hesabın var mı? giriş yap

  • kediler sürü halinde gezip insanlara saldırmıyorlar. konuyu vahşi, insan yiyen sokak köpeklerine getireceksiniz eğer.

  • dışarıdan bakıldığında güzel bir şeymiş gibi duran ancak uzun vadede can sıkıcı olan özellik.

    30 yaşındayım. çalıştığım hastaneye gelen hastalar beni stajyer sanıyor. haliyle müdahalelrini bana yaptırmaltan kaçınan oluyor. her biine ayrı laf anlatıyorum.

    trafikte polisler zamanında farkederlerse sürekli durdurup ehliyet soruyorlar. hatta bazıları ehliyetsiz bir ergen yakalımış edasıyşa -delikanlı ehl.yet vardır umarım diyor.

    bu sene tekrar üniversiteye başladım. çocuklar muhabbette girerken kendi aralarında yaptıkları gibi biraz -lan -lun diyorlar. yaşımı fark edince özür dileyip sizli bizli konuşmaya başlıyorlar.

    ama sanırım en komiği bir kaç sene önce babaannemin mezarı başında yaşandı. mezarın yakınlarından geçerken bi uğrayim dedim. mezar başındayken köy ahalisinden bi amca geldi yanıma.
    -evladım nerden geldin sen
    -şehir merkezinden
    -nası geldin
    -arabam var amca
    -sen araba koşabiliyor musun yaşın kaç senin
    -28 amca
    -vah vah sen niye böyle kaldın evladım
    -?!@:!?
    (oysa normal bou ve kilodayım güdük değilim sadece genç gösteriyorum)

  • bu konuda son 3 yıldır kendim için epey araştırma yaptım. araştırdığım şeyler anksiyeteyi/kaygıyı azaltacak ve ruh halini/ sağlığı olumlu etkileyecek şeylerin neler olduğuydu yani yaşam kalitemizi arttıracak olan şeyler. yazacaklarım benim kişisel görüşüm değil, hepsi hakkında yayınlanmış makaleler var. bazı kaynakları eklerim.

    1- ilk sırada kesinlikle uyku var. genel kabul günde 7-8 saat uyumak gerektiği yönünde. eğer sabah kalktığınızda uykunuz varsa, alarmla uyanıp zor kalkıyorsanız, uykunuzu açmak için kahveye ihtiyaç duyuyorsanız ya 8 saat uyumuyorsunuz ya da uykunuz kaliteli değil. bu da çalışmalara göre anksiyete ve depresyona sebep oluyor hatta yaşam ömrünü bile kısaltıyor, yaşam kalitenizi nasıl düşürmesin!
    (bkz: why we sleep)
    kitabin indirilebilir pdf'i
    (bkz: matthew walker)

    2- beslenme. gluteni ve rafine edilmiş şekeri, paketli ürünleri hayatınızdan çıkarmak, besin alerjinizi saptamak için eliminasyon diyeti yapıp sizi rahatsız eden, şişkinlik, gaz vs. yapan besinleri yememek yaşam kalitenizi inanılmaz arttıracak. bununla birlikte varsa kronik ağrılar ve kronik hastalıkların tedavisinde sizi olumlu yönde çok destekleyeceği için sağlığınıza büyük yatırım olacak. çıkardığınız besinlerin yerine bol sebze eklerseniz, her gün yeşillik, sülfürlü sebze, renkli sebze /meyve yerseniz enerjiniz çok artacak, varsa cilt problemleriniz, akne vs. düzelme sağlayacak.
    (bkz: terry wahls)
    videoda kaynak ve takip edebileceginiz hekim listesi var

    3- stres yönetimi. şehir hayatında yaşam, geçim derdi, destek almadan çocuk bakımı, eş ile ilişkide problemler, yalnızlık, trafik, sosyal destek bulamama, işsizlik ya da iş yerinde sorunlar vs. gibi çoğumuzun her gün yaşadığı, en sık gördüğümüz ve artık normalleştirdiğimiz sorunlar aslında stres olarak arka planda bize yük olmaya devam ediyor. bunları değiştirmek muhakkak yaşam kalitemizi arttıracak ama çoğu zaman değişim elimizde olmayabilir. bu durumda başımıza gelenlere değil, vereceğimiz tepkilere ve bize olan etkilerine odaklanmamız gerekiyor hem ruh hem beden sağlığımızı korumak için. stres yönetiminde en çok işe yarayan şey meditasyon.
    meditasyonun etkileri için kaynak video

    4- egzersiz yapmak. düzenli egzersiz/ yürüyüş/ koşu, yaşam kalitenizi birçok açıdan arttıracak. hem özgüveninizi arttırarak kendinizi daha çok sevmenizi sağlar hem de istikrarla devam ettirmeniz kendinize olan saygınızı pekiştirir. bedensel sağlığa olan etkileri uzun uzun saymakla bitmez. bir de endorfin, serotonin, dopamin salgılanmasını sağlayarak direkt olarak mutluluk ve huzur düzeyinizi arttırır, yaşam kalitenizi nasıl arttırmasın?
    (bkz: google)
    bedeninizle baglantida olup olmadiginizi anlamak için izleyebileceginiz video
    düzenli egzersiz yapmak için motivasyon sebepleri

    5- son sıraya yazdım ama kesinlikle en önemsizi değil, belki de en önemlilerinden; travmalar. çoğu çocuklukta yaşanan travmalar, biz unuttuk sansak da bilinçaltımızda bekleyerek uygun ortamda(bir hatırlatıcı olduğunda) ortaya çıkarlar. bazen fark edersiniz başkalarının sinirlenmeyeceği şeyler sizi çok sinirlendirir, tahammül düzeyiniz düşer. kendinizi kontrol etmekte zorlanırsınız, sinirli ve sabırsız biri olarak tanımlanırsınız. ya da bazen çok duygusuz hissedersiniz kendinizi, duygularınızı hissedip anlamaya uzaksınızdır. etrafınızda sizi anlayacak birinin ya da yardım isteyebileceğiniz birinin olmadığından şikayetçi olabilirsiniz ya da yardım istemekte zorlanırsınız. sürekli suçlandığınızı ya da sürekli haksızlığa uğradığınızı düşünüyor olabilirsiniz. işte bunların hepsi (ve daha fazlası )çok yaygın görülmekle birlikte travma belirtisidir ve ömür törpüsüdür aynı zamanda. yaşam kalitenizi çok düşürür, sürekli gergin ve huzursuz yaşadığınızı düşünün. bu travmaları anlamak, kendinize yakından bakıp, çocukluk hikayenizi çözmek ve kendinizi tanıyıp iç huzurunuzu oluşturmak, bu huzurun dışardaki etkenlerden etkilenmemesini sağlamak için en iyi yol psikoterapi almaktır. psikoterapi, yaşam kalitenizi bir değil, birkaç basamak arttırır. ancak herkes için ulaşılabilir olmayabiliyor. bu durumda biblioterapi de (kitap terapisi) işe yarar. kendinizi tanımanızı ve anlamanızı sağlayan çok sayıda kitap var.
    bazı kitapların pdf’lerini buradan bulabilirsiniz

    edit:
    6. takviyeleri de eklemeye karar verdim. bu konuda uyaran çok az hekim var. d vitamininiz düşükse (50-60’ın altında), tiroit fonksiyonlarınız bozulmaya başladıysa depresyona bile sebep olur, yaşam kalitenizi de düşürür. çok detaylı bir kan tahlili yaptırıp (doktorlara onaylatmak zor, ben laboratuvarda yaptırıyorum) vitamin- mineral eksiklerini belirlemek. özellikle gözden kaçabilen iyota idrarda baktırmak lazım. magnezyum, omega-3 herkesin kullanması lazım. kendisi psikiyatrist olan deniz şimşek’in çok güzel bir kitabı var, “birim”. o kitapta ideal değerleri öğrenebilirsiniz.
    (bkz: deniz şimşek)
    bu videoda kaynakları bulabilirsiniz

    7. bir de hayatınızdaki enerjinizi sömüren insanları, toksik ilişkileri hayatınızdan çıkarmak ciddi anlamda yaşam kalitenizi arttırır. bununla birlikte harvard üniversitesi’nin yaptığı ünlü araştırmadan öğrendiğimize göre insanın hayatta mutlu olmasını sağlayan şey, kurduğu yakın ilişkilerin kalitesi ve sağlıklı bağlar. kaliteli ilişkiler kurmak, sağlıklı ve yakın bağlar kurmak yaşam kalitenizi çok arttırır.
    toksik ilişkilerin yaşama etkisini anlamak için
    sağlıklı ve toksik ilişki ayrımını anlamak için

  • eminönünden -birinin elinde çuval- üç adamın otobüse binmesi, muavinin "o yük için de bilet alıyoz, 4 kişi lütfean" demesi, adamın parayı verdikten sonra arkadaşına "çuvalı goltuga oturt" demesi, otobüsteki diğer insanların yüzünde oluşan şirin gülümseme.

  • istanbul'da yaşayan bir ermeni kardeşiniz olarak bu öküzler adına tüm türk ve azeri halkından özür diliyorum. bu kekolar ile lütfen türkiye'de yaşayan kökü burada olan insanları bir tutmayın. bu tür videoları görünce haberleri duyunca inanın hepimizin tüyleri diken diken oluyor , hepimizin tansiyonu çıkıyor. sanki bu kekolar yüzünden, buradaki eşimiz dostumuz komşularımız da bu kafada olduğumuzu düşünüyor gibi geliyor.

  • dün twitter'da videosunu görünce kesin kişisel hesabı üzerinden atarlı bir savunma yapar ama savunan başkaları da çıkar mı ki demiştim, çıkmış. fidel castro tarih kitaplarımızda geçmediği için bir tarih öğretmeni olarak bilmek zorunda değilmiş, herkes her şeyi bilmek zorunda değilmiş zaten, ilber ortaylı'nın şifalı bitkiler hakkında çok fazla şey bilmeyebileceğine bağlayıp savunan bile olmuş. çıkardığım sonuca göre her şeyi mesleki kaynaklarımızdan öğreniyorsak imar yönetmeliğinde yazmadığı için marie antoinette'i mevcut ingiltere kraliçesi olarak biliyorum. ilber ortaylı ise en azından adaçayının farenjite iyi geldiğini biliyordur, ki gözü gören, aklı yeten, kulağı duyan, dağ başında barakada yaşamayan, pucca okuyup snap izlemekten başka bir aktivitesi olan insan için bu che'nin yarım asır önce öldüğünden daha zor öğrenilebilecek bir şey. sizde bu cehalet liberalliği olduğu sürece bi bok da olmaz buralardan.

  • türkiye'nin özlediği ortamı nakleden yayındır.

    böylesine bir kriz zamanında bile makam sahibi belediye başkanı ve bilim adamları konuşuyor. bir gazeteci moderatörlük yapıyor. kimse ağzını yüzünü eğip diğerini aşağılamıyor. kimse kimseyi vatan hainliğiyle itham etmiyor. makam sahibi başkan bilim adamlarına saygılarını sunuyor, kelimelerini özenle seçiyor. bilim adamları da başkanın görevinin zor olduğuna yönelik takdirlerini ifade ediyorlar.

    akp 17 yılda sen bizi nasıl kirlettin böyle... bu ortamlara nasıl hasret bıraktın...

  • çikolatanın içerisindeki yağ veya şekerin dekompoze olmasına neden olan süreçtir. fat bloom ve sugar bloom olmak üzere iki tipi vardır. buzdolabına koyulan çikolatanın etrafında oluşan beyaz kristaller sugar bloom işaretidir. buzdolabı içerisindeki nem (su) çikolata yüzeyindeki şekerle reaksiyona girerek şeker topakları oluşturur. bunları kazıyıp yalarsanız çok tatlı olduğunu görürsünüz.

    fat bloom ise biraz daha komplike ve ilginç bir süreçtir. yağ (cocoa yağı), çikolatanın yapı taşıdır ve çikolata içerisinde 6 farklı fazda yapılanabilir. 1nci tip yapı 17 derecede erirken, 6ncı tip yapı 36 derecede erir. ideal yapı, 34 derecede eriyen tip 5 dir. cocoa yağı bu şekilde yapılanmış bir çikolatayı yediğinizde vücut ısısı ile ağzınızda hemen erir. çikolata üreticileri de bu yapıyı tutturmaya çalışırlar. bunu da üretim esnasında birden çok kez çikolatayı ısıtıp soğutarak yaparlar. ucuz çikolatalar ise, pahalı cocoa yağı yerine daha ucuz olan diğer bitkisel yağları kullanırlar. bunlar vücut ısısı ile erimezler ve boğazınızda kötü bir tat, yanma hissi bırakırlar. bir kez tip 5 yapısı tutturulan çikolatanın yapısını kaybederek kalitesinin düşmesine fat bloom denir. buna neden olan en önemli faktör ise hızlı ısı değişiklikleridir, örneğin sıcak bir günde çikolatayı buzdolabına koymak. çikolata soğuduktan sonra üzerinde kahverengi bir tozlanma görürseniz bilin ki bu da fat bloom'dur.

  • abi anlamıyorum. adamlar %52 türk malı var içinde diyor.

    neyin %52'si. telefonun %100'ünden kasıt nedir?
    her parçayı mı bir mi sayıyorlar? mesela 100 parça var. vida, metal hepsini 1 saydık. 52 parça mı türkiye'de üretilmiş diyorlar...
    ya da telefon toplam 100 gram, 52 gramı mı türk malı?
    yazılım %100'ün neresinde?

    para olarak bakalım, 1 parça ya da 10 gram saydığın işlemci senin en pahalı elemanlarından biri. ram, işlemci, ekran, pil ve anakartı kendileri üretmiyor. ne kaldı ulan geriye?

    yeterli mühendis sayısı var ama ortaya ne çıkarmışlar kimse sorgulamıyor.

    not 1: bir elektronik eşyanın her bir parçasının türkiye'de üretilmesi imkansız. bu hastalıklı düşüncenin aynısı yerli araba muhabbetinde de vardı. %100 yerli olayı ütopya, kabulüm. aynı parçadan milyonlarca üreten firmalardan daha pahalıya daha dandiğini yaparsın. sürüm de ar-ge de onda çünkü.
    kaldı ki apple bile montaj dahil* üretimini dışarı* yaptırıyor.
    ama vestel bastıra bastıra "yerli üretimiz" diyor, yüzde veriyor ki salladığı anlaşılmasın, milliyetçi insanların duygularını kullanıyor sanki. sonra utanmadan "ithal telefonların vergisini arttırın" diye çığırıyor. ama kendisinin montaj için ithal ettiği parçalarla cari açığın yine anası belleniyor.

    not 2: ne kadarı yerli sorusuna bir cevap buldum.
    https://www.dropbox.com/…g/bwtcxncccae3wp3.jpg?dl=0
    elektronik olarak sandığımdan daha çok katkı sağlamışlar. yüzdelik dilimi neye göre belirlemişler hala bulamadım, tahminlere açık. en nihayetinde sonuçlar devlete vergi baskısını gerektirecek kadar "şımarmayı" haklı göstermiyor.