hesabın var mı? giriş yap

  • olay ankara üniversitesinde geçiyor. biyoloji okuyan çocuk ayakta altı parmak mutasyonunun sadece babadan geçebileceğini duyuyor ama buna itiraz ediyor çünkü babası 5 parmaklı.

    hocası git ailenle konuş deyince daha dram ortaya çıkıyor çünkü ailesi seni amcandan aldık aslında sen amcanın çocuğusun diyor. işler karışıyor; amca gerçekten 6 parmaklı ama dedesi 5 parmaklı.

    amca dededen değil yani. e babaanne öleli 7-8 yıl olmuş.

    köyde çaktırmadan soruşturuyolar köyde 6 parmaklı kimse yok.

    hikaye bu kadar.

  • tarihin görkemli bilim adamlarından birisidir newton. kelimelerle ne kadar tarif edilse azdır herhalde zekası, kendisinden önceki bilim adamlarından öğrendikleri kendisinin yaptıklarının milyonda biri kadardır. öylesine müthiş bir gözlem kabiliyeti vardır ki öğrendikçe inanamazsınız. oysa ki o da senin benim gibi insandır, fakat neden o'dur? tuhaf tabi ki, çok tuhaf.

    dünya bir televizyon dizisiyse uzaylılar hareketlilik getirsin diye karakter sokuyorlar diziye. işte bunlaradn birisi newton, diğeri einstein'dır. tüm insanoğlunun bakış açısını değiştirmiş adamlardır, birer süper kahramanlardır.

    bir noel gününde, babasını kaybedeli henüz 4 ay olmuşken dünya'ya gelmiş newton bebek tüm kasabanın mucize çocuk olduğuna dair bir umut salmıştı yüreklerine. babası o zamanlar kral ile parlamento arasındaki savaşa katılmak için kralın tarafına geçmiş ve savaşarak ölmüştür. aslında babasının kral savaşında savaşması tuhaf değildir, babası bir çiftçiydi ve krala yakın durarak parasına para katmıştı. woolstrophe'da geniş ve verimli bir arazi bırakırken çok güzel bir malikane de eşine bırakmıştı öldüğünde.

    newton doğduğu zaman mucize bebek olarak söyleniyordu. normalde 3 ay önce doğan newton bir kitaptan daha küçüktü. evet, inanılması güç ama böyleydi. ölür bu yaşamaz diyenler bebeğin inanılmaz inadı ve azmi karşısında şok olmuşlardı. newton 2 yaşına kadar boynunu dik tutmak için boyunlukla yaşamasına rağmen hayata tutunmuş ve yılmamıştı. bu bebek 25 aralık'ta, bir noel gününde doğmuş gerçek bir mucizeydi.

    7 yaşına geldiğinde eğitimi için okula başladı. öğrenime devam ederken 9 yaşında annesi tarafından terk edildi. newton'un annesi, kasabanın 40 km ötesindeki başka bir kasabaya gelin gitmişti. annesinin kaçtığı papaz 47 yaşındaydı ve newton o günden itibaren kendisinden sevgisini saklayan annesine karşı hep kin güttü. anneannesiyle kalan newton 10 yaşına geldiği zaman papaz olan dayısının yanına gitti. papaz dayısı oldukça entellektüel bir adamdı ve newton ilk defa orada çok daha geniş bilgi hazinesi olan kitaplarla tanıştı. okudukça hayran kaldı, okudukça mutluluğa ulaştığını farketti. okulunda birinci olan newton daha iyi bir eğitim görmek adına aile dostları clarke ailesinin yanına taşındı.

    clarke ailesinin yanında hayatının belki de ilk ve tek aşkı olan catherine'le tanıştı. 13 yaşındayken ingiltere'ye inşa edilen yel değirmenlerinin inşasını izlerken belki de bir taraftan da catherine'i hayal ediyordu. baba clarke sandığınız gibi gavet değildi, eczacıydı. çok kültürlü bir adamdı, çatı katlarında inanılmaz bir kütüphane bulunmaktaydı. newton aradığı huzuru işte o kütüphanede buldu. okudukça ve öğrendikçe kendisini geliştir. clark ailesi ünlü düşünürleri ve bilim adamlarını ağırlıyordu. newton bu tartışmalarla büyüdü. 17 yaşına geldiği zaman tüm bu tartışmalardan etkilendi. huygens'i, descartes'i, robert hooke'u dinledi. bu bilim adamları genç newton'u o zamanlar görmüş olmalarına rağmen ilerde tüm dünyayı sallayacağını belki de hayal bile edemeyeceklerdi.

    küçük yaşlarında neden insanların yere düştüğünü, el ele verip yuvarlak içinde dönen çocukların neden geriye doğru itildiklerini, gökkuşağının neden hep aynı renk olduğunu, yere düşen bir bilyenin neden yerden sektiğini, güneş'in neden hep aynı taraftan doğduğunu, zamanın güneş'e göre nasıl ayarlandığını merak ediyordu. açık ara tuhaf, meraklı bir çocuktu ve kendisine bir anlam veremiyordu. işte bu newton aradığı huzuru clarke ailesinin yanında buldu. newton eve misafir gelen bu adamları dinledikçe huzur buluyordu, aradığı yerin bu adamların yanı olduğunu çözüyordu. kitaplar okuyordu, galileo'yu, kepler'i öğrenmeye çalışıyordu. okuduğu kitaplar sonunda kendisini anlamlandırmaya başlamıştı ve genç yaşında ne olacağına karar vermişti. kendisine benzer insanları gördükçe büyülendiği o anları belki de hiç unutmayacaktı. hangi birimiz unutabiliriz ki?

    yıllar geçti, newton okulundan mezun oldu. bu yetim ve annesi tarafından terk edilen çocuk orta öğrenimini bitirmişti ve yaşıtlarına göre oldukça entellektüel birisi olmayı başarmıştı. ancak üvey babası ölmüş ve annesi onu yanına çağırmıştı. newton 17 yaşındayken üzgün biçimde annesinin yanına döndüğünde annesinin yaşlı papazdan olma 3 çocuğu vardı. annesine göre artık newton'un yeri bu malikaneydi ve bakması gereken bir arazi vardı. annesinin kendisini terk etmesini asla içine sindiremeyen newton'a bir de emirvaki olarak tarlaya bakması öngörülmüştü. annesine göre newton'un aldığı eğitim yeter de artardı bile şimdi yapması gereken şeyler terk ettiği annesine ve nefret ettiği üç üvey kardeşine bakmaktı. fakat newton bu işe çok gönülsüzdü ve hep huzursuzluk çıkartıyordu. sonunda annesi newton'un bu tutumuna dayanamadı ve yine clarke ailesinin yanına gönderdi. fakat üniversiteyi okuması için gereken parayı vermedi.

    newton üniversiteye gittiği zaman burslu olarak okumaya başladı. aldığı bursu haketmesi için üniversiteye gelen efendi çocuklarının bakımını üstlenmesi, tuvaletlerin temizlenmesi gibi işleri yapmaktaydı. tüm bu işlerden arta kalan zamanlardaysa öğrendiği şeyler hakkında kafasını meşgul ediyordu.

    üniversite bittiği zaman yüksek lisans için sorgusuzca kabul edildi. newton başarılı bir öğrenci değildi ama çok özeldi. üniversitedeki hocaları da bunu görmüştü ancak yüksek lisansına gidemedi. ingiltere, üniversiteyi kapatma kararı aldı çünkü büyük veba yeniden gelmişti. newton yeniden annesinin evine döndü ve tüm öğrendiklerini hazmetmek için gerekli olan yalnızlığı o çiftlikte buldu.

    bir gece ağaç altında oturuyordu ve yanı başına bir elmanın düştüğünü gördü ancak gök yüzünde duran ay'ın kendi kafasına düşmediğini gördü. işte o gece kafasında şimşekler çaktı ve hayatını bu soruya adaması gerektiğini gördü. bu, newton için bir dönüm noktasıydı; aslında o gece tüm insanlık için bir dönüm noktasıydı.

    üniversite tekrar açıldığı zaman yüksek lisansına başladı ve 23 yaşına geldiği zaman yeni bir matematik olan calculus'u yani sonsuz küçükler kuramını geliştirmek için başlaması gereken yeri çözdü. kepler'i tam anlamıyla artık anlamıştı.

    yıllar önce kepler'in bulduğu t^2 = sabit \ d^3 (t: süre, d: uzaklık) denklemi üzerinde oynamalar yaptı. yani güneş'e yakın olan gezegenlerde bir yıl daha az iken, uzak olan gezegenlerde bir yıl daha fazla olmak zorundaydı. peki bunun sebebi neydi? kepler sadece kuralları ortaya koymuştu ama apaçık bir problem vardı. üstelik ay, neden dünya'ya düşmüyordu?

    "milyonlar elmanın düşüşünü izler ancak bunun neden olduğunu soran tek kişi newton'dur" diye ünlü bir deyiş var aslında sorunun aslı bu değildir. newton'un merak ettiği şey elmanın neden yere düştüğü değildi. aslında olan şey şuydu: "milyonlar dünya'nın uydusu ay'ı defalarca üstlerinde gördü ancak kimse neden ay'ın dünya üzerine neden düşmediğini sormadı."

    newton'un içinde bu denklemle ilgili olarak tuhaf bir his vardı ancak bu hissin patmalası için gerekli olan yaş bu yaş değildi, bir kaç yıl sonrasıydı. bunun için öncelikle maddelerin hareket davranışlarıyla ilgili bir takım gözlemler ve denyeler yapması gerekmekteydi. evet, işte bilim bu, işte bilim adamı iç güdüsü bu. muhteşem insanlar bunlar arkadaşlar, muhteşem.

    newton küresel bilyelerle deneyler yaptı ve en büyük keşfine imza attı. bugüne kadar kimsenin anlamlandıramadığı hareket olayını newton anlamlandırdı ve kuvvet olayını keşfetmiş oldu. üç tane kural vardı;

    1) hareket eden her cisim hareket etme eğilimine, duran her cisimse durma eğilimine sahipti.
    2) eğer bir cisme hareket etmek için kuvvet uygulanırsa cisim hareket edecektir, durmak için uygulanacaksa duracaktır.
    3) her etkiye bir tepki kuvveti doğacaktır.

    bu üç denklem newton bu gözlemlerini matematiğe uygulayabilmesi için farklı bir matematik gerekliydi ve bu da 20'li yaşlarda düşündüğü calculus'tan başkası değildi. calculus'u geliştirdi ve kuvvet kavramını matematiksel olarak açıkladı. newton bu keşfiyle adını tüm dünyada duyurdu. evet küçük bir köyde, bir noel gününde doğan bu mucizevi çocuk 25 yaşına geldiği zaman kimsenin göremediği bir şeyin aslında var olduğunu ve bunu anlatmak için de yeni bir matematiği keşfetmişti. deney ile matematiği evlendiren ilk adam newton'du. matematik artık bir soyutluk değildi ve fizik diye bir kavram ortaya çıkıyordu. doğa felsefesi kürsüsü sahibi olan 25 yaşındaki genç profesör newton aslında bütün dünyaya yeni bir kapı açıyordu.

    bu buluşlardan sonra newton felçli annesinin yanına döndü. annesine olan nefretin gün yüzüne çıkacağından korkuyordu ancak öyle olmadı. annesi newton'u görünce mutlu oldu, newton annesinin kendisini sevdiğini 25 yaşında anladığı zaman haftalarca onu hayatta tutabilmek adına elinden geleni yaptı. annesi vefat ettiğinde newton, annesini affetti. anne sevgisinin ne olduğunu anladı.

    annesi öldükten sonra ışık bilimi üzerine yoğunlaşan newton, beyaz ışığın aslında saf değil de tüm ışıkların karışımı olduğunu royal society'e katıldığı ilk gece deneyle sunarak anlattı. ancak tüm bilim adamlarının kendisine destek vereceğini düşünen newton o gece inanılmaz bir darbe aldı ve deneysel olarak haklı olmasını kanıtlamasına rağmen küçümseyici eleştiriler aldı. bilim dünyasının ağır topları 30 yaşına gelmemiş bir adamın royal society'e gelmesine ve kendilerine küstahça bilgi vermesine izin veremezlerdi, öyle de oldu. newton, ışık ile ilgili teorisini yayımlamasının hemen ardından robert hooke ve şurekası newton'u küçümseyen yazılar yazdılar. newton tüm bilim dünyasının kendisine cephe almasına ve haksız eleştirilmesine katlanamadı ve içine kapandı. iyice yalnızlaştığını hissetti. yoğun bir lince maruz kaldı ve sounda royal society'den istifa etti. bilim dünyasının bu muhteşem insanı, bilim dünyasındaki hırslı dinozorlar tarafından sindirilmişti. newton, yaptığı çalışmaları bir daha dünya'ya açıklamamak üzere yemin etti. yeminini 50 yıl boyunca bozmadı ve insanlık onun düşündüğü inanılmaz şeylerin ne olduğunu anlamak için yıllarca bekledi.

    newton, ışık ile ilgili olarak eleştirileri kaldıramadı ve bir daha ışık için çalışmamak kararı verdi. hedefinde hala kepler'in teorisi vardı. içinde tuhaf bir şey vardı, içi içini yiyordu. bu denkleme her baktığında heyecanlanıyordu ve sonunda ne olduğunu anladı. bunu anladığında 30'lu yaşlarındaydı. tüm o düşündüklerinin meyvesini almıştı, newton; görünmeyen bir kuvvet olan merkezkaç'ı bulmuştu.

    bir ipi tutup, ipin ucundaki bir cismi savuran bir kuvvet üç şeye bağlıydı. newton hesaplamalarına göre bu üç şey ipin uzunluğu, bir sabit ve cismin kütlesi idi. merkez kaç kuvvetinin formülü: `(sabit x d x m) \ t^2` idi. newton burada t^2 'yi yakalamıştı. üstelik uzaklık da mevcuttu. peki dolunay neden üzerimize düşmüyordu? işte tüm mesele buydu. dünya ile ay arasında hayali bir ip vardı ve dünya, ay'ı savuruyordu. bu yüzden ay, dünya'nın üzerine düşmüyordu.

    tüm bu denklemlerden yola çıkarak dünyanın yer çekimi kuvvetini buldu ve her zaman bir sabite eşit olduğunu keşfetti. dünya üzerindeki bir cisme dünyanın çapının karesi ile orantılı bir şekilde çekim uygulanıyordu. üstelik bu çekim kuvveti tüm evren'i etkiliyordu. newton inanılmaz bir keşfe imza atmıştı, görünmeyen bir ipi görünür kılmıştı.

    bu keşfini açıklamadı, not defterlerinde saklı tuttu. yıllar sonra robetr hooke kendisine bir mektup gönderdi, buna benzer bir şeyler söyledi. newton bu keşfi kendisi henüz bunları saçma sapan düşünmeden 17 yıl önce zaten ıspat etmişti. newton, hooke'a güldü. cevap yazmadı. hooke öldükten sonra ışık ile ilgili olan teorilerini yayımladı, son sözü söylemek istiyordu.

    bilim camiasına küs olan newton'u, bilim camiasıyla barıştıran adam halley'dir. halley, yıllar önce kepler'in gördüğü kuyruklu yıldızı gördü. bu kuyruklu yıldızın daima aynı kuyruklu yıldız olduğunu söyledi ve newton'un denklemiyle hesaplamalar yaptı. kuyruklu yıldzın ne zaman geçeceğini hesapladı. o güne kadar herkes kuyruklu yıldızların dünya'dan gözüküp gittiğini söylüyordu ama halley bu gök cisminin her zaman yörüngemizde olduğunu iddia etmişti. 1758 yılı olduğunda halley haklı çıkmıştı, tam olarak ön gördüğü şekilde kuyruklu yıldız yine dünya semalarında gözükmüştü. newton haklıydı, halley haklıydı.

    halley, newton'un kitaplarını principa adı altında üç ciltle yayınladı. bu adamın kafasınadkiler artık dünyaya açılmıştı ve tüm dünya şok olmuştu. mektuplarla haberleşilen tüm bu bilgiler efsane olmaktan çıkmıştı.

    newton'un yıllar önce bulduğu ancak yayımlamadığı calculus'u, lebnitz de bulmuştu. kim daha önce buldu tartışması yaşanmaya başladı, bilim dünyası ikiye ayrıldı. newton ironik biçimde tüm dünyayı sallarken yaptığı yayın yine çok ünlü bir bilim adamı tarafından eleştiri almıştı. bilim dünyasının ironisi buydu, ne yaparsanız yapın yaranamazsınız. newton da olsanız einstein da olsanız birisi çıkar ve eleştirir.

    tüm bu tartışmalar yaşanırken 70 yaşında darphane müdürüyken öldü. klasik fiziği bulan newton, doğa felsefesinin aslında gözlemlere dayanan sayısal verilerden olduğu fikrini ortaya çıkarttı. her şeyi matematikle açıklamaya çalışılmaya başlanılması işte bu yıllara denk gelir. bernoulli ailesi matematiğe katkılar yaptılar, du chatelet kinetik enerjiyi buldu. newton'un tüm o mekanik fizikte yazdığı formüllerle teknoloji gelişti. klasik fizik, uygulama alanı buldukça yeni iş makinaları türedi. öyle ki 1969 yılında sadece newton'un denklemi kullanılarak insanoğlu ay üzerine ulaştı. newton yaşasaydı, kendi bulduğu formülle ay'a gidildiğini görseydi kalbi buna dayanır mıydı bilemiyorum.

    newton aristo'nun ve platon'un tüm tabularını yıktı, yeni bir bakış açısı ve gerçeklik getirdi. ancak bu bilimde ilerlemeyi bir anlamda durdurdu. çünkü newton bir tabu olmuştu ve yıllarca yenilikler yapılamadı. fizik bitti denildi, klasik fizik rafa kaldırıldı. insanlar newton'u allahmış gibi gördü ve karşı çıkanlara inanılmaz linçler yapıldı.

    tüm bu tabuyu, 250 yıl sonra yıkacak ve bu devrimi tarihin tozlu sayfalarına kaldıracak, newton'un o görkemli fiziğini yerle br edecek adam da dünya üzerine gelecekti. albert einstein, dünyaya daha farklı bir bakış açısı getirecek ve dünya dışına çıkıp evren'i anlamamızı, zamanın farklı olduğunu ve mutlak bir gerçeğin olmayacağı teorisini attığı zaman newton'u devirecekti. başka bir zaman da einstein'ı anlatırım.

    uzun bir yazıyı hakediyordu, ben de sıkılıyordum; ışıklar içinde uyusun.

  • 3 te 4 yaptığım testtir.
    ateistim zannediyordum bundan sonra hayatıma tanrı olarak devam ediyorum.

    debe editi: bu entrye oy verip debeye sokan zihniyete diyecek lafim yok.

  • bu tip ortamlarda, katılımcıların yarısından fazlası ne konuşulduğu ile ilgilenmez bile. konuşmacı " salonda bomba var, 5 dk sonra patlayacak" dese çoğu kişi duymayacaktır. duyanlar kaçmaya başlayınca onlar da kaçar.

    öğrencilik böyledir biraz. sonuçta tören, herkes kendi derdinde, platonik aşkını saniye saniye izleyeni, kankasıyla sohbet edeni, sağa sola espri yapmaya çalışanı, kamera görünce sırıtanı ile öğrenciler bunlar. aralarında mutlaka ciddi sayıda ilgili konuşma nedeniyle duygulanıp ağlayanlar da olmuştur, öfkelenenler de, hırslananlar da. böyledir. hepimiz öğrenci olduk.

    orada yapılan konuşma, sosyal medya için bir anlam ifade eder, yöneticiler için bir anlam ifade eder, itü gelenekleri için bir anlam ifade eder. kameraya gülümseyen kızlar, anlamından bir şey kaybettirmez.

    bana anormal gelmeyen durum.

  • ne giyeceğimi bilemediğim günler aynanın karşısına geçip bu cümleyi söylüyorum kendime. işe yarıyor. ben serenay'ım lan, ne giyersem o amk.

    (bkz: serenay olmak)

  • oransal olarak düşünüldüğü kadar tehlikeli olmayan durum (sektörün içinden bildiriyorum, evet evet pezevengim, şaka şaka pezevenk değilim yazmayın ayarla diye)
    en asarım keserim diyen müvekkilim demir çubukla dövdü adamı asliye cezada yargılandı haksız tahrik indiriminden faydalandı pişman değilim dediği halde. ama şehri de terk etti gururuna yediremeyip. bu sebeple boşanma davası açıp vazgeçen kocalar, hatta bi hışımla gelip vekalet verip sonrasında dava bile açmayanlar... yani bırakın adam öldürmeyi erkekler burda atılıp tutulduğu gibi boşanmıyorlar bile. karım değil mi elinin kiri de demiyorlar ama kurulu düzenlerini de bozmuyorlar. (evlilik çok bozdu eskisi gibi değil yeğenim ama kurulu düzenimiz var yoksa türkiye cennet) hatta biri bu olaylar yaşandıktan bir iki ay sonra sevgililer gününde karısıyla eşşek kadar buket ve tektaş eşliğinde mutluluk pozu verdi. whatsapp durumda gördüm, sevgililer günü etkinliklerimiz yazmış koçum benim.

    kadın için de öğrenildiği vakit değişik sonuçlar oluşabiliyor, yakalanan bi kadın müvekkilim boşanmak için geldi, kocası affetmiş, (ama kadın kendini affedememiş gurur yapmış diyecem sanıyosunuz değil mi ? :)) çok safsınız) kayınbabası kadına herkese verdin bana da vereceksin diye baskı yapıyormuş. mutlu yuvamı dağıtacak diye dert yanıyordu mahalle tren yapmış hani marjinal bizdik.. ( bu arada dört çocuğun sadece birisi kocasından olan müvekkilim de vardı diğer çocuklardan birinin babası aşırı zengin olmuş adama babalık davası açabilir miyiz diye sormaya gelmiş miras hesabı). bakmayın sözlükte adamlık dersi verenlere boynuz milli sporumuz olmuş sanki

    velhasıl kocalar en başta asıp kesse de birkaç gün içinde sakinleşiyor. aşırı pragmatik bi milletiz kâr zarar hesabını hemen yapıveriyoruz sanırım. bu arada demir çubukla döven yatakta basmıştı bunları, işte o an cidden tehlikeli, fazla düşünecek zaman olmuyor ciddi sonuçlar doğabiliyor, bu kadar yoğun şekil yaşanan aldatmalara oranla son derece az cinayet vakasına bakınca o üçüncü sayfa haberleri ancak bunun sonucu olsa gerek. ölmek için tam o ana denk gelmek lazım, çıkmaz demeyin şansınızı deneyin milli piyango.
    ytd.

  • ekonomik krizlerin, ülkelerinin zengin - yoksul arasındaki farkın açık olmasından anlaşıldığını ve böyle bir ülkedeki %1'lik zengin kesimin bile rahatlıkla herhangi bir telefonun stoklarını bitirebileceğini anlamazdan gelen,

    parasızlıktan okuyamayan çocukları, temerrüte düşmüş kredi tutarlarını, iflas eden şirket sayısını görmezden gelerek "millet ayfon alıyo la acayip zenginiz demek" diye yorumlayacak kadar "şey",

    tabi o kadar da "şey" olması ihtimali düşük olduğu için de propaganda yapmaya çalışan bir maaşlı aktroll olması muhtemel,

    bir cahilin yorumudur..

    çok özür dileyerek edit;
    anam ! ?? bir bu temerrüte “temettü” yazmam bir de strateji yerine starteji yazmam… yıllardır çözemiyorum bir türlü. allahtan mesaj gönderenler var. teşekkürler.

    diğer yandan yıllardır ekşi de yazıyorum ilk kez 50 küsur kişiden dm aldım. arada saçmalasam iyi olacak galiba ??