hesabın var mı? giriş yap

  • acilen kedilerime onlar tarafından ödüllendirilmek istemediğimi, mamaları karşılıksız verdiğimi anlatmam gerekiyor sayın kediciler. ben kediden anlamam, köpekten anlarım. köpeğe hayır derim mesela, ödüllendirmez. ancak kedi konusunda ne yapacağımı bilmiyorum. hatta ödüllendirildiğimi anlamam bile aylar sürdü bak, o kadar yabancıyım kedi milletine. beynim bir türlü basmıyor.

    şincik, benim 5-6 tane kedim vardı. bu sayı çok diye başta bayağı söylendim. ben bakmam, istemem, vermiyorum mama cart curt diye. sonra bir baktım meğerse 14-15 kedim varmış! aynı renkte olanları ayırt edemeyişimi fırsat bilen üçkağıtçılar sırayla ortaya çıkmak sureti ile beni kandırdılar. zaten hiç doymuyor oluşlarından şüphelenmem lazımdı. yav diyorum kuş kadar mideleri var, 15 kg mamayı anında bitiriyorlar. yine de kötü düşünmedim, yakıyorlardır, koşuyor garibanlar dedim. duygularımla oynadılar. ta ki mama vermeyi unuttuğum güne kadar. ertesi gün mamayı bir döktüm, her yerden kedi yağdı. sağa bakıyorum benim şişko sarı, sola bakıyorum benim şişko sarı. zaten o sarının huyunun hep değişiyor olmasından da şüphelenmeliydim ama işte hep iyi niyetimden hep :( neyse sonuçta sürüsüne bereket kedim var.

    bir gün mutfak penceresinin önünde, bahçede, ölmüş bir fare gördüm. aha dedim, kedilerim eve girmeye çalışan bir fareyi yakalamış. fareye üzüldüm çünkü ben üzülmek için yaratılmıştım ama yine de kedilerin evi koruması hoşuma gitti. ödül olarak verdiğim mama miktarını artırdım. çalışın aslanlarım dedim. sonra yine mutfak penceresinin önüne bir koyun bacağı geldi:( gittikçe bir korku filminin içinde yaşamaya başlar oldum. evi koyun bacaklarından korudukları için de teşekkür edebilirdim ama biraz saçma geldi ne bileyim. zavallı koyun bacağı bana ne yapabilirdi ki? heveslerini kırmamak için bunu yüzlerine vurmadım. olur öyle dedim.

    bu arada kedilerimin mamasını mutfak penceresinden veriyordum. sonra kapının oradan vermeye başladım çünkü mamalar girişte duruyordu ve böylesi daha kolaydı. ayrıca uzun uğraşlar sonucu o ölmüş fare ve koyun bacağını da atmıştım, ardından da ptsd tedavisine başladım, sizlere acıdığım için onları atarken hissettiklerimi yazmıyorum. his derken neyle tutarsan tut bedenleri böyle, tamam anlatmıyorum.

    neyse, sonra kapının oraya başka bir ölmüş fare geldi. bu kez fare kendi geldi ölük ölük. ve tombişti, diğer ölük fare değildi. ertesi gün de aynı kapının önüne tombiş koyun bacağı geldi:( bilmiyorum kayaları birleştirebildiniz mi ama farelerin ve bacakların her seferinde benim mama verdiğim yerden eve girmeye çalışmaları çok mümkün değil gibiydi. kedilerim beni ödüllendiriyordu:( nolur beni kurtarın, sözün özü bu. bahçede çok sevdiğim ve köpeklerimi delirten kirpim var, ödül olarak onu getirirlerse ya? kirpime savunma sanatlarını öğretmek istiyorum çünkü dikenleri sivri ve sert değil. geçen gün büyük köpeğim onu ağzına almış gezdiriyordu kirpime hiçbir şey olmadı. köpeğime de. tabii ki köpeğin kirpiyi aldığını fark etmedik yoksam izin verir miyiz ya neyse işte. eve gitmiycem ben karar aldım şu an. kesin kapının önünde ölük bir şey olacak:(

    ben geldim: kedilerimi göstereceğim. burada soldaki şişko sarı kedim, sağdaki ise şişko sarı kedim. tabii iki gün önce bu kediler böyle değildi. soldaki şişko sarı resmen gitmiş yüzünü gözünü patilerini beyaza boyamış ama neyse, bir şey demiyorum. böyle boyanmış halini dedem de ayırt eder. nasıl boyamış ya, hayret bir vaka. bu da diğer sarı kedim, boyanmamış olan. sabahın köründe çektim fotoları ve otur dedim bekle dedim hiç dinlemediler. insan güceniyor. sonra şu fotoyu gördüm. sağdaki ne:( önce ayakkabım sandım ama öyle tüylü ve yumuşak ayakkabım yok. kedi mi bu, kediyse benim öyle kedim yok:( kirpim desek hiç değil çünkü kirpim toparlak ve tek renk, gri. tilki de olamaz, tilki olsa kedilerimi yerdi. kesin karıncayiyen bu çünkü karıncayiyen hiç görmedim, demek ki gözüm algılamadı sabah sabah. aa karıncayiyenim oldu bahçede, yaşasın be, ismi guido olsun. guido salvadora.

  • kardeşim 6 yaşında iken arkadaşlarıyla ninja kaplumbağalar'ı izlemeye gitmişti sinemaya. sinema evin hemen yakınındaydı, ancak evden çıktıktan bir saat sonra döndü bunlar:

    - ne oldu erken döndünüz?
    - elektrikler kesildi abi..
    - ha nasıl yani?
    - ceryanlar gitti.
    - hmm....
    (bkz: 10 dakika ara)

  • "biz ...."
    "allah'tan korkarız, kuldan korkmayız"
    "acun abi"
    "sahaya gömerim/gömeceğim/gömdüm"
    "acun abi"
    "geçen sene ......"
    "..... ile kader ortağıyız"
    "acun abi"
    "biz, adamız"
    "adam olana ......"

    (hareketler: boğaz kesme, adu ket, maymun dansı, bayrakla bilimum hareketler)

    "acun abi"

    (bkz: özetleri izlediniz)

  • sözümona muasır medeniyete kilitlenmiş, medeniyeti de yunanistan ve ötesi olarak belleyen dejenere "batılılar" için pek de bir değeri ve önemi olmayan sinema. oysa öyle değil. ordaki malum teokratik yönetimin tam tersi yönde, özellikle son elli yıldır birçok dünyalıyı şaşırtmış bir çizgide yürüyor sinema. her ne kadar popüler sinemasına bakamayıp, değerlendiremiyorsak da, çoğu yönetmeni ve çoğu filmiyle ilginçlikler alemidir gerçekten.

    benim için her zaman en ilgi çekici kısmı, varoluşu çekinmeden dert eden, bunu felsefi okumalar üzerinden yapan çalışmaları. kierkegaard'ın korku ve titremesi'nin senaryolaştırıldığı başka kaç teokratik ülke vardır!

    çoğu kişinin üzerinde kani olduğu bir tespit var: katı teokrasi, insanların sindiriyor olabilir. sindiriyor da gerçekten. fakat bu insanlar, rahat rahat konuşamadıkları için (s)imgelerle iletişime geçiyorlar bu durumda da. hücre cezasına çarptırılan bir insanın farelerle iletişim kurma yeteneği kazanması gibi, iranlı yönetmenler zihinsel hücreyi (s)imgelerle kırmaya çalışıyorlar bence.

    bazen bir kız çocuğunun çevresini zehir eden, ona dünyayı dar eden, hasılı, onu açıkhava hücresine sokan toplumsal kurumlara ve kişilere karşı savunu için yarattığı (aslında yaratmak zorunda bırakıldığı) incelikli kaçamaklara tanık oluruz bu sinemada. bazen de, kendini ünlü bir yönetmen yerine koyup ortalığı karıştıran laylaylomik kurgulara. ve bazen de bütün kurgusu bir çocuğun evini bulması sürecine ayrılmış minimalist çalışmalara.

    bilinen yönetmenleri için:

    abbas kiarostami, iran sinemasını dünyaya duyuran, dünyanın bakışını buraya çeken insan olarak bilinir. kimilerine göre iran sinemasının şairi.

    dariush mehrjui en ünlü çalışması "ga", ya da "öküz"... lakin, yaşlılığına doğru iranlıların sempatisini yitirdiği söylenir. (kendi bilecekleri iş tabii)...

    muhsin mahmelbaf iran sinemasının okul'unu evinde kuran kişi. öncelikle solcu kimliğiyle bilindi. yamulmuyorsam, bir zaman sonra bundan uzaklaştı. hatta bu minvalde bir solcunun marksizmle olan yeniden hesaplaşmasını konu alan bir filmi de bulunuyor. iki yıl önce çektiği kandahar isimli filmle ise amerikancı olmakla eleştirildi. bi defasında şöyle demiş: ''çocukken camiye gitmeye başladığımda insanlığı kurtarmak istiyordum. biraz daha büyüdükten sonra ülkemi kurtarmak istedim ve şimdi düşünüyorum da sadece kendimi kurtarmak için film yapıyorum. film yaparak kendimin bir temsilini yaratıyorum ve böylece kendimi sonradan inceleyip 'şimdi nerelere gelmişim' diye sorabiliyorum." neyse işte, kendisi iran sinemasının hocası.

    bahman farmanara, amerika'da eğitim görmüş, iran sinemasının en pahalı işlerine imza atmış zat. yamulmuyorsam iran'da yaşamakta yeniden. iran'ın sansürcü yönetimi elbet filmlerini sansürlemekten başka bir halt etmemiş.

    ayrıca bakmak istiyorsanız (bkz: bahman ghobadi) ve (bkz: samira mahmelbaf) (bkz: bahram beizai)

    ha, ne diyorduk; evet, iran sineması (s)imgeler sinemasıdır.

  • iyi de bu zaten böyleydi.
    migros üreticiden aldı bir dönem. sebze meyve fiyatları daha makul oldu.
    e baktılar piyasa karışıyor. aracı para kazanamıyor.
    malum bu işin de bir mafyası var.
    hoop engel koyuldu.. hale çevirdiler olayı. fiyatlar arttı..
    mafya kim? kendileri..
    hiçbir şey masum değil.

  • niyeyse kuzey marmara otoyolunu değil, 2. köprüden tem otoyolunu kullanıyorlar. nooldu len yeni yollar pahalı mı geldi?

  • hikayesi a$agidaki gibi dillendirilen ta$tir:

    gunlerden birinde, bir olumlu dionysos ile dalga gecince buna cok sinirlenen tanri, tapinaginin onunden gececek ilk olumluden intikamini almayi kafasina koyar - ilk gecen olumluyu parcalamalari icin kaplanlar cagirir. bu sirada, genc ve gunahsiz amethyst tanrica artemis'e $ukranlarini sunmaktan evine donerken dionysos'un tapinaginin onunden gecmek zorunda kalir. kaplanlarin saldirdigini goren artemis, genc kizi korumak icin onu kaplanlarin pencelerinin cizemeyecegi kadar sert bir kristale donusturur.

    ofkesinin genc ve masum bir olumluye getirdigi zarari goren dionysus, genc kiz icin $araptan gozya$larini akitir ve kristal tanrinin $arap rengi gozya$larinin rengini alir.

    ara sira abuk subuk $eyleri hatirliyor insan...

  • yatacak yeri yok bu düzenbazların. oynanmış görüntü ve sesle gelip bunu gerçekmiş gibi lanse ediyor. bu adam en büyük haindir. alçak, şerefsiz ve namussuzdur.

    bakın bu montajın arkasında kimler var;
    “sosyal medyada araştırma yapınca bu montaj videoyu yayan hesabın "yekvücut"isimli hesap olduğu ortaya çıkıyor. peki, bu trol hesabı kim yönetiyor? sayfasına girildiğinde "yekvücut bir bosphorus global projesidir" ifadesi dikkat çekiyor. bosphorus global ne mi? pelikancılar denilen ve seçim boyunca yalan haberlerle ülkeyi karıştırarak provokasyon ortamı yaratmaya çalışan grubun merkezi”

    kaynak : http://www.yurtgazetesi.com.tr/…akiler-h130713.html

  • adam ülkenin paniğini görmüş ve açıklama yapma gereği duymus,

    "merak etmeyin, yuksek fiyatlara e-ticaret sitelerinden almayin, makarnamiz var" demis.

    simdi bu aciklama yapan adami sirf makarna üretiyor diye neden saçma sapan bir şekilde elestiriyorsunuz ki?

    acaba bu elestirileriniz " makarna eşittir akp" diyen beyninizdeki eşleşmeden olabilir mi?

    kaldı ki adam, ülkeyi en azından makarna konusunda merak etmeyin diye uyaran ve makarna ürettiği halde yüksek fiyata almayın diyen insan.