hesabın var mı? giriş yap

  • kara cuma denince aklı çıkan müslimiklere dert olmuş. başkasına olunca sıkıntı yok, size girince mağduriyet.

    hadi sg.

  • ben bu adamı 10 yıldır tanıyorum, eskiden tanıyan herkes de bilir; bu herif hep manyaktı. bloguna girin 2011'deki yazılarına bakın katy perry'nin kliplerinde masonik işaret arıyordu aq.

    kendisini delirten ne siyaset ne türkiye ne hastalık ne bok püsür. adam uyumsuz tip. iyi okullarda okumuş olmasına rağmen bir işte tutunamamış, muhtemelen arkadaşı olmayan, zayıflıklarını manevi uyuşturucuyla kapatmaya çalışan zor biri. arada timeline'a düşüyordu twitter'da, kadınlara düşman, hayvanlara düşman, liberal, komplo teorisyeni, modern islamcı, incel… bu kasadan sağlıklı psikolojiye sahip düzgün biri çıkma ihtimali yok ya da aklı başında birinin kendini böyle konumlandırma ihtimali yok.

    siyasi ve iktisadi her şey bahane, bazı insanlar ortama giremiyor. dışarıdan bakıp hep kusur görüyor ve tatminsizlik içinde delirdikçe deliriyor. herkesten zeki olduğunu düşünüyor ama kenarda kalıyor, muazzam bir ego biriktiriyor ama altı boş… hayatla gerçekçi bir bağ kuramıyor, kendini yiyor. böyle çok insan var. sikkofield da onlardan biri. abd'de doğsa keleşle okul basardı. tc'de sikini sallamakla yetinmiş.

    kanser olayından yeni haberim oldu, umarım bir an evvel iyileşir ama kafa olarak iyileceğini sanmıyorum. emin olun suçlusu da hiç kimse değil. sikko ve saz arkadaşlarını takip eden gençlere ders olsun; bu adamların kendine faydası yok, size hiç olmaz.

  • türkiye'de her şey gereksiz yere pahalı. çünkü vergiler ile ayakta duran bir devlet var. gaz açma ücretinden kdv alınan bir ülke türkiye.

    ben gereksiz yere ucuz olanı söyleyeyim, gerisi zaten pahalı. insan hayatı ve emeği. evet, bu ikisi çok ucuz türkiye'de. gereksizce ucuz hem de, utanmazca ucuz.

  • hakikaten kuscam yeter.

    bende bi kuzen var, ne zaman bi araya gelsek sevgilisi olsun olmasın ''şşş yok mu lan güzel arkadaşın, wala niyetim ciddi'' der durur. bilirim piçin önde gideni. yüzüne de söylerim.

    3-5 ayda bir facebookta ilişki güncellemesi yapar ve sülale istisnasız beğenir bu güncellemeleri.

    ve şimdi beyimiz yine yeni bir sevgili yapmış, sağolsun duyurdu (ilan etti - haykırdı) tüm arkadaş listesine.

    ilişkisi var yazısının ardından başladı fotoğraf bombardımanı. kızla yanyana da bir tane fotosu yok he. hep kendi tek ve kızın tek fotolarını paylaşıyo
    altında yorumlar gırla.

    kuzenin fotosu, altında hemen kızın yorumu ''seni seviyorummmmm'' dayılar, teyzeler like like like
    kızın fotosu, altında hemen kuzenin yorumu '' gel artık seni seviyorum'' dayılar teyzeler yine like like like
    facebook gönderisi, ''çok şükür çok mutluyum ve çok seviyorum'' likelarrr....
    şarkı paylaşmacalar, ''aşkım seni çok seviyorum'' like... like... like....

    tanrımmm bitmiyorlar... tiksindim, iğrendim, midem bulandı. bu kadar yavşak, bu kadar abaza, bu kadar buldumcuk bir kuzenim olduğuna, onunla aynı kanı taıdığıma inanamıyorum. lan it bi de 27 yaşında, lan bulamayan bi insan da değil yakışıklı çocuk.

    nasıl bu hale geldi yeminle çözemedim. abisi sen erkeksin ya allasen biraz ağır dur. yavşak yavşak kalpler yapıp durma, bu ne ya. lan kendini kepaze ettin tamam bari bize acı lan.

    bak yeni bi gönderi daha şimdi,

    ''ilişki durumu yaptım saolsun ailem arkadaşlarım beğendi, biraz dile düştük, nazara gelmeyelim aşkım seni seviyorum <3''

    oyhh.. şiştim..

  • son zamanlarda internetten temel fizik anlatan bir video ders serisini izlemeye basladim. hatta videolardan birini az once bitirdim. oyle youtube'taki "nukleer atiklari gunes'e gonderebilir miyiz" temali videolardan ya da kanallardan degil. hareket konusundan baslayarak lise duzeyinde fizik dersi anlatiyor cesitli hocalar. uzaydaki konum nedir, hiz nedir, grafikle nasil gosterilir, denklemle nasil ifade edilir diye anlatiyorlar. position, velocity, motion derken bayagi bayagi anliyorum ve bu beni cok mutlu ediyor. tabii bunlar sizin icin cok basit olabilir ama, en son 15 yil once lise 1'deyken fizik dersi gormus bir psikoloji bolumu mezunu oldugum icin bunlari anlayabilmek, hareketsiz bir topun konum-zaman grafiginde nasil ifade edilecegini kestirebilmek benim icin oldukca onemli ve keyif verici. kendi alanimla sinirli kalmaktan hoslanmiyorum. cevremde olup bitenleri anlamayi seviyorum. icinde yasadigim dunyaya ve evrene farkli acilardan bakarak daha butuncul bir anlayis gelistirmeyi seviyorum. hep sevdim.

    ama benim demek istedigim baska. videoyu izlerken bir seyi fark ettim. bence anne babanın çocuğuna bırakacağı en güzel miraslardan biri, yaşam boyu öğrenmedir. kisinin surekli gelisim halinde olarak kendisine oldugu kadar ait oldugu topluma da katki yapabilmesi bir tarafa, bence ogrenmeyi bir yasam bicimi haline getirmek koruyucu ve kurtarici da bir etkiye de sahip. en azindan bende bu yonde islemis hep ve hala da oyle isliyor.

    zift gibi koyu bir karanligin icindeyken bile herhangi bir seyin nasil isledigini anladigimda ya da yeni bilgi ogrendigimde iyi hissedebildiysem bence bu, salt ogrenmenin verdigi mutluluga, ne kadar ciliz da olsa, siginabildigim icindi; cunku ogrenmek her yerde, her zaman ve her bicimde, hep birlikteyken ya da tek basimayken mumkundu. kosullarim ne olursa olsun yasama tutunmami ve onu sevmemi de sagladi ogrenmek.

    "ogretmenler bir aractir. ogretmeni sevmek zorunda degilsin. sen ogrenmenin kendisini sev. seni ogrenmek mutlu etsin. hep ogren; cok calis." dendi bana cocuklugum boyunca. ogrenmeyi oyle cok sevdim ki yasama sevincim haline geldi. kendi dunyamda karanliklara gomuldugumde bile bilginin ve bilimin yaktigi bir mum isigiyla aydinlanabiliyorsam bu, ogrenmeyi cok sevdigimdendir. anne ve babamin bana biraktigi en guzel miraslardan biridir.

    bilmedigimiz seyler hep var olacak belki ama, sorgulayacak, arayacak ve ogrenecek seyler de hep var olacak demek oluyor bu. basli basina yasama sevinci. benim icin oyle.

  • üzerinden asırlar geçse de insanoğlunun o dönemdeki gençliğe olan bakışı pek değişmiyor.

    sanırım bu konudaki en güzel sözü ata yadigârımız, güzel insan muazzez ilmiye çığ hocamız söylemiş.

    'sümer tabletlerinde "bu gençlik nereye gidiyor" yazısını gördüğümden beri, gençleri sorgulamıyorum.'

    bu konudaki diğer örnekler için;

    'bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. kaba bir şekilde yemek yiyorlar. yetişkinlere karşı saygısızlar. ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenleri sinirlendiriyorlar.'
    ( aristo mö 350 )

    'günümüzün çocukları lüksü seviyor, kötü davranışları var, otoriteye baş kaldırıyorlar, yaşlılara saygıları yok, çalışmak yerine lak lak etmeyi seviyorlar.
    çocuklar artık evlerinin hizmetçisi değil, tiranı... anne babaları odaya girince ayağa kalkmıyorlar, onlara itiraz ediyorlar, destek olmak yerine laklak yapıyorlar, şapır şupur yiyorlar, bacak bacak üstüne atıyorlar, öğretmenlerine zulmediyorlar.'
    ( sokrates mö 399 )

    ' günümüzün gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.'
    ( hesiod mö.800 )

    ha bu arada z kuşağı diye bir kuşak mı olur amk, bizim 94 model renault fairway arabamız vardı.

  • tam olarak ne istendiğine bağlı olarak değişecek olan karşılaştırma.

    aslında 2 seçenek değil, 3 seçenek bulunmaktadır:

    1-betonarme: bildiğiniz betonarme evdir.

    pozitif yönleri: kullanıcı açısından neredeyse yok gibidir.

    negatif yönleri:

    -çabuk ısınır, çabuk soğur; yazın yanarsın, kışın donarsın.
    -binayı yaptırmak aylar sürer, gider gelirsin, o ustası bu ustası derken kafayı yersin.
    -bu tip zaman kayıplı gitme gelmeler betonarme maliyetine eklenmediğinden, betonarme fiyatı çok da pahalı değilmiş gibi gelir.
    -ayrıca yapılamadığı için hala kullanamıyor olman da ekstra bir maliyettir.
    -deprem konusunda son derece tehlikelidir; deprem öldürmez, bina öldürür.

    2-prefabrik ev:

    pozitif yönleri:

    -maliyet bakımından son derece uygundur.
    -doğru biçimde inşa edilirse betonarmeye nazaran ciddi bir yalıtım değeri vardır.
    -zaman bakımından kesinlikle avantajlıdır, iki haftada içine yerleşmiş olursunuz.
    -depremde size zarar vermesi söz konusu değildir.

    negatif yönleri:

    -doğru inşa edilmedi ise ses ve ısı yalıtımı sıkıntıları olur.
    -2 katlı versiyonlarda bina üst katlarında yaylanma, sallanma hissi olur.
    -duvarlara bir şey asamazsınız (eğer sandwich panelse)
    -duvar kalınlığı 6cm/10cm aralığındadır. 10 cm olan piyasada yapıştırma panel denen, içi eps dolgulu iki tarafı 8mm fibercement duvarlardır. bu duvar içi köpükler gaz basılarak sağlandığı için, zaman içerisinde bu gazlar salınır, eps dolgu küçülerek fibercement plakadan ayrılır, binada yalıtım filan kalmaz.
    -elektrik ve mekanik (su tesisatı vs) işler sıva üstü yapılma zorunluluğu vardır. yani elektrik kablolama ve sıcak/soğuk su borulama + kalorifer sistemi duvar üstlerinden gider. elektrik kabloları kablo kanalları ile kapatılır, borular öyle kalır.
    -beton yapıya göre soyulma riskiniz biraz daha fazladır.
    -en gıcık negatif yön geliyor: modüler bir yapı sayıldığından iskan, tapu filan alamazsınız. "ne var lan, alamazsak alamayız" dediğinizi duyar gibiyim. fakat iskan vs olmadan kapı numarası alamazsınız, kapı numarası olmadan da elektrik, su, doğalgaz aboneliği alamazsınız. dolayısıyla sıkıntı olur bu iş. çözüm yolu yok da değil; binayı şantiye binası olarak gösterirsiniz, her sene uzatmaya çalışırsınız. biraz pahalı olur elektrik, su filan ama olur. köy yerine, kırsala filan yapılacaksa sorun olmaz, köy evi dersiniz, muhtar bey amca halleder bütün işlerinizi.

    3- hafif çelik konstrüksiyon ev:

    -bu üçüncü tercih halkımız tarafından yine prefabrik ev şeklinde tanımlanmaktadır. oysa prefabricated, yani fabrikada hazırlanmış bir yapı değildir.

    pozitif yönleri:

    -kullanılan çelik karkas size ciddi bir deprem dayanımı sunar.
    -karkas üzeri istenen malzeme ile kaplanabilir, ( osb, fibercement vs)
    -dış kaplama duvarı üzeri mantolanabilir, veya american siding yapılabilir, yapay veya doğal taş kaplanabilir. sıvanabilir, tamamen tercihseldir.
    -iç duvarlar 15cm, bina dış duvarlar 23 cm olur. bu kalınlık betonarme yapı ile neredeyse aynıdır.
    -bina ses ve ısı yalıtımı çok üstündür. cam yünü, taş yünü veya kaya yünü kullanılarak yalıtılır; bina dışı mantolama da yapılırsa, gerçekten ısınma maliyetleri en az %50 azalacaktır.
    -çelik sistem kalınlığı size tüm elektrik ve mekanik kablolama/borulamaları tıpkı betonarme yapıda olduğu gibi sıva altı yapmaya imkan sunar.
    -hafif çelik yapı, taşıyıcı çelik sistem dışında, betonarme yapı ile aynı malzemeler ile kaplanır. aynı şekilde kalıcı konut sınıfındadır. 200 m2 aşan projelerde yapı denetim zorunluluğu bulunmaktadır; yani iskan ve tapu alınabilmektedir. tüm süreç betonarme bir villa ile aynıdır.
    -20 günde inşaat tamamlanır; daha kapsamlı işlerde değişiklik gösterebilir.
    -üst kat geçiş şaseleri, yalıtım şilteleri, kullanılan lvl ahşap levha üzeri ıslak zeminlerde 3cm şap; kuru zeminlerde ses yalıtım şiltesi + zemin ahşap kaplaması ile ses sorunu çözülür. prefabrik ev gibi yaylanma olmaz.
    -betonarme sisteme göre %40 daha ekonomiktir.

    negatif yönleri:

    -gelenekçi betonarmeciler gelir kafanızın etini yerler, "lan yanlış mı yaptım acaba" der durursunuz, işin her aşamasında ayrı ayrı sıkıntı basar. ama ev bitince ve özellikle ilk kışı evinizde betonarme evlere nazaran %50 yakıt ile sıcacık geçirince, "o ye man, o ye" dersiniz.
    başkaca kötü bir özelliği yoktur.

    amerika birleşik devletleri'nde, en kuzeyden, en güneye kadar bir tane bile betonarme villa, ev filan göremezsiniz. evler ya ahşap ya da çelik konstrüksiyondur. o amerikan filmlerinde gördüğünüz yeşil bahçeli, bilmem bişili villalar bu biçimde yapılır.

    onlar yapıyor diye iyi bir şey mi? hayır, kastım o değil. adamlar bir kıta resmen ve her türlü soğuk ve sıcak iklimde bu evleri yapıyorlar. yani evet, kışın ısınır. ve evet, yazın daha az enerji kullanarak buz gibi yapar oturursunuz villanızda serin serin.

  • başlık: nihayet bugün ben de otobüste ayar verdim

    bugün sabahtan akşama kadar sandalyede oturmuş olmanın verdiği yorgunlukla otobüsle eve giderken, yayıla yayıla oturduğum koltuğa bir teyze geldi. baktı, baktı bir daha baktı. ben de ona baktıktan sonra camdan dışarı çevirdim başımı. teyze:

    -bu yaşa gelmişsin, yaşlılara yer vermeyi öğrenmelisin artık, dedi.

    -bu yaşa gelmişsin, kendi ayakların üzerinde durmayı öğrenmelisin artık, dedim.

    otobüste 2 saniye sessizlikten sonra bir kahkaha koptu. sonra da ilk durakta beni dışarı attılar. bu da böyle bir anımdır.

  • acil isler dışındaki (tutukluluğun gözden geçirilmesi vs) tüm duruşmaların ertelenmiş olmasına rağmen, anlaşmalı boşanma nasil acil sayılıp, tek celsede bosanma kararı verilmiş, merak etmekteyim.
    kanun önünde herkes eşitti değil mi? yarın sıradan vatandaş denesin bakalım, boşanma davası bu kadar hızlı sonuçlanacak mı?

  • sitede sayısız şikayet almansına rağmen bahçeyi işgal eden arkadaş; belli ki çevreyi rahatsız ediyor neden önüne geçmedin? hem şikayet aldım diyor hem de niye beni uyarmadılar diyor lan siz niye böylesiniz ya? sahiplenmek istiyorsan evine alacaksın kimse senin ruhsal problemlerinden dolayı ortak kullanım alanı hakkından feragat etmek zorunda değil. insanların burnundan getiriyorsunuz sizin gibiler yüzünden olan köpeklere oluyor.

  • hoşlandığınız çocuğu okulda görmek. evet bu kadar basit. 26 yıllık ömrümde bu kadar heyecandığım an sayılıdır.

    üniversitedeyim o zamanlar.

    yıllar evvel baya* hoşlandığım çocuğa uzun bir stalking sürecinden sonra bulup facebooktan mesaj atmıştım. o zamanlar facebookta ekli olmadığın kişilerin mesajları diğer kutusuna düşüyordu ve okuyup okumadığını bilemiyordun, tik işareti ya da okundu bilgisi yoktu. neyse. ben buna biraz komik biraz romantik bir şeyler yazmıştım kendimce. üzerinden bir gün geçti tık yok.

    mesajı gönderdiğimin ikinci günü okul çıkışında gördüm ben bunu uzaktan ama mesajını almadan onu görmeye hazır değilim ve hiç olmadığı kadar heyecanlıyım. nabız 120-130 kesin. kalbimin sesinden başka ses duyamıyorum. ondan başka kimseyi de seçemiyorum, önüme koca bir duvar koysalar duvara tek başıma girerim o derece. ayaklarımın bağı çözüldü titriyor resmen, topuklu da giymişim zar zor yürüyorum. bayılıp kalacam ondan korkuyorum, kaldı ki ben soğukkanlı diye geçinirim ama inme geldi o an. neyse ki farketmedi bu beni arkadaşlarıyla geçip gitti yanımdan.

    ama şimdi evliyiz ve çok mutluyuz. iyi ki atmışım o mesajı.. demek isterdim ama diyemiyorum amk. acayip g.t oldum, bir insan ne kadar g.t olabilirse ben daha büyük g.t oldum. yıllar geçti üstünden hala gelen giden mesaj yok. mal. mal diyorum çünkü o mesaja ancak bir mal kayıtsız kalabilirdi.

    debe editi: ay yine bi heyecanlandım. sayesinde ilk debem. bi işe yaradı sonunda :)