hesabın var mı? giriş yap

  • geziye katılan onurlu insanları unutmamak için bir liste gerekliydi. yayın hayatı boyunca en faydalı işe imza atmıştır.

    teşekkürler akit.

  • bu nasıl bir gazeteciliktir.
    alın teriyle yerin metrelerce altında şerefiyle çalışan bir madenciyi kıyaslayacak başka birini mi bulamamışlar da bu "şey" ile kıyaslıyorlar.

  • emrah serbes: ya meclise gittim, gizli gizli sigara içiyorlar. lan olum liseli misiniz? koskoca milletvekilisin, dokunulmazlığın var, kuru sulu karıştır iç.
    mehmet erdem:...
    nilgün belgün:....

    balçiçek ilter:.... peki gri mi buldun meclisin duvarlarını?

  • italyan rönesans ressamı sandro botticelli'nin ünlü tablolarından biri. botticelli’nin, mediciler’in çevresinde adeta moda olan yeni-platoncu düşünce bağlamında yapmış olduğu bu resminde saydam giysiler içerisinde el ele tutuşmuş üç güzeller halka dansı yaparken görülür. rönesans sanatçıları bu dansı, antik sanat yapıtları ve edebi kaynaklardaki betimlemelerden bilmektedir. bunlardan biri, antik dönem yazarlarından seneca’nın de beneficis’de anlattığı kayıp bir klasik resimdir. seneca bu resimde, üç güzellerin, armağan verme, kabul etme ve geri vermeden ibaret üç yönünü temsil eden gülümseyen, genç, el ele tutuşmuş, bol saydam giysiler giymiş kızlar olarak betimlendiğini anlatır. alberti de della pictura adlı kitabında seneca’nın sözünü ettiği bu resmin ressamlar için mükemmel bir konu olduğunu belirtir ve ressamlara bu resmi yeniden canlandırmalarını tavsiye eder. yunan mitolojisinde afrodit’in hizmetinde olan bu neşe, eğlence ve güzellik tanrıçaları rönesans döneminde kozmolojik bir simgeye dönüşmüştür. botticelli’nin bu tablosunun gerçekleştirilmesinde önemli payı bulunan marsilio ficino’ya göre evren, ilahi bir sevgi dairesidir. yeni-platoncu kozmolojide sürekli bir oluşum, değişim ve kaynağa dönüş döngüsü söz konusudur ve bu döngünün her aşaması, sonsuz döngü dansını yapan güzellerden birine karşılık gelir. bu aşamalar, tanrı’da başlayıp tanrı’ya cezp ettiği için güzellik; dünyaya yayılarak onu tutsak ettiği için aşk ve yeniden yaratıcısına dönerek onu eseriyle birleştirdiği için hazdır. güzellikten başlayan aşk, haz ile sonlanmakta ve tıpkı başladığı noktaya geri dönen bir dairede olduğu gibi, tanrı’dan başlayıp dünyaya yayılan ve sonunda tekrar tanrı’ya dönen sürekli bir çekim bulunmaktadır. klasik yazından esinlenen botticelli, öykünün orijinalinde figürlerin tümünün bir arada bulunmamasına karşın, kompozisyonunda bunları bir araya getirmiştir. kompozisyonun merkezini venüs ve hemen üzerinde bulunan eros figürü oluşturur. bu iki figür, yeni-platoncu anlayışta sevginin her şeyi birleştirici bir güce sahip olduğunu simgelemektedir.

    neyse ki, botticelli'nin savanorala'nın gazına gelip de yakmadığı resimlerinden biridir. yakmaması sayesinde sanat tarihçileri ve eleştirmenlerinin üzerine iki çift kelam etmesine neden olan resimdir de denebilir.

  • http://i.hizliresim.com/9g8298.jpg

    edirne-merkez, kocasinan mahallesinde samsung k zoom ile çekmiş oldugum bir resmi.

    benim önerim bunu dinlemeniz. üstelik ay ışığı ile ilgili çok anlamlı bir hikayesi de var:

    bir gün beethoven, bir arkadaşı ile birlikte viyana sokaklarında dolaşmaktadır. tam bu sırada bir apartmandan piyano sesi geldiğini duyar ve kafasını kaldırıp bakar. apartmanın ikinci katındaki cam açıktır ve ses oradan gelmektedir. arkadaşına, çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söyler. ikisi birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalarlar. kapıyı açan kadın, beethoven’ı hemen tanır ve şok olur. beethoven, piyano sesine geldiğini ve mutlaka çalan kişiyi görmek istediğini söyler. kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek onları içeri alır.
    beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girer. annesi kıza, beethoven’ın geldiğini söyler ve kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız kördür. bunu gören beethoven, “lütfen benden birşey isteyin” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. kızın cevabı şu olur; “ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?”
    bunun üzerine beethoven piyanonun başına geçerek, ayışığı sonatını, doğaçlama olarak besteler.

  • çalıştığım yerden ötürü bende bir arıcılık merakı başladı. çocukluğumdan beri ayı winnie gibi fütursuzca bal yemek isterdim. ve bu durumu gerçek yapmak için kendi balımı üretmek istedim. neyse okuldan kalan arıcılıkla olan bilgilerimi tazelerken aklıma şu soru geldi ''iyi de her şey tamam da arılar balı nasıl oluşturuyorlar?''

    tabi ki arılar çiçeklerin nektarlarını topluyor sonra bal oluyor değildi aradığım cevap bende şöyle bir araştırdım ve yediğimiz balın dünyanın en pahalı kusmuğu olduğunu öğrendim. yanlış duymadınız kusmuk diyorum neden mi?

    çünkü bir arı 1 gram bal üretmek için çiçekleri yaklaşık 180.000 kez ziyaret eder. bunu bir insanın yaptığını düşünürsek epeyce pahalı olurdu sanırım.

    şimdide olayın biraz kimyası ve biyolojisine bir bakalım.

    bir kolonide arılar üç gruba ayrılır kraliçe yani ana arı, erkek arı ve işçi arılardır. bal yapımından kovanın düzeninden ve koloninin devamı için yavruların beslenmesinden sorumlu grup işçi arılardır.

    işçi arılarda kovanda toplayıcı ve kovan içi görevli olarak iki ayrışırlar. toplayıcı arılar gün içerisin 10 km çapındaki bütün çiçeklere giderek, o çiçeklerin özü yani nektarı dediğimiz yapısını hortumlarını kullanarak emerler.

    emdikleri bu nektar arının midesinin tam üstünde bulunan proventrikül dediğimiz bal midesi veya mahsul midesine depolanır. burayı mideden önce gelen bir bölüm olarak düşünebiliriz buranın temel özelliği yiyeceklerin burada sindirilmeye başlamasıdır. bu bölüm yaklaşık 40 mg nektar alabilir, gözünüzde daha rahat canlanması için arının boş ağırlığının kabaca% 50'sini kadarı diyebiliriz.

    alınan nektar genellikle % 70 ila %80 su içerir, arı bu nektarı emerken hipofarengeal bezindeki tükrük enzimleri ve çeşitli sindirim proteinleri emdiği nektarın su içeriğini biraz yükselterek buradaki şekerleri parçalamaya başlar. toplayıcı arılar daha sonra kovana geri dönerler ve burada kusarak emdikleri nektar ve sindirim karışımını kovan arılarına aktarırlar .kovan arıları daha sonra aldıkları bu karışımı bal mideleri aracılığı ile yutup kusarlar aynı zamanda bu işlem bir alınan karışımın çalkalanmasına neden olur ki sindirim enzimleri alınan nektarın her yerine nüfuz ederek reaksiyonu hızlandırır. ayrıca ağıza gelen nektar karışımı arıların çeneleri arasında tekrar tekrar kabarcıklar oluşturur ki hacim başına geniş bir yüzey alanı oluşturması sağlanır ve nektar karışımının su oranı buharlaşma yoluyla azaltılır. bu arada arı sindirim enzimleri, sükrozu bir glikoz ve fruktoz karışımına hidrolize eder ve diğer nişastaları ve proteinleri parçalayarak asitliği artırır.

    kovan arıları bu işlemi 20 dakika kadar süreyle yaparlar ve kusma ve sindirim ile birlikte bir grup halinde çalışırlar, nektarı bir arıdan diğerine geçirirler. yani anlayacağınız olayı bir kusmuk partisine partisine çevirirler.daha sonra bu kusmuk bal peteği hücrelerine yerleştirilir ve hala yüksek su içeriği nedeniyle bozulmaya yatkın bir üründür. bu aşamada baldaki şekerlerin fermente olmasına beklenir iken petek yüzeyleri mühürsüz bırakılır. daha sonra birlikte çalışarak büyük miktarlarda vücut ısısı üreten kovan arıları, kovanın sıcaklığını yaklaşık 35 ° c gibi oldukça sabit bir sıcaklıkta tutarlar ve bu sayede petekteki bal içindeki suyun buharlaşmasını sağlarlar ve bir hava akımı oluşturarak kovan sıcaklığını sürekli olarak düzenlerler. süreç, kovan arılarının sürekli olarak kanatlarını çırparak kovan içindeki ısı ve hava sirkülasyonu sağlayarak baldaki suyu yaklaşık% 18'lik bir su içeriğine sahip şeker konsantrasyonuna çeviriler bu noktadan sonra fermantasyon durur ve balımız oluşmuş olur. arılar daha sonra hücreleri mühürlemek için balmumu ile kapatırlar ve balın bozulması önlenir.

    şimdiden afiyet olsun*.

  • babasının: binlerce flörtüm oldu. bir gece bir bayanla beraber oldum ve bir daha da görmedim. sonra 'çocuğum var' diyerek çıktı.

    bu çocuk o çocuk aq.