ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
underrated pc oyunları
-
(bkz: rise of nations)
9 eylül 2020 vestel televizyonun erimesi
-
iki haftadan fazladır uğraştığım, sonunda çözümsüzlükten buraya taşımak zorunda kaldığım enfes rezalet. buraya yazıyorum ki, vestel televizyonunuz varsa çocuğunuz veya evcil hayvanınızla aynı odada açık halde asla bırakmayın.
şuraya bir edit gelsin: firmadan kutlu bey tarafıma ulaştı. geçmiş olsun dilekleriyle cihazımdaki sorunu ciddiye aldıklarını, benimle hemfikir olduklarını, benim cihazım nezdinde münferit bir olay olduğunu ve ev yanma noktasına gitmediğimiz için şanslı olduğumuzu ilettiler. kendileriyle gün içerisinde tekrar iletişim halinde olacağız, onları da editle ekleyeceğim.
yeni edit zamanı: kutlu bey tekrardan iletişime geçip tarafıma muadil bir televizyon yollayacaklarını söyleyip model bilgisi iletti. firmanın risk biriminin de yaşadığım ile gelip televizyonumu inceleyeceklerini iletti. aynı zamanda yeniden bir sorun yaşamam durumunda direkt kendisine ulaşmam için iletişim bilgilerini verdi. şu an için gelişmeler bu şekilde. olumlu olumsuz görüş bildiren herkese teşekkür ederim. durumu sonuçlandırdığımızda tekrar bilgi vereceğim.
keşke sözlüğe vs. erişimi olmayan normal vatandaş da sorunlarını çağrı merkeziyle çözebilse. keşke ben de böyle sansasyonel bir başlık açmak zorunda kalmasaydım. umarım bundan sonra sorunlar daha kolay çözülebilir.
--- edit bitti ---
üç yıl önce alındığı günden beri yerinden kıpırdamadan aynı sehpanın üzerinde duran 49ub8300 model televizyonumun ekranında çıkan belli belirsiz yeşil yatay bir çizgiyle başladı her şey. aynı gün içerisinde git gide kötüleşti, ertesi gün de bir yanık kokusuyla beraber çizginin başladığı yerde siyah bir nokta oluştu. bu da son hali. bu aşamaları özellikle ekledim ki panelde darbeye bağlı herhangi bir hasar olmadığı görülsün.
tam çizginin hizasında televizyonun dış yüzeyi içerideki aşırı ısı yüzünden eridi.
henüz televizyonu alalı üç yıl olmamıştı, bu arada öğrendim ki vestel televizyonları vestel mağazasından alırsanız üç yıl, benim gibi internetten alırsanız iki yıl garantisi var.
neyse dedik sonuçta bariz bir üretim hatası var televizyonda. çağrı merkezindeki arkadaşlar son derece düzgün bir üslupla sorunumdan duydukları kaygıları belirtip yaşadığım şehirdeki yetkili servise durumu iletti.
yaşadığım şehirdeki tek yetkili servis denen ahırda çalışanlar sağolsunlar yalan söylediğim ithamında da bulundular, son derece ters bir tavırla da karşı karşıya kaldım. geleceklerini söyledikleri günden üç gün sonra gelebildiler. bu arada iyi niyetle üç yıllık garantiden faydalanabileceksem bile o şansım elimden alınmış oldu zira faturam 11 eylül 2017 tarihli.
8075187612 numaralı çağrı kaydım üzerine gelen arkadaşlar benim yanık kokusu, görüntü kaybı ve televizyonun erimesi şikayetlerimle aynı bulguları tespit ettiklerini elimde bulunan servis fişinde de teyit ettiler. televizyonun garantisi bittiği için hiçbir şey yapamayacaklarını belirtip panelin ücretini talep ettiler. vermeyeceğimi
zira televizyonumda bir üretim hatası olduğunu söylediğimde de 60 tl servis ücretini alıp gittiler.
aynı evde bir adet 12 yıllık lg plazma, bir tane 9 yıllık samsung lcd, bir adet de 8 yıllık lg lcd tv ilk günkü gibi çalışırken, yerli ve milli olmakla gurur duyan bu firmanın televizyonu en ufak bir dış etmene maruz kalmadan üç yılda durduğu yerde içten yanıp eridi. bak normal bozulma da değil, dümdüz panel hatası değil, eridi.
bundan sonraki bir hafta da günaşırı çağrı merkezini aramakla geçti. çağrı merkezindeki arkadaşlar sorunumu tekrar duyduklarında son derece kaygılı bir ses tonuyla derhal ilgililere ileteceklerini söylüyor, kliketa kliketa diye umut sarıkaya efektiyle bilgisayarlarına bir şeyler not ediyorlardı. neyse ki oyalandığımı anlayacak kadar muhatap oldum çağrı merkezleriyle bugüne kadar.
sonuç olarak anladım ki vestel televizyonların birkaç yıl içinde yanarak bozulması firma içinde normal karşılanıyor.
baştaki mesajımı tekrar vereyim; benimle aynı hataya düşüp vestel marka bir televizyon aldıysanız, çocuğunuz veya evcil hayvanınızla aynı odada çalışır halde asla bırakmayın. zira yangın çıkarması an meselesi.
mabel matiz'in burnuna otrivine sıkmak
-
herhangi bir ortamda mabel matiz'in şarkılarından birine rast geldiğimde yapmayı şiddetle arzuladığım eylemdir.
zaten alerjik rinit ve kronik sinüzit hastasıyım, bu adamın sesini duyunca gözlerim kızarıyor, burnum tıkanıyor, huylanıyorum bildiğin.
belli ki bu arkadaş da aynı dertten muzdarip ama otrivine denen sihirli formülden haberi yok, yazık kimse söylememiş çocuğa... gel kardeşim şöyle uzat burnunu, pısst. bi de öbür deliğe, pısst. çek içine çek çek çek! hah şöyle adam gibi bir nefes al yahu, oksijen gitsin beynine.
oh be dünya varmış, o da rahatladı ben de...
edit: viral reklam falan diye yazanlar olmuş. dinlemem, sevmem, kendisiyle herhangi bir ilgi ve alakam da yoktur.
edit2: otrivine virali diye yazan da var. onunla da bir ilgim alakam yok sıradan vatandaşım yahu ben. hay viral kadar taş düşsün kafanıza :)
attack on titan
-
on edit : elmira'ya selamlar
sanki çoğu kişi erenin asıl amacını ve ymir muhabbetini kaçırmış, anlayamamış gibi geldi.
oradaki önemli detayı yazayım:
önedit: son sayının türkçe çevirisi çıkınca daha bir oturdu, haliyle aşağıda yazdığım final teorisinde ufak bir değişikliğe gitme kararı aldım. onunda ne olduğunu bu entrynin en sonundaki "edit 1:" isimli editte yazdım. iyi okumalar.
manga finali spoiler
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
erenin ilk sezon ilk bölümden beri tek bir hedefi var: o da (bkz: tüm devleri yok etmek)..
devlerin kaynağı ne?
2000 yıldır, paths isimli bomboş sonsuz bir çölde (orası bir tür araf gibi) devleri yaratmaya devam eden ymir.
paths'deki zaman kavramı tamamen farklı. geçmiş, şimdi ve gelecek, tüm her şey paths'de zaten orada aynı anda oluyor.
olmuş olan, oluşmakta olan ve oluşacak olan her türlü dev, zaman kavramının farklı olduğu paths'deki ymir tarafından kumlar ile oluşturuluyor aslında.
peki bu ymir neden 2000 yıldır path'de ha bire dev oluşturuyor.
çünkü kız hala kral fritz'in emirlerine sadık.
neden sadık,
çünkü kral fritze aşık olmuş.
o halde bu kızın devleri yaratmayı bırakması ve böylece (bkz: tüm devlerin yok olması) için ne olması lazım?
yimirin kral fritze olan aşkının sonlanması lazım.
eren ymirin, fritze olan aşkını nasıl sonlandırıyor?
şöyle : eren düşünüyor: öyle bir şey yapmalıyım ki, mikasa bana karşı çıkmalı hatta beni öldürmeli. buna tanık olan ymirde, kendi aşkı olan 2000 yıl önceki kral fritzin emrine karşı gelmeyi akıl edebilmeli ve böylece devleri yaratmayı bırakmayı düşünebilmeli. dev yaratmazsa tüm devler yok olur.
ne yapıyor peki? planı ne: tüm dünyayı yok etmeye çalışmak.
mikasa ereni hala sevmesine rağmen erenin tüm dünyayı yok edeceğini düşünerek onu öldürmek zorunda kalıyor,
buna tanık olan ymir de,
"aaa, şuan mikasanın yaptığı gibi, bir insan sevdiğine karşı çıkıp onu öldürebilir ama onu hala sevmeye devam edebilir "
diye düşünüyor ve fritzin 2000 yıl önce vermiş olduğu emre karşı çıkarak dev yaratmayı bırakıyor.
böylece, eren ana amacına ulaşıyor,
(bkz: tüm devler yok oluyor.)
final...
ha tabi ymirin krala olan aşkı devam ediyor mu, emre karşı çıktığı gibi bir de aşkı da mı sonlandı bilemiyoruz.
sonuçta kralın isteğine karşı gelerek dev yaratmayı bırakmış oldu.
tabi çevirim yetmediği için, aşkı sonlandı mı o kısmı anlamamış olabilir. fakat dev yaratmayı bırakıyor. bunu anlıyoruz.
bunun kanıtı olarak zaten bir önceki bölüm 138'in son karesinde, mikasa erenin kafasını kesip onu öldürdükten sonra erenin kesik kafasını öperken , arkada ymir tüm bu olan olaya gülümseyerek bakıyordu.
herkes 138'in sonunda,
lan bu ymir ne arıyor orada,
mikasa erenin kopuk kafasını öperken neden arkada ymir gülümsüyor,
ne alaka diye sorup durmuştu reddite ve sözlükte.
ahanda işte şimdi sebebini anladınız:
o an anlıyor ki, insan sevdiğine karşı çıkabilir, hatta onu öldürebilir ama hala onu sevebilir.
yimir bunun farkına varıp yaptığı işi, dev yaratmayı bırakıyor ve haliyle tüm devlerde yok oluyor, olay bundan ibaret.
zaten o kareden hemen sonra final bölümünde görüyoruz ki hooop devler buharlaşmaya başlamış.
mikasanın erenin kafasını kesip öptüğü sahne ile devlerin buharlaşmaya başlayarak yok olduğu sahne hemen birbirinin devamı.
sadece manga da araya arminle erenin konuşmasını eklemiş isayama.
ayrıca erenin planın yan amaçları da var: kendisini yok etmeye çalışan eldialıların ve marleylerin omuz omuza çarpışması ve böylece dünyaya barış gelmesi,
eldialıların kahraman olarak görülmesine sebebiylet vererek ve tüm devleri yok ederek böylece eldianın şeytan olarak görülmeye devam edilmemesi,
yani yaptığı plan bir çok işe yarıyor aslında.
falan filan...
ha akılda çeşitli sorular var tabi
-mesela şu 40 ayaklı devlerin kaynağı olan canlı da mi buharlaştı?
-buharlaşırken görmedik o şeyi ??
-insan onu bir gösterir aga ne oldu o canlıya?
-şuan ymir nerede? hala pathsde mi?
-yoksa ruhu paths'den çıkıp özgürü mü kaldı?
-ymirin içine düştüğü içi su dolu ağaç neyin nesiydi?
-tüm ağaçların atasıymıydı, viking mitolojisindeki gibi ygdrasil agacı gibi bir şey miydi?
-neden o kadar uzun ince farklı bir ağaçtı o?
-neden içi su doluydu?
-o agacın gövdesi neden yukarı doğru kollarını uzatmış ve birbirlerine dayanmış kadın ve erkek gibi görünüyordu?
neydi onlar adem ve havva mı?
-insanlar deve dönüşürken gökten düşen yıldırım nereden geliyordu? paths'den mi?
-deve dönüşürken oluşan yıldırım niyeydi?
-devlerin kaynağı olan 40 ayaklı canlı nereden geldi o ağaca, ne işi vardı o ağacta, şimdiye kadar hiç bir canlı hayvan o ağacın içine düşmemiş mi yanlışlıkla yani?
vs vs vs.
sorular da sorular...
edit: 4üncü sezonun sonunda falconun sersemken "ben az önce elimde kılıçlar ile uçmuyor muydum ya" demesi mesela hala soru işareti...
elinde kılıçla uçmak paradise adasındaki 3 boyutlu manevra techizatı kullananlara yönelik bir olay.
falco neden böyle bir şey gördüğünü sandı veya gördü sersemken?
serinin bir tür spin-offu yapılsa ne iyi olur.
ne diyelim, 2012 yılında başladım bu seriye.
o zaman 22 yaşındaydım, şuan 31.
9 yılım bu hikaye ile geçti.
çantası, cüzdanı, kolyesi, t-shirtü... her bir haltı var bende.
şarkı listemde müzikleri...
e.m.a isimli şarkısını 9 yıldır hala açar dinlerim mesela.
insan 9 yıllık sevgilisinden ayrılmış gibi hissediyor.
cevapsız bıraktığı sorular sebebiyle biraz beklentinin altında bir final gerçekleştirdi.
özellikle aşırı merak konusu olan, canlıların kaynağı olan 40 ayak nereden geldi, tam olarak neydi sorusu cevaplanmadığı için çok kursağımızda kaldı.
gerçi zekenin öğretmeni olan beyzbol toplu gözlükle eleman, ismini hatırlayamadım, devlerin kaynağı, tüm organik maddelerin kaynağı olan bir şey olabilir, demişti gözümüze soka soka.
sanırım isayama, 40 ayaklı canlının tüm organik bileşenlerin atası ve ilk formu olduğunu düşünmemizi istedi.
kuş teorisi doğru çıktı ya ona çok şaşırdım.
çeşitli sahnelerde sürekli gözümüze sokularak gösterilen kuş, ciddi ciddi eren veya erenin bir tür avatarı çıktı. vay arkadaş...
vay be, 2012 yılında seriyi ilk izlediğimde hiç bir serideki kadar merak etmemiştim acaba devler nedir, kaynağı nedir, neden deve dönüşürken yıldırım düşüyor oraya kırmızı şekilde diye. aşırı meraklı heyecanlıydım bir an önce finali gelsin her şeyi öğrenelim istiyordum.
9 yıl geçti aradan ve bugün geldi...
elbette sonuçta bu bir hikaye.
gerçek değil.
bir yazar oturuyor ve nasıl bir şey üretsem diye düşünüyor.
ortaya hikaye çıkıyor.
ben de roman ve hikayeler yazan biriyim, her ne kadar henüz hiç biri bitmemiş ve kitap olarak çıkmamış olsa da, kendimi bir yazar bir hikaye anlatıcısı olarak görüyorum.
bu kadar üzerine düşmeye ve bir başkasının yarattğı masalı merak etmeye gerek var mı diye sorabilirsiniz?
ama bizi biz yapan, hayatı heyecanlı ve zevkli yapan, varoluşumuzun bir gün son bulacağı bilgisini bize unutturan hikayeler değil mi?
herkes kendini bir hikayeye, ülküye veya ideolojiye veya hayale adamıyor mu?
varolma durumunu çekilir kılan şey hikayeler ve masallar değilde nedir?
saygılarımla
edit 1 : entry'nin başında da söylediğim gibi, teoriyi düzeltiyorum evet, şöyle ki:
eren, en baştan beri mikasanın kendisini öldürmesini,
ve bunun sonucunda ymirin bu anı görüp 2000 yıldır aşık olduğu kralın emrine karşı çıkmayı akıl edip devleri yaratmayı durdurmasını hiç planlamamış olabilir. hatta muhtemelen planlamadı ve ben yanılıyorum.
çünkü eren, armin ile gemide yaptığı konuşmada ymir ve mikasadan bahsediyor, konuşma şöyle:
eren: ymir, 2000 yıl boyunca kendisini çektiği aşkın acısından kurtaracak birini aradı ve o kişiyi buldu, o kişi mikasaydı.
armin: mikasa mı? neden?
eren: ben de bilmiyorum, bunu yalnızca ymir bilebilir. ben bile mikasanın ne yapacağını bilmiyorum. kesin olarak bildiğim tek şey mikasanın seçtiği son. her şey bu sona ulaşmak içindi. bu yüzden ilerlemeye devam ettim.
armin: bu, senin madalya töreni esnasında historanin elini öperken gördüğün gelecekti. o zamandan beri yalnızdın. çok acı çekmiş olmalısın.
eren: kafam tamamen altüst oldu, kurucu devin güçleri yüzünden benim için ne geçmiş ne gelecek vardı, hepsini aynı anda yaşıyordum.
bunu yapmak zorundaydım.
açıkcası bu konuşmadan çıkan sonuç şu.
eren gelecekte olan her şeyi görmüş ve biliyor. yaptığı her şeyi gelecekte ne gördüyse gerçekleşssin diye yapmış. yaparkende pek kendinde değilmiş, zaman algısını yitirmiş aklı allak bullak olmuş. fakat mikasanın ne yapacağını görememiş, bilmiyorum diyor.
bu konuşma daha henüz armin, erenin devasa devine ulaşıp kavga etmeye başlamadan önce armin gemideyken gerçekleşiyor.
dolayısı ile eren, mikasanın kendisini öldüreceğini bilmiyor. belli ki o sonu görememiş. yani adam geleceği görüyor ama parça parça görüyor gibi.
o halde mikasanın erenin kafasını kesmesi, bu kesme olayına ymir'in şahit olması ve şahit olduğu için 2000 yıldır aşık olduğu kralın emrine karşı gelmeyi akıl edip devleri üretmeyi bırakması ve bunun sonucunda da tüm devlerin yok olması, erenin farkında olmadan spontene gelişen, tesadüfü olarak oluşan bir olay olabilir. kısacası dur mikasayı kendimi öldürteyim de yimir buna şahit olup 2000 yıllık aşkından vazgeçsin diye düşünmemiş olabilir.
yukarıda yazdığım konuşmadan, erenin "mikasanın ne yapacağını ben bile henüz bilmiyorum" diyişinden çıkan tek sonuç bu bana göre.
zaman mekan konuları bir hikayeye girince karma karışık oluyor işin açıkcası.
hikayenin yaratıcısı burada büyük risk almış bana göre.
aklıma yeni şeyler gelirse bu entry'i editlerim.
eski sevgiliye rastlamak
-
yıllar sonra,
moda'da, ikimizin de yanında çocuklarımız var...
beraber dondurma yediğimiz dondurmacının önünde sen o çok sevdiğin tutti frutti, çilek ve çikolatalı dondurmanı sipariş veriyorsun... 6-7 yaşlarındaki oğlun benim kafada, çikolata karamel ve fıstık istiyor... kızım da tutti frutti nin ismini sevmiş olmalı ki "babacıım ben de o teyzenin dondurmasından istiyorum" diyor...
sen "o teyze" sıfatı ile gülümseyerek dönüyorsun seni minik parmağı ile gösteren kız çocuğuna, kızın olsun isterdin, hatırlarım... ve gözgöze geliyoruz... elindeki dondurma oğlunun ayakkabısına düşüyor... gülümsüyorum, gülümsüyorsun...
sana bir gülümsemede "nasılsın ? mutlu musun ? beni arıyor musun ? hatırlıyor musun ?" diye soruyorum sen ise bir gülümseme ile bana "iyiyim, mutluyum, ya sen ? seni unutmadım ama neye yarar ki? " diyorsun... kızıma sesleniyorum, ikiniz birden dönüp bakıyorsunuz...
elinden tutup yürüyorum, ah evet, o gün de arkamı dönüp yürürken ağlamamaya çalışıyordum...
belki başka bir hayatta.....
.......
eczacılığın gereksiz bir meslek olması
-
açılın ben eczacıyım.
türkiye'de bir çok ilaç üretim firması var ve bunlarda eczacılar üretim yapıyor. üretim yapmıyorlar tezini hele bir geçin.
serbest eczanelere gelirsek. eczacı olmadan önce ben de sizin gibi düşünüyordum. evet yaptığımız şey ticaret. yalnız ben ticaretini yaptığı şey hakkında bu kadar bilgi sahibi olan ve bilgi sunan bir meslek görmedim memlekette. altı ay önce araba aldım, kendim internette araştırdım, karar verdim, küçük bi test sürüşü sonrası aldım. arabayı satan firmadan aldığım bilgiler şu: bu düğme radyoyu açar bu düğme klima falan. ulan 65 bin para verip aldığım mal ile ilgili adam bilgi verme aşamasında hepi topu 5 dk ayırdı bana. ben hastama 10 tl'ye ilaç verirken yüz çeşit soruya maruz kalıyorum. keşke dediğiniz gibi olsa ben de raftan ilacı alıp versem, ama öyle değil işte. hamileyim, çocuk emziriyorum, şekerim var, tansiyonum var, kolestrolüm var, araç kullanıyorum, içtikten sonra kabız, ishal oluyorum, iki tane birden atsam bişey olur mu, ilaç kilo yaptı vs. yüz çeşit soru. bakkaldan bisküvi alırken bunları soruyor musun?
yeri gelmişken bir konuya değinmek istiyorum. bakın kardeşim gözlem yapmak çok ciddi bir iştir ve herkes yapamaz, gözlem yeteneğiniz de yoksa yapmayın yahu başınıza silah mı dayıyorlar? yani eczacılığın icrası sizin anlattığınız gibiyse elbette haklısınız, ama gel gör ki değil işte yanlış gözlem yapmışsınız. tekrar ediyorum, 10 tl'lik ilaç için yarım saat konuştuğum oluyor insanlarla, madem bir boka yaramıyoruz o zaman ne diye yarım saat konuşuyoruz olum biz? siz cidden yanlış gözlem yapıyorsunuz. bu toplumun 50 yaş üstü bireyleri, çocuk sahibi kadınları, kronik hastalığı olan bireyleri ile her gün her saat muhattabız biz, bunu siz görmüyorsunuz diye bu böyle deme hakkını nereden nasıl hangi yetenekleri haiz olarak söylüyorsunuz? gece 10da başı ağrayan böbrek nakli olmuş hasta evde bulduğu ilacı kullanmak için beni arıyorsa ben nasıl gereksiz adam oluyorum? hangi bakkalı aramış bu hasta aldığı bulguru nasıl pilav yapacam diye veya hangi bim kasiyerini arayacak bu hasta? daha kritik durumlarda elbette doktoruna ulaşacak, ama günde beş nakil yapan doktoru baş ağrısı için o saatte rahatsız edebilir mi? keşke memlekette saat gibi çalışan bir sağlık sistemi olsaydı, o doktorun günde bir-iki ameliyat yapacağı yoğunluğu olsaydı. zehir gibi kalifiye elemanlarımız olsaydı da beni aramasaydı, ama yok arıyor işte napıcaz, yüzüne mi kapatayım, ne halin varsa gör mü diyeyim? keşke o ütopik sistem olsa da biz de daha güzel bir şekilde konumlandırılsak sağlık isteminin içinde, ama yok işte napalım, bim kasiyerine mi bırakalım mesleği?
bir de eczacılığı majistral ilaç (eczacılar yaptığı el yapımı ilaçlar) üzerinden değerlendirenler var. bakın işte gözlem gücünüz kötü olmasa saldırı silahınız majistral ilaç olmazdı. dünyanın en kolay işi majistral ilaç yapmak. iki merhemle bir tozu karıştırıyoruz, ironi değil majistral dediğin bu. oran orantı bilen ve eline aldığı tokmağı dairesel olarak dönderebilen her insan bunu yapabilir. majistral ilaç yapan bir eczacıyım, yaptığım her ilaç bana maddi zarar veriyor. yani yapmayan eczacı bilmediğinden değil zarardan kaçmak için yapmıyor anladın mı?
mühendisler; hanginiz icat yaptınız? neden aldığım araba ithal mal? ne lan bu cari açık?
avukatlar, hakimler, savcılar; mesleğinizi bu kadar iyi icra ediyorsunuz da neden insanlar adalet sistemimizin eline düşmektense ölmeyi tercih ediyor?
doktorlar; ne bu hastanelerin hali?
öğretmenler; merhaba eğitim sistemimiz nasıl?
siyasiler; :)
atatürk'ün vatan toprağını savaşmadan vermesi
-
muhtemelen nickine benzer bir ismin olurdu şeklinde cevaplayabileceğim soruya sahip bir konu..
edit:kel başa şimşir başlık.buradan resistanslı arkadaşa selam ederim..
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"mayaların işi gücü yoktu da size sonsuza kadar takvim hazırlayacaklardı."
dövizde atak var nereden geldiğini araştırıyoruz
-
dövizde varmış atak
halbuki bu işin sonu batak
muratcığım yorma kendini
gel biraz cehapeye çatak
türk televizyon tarihinin ilkleri
-
-ilk televizyon yayını, istanbul teknik üniversitesi-itü tv (9 temmuz 1952)
(philips şirketinden hediye edilen tv vericisi ile15 günde bir yapılan 60 dakikalık yayınlar)
-ilk trt yayını 31 ocak 1968 günü siyah beyaz olarak 19.30'da yapılıyor.
-4 ağustos 1990'da ilk özel tv kanalı star yayın hayatına başlıyor
-(bkz: 12 kasim 1961 turkiye sscb maçı) tv'den izlenen ilk maç yayını - itü tv (yayın kaçak yapılmış)
-(bkz: 1 mayis 1966 besiktas fenerbahce maçı) profesyonel anlamda ilk maç yayını - itü tv.
-türkiye’nin ilk kameramanı, dr. adnan ataman, itü tv.
-türkiye’nin ilk tv sunucusu, fatih pasiner, itü tv.
-türkiye’de televizyon yayınına çıkan ilk sanatçılar; feriha tunceli, nebahat yedibaş, cevdet çağla ve hüsnü coşar.
-türkiye’de ilk televizyon konseri, feriha tunceli.
-türkiye’de televizyonda yayınlanan ilk yarışma programı, halit kıvanç, talih kuşu, itü tv.
-türk televizyonlarında ilk sinema yayını, hitit güneşi, itü tv.
-yayınlanan ilk reklam filmi, 1972 yılında meysu markasının meyvesuyu için çekilen reklam filmi. bkz
-ilk renkli yayın denemesi 31 aralık 1981 yılbaşı programı - trt.
-1 temmuz 1984 sürekli renkli yayına geçiş.
-türkiye’de ilk hava durumu programı, itü tv - ali esin (1954)
-özel televizyonlardaki ilk kadın hava durumu sunucusu, seçil erus (1992-interstar)
-ilk müzik televizyonu, kral tv.
-kral tv’de yayınlanan ilk klip, burak kut – benimle oynama.
-ilk sit com: kaynanalar trt (1974)
-ilk özel spor kulübü televizyonu, fbtv, (2004)
-tv yayınlarının 6 güne çıkarılması (18 mart 1974)
-ilk kez bir tv stüdyosuna yapılan canlı telefon bağlantısı, örsan öymen- söz meclis'ten içeri (trt 1973)
-ilk kez tv'de konser veren arabesk sanatçısı, orhan gencebay-trt (24 aralık 1978)
*itü tv kamerası
*ismet inönü'nün katıldığı deneme yayını
*zeki müren'in katıldığı deneme yayını
not: 1 mayıs 1964 tarihli trt yasası'nın yürürlüğe girince türkiye sınırları dahilinde trt dışındaki kurumların radyo ve televizyon yayınları yapması yasaklanıyor ve trt kuruluyor.
not2: itü tv'nin ekibi ve teçhizatları, dönemin hükümetinin ricasıyla trt'ye devrediliyor ve 04 şubat 1972 tamamen kapanıyor.
kaynak
kaynak
öğretmenden işitilen en komik azarlar
-
hoca artık dellenmiştir
hoca: fear yeter artık numaran kaç senin
fear: 227
hoca: (elindeki kağıda 227 yazıp arkasını döner, masasına doğru yürür)
fear: 8x xx
hoca: ?
fear: ama gece 11 den sonra aramayın internette oluyorum hocam.
hoca: (kulaklarından duman çıkararak) oğlum ben ev numaranı değil, okul numaranı soruyorum! numaran kaç?
fear: (sanki sonuna başka bir numara ilave edecekmiş gibi bir tonlama ile) 400
hoca: (4 yazar, bekler) dörtyüz kaç oğlum?
fear: (aynı gıcık tonlama ile) 400
hoca: ya tamam da dörtyüz kaç?
bu bir süre böyle sürer
fear: hocam dörtyüz işte. ille de sonuna rakam istiyorsanız dörtyüz kök üç olsun.
hoca: (iptal olur) çabuk git kendini disipline ver!!!
sınıf: (dağılır)
düz dünya teorisi
-
düz dünyacı tayfa; lütfen bize söylermisiniz,diyelim haklısınız. dünya tepsi gibi düz.dünya düz olduğu halde, bu durumdan küre dünyayı savunanların ne gibi bir çıkarı olabilir. yada,bu size göre, gizlenmese, hayatımızda ne değişirdi? lütfen çok ciddiyim.