hesabın var mı? giriş yap

  • nisan ve guney (3,5) özgüven patlamasından yıkılıyorlar.
    her şeyi bildiklerini iddia edip, insanı münazara ortamından tiksindirtiyorlar.

    daha bu sabah nisan bana broş' un yakada değil de kalça üzerinde çok daha hoş duracağına ilişkin bir brifing verdi.(broş nisan'ın bu arada)

    güney ise beline ip olan pantalonun iğrenç ve bebeksi bir şey olduğu konusunda aşırı ısrarcıydı. kemer takmak zorunda olmadığımız, ipsiz ve lastiksiz pantalonlar neden hep hep hep hep satılmıyordu?
    bunun birşey yemediği için cılız kalması ile ilgili olduğu konusunu ben açamadım bile...

    sabah, baba rrr yarım saatlik ayakkabı seçimi sırasında sinire kesti.
    ve dedi ki;

    "sen daha 3,5 yaşında bir çocuksun nisan, bizim anne-baba olduğumuzu unutma. biz sana faydalı olacak şeyleri biliyoruz, moda ne demek, hangi mevsim ne giyilir biliyoruz. çünkü biz gazete okuyoruz, dergi okuyoruz, internette gezip öğreniyoruz."

    nisan" hayıy, ben biliyoyum. siz hic de güsel giydirmiyosunuz" şeklinde söylene söylene evden çıktı, ikna olmuşa benziyordu. arabada güney ile konuşuyor;

    n-güney, sen öneme yurdu' nu biliyor musun?
    g-hayıy nisan bilmiyorum. sen biliyo musun?
    n-evet çüknü gazetede!!! okudum, ben hep okuyoyum gazete, dergiii
    (aldık biz mesajı)
    g-peki öneme yurdu mu ödeme yurdu mu nisan? öneme yurdu olduğuna emin misin? ödeme yurdu olmasın? (yani ödeme yurdu da çok anlamlı değil ama kredi yurtlar ödemesi olabilir belki?)
    rrr- hah şöyle babacım, sorgula sorgula, atıyor çünkü bazen
    n-hayıy atmıyoyum. haber-turk' te izledim bi kere!
    (ohannes, evde hiç haberturk açılmadı, nisan ve güney yatmadan jojo-jetix-nickledon dışı birşey de açılmadı hatta)
    g-nerde izledin sen habey turk'u?
    (genel yayın yönetmeni ya, rating merak ediyor)
    n-feribotta izledik ya? (allaaam neler oluyor?)

    öneme yurdu' nu merak edenler için aradan geçen 10 dakika sonra nisan' dan bestesini duyunca anladım;
    önemeeee yurduuuu
    (sönmedeeen yurduuuumun...)

  • bi keresinde bir kiza tanismak amaciyla yanasmistim, "sik gelirmisin bu bara? seni daha once hic gormemistim" demistim.. kiz da bana "hayir, bir daha goremiyeceksin tadini cikar" deyip arkaasini donup gitmisti...
    benimde bir kedim var...

  • bir yonetim düşünün vatandaşından para kopartma altin kopartma peşinde.
    yahu senin gorevin zaten!! o altınları fazlalastirmak ne anlatıyorsun amk,

    millet kendi boğazını doldurdu da sıra akp yandaşlarına geldi.
    bencil herif bırak şu ülkenin yakasını yeter artik.

  • şunun binde birini yapsaydım 50 kere lanetli çaylak olmuştum. diyeceklerim bu kadar.

    unutmadan! barda ölümüne darp edilen arkadaşın başlığı vardı. ekşi yönetimi mağdur yazarı entrysini sık güncelediği için direkt uçurmuştu. hatırlatasım geldi.

  • şimdi burda osursam, kokusunun 3 farklı camiye ulaşabileceği kadar çok ve sık aralıklarla inşaa edilmiş camiler barındıran bir ülkede, sakildir, showdur.
    ibadet değildir.

    sıçmak için yol kenarlarını değil tuvaletleri kullanıyoruz değil mi?
    eğitim almak için okulları..
    ibadet için de aynısı geçerlidir adap bakımından.. bu kadar bolluk varken...

    edit: "orda düz ayak cami yok, kocatepe te yokuşun tepesi, yaşlılar nasıl çıksın" dendi mesajla.
    buyrun, düz ayak camiler.. hepsi 2 sokak, 3 sokak arayla
    https://www.google.com/…a3aae50d:0x1ce03f0f3e9d7dbb

    edit2: aynı yerde kendi inancım gereği "nüdist şamanist" ayin yapmam mümkün değilse, kimse ibadet özgürlüğünden filan bahsetmesin. ibadetten, inançtan, kutsaldan anladığınız tek şey sünni islam amk!

    öyle olunca onun adı "özgürlük" olmuyor

  • dün gece ingiliz bir adamla (edebiyatçı/tarihçi bir akademisyen) bira içerken laf lafı açtı ve newton'un color theory'sine geldi. meğer adam newton'un ingilizce notlarını, mektuplarını (latince olmayan yazılmış eserlerini yani) bir hayli incelemiş, dil kullanımı açısından öğrencilerine örnek olarak kullanıyormuş.

    ne alaka color theory ve dil diyeceksiniz ama, newton kendi notlarında mavi rengi "blue" yerine sürekli "blew" olarak yazmış. üstelik tek noktada değil, tutarlı olarak sürekli.

    sabah ayılıp gece neler konuştuğumuzu hatırlayınca, şurada bir düzine örneğine denk geldim: http://www.newtonproject.ox.ac.uk/…alized/natp00006

    "for, a mixture of yellow and blew makes green"
    "as it happens in the blew flame of brimstone; the yellow flame of a candle; and the various colours of the fixed stars."
    "the original or primary colours are, red, yellow, green, blew, and a violet-purple, together with orange, indico, and an indefinite variety of ıntermediate gradations."

    blue'nun etimolojisine bakarsanız "blew" ile akrabalığı görülüyor (anlam olarak değil, yazım olarak) ancak bu yıllarda ingilizce standardizasyonuna dair somut adımlar atılmamıştı, dictionary ile sözcüklerin yazım ve sesletimlerinin ilişkilendirilerek standartlaştırılması 1750'lere denk geliyor. newton'un çağdaşlarının da hiçbirisi blue'yu blew olarak yazmamış, ama kimse de "ne diyon kardeş sen" dememiş. örneğin newton'un rival'ı robert hooke'un newton'a eleştiri mektubuna bakıyoruz:

    "namely that which is most refracted, gives a blue, and that which is least a red"

    dilde standardizasyon için gerçekten güzel ve garip bir örnek.

  • evlenmek istemediği ancak ailesi tarafından evlendirilmeye zorlandığı hatunun "içkin, kumarın var mı?" sorusunu "içkisine kumar oynuyorum. tüm günahları tek potada eritiyorum." gibi harika bir şekilde cevaplamış geniş aile karakteridir.

  • aradaki demir tel ve kangurunun efendiliği olmasa kanguru bunu kulağından tutup sikip atacak ama ortamlarda kanguru tokatladım dersin kim bilecek.

    edit: hayvanat bahçesinin kurallarını hiçe sayan, kendi eğlencesi için hayvanı bunaltan tepki gösteren vurmaya çalışan videodaki şahıs hakkımda hakaret davası açacakmış. mahkemede görüşürüz o zaman delikanlı :)

    edit 2: suç duyurusu "sedat purut" adlı çaylaktan geldi. trollüğü ile meşhur. büyük ihtimal tırt ama yarın bahsettiği hukuk bürosu ile iletişime geçip işin doğrusunu öğreneceğim. eğer ortada bir şey yoksa bu sefer ben yaktım seni sedat purut uğraşır durursun büroyla :)