hesabın var mı? giriş yap

  • 1983 mexico city doğumlu yazar. hakkında iki entry olması türkiye'deki okurların dünya edebiyatını takip etmediğini gösteriyor. halbuki notos yayınları ve semih gümüş sayesinde tanınan alejandro zambra ile tarzları benzeşiyor. ispanyolca yazdığı 'faces in the crowd' ve 'the story of my teeth' (iki eser de seda ersavcı tarafından türkçe'ye kazandırılmıştır) romanlarının ardından ilk ingilizce romanı olan lost children archive bu yılın şubat ayında yayımlanmıştır. kendisi şu an new york'ta yaşamaktadır.

  • düğünde nikahta en önemli ve riskli görevi olan cesur kişidir.

    o altınları kim taktı diye fotografik hafızası olmalıdır. düğünden sonra kameranın yeterli olmadığı boşlukları doldurur.
    altınları korur ve saklar. asla halay ya da oyuna kalkamaz. kuluçkaya oturmuş tavuk gibi oturur. altın yumurtlayamaz elbet ama altını korur. kime vereceği teslim edeceği çok önemlidir. erkek tarafı ya da durumuna göre kız tarafına teslim edecekse ona karar verilir. gerçi kimin tarafındansa ona teslim eder genelde.

  • https://scholar.google.com/…btng=&hl=en&as_sdt=1,31

    google scholar'a gore bir cogu ciddi derecede atif almis 286 yayina sahip. kimi turkce kimi ingilizce. bunlarin ne kadari hakemli dergilerde bilmiyorum (ayrica sosyal bilimlerde basilan makalelerin nasil hakem kontrolunden gectigini de bilmiyorum). her seye ragmen saglam miktarda atif aldiklarini da goz onunde bulundurursak ortayli oldukca iyi bir yayin gecmisine sahip.

    bunu bir kenera birakirsak su makalesinin ismi cok ilgimi cekti:

    [pdf] devenin taşıma maliyeti eğrisi üzerine bir deneme
    i ortaylı - ankara üniversitesi sbf dergisi, 1973 - dergipark.ulakbim.gov.tr

    insanlar sag sol diye tepinirken ortayli'nin bunlara kafa yormasi ve 40 yil bu cizgiyi surdurmesi etkileyici.

    edite edit: sosyal bilimlere akademik anlamda hakim degilim ama "yazdigin kitabi tanimam" demek cok da anlamli gelmedi. bu yaklasimla edward said'e de senin yazdigin kitap (oryantalizm) d&r'da satiliyor, bilimsel degil diyebilirsiniz ama cok ciddiye alan cikmaz. onemli olan atif almak ve zamanin testinden gecmek. bu butun disiplinler icin gecerli.

  • ayşe arman: "bu hükümetin en beğendiğiniz yönü nedir?"

    aydin boysan: "bir gün gidecek olması!!!"

  • uzun bir entry olacak; o yüzden çayınızı kahvenizi alın, perdeleri örtün, ağacı sevin, yeşili koruyun.

    senelerden 2016. izmir’de öğrenciyim. memlekette yaz tatilinde otururken ailem anlık bir kararla sana 15 bin liraya kadar bir araba alalım dedi. yıllardır ne zaman pahalı bir şey görsem o paraya twingo alırız diyen biri olarak saniye düşünmeden malum sitenin renault ilanlarına daldım.

    bir alet çıktı karşıma izmir’de, yaldır yaldır. bordo renk, hem klimalı hem openair, güzel bir çelik jantı ve zevkli yapılmış bir deri döşemesi var. tatili erken bitirip apar topar kalkıp izmir’e gittim o bebeği benim yapmaya.

    kadim dostum utku havaalanından aldı, direkt arabanın başına gaziemir’e gittik. araba fotoğraflarından epey uzak çıktı. yine de bir test sürüşüne çıkalım dedik. bir yokuş çıktık, inerken arabayı satan eleman dedi ki bilider boşta inme yokuşu, malum eski araba, nolur nolmaz. midem iyice bulanınca ondan vazgeçtim. hayat bu ya, yaklaşık bir yıl sonra bizzat o twingo sahibinden’deki hasarlı araçlar bölümüne önden kazalı olarak düştü.

    bir tane daha buldum, emlakçı bir abi eşşek niyetine biniyorum buna yeaa dedi. benim sahibi olacağım diye uykuları kaybettiğim arabaya. ondan da kaçtık.

    ertesi gün aniden bir ilan düştü yine izmir’de. 99 model, 258 bin km’de, turkuaz (ruhsatta metalik su yeşili, fransıza göre bleu tobago), alize. hiç lpg görmemiş. tavan kapalı ama açtırırız diye o zamandan başladım sayıklamaya (açtıramadı) fiyat makyajlı 99 modeller içinde türkiye’nin en ucuzu. 13750 türk lirası. ege üniversitesi elektrik elektronik bölümünde bir asistandan. derhal bakıyoruz dedik, kadim dostum memo ile düştük yollara.

    hayatta çok az şeyi üstünden birkaç yıldan fazla geçmesine rağmen bütün netliğiyle hatırlarım. girdik abi ege üniversitesine metronun o taraftaki turnikelerden. tam karşımda geri geri park etmiş şekilde duruyor biri diğerinden daha koyu sis farlarıyla. abi de geldi anahtarı tutuşturdu elime, biz şurada yemek söyledik de, siz kafanıza göre sürün gelin dedi.

    gerisi üç yıl ve 60 bin kilometrelik bir serüven.

    bu arada anlık bir kararla ankara’ya gidip aksı patlatıp tüm günü sanayide geçirip geri döndüğümüz de oldu, üç almanla beraber pamukkale’ye gittiğimiz de. izmir macerası bitti, ilk kez lpg ile çalışmaya başladı ve hiç şikayet etmedi. bir yıl boyunca her gün tam 100 km taşıdı beni evimle işim arası.

    yolda kaldığımda arabayı çekmeye gelen kurtarıcının şoförünün yanında fotoğraf çekildiği bu sevimli arabayla anılarımı anlatsam sayfalarca yazarım da, yazmaya başlarken asıl maksadım almayı düşünenlere yardımcı olmaktı.

    şimdi bakıyorsunuz araba sevimli, fiyatı uygun, renault sonuçta diyorsunuz yoldan geçen adama yaptırırım ben bunu. gelin ilanlara bakarken dikkat edeceklerinizle başlayalım:

    -ilk tavsiyem 99 model ve üstü bakın. dışta gövde rengi tamponlar, farklı tasarımlı stoplar ve ön sinyallerin fara dahil olmasıyla tanırsınız makyajlı modelleri. kağıt üstünde baktığınızda 98 ve altı modellerle bir iki yıl fark var gibi durur ama, iç mekanda kullanılan malzemeyi de değiştirdiklerinden, üretimlerinin üstünden geçen 20 yılda sanki aralarında 10 yaş varmış gibi durur. bir de 2002 modeller var, motorun 8 valften 16 valfe gücün de 58 beygirden 75 beygire çıktığı. onlar hem çok nadir, hem de twingo camiasında arzu nesneleri olduğundan fiyatları uçuk.
    -sahibinden’de paketler konusunda kaos var. donanımı kolay yoldan anlamak isterseniz torpido gözüne bakacaksınız. arabada kapaklı bir torpido gözü varsa araç tek hava yastıklı ve klimasız pack donanım, torpido gözü yerinde otobüslerin arka koltuğundaki gibi küçük bir cep varsa klimalı, çift hava yastıklı ve orijinal sis farlı alize paket. bundan istiyoruz. hem klimalı hem openair’li hiçbir şekilde gelmemiş türkiye’ye. bu ikisini bir arada görürseniz yüzde 99 sonradan açılmış bir tavanla karşı karşıyasınız demektir.
    -bu arabaların kilometre bilgisi göstergenin içinde saklanır. dijital gösterge de bozulmaya meyilli bir parça olduğundan çıkması ucuza bulunup takılır. çıkma gösterge satanlar satarlarken kilometresini de yazarlar 150 bin kmde gösterge, 200 bin kmde gösterge diye. o yüzden kilometreyi tam olarak bilememe durumu söz konusu olabiliyor maalesef. bir de benimki 300 bini devirince sıfırlandı. fransız 300 bini devirecek hali yok ya bu dandik arabaların diye düşünmüş belli ki. satarken göstergede yazan 16 bin km idi.
    -sorunsuz yazarlar, külliyen yalan. buna kendi twingom da dahil kefilim. hiçbir twingo sorunsuz olamaz. en basitinden klima düğmeleri aktif mi diye sorduğunuzda tamamı kem küm etmeye başlarlar. hazır buraya girmişken alt bir grupta kronik sorunlardan bahsedeyim:

    *immobilizer. en başta immobilizer. immo iptal mi diye soracaksınız. iptal olanı tercih edeceksiniz. satıcı bilmiyorum etmiyorum derse anahtarı sustalı mı değil mi diye sorun. sustalı anahtar varsa immo kesin iptal. embesil fransızlar kızılötesiyle çalışan lanet bir sistem tercih edip bir iki yıl sonra hatalarını anlayıp bıraktıklarından, bu çileli sistemin iptal olduğu twingoları tercih edin.
    *koltuk mekanizmaları. hem öne hem arkaya yatan bir sisteme sahip olduklarından, fransız da malum kaliteli üretim yapmadığından bozuluyorlar. gerçi baktığım bir volvo c30’da da bozuktu koltuk mekanizması. tek kapı araçların genel sorunu diyelim. hiçbir döşemeci yapmaya yanaşmıyor. sorunsuz temiz koltuk takımları iki bin lira civarına satılıyor. aklınızda bulundurun. ben bir keresinde rüyamda hurdalıkta 20 liraya koltuk takımı bulduğumu görüp sevinçten uyandım diyeyim siz anlayın durumu.
    *klima düğmeleri. çoğunun soğuk sıcak ayarı çalışmaz. benimkinde o düğme aktifti ama havayı cama veya ayağa yönlendirme kısmı çalışmıyordu. sürekli öndeki menfezlerden üflerdi havayı. cam buğulanınca göğüsteki menfezleri kapattığımda hava çıkacak yer bulamadığından cama gidiyordu ama. öyle bindim üç yıl.
    *direksiyon kutusu. arabanın başına gittiniz diyelim, kontağı açıp direksiyonu sağa sola hafifçe çevirin sürekli. tık tık ses geliyorsa direksiyon kutusunda boşluk var demektir. bu parçayı türkiye’de bulmak imkansız. yok anasını satayım yok. benimki içinde gürcü mafyasının olduğu uluslararası bir kaçakçılık operasyonu sayesinde değişmiş olabilir, olmaya da bilir çok detaya girmeyelim. direksiyon kutusuna dikkat edin.

    -ha derseniz ki tamam bunlara dikkat edeceğiz, peki neye dikkat etmeyelim? tek cevap boya. twingonun boyalısı makbuldür abi. dallama fransızlar zamanında ayaklarıyla boyamışlar bu arabayı. şu an benim twingom orijinal boyasız diyen varsa net yalancıdır. bunun altına imzamı atarım. 20 yaşına girmiş bu arabaların içinden güzel bir işçilikle boyanmışını bulursanız onu tercih edeceksiniz.

    peki bu bilgiler ışığında arabayı aldınız veya halihazırda kullanıcısısınız diyelim. kullanırken nelere dikkat edeceksiniz?

    -ilki ve en önemlisi, haftada bir yağına suyuna bakacaksınız. iki hafta olmaz. ben bakımları 7500 km’de bir yaptırırdım, size de tavsiyem bu kadar yaşlı arabalar-marka model ne olursa olsun-10 bin km beklenmeden sıvı bakımları yapılmalı. neyse diyordum ki benimki çok sağlıklı bir örnek olmasına rağmen bakımlar arasında bir litre kadar yağı yerdi. bak yakardı demiyorum çünkü üfleme veya duman atma asla yoktu arabada. yok ediyordu yağı. arada bir eksildikçe ekleyeceksiniz.
    -bagajınızda yağ, su, kablo bağı ve torx anahtarlar her daim olacak. yedek lastik olmasın ama bunlar olsun. yağın sebebi malum söyledim. su niye diyecek olursanız, soğutma sistemi minimum 20 yıllık kauçuktan oluşuyor. o hortumlar çatlayacak ve twingonuzu mutlaka altını ıslatmış halde bulacaksınız. mutlaka. bagajınızdaki suyu her beş km’de bir falan ekleyerek tamirciye ulaşabilirsiniz. korkmayın motor aslında çok kalender. kablo bağı ne işime yarayacak diyecek olursanız, bir gün arabada altı kişi giderken güm diye altını vurdum. ertesi gün şehir içi trafikte biri önüme atladı, sert fren yaptım ve felaket bir sürtünme sesi gelmeye başladı. yeni arabalardaki gibi dandik plastik olmayan, demirden yapılmış alt karter muhafazası önceki günkü büyük darbenin etkisiyle düşmüş ve yerde sürünüyor. kablo bağıyla tutturup yine tamirciye kadar gidebildim. nerede işinize yarayacağını bilemezsiniz.
    -depo kapağı düşer. düşmediyse de düşecek. pompacılar arkanızdan getirecek kapağı. twingo depo kapağı diyince de fahiş fiyatlarla karşılaşacaksınız. hiç korkmuyorsunuz, 20 liraya renault 19 depo kapağı alıp takıyorsunuz. gövde kıvrımını tam takip etmiyor ama oranın boş görünmesinden çok daha iyidir.
    -cam krikosu. ah o cam krikosu. yan camlar modern arabaların ön camı kadar ve dolayısıyla çok ağır. mal fransız da bu krikonun ortasındaki pimi yumuşak alüminyumdan yapmış. ezilecek ve camınız önce kapanırken tak tak edecek, bir süre sonra da kapının içine düşecek. çıkmasına 250 lira, elektrikçiler tamirine 150 lira falan diyor. vermeyin. kapı kolundaki ve cam açma düğmelerinin oradaki iki torx vidayı sökünce kapı kartonunu tırnaklarından söküp çıkarıyorsunuz. krikoyu camdan ayırıp tanıdık tornacıya ücretsiz veya beş on liraya çelik pim attırıyorsunuz. sıfırından daha sağlam oluyor.
    -arabayı lpg ile kullanıyorsanız mütemadiyen araba benzin ışığı yakacak. siz lpg’de kullanmanıza rağmen benzin göstergesinin eriyip gittiğini görecek ve eyvah arabam niye bu kadar yakıyor diye panik olacaksınız. olmayın. biraz karmaşık ama gelin bu arabanın benzini nasıl ölçtüğünü anlatayım size. büyük değişim olduğunda (atıyorum 50 liralık benzin attınız), veya akü kutup başını söküp taktığınızda araba benzini bir ölçüyor. sonra bir daha ölçmüyor. angut fransızlar demiş miydim? embesiller ya. neyse benzin aldınız, yarım depo benzin gösteriyor gösterge. bundan sonra arabanın beyni her 70 km’de bir otomatik bir çizgi düşürüyor göstergeyi. siz lpg’de kullandığınızdan aslında yarım depodan biraz az benzin hala mevcut depoda, ama gösterge sürekli otomatik düşüyor, bir süre sonra da benzin ışığı her daim yanıyor arabada. buna alışacaksınız. amaa, benzinin ne zaman bittiğini de bileceksiniz. çünkü aman nasıl olsa benzin var göstergeyi boşver dediniz ve depo tamamen kurudu. benzin pompanız saniyesinde yanar. anında yanar hiç bakmaz gözünüzün yaşına. lpg servislerinin taktığı, araba gaza geçince benzin pompasını devreden çıkaran röle buna çözüm değil. o depoda benzin olsa bile sürekli boşa benzin yollamaya çalışıp yanan pompalar için. bizimki ıslak kaldığı sürece yanmıyor boşa para vermeyin. ben iki kere değiştirdim benzin pompasını oradan biliyorum. bu kullana kullana alışacağınız bir durum. en son her ay maaş yattığında 100 liralık benzin atıyordum arabaya garanti olsun diye.
    -içindeki plastik aksama dikkatli davranacaksınız. havalandırmaya telefon falan takmayacaksınız. hele tavan lambası hiç yokmuş gibi davranın. bir kere elinizde kalırsa bulması zor ve nispeten pahalı bir parça çünkü.

    tüm bunları neden yazdın diyecek olursanız, şımardım zamanla. kendisini istemeye istemeye ilana koydum. ilan yayına alındıktan tam iki saat sonra noterde devrini veriyordum. ilk arabam bile olmamasına rağmen arkasından ağladım. şimdi ondan 13 yaş daha genç, çok çok daha konforlu, gücü iki katı, torku üç katı olan tok kapı sesli bir buzdolabına biniyorum ama, küçüğümü köpek gibi özlüyorum. deli gibi özlüyorum abi geçen bagajdan çıkardığım alet çantamı buldum. alet çantası dediğim de turkuaz renk bez ikea kutusu. buram buram benim twingom kokuyor. neyse.

    bir gün mutlaka buluşacağız seninle küçüğüm. sadece hafta sonları binmek için bir kenarda tutacağım seni.

    o zamana kadar umarım üzmezler seni. kendine çok iyi bak.

  • bankta tek başıma maskesiz otursam polis gelir ceza yazar. ama uludağ'da parti yapsam bir şey olmaz.

    hafta sonu gidip iki bira alamıyorum marketten. ama uludağ'da sıcak şarap içebilirim.

    ama aynen bakanım koronaya karşı savaşımız tam gaz devam ediyor. biz kazanacağız:d

  • başlık: halifeliği kaldıramıyorum beyler acil

    1.uninstall'ı silinmiş, ekle kaldırda görünmüyor nasıl yapıcaz acil bi el atın la
    (bozbaykurt ?, 18.11.2012 05:35)

    5. atatürk modunda çalıştır panpa
    (mikaraguaying ?, 18.11.2012 05:39)

    6. saltanat dosyasından önce sildiysen kalkmaz o. meclisi yeniden toplayacan mecbur. üff işin yoksa uğraş dur. ya da cumhuriyet kur kesin çözüm. tasarımı da güzel
    (vay babanin genzine ?, 18.11.2012 05:39)

    10. @6 panpa cumhuriyeti kurmuştum crack bulamadım amk 30 gün sonra uyarı verdi otomatikman halifelik yüklendi kafayı yicem beyler yardım!
    (bozbaykurt ?, 18.11.2012 05:44)

    12.@10 nutuk atmayı denedin mi? çünkü sistemde sorun olabilir. nutuk at bi öyle kur. bakalım nolcak.
    (vay babanin genzine ?, 18.11.2012 05:46)

    16. olm daha dili değiştirceksin bi ton iş lan seninki de
    (kanatsizmarti ?, 18.11.2012 06:14)

    19. görev yöneticisini aç abdülmecit.exe çalışıyosa durdur de
    (sivilceli liseli ?, 19.11.2012 09:17)

    21.yeniceri_32 yi sil
    (syrmana ?, 19.11.2012 09:21)

    27.bilgisayarına tayyip virüsü bulaşmış olabilir
    (olmazsa olmazim ?, 19.11.2012 09:38)

    29. darbe 1980 v2.0 ek paketini yükle olmadı format at pc ye düzelir zaten
    (fatboyselim ?, 19.11.2012 10:02)

    53. boşa kaldırma yakında geri geliyo zaten sistem geri yükleme yap düzelir
    (arkaulog ?, 21.11.2012 14:47)

    http://ccc.incisozluk.cc/…ldıramıyorum-beyler-acil/

  • gazinolar devrinin meşhur assolistlerinden sevim tuna anlatıyor:

    "izmir'den ankara ’ya geldim. çok da gencim. bir gazinoda programa çıkıyorum. bayanlar matinesinde bazı bayanlar beni evlerine çaya davet ettiler. çıktım yola, aaa !.. adresi almayı unutmuşum. sadece 17 no'lu apartman olduğunu biliyorum. bir de dere lafı aklımda kalmış... nasıl olsa şöför bilir diye atladım taksiye...

    - şeye gidicem, dedim, hani dereli falan bir semt var ya... şöför babacan bir adam... şöyle bir baktı aynadan gülümsedi.

    - bentderesine mi?

    - evet oraya 17 numaraya gidicem.

    şöför yine aynadan bakarak konuştu.

    - yeni mi geldin sen ?

    bende gazinoyu kasdediyor diye cevapladım.

    - evet bir ay oldu başlayalı.

    - daha önce neredeydin ?

    - daha önce izmir de çalışıyordum.

    biraz daha gittik, yine sordu.

    - müşteri nasıl, kalabalık oluyor mu ?

    gazinodaki program tuttuğu için bende hevesli hevesli anlattım.

    - oooo, müşteri kum gibi kaynıyor... herkes çok memnun...

    - memnun, iyi haaa ?

    - eee tabii bütün kadro müşteriyi memnun etmek için uğraşıyoruz.

    - ben epeydir gitmedim , fiyatlar nasıl ?...

    - ucuz ucuz... ucuz iyi yani.

    - sen çok kalıyor musun ?

    - ben yirmi dakika kalıp iniyorum.

    - yirmi dakika haaa... epeyce... bari geleyim bu akşam...

    - aaaa, gel bu akşam beklerim...

    söför şaşkın , ben geveze , anlata anlata geldik... aaaa bir de baktım ki acaip bir yerdeyiz.

    - neresi burası, dedim şöföre ?

    - bentderesi, dedi ...

    o zaman anladım ki ben aslında bülbülderesi'ne gidecekmişim ..."