hesabın var mı? giriş yap

  • bundan yıllaar önce ilkokula giden iki velet arasında geçmiştir. şimdi koca eşek olduklarından isimleri gizlenmektedir.

    edi (8) büdü (8)

    edi erkektir. ders zili çalar ve sırasına oturur. büdü hanıkızımız öğretmen geldiğinde edi beye bir kağıt uzatır. üzerinde
    "beni sever misin" yazmaktadır

    ke duygulu edi bey daha o zamanlardan zerafetini ve centilmenliğini belli ederek kızcağızı geri çevirmez ve "evet" yazarak kağıdı geri verir.

    yazışma ders boyunca sürer. zilin çalmasına az kalmıştır. büdü kağıdı edi'ye uzatır.
    "ya şimdi öğretmen kızar bize, ayrılalım en iyisi"

    edi kağıda "olur" yazar ve geri verir.

    işte bir aşk daha böyle bitmiştir.

  • genç bir müzisyen ve resim sanatçısı. daha çok karikatür ve hipergerçeklik çizimleri olsa da çağdaş sanat içinde çok tartışmalı olan, sanatçı ve eseri arasındaki organik bağ konusunda feminist perspektiften bir eser ortaya çıkarmış.
    9 adet tuvali puzzle gibi kullanarak bir tablo haline getirmiş. her bir parçanın üzerinde kendi başına anlamsız görünen formlar sanatçının regl kanını, parmaklarını ve tamponlarını kullanarak yüzeye aktarmasıyla oluşturulmuş. puzzle tamamlandığında anne rahmindeki bir bebek görüntüsü ortaya çıkıyor. eserine periyod bebeği adını vermiş.

    "tek bir damlayla acının güzelliğini, vücuduma bereketi getiren adet döngüsünün kıymetini anladım. yumurtalıklarımın işlevini kaybetmiş dokuyu her ay adet kanamasıyla atması, biyolojik bir son ve sonun başlangıcını yaratmamda bana ilham verdi."

    gerçekten bakınız

    kişisel fikrime gelecek olursak ilk etapta rahatsız edici gibi görünse de sanatta bedeni kullanma aşina olunan bir kavram. performans sanatları da sanatçının organik bütünlüğü ile eser ortaya koyduğu bir alan. bu açıdan çok farklı noktalarda olduğunu düşünmüyorum. "yalnızca beden" ya da "beden sıvısını" kullanmak arasında rahatsız edici bir ayrım yok bana kalırsa. benzer birkaç çalışmayı daha görmüştüm ama diğerleri başlangıç/son ekseninin ifadesi açısından bu kadar açık değildi. hunharca eleştiri alacağı kesin, bu yönde daha yaratıcı işler çıkacağı da.

    bedri baykam'ın peçetesi geldi aklıma ister istemez*

  • akp hukumeti'nin basbakan yardimcisi bulent arinc'in fikri.
    kendisine gore anayasa'daki değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri nitelikli çoğunluk ile degistirmek mümkün olmali.

    konsensus kelimesini duysa eli silahina giden bu ulkenin nitelikli çoğunluktan anladigi sey de, meclis'te 367 tane sandalye ve onlarin uzerinde oturanlardir.

    değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeler arasinda ulkenin demokratik, laik bir hukuk devleti oldugu, insan haklarina saygili oldugu gibi temel ifadeler var.
    sayin arinc'a gore 367 tane el oyle isterse bunlari degistirmek mumkun.

    mesela yarin obur gun teror azarsa "bu insan haklari nanesi de cok ayak bagi oluyor" diyerek insan haklari kavrami tamamen anayasa'dan silinebilir.
    367 tane elin kalkmasi yeter.
    "bu zindiklar yuzunden hepimiz cehennemlik olucaz" diyerek islam'a aykiri kanun yapilmasi yasaklanabilir.
    367 tane elin kalkmasi yeter.
    "hukuk devleti de nedir ulan; hakliyi haksizi halkin sectigi meclis belirler" diyerek yargiclar savcilar dogrudan meclise baglanabilir.
    367 tane elin kalkmasi yeter.

    ki bu secim sisteminde, o 367 tane eli secmek icin, secmenlerin yalnizca %35'inin oy vermesi dahi yetecektir!

    "cogunlugun tahakkumu nasil kurgulanir" filmini rusya'da ortadogu'da vizyondayken goremediyseniz, gec kalmadiniz!
    trt ekranlarindan canli yayinlaniyor su siralarda.

  • seviyorum bu insanları, gördükçe keyifleniyorum. modern, yobaz olmayan bir şehirde yaşadığımı görüyor, erzurum, yozgat vb. gibi şehirlerin de kendilerini aşmasını can-ı yürekten diliyorum.

    sonuçta her koyun kendi bacağından asılır. içki içenlere afiyet olsun, oruç tutanların da allah kabul etsin.

  • izlerken sinirden dişlerimi sıktığım video. aşçı doğru olanı yaptı ama yarıda bıraktı. öldürene kadar boğmalıydı. köpek ayıldıktan sonra kaçarak uzaklaşıyor. biraz ileride küçük bir çocuğa saldırmayacağı ne malum. o yüzden fırsat bulmuşken öldürülmelerinde fayda var.

  • günün birinde kaptan bravo’nun gemisi açık denizlerde yol alırken, gözcü direğin tepesinden seslenmiş: ‘uzakta bir korsan gemisi göründüüüüü!’

    bunun üzerine tüm mürettebat dehşet içinde sağa sola koşuşturmaya başlamış. kaptan bravo sakin bir sesle yardımcısına seslenmiş: “bana kırmızı gömleğimi getirin!”

    yardımcı derhal kaptanın kırmızı gömleğini getirmiş… bravo gömleği giyerken adamlarını savaş düzenine sokmuş ve korsanları yenmiş...

    daha sonra, gözcü bu kez bir değil, iki korsan gemisini tespit etmiş...

    kaptan bravo bu kez de kırmızı gömleğini istemiş ve yine korsanları duman etmiş.

    o akşam, bütün mürettebat güvertede oturmuş, o günkü zaferi konuşurken, adamlardan biri kaptana sormuş:
    ‘kaptanım, çok merak ettik, niye hep savaştan önce kırmızı gömleğinizi istiyorsunuz?’

    bravo cevaplamış:
    “eğer saldırı sırasında yaralanırsam kırmızı gömlek akan kanımı belli etmez, böylelikle siz de korkusuzca düşmanlarımıza direnmeyi sürdürürsünüz.”
    ortalığı bir sessizlik kaplamış... adamların yürekleri kaptanlarının cesaretine duydukları hayranlıkla güm bede güm atıyormuş...

    şafak sökerken gözcü bu kez bir değil, iki değil, tam on korsan gemisinin yaklaşmakta olduğunu tespit etmiş. mürettebat kutsayıcı bir sessizlikle kaptanlarına bakarak, onun o artık alışılagelen kırmızı gömlek talebinde bulunmasını beklemeye başlamışlar.

    kaptan bravo çelik gibi gözleriyle gemisine yaklaşan korsan filosuna bakmış, sonra korkusuzca adamlarına dönmüş ve sakin bir sesle bağırmış:
    bana kahverengi pantolonumu getirin!

    mustafa denizli şimdilik kırmızı gömleğini istiyor ama bence kahverengi pantolonu isteme zamanı geldi.

  • bilinçli bir halde "tamam bitti" denilen bir an değildir. yavaş yavaş gerçeklerin görülmesiyle oluşur. an değil, süreçtir.

    yıllar sonra edit: ne kadar zaman geçerse geçsin bitiyor emin olun. süreç bazen uzasa da sonu var, inanın.