hesabın var mı? giriş yap

  • yarın genel seçim olsa oyunuzu hangi siyasi partiye vereceksiniz?
    kararsızlar dağıtılmadan önce
    ak parti %26,8
    chp %24,7
    iyi parti %17,7
    hdp %7,7
    mhp %6,1
    deva %2,7
    gelecek %2,7
    zafer %1,9
    btp %1,4
    yrp %1
    saadet %0,8
    hüdapar %0,8
    dp %0,5
    tdp %0,3
    bbp %0,3
    memleket %0,2
    diğer %0,4
    kararsız / cevap yok %4

    kararsızlar dağıtıldıktan sonra
    ak parti %27,8
    chp %25,7
    iyi parti %18,4
    hdp %7,8
    mhp %6,3
    deva %2,9
    gelecek %2,9
    zafer %2
    btp %1,4
    yrp %1,1
    saadet %0,9
    hüdapar %0,9
    dp %0,5
    tdp %0,4
    bbp %0,3
    memleket %0,2
    diğer %0,5

    cumhur ittifakı (ak parti, mhp, bbp) = %34,4
    millet ittifakı (chp, iyi parti, saadet, dp) = %45,5
    altılı masa = %51,3

    araştırma 5750 kişi işe gerçekleştirilmiştir.
    kaynak: flash haber tv canlı yayını
    kararsız dağıtılmadan önce
    kararsızlar dağıtıldıktan sonra
    televizyon kanalında grafikleri çok küçük paylaştıkları için sayılar nerdeyse okunmayacak kadar küçük, araştırma şirketi kendi twitter adresinde anketi paylaştığında kaynak güncellenecek.

    mehmet ali kulat canlı yayında temmuz ayı anketini tamamladıklarını iyi parti'nin %19'un biraz üstüne çıktığını söyledi.

    bu pazar seçim olsa ekşisözlük kullanıcıları hangi partiye oy verecek? anketi
    cumhurbaşkanlığı 1. turunda ekşisözlük kullanıcıları kime oy verecek? anketi

    edit: hdp oyuna çok takılanlar olmuş anket şirketinin sahibi anketlerini değerlendirdiği her konuşmada büyükşehirlerde yaşayan %2'lik hdpli seçmenin çekindiği için kendisini akp içinde kamufle ettiğini söylüyor. bu durum kendi anketlerinde ancak seçime 1-2 ay kaldığında değişiyormuş. dolayısıyla mak'ın anketlerinde akp'den %2 eksiltip hdp'ye ekleyerek doğru oy oranlarına ulaşabilirsiniz. seçim barajı %7'ye düşmüşken kimse hdp'nin uçup kaçacağını da zannetmesin baraj geçilsin diye verilen emanet sosyal demokrat seçmen oyları chp, iyi parti ve deva arasında dağılacaktır.

    yazın meyve sebze ucuz olur ve turizm gelirleri ile dolar kurunun baskılanma imkanı vardır. sonbahara geldiğimizde gıda fiyatları arttığında kış geldiğinde enerji fiyatları arttığında siz akp'nin oyunu o zaman görün. gerçi o zaman da bunca şey oldu akp hala nasıl barajı geçebiliyor? hala %15 oy veren kitle kim? muhalefet niye bunları ikna edemiyor diye söylenip durursunuz.

    2023 seçimlerinden sonra vatandaşlar

  • o kadar büyük ve doğru yazılmış bir eser ki. içinde o kadar büyük ve isabetli tespitler var ki.

    sigmund freud'dan önce, freudyen çıkarımlarda bulunma başarısını bile gösterebilen bir roman.

    asla üşengeçlik, tembellik falan anlattığı yok, zaten bu herkesin malumu. oblomov'un oblomov olmasındaki sebep, taa çocukluğunda yatıyor. ailesinin hataları, aşırı koruyucu kollayıcı tavırları, vurdumduymazlıkları; ilya ilyiç'in kişisel çekingen ve kibar yapısıyla da birleşince, ortaya sosyal fobik, depresif (hatta manik depresif), amansız romantik, bipolar bir karakter çıkarıyor. tembellik, erteleme hastalığı, hep bunların bir semptomu haline geliyor.

    hiçbir şeyi kendisi yapmamış, kendisi başarmamış birisi ilya ilyiç. 25 yaşına dek ailesiyle yaşamış. onlar ölünce de tek başına, yapayalnız kalmış. uzun süre aranmayan sevilen arkadaşlarla aranın ister istemez açılması gibi, hayatla olan bağları iyice esnemiş, sonunda kendisini karanlık odasına hapsetmiş. çünkü orası güvenli, sıcak, gamsız, çözülmesi gereken problemlerden tamamen uzak. tamamen antiagorafobik.

    zaten her şey, oblomov'un evinden taşınması zorunluluğuyla başlıyor. hayata hiçbir şekilde hazırlanmamış birisi, deyim yerindeyse kendisini çırılçıplak sokakta buluyor. en önemlisi ise sonra geliyor: can dostu sayesinde zoraki tanıştığı olga'ya âşık oluyor, oysa oblomov bu aşka da hiç hazır değil. belki de karşısına kim çıksa âşık olacaktı. "awakenings" filmindeki gibi, kısa süreli bir uyanış yaşıyor oblomov, bu uyanışın kendisini de, araç değil, amaç olarak kullandığı için, tekrar uykuya dalıyor.

    sonunda her şey beklenen noktaya varıyor elbette, "oblomovluk", oblomov'un yakasını bırakmıyor zira. oblomov ise bundan her zaman şikayetçi, bundan her zaman kurtulmak isteğinde olsa da (ki aslında bu da, hep başkalarından beklenen bir istek, zira kendisinin kurtulmaya da takati yok), hayatının son deminde kendisiyle tam anlamıyla barışıyor. huzuru, gerçek yaşama tercih ediyor ve huzurlu ama ezik bir biçimde yok olup gidiyor.

    oblomov'u suçlayabilir miyiz? hiç sanmıyorum. yaşanan hiçbir şeyde oblomov'un hatası yok. ondan başka bir şey beklenemezdi. tüm çocukluğu, ergenliği, onu bu kaçınılmaz noktaya kadar getirdi. gerçekten en az suçlu olan ilya ilyiç'tir; hele de ailenin, bir çocuğun karakterini şekillendirme gücü düşünülürse.

    işin psikolojik yönünden toplumsal yönüne kayarsak da, ortaya bu kez "selim ışık" değil, "züğürt ağa" çıkıyor. yeni ile eski arasında sıkışıp kalmış; yeniyi isteyen, oradaki sosyal statü ve güzelliklere iç çekerek bakan; ancak orada nasıl yaşanacağını, nasıl davranılacağını bilmediği için sürekli kaybeden, kazıklanan, çoğu zaman da iyiliğinin kurbanı olan bir adam. tıpkı yavuz turgul'un tüm karakterleri gibi, mahkum bir yaşantı içinde, hayal dünyasında, eskiyle bağlarını koparamamış birisi. dolayısıyla eski-yeni ayrımında, romantik ve hayalperest oblomov'un hayatını bitirdiği nokta, yine rastlantı olmuyor.

    oblomov, hayatımda okuduğum en müthiş eserlerden birisi. hiç şüphesiz. ama bunda, yukarıda saydığım şeyler dışında bambaşka bir husus var ki, aslında sizi hiç mi hiç ilgilendirmez. ama şu kadarını söyleyebilirim.

    oblomov benim için bir kitap değil. bir ayna.

  • kazanan çiftçinin bizim ekşicilerden daha akıllı olduğunu gösteren olay.

    adam maksimum ikramiyenin 500 000 tl olduğunu düşünmüş de iki kupon oynamış.

    bizimkiler daha haberi okuyup anlamaktan aciz.

    vaheyy.

    kuponu bunlar oynasa kalıbımı basarım 4 tl basarlardı paranın yarısı boşa giderdi lan.

    banko yani.

  • yaklaşık 10 senedir merkezi ab üyesi bir ülke olan bir şirketin türkiye bölümünde çalışıyorum. neredeyse herşey o ülkenin dilinde ve ingilizce. schengen ülkesi.

    işe ilk başladığım vakitlerde sık sık eğitim amaçlı o ülkeye giderdim. haliyle vize başvurusu evraklar falan filan...pasaport bir tek o ülkenin vizesi ile dolardı.

    ilk başladığım vakitlerde, yani bundan 10 sene evvel,
    - gerekli evrakları tamamlamam yeterliydi, şahsen başvurma zorunluluğu yoktu, vize ücreti 60€ civarı bir şeydi, 2 günlük seyahat için vize isterdim onlar 2 senelik vize verirlerdi. daha sonra o 2 senelik vizeyi kullanıp, italya turu paris turu amsterdam turu deyip tüm schengen ülkelerini gezerdim. tüm avrupayı işten aldığım 2 senelik bu vizeler ile dolaştım.

    aradan 10 sene geçti, aynı şirkette 10 sene dile kolay, nerdeyse o ülkenin yarı vatandaşı sayılırım di mi ama. adeta onlardan biri oldum çıktım...

    fakat, kazın ayağı öyle değil, daha geçenlerde 5 günlük bir ziyaret için vize istedim buyrun başıma gelenler:

    - evrakları tamamlamak yetmiyor, şahsen başvurmam gerekiyor, vize ücreti 85€ oldu, gittiğimde hayatımda ilk kez vize için parmak izi verdim, zaten 4 tane vize fotoğrafı ile gitmiş olmama rağmen orda bi daha resmimi çektiler, yeni kayıt açtılar....birkaç gün sonra pasaportu almaya şahsen gittim... ve sürpriiiz 1 aylık vize vermişler...

    aynı yerde 10 senedir çalışıyorum, 10 senedir ziyaret sebebim belli, kalacağım otel hatta 10 senedir eğitim adresi bile belli, 3 aylık maaş bordrosu verdim, şirketten antetli kağıda imzalı belge verdim. verilen vize 1 aylık...

    o 10 seneden beri, en az 6 ayda bir, yandaş gazetelerde vize müjdesi haberlerini okuduğumu söylemiş miydim?

  • çalışanları, bu dil ve edebiyatı o kadar kabullenmişler ki, bir adet kurabiye alabilir miyim dediğimde "cookie mi?" diye şaşkınlıkla soruyorlar. he evet kuki, ananım evinde kuki yerim hep ben çünkü. güzeldir, lezzetlidir, ya da bazıları için çok ucuzdur, tabii ki ülkemizde böyle küresel açılımlar/kuruluşlar/yenilikler/mekanlar olmalı. ama zank diye, olduğu gibi kabullenmek neden? çalışanları da mı ithal ettiniz de bir saatte kurabiye, küçük, beyaz çikolata demeyi unuttular. saçma saçma ergen özentiliği. hiç.