hesabın var mı? giriş yap

  • kendisi türkçe bilmiyormuş. sanırım fatih terim ve abilerinin dediğini anlamadığı için bu kadar iyi oynuyor.

  • şimdiye kadar yaptığım ama bu başlıktaki entryleri okuduktan sonra derhal son vereceğim eylem.

    zaten tüm davranışlarımı ekşi sözlükte yazılanlara göre şekillendiriyorum. geçen gün de tüm kısa kollu gömleklerimi ateşe verdim.

  • bazen de kolinin ağır olmasından kaynaklanan durumdur.

    aynı gün, aynı saatte şubeye iki koli ulaşır, biri 500 gram, diğeri 18 kilo.

    500 gram olanı aynı gün adrese ulaşır. ağır olan gönderinin âkibeti internetten araştırılınca "alıcı evde bulunamadı" yazısıyla karşılaşılır.

    ne güzel lan, koli büyük veya ağırsa dağıtım aracına bile yüklemeden sisteme "alıcı evde bulunamadı" yaz gitsin aliminyum. kim uğraşacak, alıcı şubeye kendi gelsin.

  • yaşamayan bilmez. eğer bir kelimeyle anlatmak gerekirse yıpratıcı diyebilirim.

    hikayemi farklı başlıklarda yazdım, bir kez daha yazayım. ben endüstri mühendisiyim. inşaatla en ufak bir bağlantım yok mesleki açıdan. okul bitti, iş bulamadım. askere gitmeyeceğim de kendi açımdan kesindi. bir şekil yurtdışına çıkmış bulunduk. motivasyon güzeldi.

    "3 sene nedir ki?"
    "bakarsın daha uzun kalır kariyerimi öyle devam ettiririm"
    " bu zaman yorulmayacağım da ne zaman yorulacağım?"
    "hem sağlam para biriktiririm geldiğimde kendi yerimi açarım"

    gittik alakasız bir coğrafyaya. yabancı kontrol firması gelmiş, ingilizce bilen adam lazımmış. dökümantasyon, raporlama biraz da hesap kitap. iyi dedim daha ne güzel. dedim demesine de, 4 gün sonra sarı çizmeyle betonun içinde buldum kendimi. şantiye hayatında düzen, plan, program hiç yokmuş bunu gördüm.

    normalde sessiz sakin ve kibar bir insanım. çok zorunda kalmadıkça insanlarla konuşmam. bilhassa tanımadığım insanlarla iletişimimi minimumda tutmak isterim. kimseyle sorun yaşamam. kavga etme, olayı uzatma gibi davranışlarım yoktur. ya da yoktu diyeyim. 2 sene içinde yavaş yavaş değiştiğimi gördüm. avaz avaz bağırdım, yalan söyledim, kavga ettim. çalışmayı sevmeyen insan ben, yeterince çalışmıyorlar diye insanlara mesai vermediğimi falan fark ettim. çünkü zorundaydım. şantiyede efendilik, kibarlık, sakinlik sökmez. bu tür çirkef bir insan olmazsan işini yaptıramazsın.

    para mı? kazanıyorsun. çok ciddi meblağlar hem de. türkiye'de benden çok daha tecrübeli bilgili mühendisin kazanamadığı paraları kazandım. ancak heves olmadıktan sonra o paraya değer veremiyorsun. mesai sabah 8 de başlar, akşam kaçta biteceği belli değildir. bir seferinde bir günde 27 saat çalıştığımı bilirim. gün 24 saat sürüyor sen düşün. betona kalmak diye bir illet vardır, bu başlığı okuyanların baya aşina olduğu. beton hazırlıkları geç bitmiştir. beton gece dökülecektir. ancak bir sorumlu kalması lazım. gelecek betonu hesaplamak, bir ters durumda sorumluluk almak. ancak beton gelmez. uzaktaki bir sevgiliyi bekler gibi mikser beklersin. soğuktan gözler yaşarmış, 11. katın tepesinden ana yola bakarsın. ışıkları seçersin. 27 saat çalıştığım günün sonunda yatağa girişimi hatırlıyorum. telefondan pink floyd - echoes açmıştım. iddia ediyorum, hiç bir kimyasal böyle bir etki yapamaz. tarif edemiyorum o hissiyatı.

    kısacası, çok zordur şantiye hayatı. sık sık kendinizi sorgularsınız, "ben ne yapıyorum? burada ne işim var? değer mi? para ne ki? askerliği aradan çıkarsa mıydık? e ideolojik bakıyoruz olaya? e sikmişim ideolojini bundan daha büyük eziyet mi olur? " tadında. karakterinizin değişmesi çok olasıdır. fiziksel olarak çok yorulursunuz, psikolojik olarak çok yıpranırsınız. düzenli bir hayatınız olmaz. ailenizi, arkadaşlarınızı göremezsiniz. en sevdiğiniz sosyal aktivite uyku olur.

    inşaat mühendislerine açık açık söyleyeyim. şantiyeye gitmeyin. iş zevkli, action dolu gözükse de, merkez ofislere gidin. illa şantiyeyse, sahaya gitmeyin. teknik ofis, planlama falan takılın. inşaat mühendisi ya da teknikeri olmayanlara açık açık söyleyeyim. şantiyeden uzak durun. paraya değmez. vallahi.