hesabın var mı? giriş yap

  • twitre gezerken denk geldim...
    eminim binlercesi vardır böyle.

    ulan yazıklar olsun!
    yiye yiye doymadınız! paraları yediniz, ülkeyi yediniz, gençliğimizi geleceğimizi yediniz!
    doymadınız! utanmadınız! gencecik memur adaylarının haklarını yediniz!

    şu kıza mülakatta elenecek kadar düşük puanı nasıl verirsiniz. ne yapmış olabilir yani 2 senedir memur olmak için kendini paralayan biri mülakatta! süt dökmüş kedi gibi uslu da durmadıysa ben de bişey bilmiyorum...

    not: hakikaten ne bu kızla ne başka bi kpss adayıyla en ufak alakam olmadığı gibi kpss denen sistemle de bi ilgim yok. özel sektörcüyüm.. ama vicdanımızı da çöpe bırakmadık amk.

    https://twitter.com/…anp/status/1475753894273822722

    gelen mesajlar üzerine edit: abi bisürü mesaj geldi, bu yazdığım örneklerden birsürü gönderen oldu... birinci olup atanamayan, çok yüksek puanla atanamayan, mülakatta kazanamasın diye bilhassa elenen birsürü genç varmış... yazık..

    edite edite: ooo kılıçdar amcamız da girmiş topa..
    https://twitter.com/…luk/status/1475924061373046793

    şimdi bu aktroller, atanamayan çocukcağızları terörist falan ilan etmezlerse iyidir ya...
    yıllarca çalış didin.. kpss de tavan puan yap...
    devlete memur olarak girmek için emek ver.

    sonuç olarak kapı gibi terörist damgası kazan.
    trajik bile demeye utanıyor insan...

  • kız isteme, söz, nişan, kına, düğün, balayı şeklinde seri albüm yapan, her albüme ortalama 200 fotograf ekleyen bağyan arkadaşın duvar'ına doğru;

    "aman bu gazla gerdek gecesi resimlerini de koymayasın banu'cum"

  • leap year irlanda tarihinde oldukça özel bir anlam barındıran kavram.

    her dört senede bir yaşanan bu özel tarihte irlanda'da kadınlar erkeklere evlenme teklifi ederse kabul edileceğine dair bir inanış var. üstelik bu inanışa göre eğer teklifi reddeden bir erkek olursa onun bir şekilde cezalandırılacağına inanılıyormuş.

    bu inanış 19. yüzyılda yaygınlaşmaya başlamış. kadınlar bu özel günde karpostallarla evlenme teklifi ediyor.

    tabii bilimsel açıdan çok da değeri olmayan bu inanışın bir kültürü var.

    efsaneye göre bu inanış taaaa 5. yüzyıla kadar dayanıyor. bridget ismindeki rahibe [(bkz: saint patrick)st. patrick] e (bu isim irlandalılar için oldukça özel bir isim) kadınların evlenme teklifi için çok uzun süre beklediğini söylüyor. st. patrick'te bunun üzerine kadınların dört yılda bir yaşanan bu günde evlilik teklifi etmesiyle ilgili bir talimat vermiş. bu tarihten itibaren bu efsanenin yayıldığı düşünülüyor.

    bir diğer inanışa göre ise iskoçya kraliçesi margaret 1288'de bekar kadınların artık yıllarda evlenme teklifinde bulunmasına izin veren bir kanun çıkarmış.

    artık yıl diye bir efsane çıktıkça olayın dallanıp budaklanmaması da kaçınılmaz olmuş. ortaya çıkan diğer efsanelerden bazıları ise şöyle olmuş:

    - iskoçya inancına göre artık yılda doğan kişinin hayatı daima acıyla olur. oldukça dramatik.

    - bir önceki maddenin aksi olarak diğer inanış ise bu gün doğan kişiler çok şanslı olurmuş.

    - yukarıdada bahsettiğim gibi bu gün evlenme teklifi eden kadının evlilik teklifini kabul etmeyen erkekler cezalandırılır. efsanelikten ayrıldığı nokta ise şu: iskoçya'da kraliçe margaret evlilik teklifi yapan kadının rüyasındaki evliliği gerçekleştirmeyen erkekler için para cezası emretmiş.

    - artık yıl boyunca evlenmemeli/boşanılmamalı. bu da yunanlılara ait bir efsane.

    - ölüm belası hepimizin üzerinde. insanlar artık yılda ölüm sayısında artış olduğuna inanıyor. bu da doğruluğu kabul edilmiş bir bilgi değildir. o yüzden şimdiye kadar efsane olarak anılmıştır.

    büyün bunların yanında bu efsanenin anlatıldığı dandik bir film de var: leap year.

    film her ne kadar ortalamanın altında olsa da irlanda'nın güzelliklerini görmek için muhteşem bir fırsat. gerçekten ülkeyi ancak bu kadar tatlı anlatabilirlerdi. tavsiye ederim.

    kaynak:

    http://www.bbc.com/…r/2016/02/160229_artikyil_5_gch
    http://preen.inquirer.net/…-that-wed-like-to-debunk

  • özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, çeşitli toplumsal mekânlarda, insanlara istemleri dışında sunulan, hattâ empoze edilen müzik şeklinde de tanımlayabileceğimiz muzak, aynı zamanda tanımındaki amacı uygulamak için 1930’lu yıllarda kurulmuş olan bir firmanın da adıdır.

    kurumsal oluşumunun ötesinde muzak, bir tür olarak, insanların fiziksel ve zihinsel süreçlerini tetikleyen, metabolik yapılarına müdahale imkânı sağlayan ve bu özelliğiyle müziğin ‘eğlendirici’ kimliğinden öte ‘fonksiyonel’ yanını vurgulayan bir mantalitedir. muzak olgusunda maruz kalan kişinin karakteristik ve psikolojik yapısından ziyade, kullanılan seslerin ve müziğin sunum biçimleri ile bulunulan ortamın genel özellikleri, amaçlanan etkiler için birincil düzeyde göz önüne alınması gereken kriterlerdir.

    yakın tarih boyunca müziğin muzak bağlamında fonksiyonelliği

    1871 ilâ 1914 yılları arasında gerçekleşen 2. endüstri devrimi bilim, teknik ve sosyal yaşam gibi alanlarda köklü değişimlere sebep olurken, bir yandan da tarihî (birçok önemli olay gibi) kendisinden önce ve sonra olmak üzere ikiye bölmüştür. “müzik ve çalışma alanlarındaki kullanım şekli” benzeri bir alt başlıkla bu bölünmeyi incelersek, endüstri devrimi öncesinde iş alanlarında müziğin sıklıkla işçiler tarafından, iş stresinden arınmak ve ağır şartları daha dayanılır kılmak adına icra edildiğini görürüz; bununla birlikte bazı işverenlerin ‘altlarında’ çalıştırdıkları işçilerin her türlü ağır şarta dayanmalarını sağlamak adına çalışma alanlarına müzisyenler, hattâ küçük orkestralar getirttikleri realitesine de rastlayabiliriz. endüstri devrimiyle beraber ağır iş makinelerinin çalışma sahalarına dâhil edilmesi, müziğin artık “rahatlatıcı unsur” olarak kullanılamamasına ve böylelikle yalnızca makine sesleriyle donatılmış alanlar yaratılmasına sebep olmuştur.

    endüstri devrimiyle beraber gelişen teknoloji özellikle amerika birleşik devletleri’nde mimari açıdan binaların daha da yükselmesini sağlamış, bu gelişmeye paralel olarak da yüksek katlara ulaşmak amacıyla binalarda asansör kullanımı oldukça yaygınlaşmıştır. a.b.d.’nin coğrafi yapısı itibariyle geniş düzlüklere sahip olan bir konumda olması, asansör gibi oldukça küçük ve hareket eden odacıkların halk tarafından garipsenmesine hattâ kendisinden korkulan bir makine hâline dönüşmesine de sebep olmuştur. bu küçük ve dar odacıkların bunaltıcı etkisi halk arasında psikolojik bir rahatsızlık olan klostrofobi’nin ortaya çıkmasını tetiklemiştir. 1930’lu yıllara gelindiğinde a.b.d. ordusundan emekli general george owen squier’in ortaya attığı muzak fikri tam da bu klostrofobik etkiyi ortadan kaldırmak amacıyla düzenlenmiş bir müzik sunumu olarak karşımıza çıkmaktadır.

    muzak ve tarihsel gelişimi içerisinde dönüşen çalışma stratejileri

    general squier’in asansör kullanımındaki olumsuz etkileri indirgemek adına kurduğu muzak şirketi, başlangıç fikrini edward ballamy’nin looking backward (1888) isimli kitabında geçen musical telephone adlı objenin üzerine temellendirmiştir. kitapta bu obje sabahları insanları uyandırmak, geceleri ise rahatça uyumalarını sağlamak için dizayn edilmiş bir alet olarak tasvir edilmektedir. muzak firması da musical telephone gibi zamana ve mekâna göre belirlenmiş, belli bir fonksiyonu olan bir müzik üretimi önermesiyle audio art tarihine ekleyebileceğimiz bir konumda yer almıştır.

    background music

    kuruluşuyla beraber muzak, gerek banka, restoran ve fabrika gibi toplumsal alanlarda gerekse de asansör gibi bireyin tek başına bulunduğu yerlerde kişiyi sakinleştirecek, üretimini arttıracak ve tehlikeden uzakmış hissini yaratacak, mekâna göre dizayn edilmiş “müzik paketleri” sunmuştur. background music’in ürünleri şeklinde görebileceğimiz bu paketler genellikle bilindik popüler parçaların basitleştirilmiş hâlleri (sıklıkla enstrümantal versiyonları) ya da oldukça yumuşak ve düşük şiddetli sesler bütünü kullanılarak “kişiye ‘tanıdıklık’ izlenimi vermeye çalışırlar” . bu bağlamda background music, bünyesinde bulunan yapıtların dikkat çekici tüm özelliklerinden arındırıldığı (örneğin bakır üflemeliler, vokal partileri ya da perküsyon bölümlerinin dahil edilmediği / çıkarıldığı), arka planda fark edilmeden kalma özelliğine sahip; bununla birlikte tanıdık melodilerin yeniden sunumu mantalitesiyle yabancı mekânların bilindik kılınarak tehdit unsurunun yok edildiği bir biçim şeklinde tanımlanabilir. muzak’ın background music biçimiyle herhangi bir kişiyi tetikleyebilmesi için: keskin bir algı açıklığına, eğitimli bir kulağa ya da müziğin dikkatli bir biçimde dinlenilmesi edimine gerek yoktur; yalnızca farkında olunmasa bile duymak yeterlidir.

    yukarıda bahsedilen özellikleriyle muzak / background music, uygulanmaya başladıktan sonra yalnızca asansörlerde kullanılmayıp, tıpkı endüstri devrimi öncesinde olduğu gibi birtakım çalışma alanlarında da denenmiştir. özellikle 2. dünya savaşı’nda silah fabrikalarındaki ağır çalışma şartlarını nötrlemek adına müzik kullanımı sadece müziğin direkt sunumuyla kalmamış, sunum şekli ve dozajıyla ilgili de çeşitli uygulamalar denenmiştir. 15 dakikalık bir background music sunumunun ardından çalınan müziğin içindeki gerilimlere ve zirve noktalarına göre 30 saniyeden 15 dakikaya kadar değişebilen bir sessizliğin takip ettiği döngü olan stimulus progression’un, yapılan araştırmalar sonucunda hata oranını azaltıp, moral ve üretim gücünü arttırdığı tesbit edilmiştir. muzak firması da stimulus progression özelliğini anlaşmalı olduğu birçok yerde denemiş ve olumlu sonuçlar aldıklarını kendi tarihlerini anlattıkları belgelerde göstermişlerdir.

    çalışma alanlarıyla beraber üretim ve tüketim sahalarının da değişim göstermesi, günümüzde çokça görebileceğimiz alışveriş merkezlerinin kurulmasına sebep olmuştur. 1980’li yıllara kadar havaalanları, tren garları ve yeni trend olan alışveriş merkezlerinde sıkça karşılaşılabilen muzak, bu mekânların çok kimlikli / kimliksizliklerine denk düşebilecek şekilde hazırladığı programlarla müziğin mekânı güçlendiren / dönüştüren tarafını oldukça iyi bir şekilde kullanmıştır.

    foreground music

    1980’li yıllardan sonra çalışma stratejisini değiştiren firma, müziğin arka plânda kalması fikrinden vazgeçip, herkesin rahatça duyabileceği / algılayabileceği bir ses seviyesinde sunumu yolunu tercih etmiş ve ortaya background music ile aynı amaca hizmet eden; ama farklı sunum modellerine sahip olan foreground music tanımını ortaya koymuştur. gittikçe kalabalıklaşan mekânlarda daha önceki paketlerin yüksek gürültüden dolayı işe yaramamaya başlaması, firmanın yapıtların orijinal biçimlerinin, orijinal icracıları tarafından kaydedilmiş hâllerini, gerekli ses seviyesinde (sıklıkla yüksek) yeniden sunmasını gerektirmiştir. kısaca foreground music yapıtların hiç değiştirilmeden kullanılan, orjinal biçimleridir.

    yeni sunum biçimiyle muzak, özellikle alışveriş merkezlerinde, genel toplu alanlardan ziyade ticari kuruluşların kendi mağazalarında karşımıza çıkmaktadır. artık aynı alışveriş merkezinde bulunan iki ayrı mağazanın içerisinde çalan müzik, mağazanın ve hedef kitlesinin kimliğini yansıtmakta ve hatların yumuşatılarak tavırların nötrleştirilmesi fikrinden tamamen uzaklaşan bir karaktere bürünmektedir. foreground music bağlamında muzak, bu şekliyle hem mağazaları hem de insanları birbirlerinden ayıran bir ses duvarı da oluşturarak mimari öğelerden öte duysal elemanlardan kurulu bir mekân algısı da önermektedir.

    foreground music, günümüzde mağaza ve markaları temsil eder hâle gelerek, tüketicinin markayı kullanırken nasıl hissedeceğini önceden empoze eden bir özelliğe de kavuşmuştur. işte bu özelliğiyle muzak, 1980’lerden itibaren müzik ya da mal satışından öte duygu pazarlaması stratejisini geliştirerek, baskın güçlerin insanlar üzerinde kontrol yaratmaları sürecinde oldukça önemli bir yere sahip olmuştur.

    kaynakça
    1. jonathan sterne, (1997), “sounds like the mall of america: programmed music and the architectonics of commercial space”, ethnomusicology, vol: 41, p. 22 – 50
    2. phil dourado, (1992), "the sound of silence" the independent
    3. henrik karlsson, (2003), “the acoustic environment as a public domain”, http://interact.uoregon.edu/…ae/journal/scape_2.pdf
    4. ned potter, “acoustical privacy”, http://www.abcnews.go.com/…e/cuttingedge010831.html
    5. david owen, (2006), “the soundtrack of your life”
    6. bill henson, (2004), “muzak: it’s not just elevator music”, fort mill times
    7. josh braun, (2001), “red tape: that kind of muzak don’t soothe the soul”
    8. http://media.hyperreal.org/…est/articles/muzak.html

  • --- spoiler ---

    arkadaş bunlar duvarda sadece 100 adamız falan diye ağlaşmıyorlar mıydı? e aq savaşta ben zaten 100 tane ölen bekçi saydım, e bi o kadar da hayatta kaldı. bu nasıl matematik anlamadım. devlet bahçeli el atmalı bu olaya.

    --- spoiler ---