiniz olmayacak cunku siz de olmayacaksiniz. bugun hayattaki en buyuk mutluluk kaynaginiz ne? o da gitmis olacak. siz artik yoksunuz, sizin icin de hicbir sey yok. evren icin siz, sizin icin evren artik yok. hic olmadi, hic de olmayacak. sizin icin dunya, dunya icin siz hic olmadiniz ve yoksunuz.

    pazartesi sendromu da yok, tatil heyecani da yok, bayram da yok, seyran da yok, artik hicbir sey yok. su anda pencerenin kenarinda durup iceri girmeye calisan bir karinca veya meyve agaclarinin uzerinde kanat cirpan bir ari dunyada ne kadar varolduysa, ne kadar yer kapladiysa, dunya icin ne kadar onemliyse, dunyada ne kadar iz biraktiysa biz de bundan 100 yil sonra o kadar yer kaplayip o kadar, belki de daha az, iz birakmis olacagiz (tek tuk istisnalar haric tabi ki).

    bugun mezarliklarda yuzlerce, binlerce yildir yatan insanlarin zamaninda kim bilir ne dertler, ne hayalleri, ne umutlari, ne korkulari vardi. hepsi yasadigi donemde o aksam ne yiyecegini, o gun ne giyecegini dusundu. hepsi gunluk islerle, borcla harcla ilgilendi ve mesgul oldu, sonunda hepsinden geriye bir yigin kemik disinda bir sey kalmadi. bizden geriye de bir sey kalmayacak.

    bu yuzden hayatta belli basli ayrintilarak takilip insanlarla polemige girmek, sacma sapan seylere uzulmek, eski seylere takilmak bana bos geliyor. eninde sonunda bize ayrilan sure bitecek ve geride hicbir sey birakmadan sanki hic yasamamis gibi bu dunyadan gocup gidecegiz iste. fazla kasmaya gerek yok. yasa, hayattan zevk al, istediklerini yap, istediklerini izle, dinle, oku, ogren ama bunlari yaparken hicbir seyi hayatinin merkezine koyma. bu dunyada hicbir seyi siklememe sebebim budur.

    edit: bu yazinin ana fikri "her seyi bosverin, salin gitsin" fikrinden ziyade "her seyden tat alin, kafaya hicbir seyi takmayin" fikridir. yani "elalem ne der" diye dusunmeden nasil yasamak istiyorsaniz oyle yasayin cunku biz de "o ne der" diye endise ettigimiz elalem de bir sure sonra toprak olacak.