hesabın var mı? giriş yap

  • amerika'ya yerlesen ikinci kolonidir. 1587'de north carolina aciklarindaki roanoke adasi'na yerlesmisler ve 1590 yilinda arkalarinda hicbir iz birakmadan ortadan kaybolmuslardir. bu ortadan yokolus hakkinda cesitli teoriler uretilmis olsa da, bu kolonidekilere ne oldugu hakkinda kesin bir bilgi yoktur.

    1585 yilinda, sir walter raleigh tarafindan gonderilen 100 kisi, roaneke adasinda ilk ingiliz kolonisini kurmuslardir. raleigh bu adanin ispanyollarla savasacak olan ingiliz savas gemileri icin mukemmel bir liman oldugunu dusunmustu. gemilerin onarimi burada yapilabilir, eksik cephane ve gidalari tamamlanan gemiler savasa tekrar donebilirlerdi. ama plan basarili olamadi. topraklar hem kolonileri, hem de civardaki kizilderilerin ihtiyaclarini karsilayacak kadar berekletli degildi, ustelik adanin etrafindaki sularin sigligi, gemilerin adaya yeterince yaklasmasina engeldi. boylelikle ertesi yil kolonidekiler ingiltere'ye geri donmeye karar verdiler. bu sirada raleigh ingiltere'den bir grup kolonist daha gondermisti. yeni grup, ilk yerlesen kolonistlerin ayrilmasindan birkac gun sonra adaya ulastiklarinda, 15 kisi haric herkesin ingiltere'ye geri donmus oldugunu ogrendiler.

    1587 yilinin ilkbaharinda raleigh yeni kitaya bir grup kolonist daha gonderdi. fakat gemiler daha kuzeydeki (simdiki virginia) chesapeake korfezi yakinlarina dogru hareket ettiler. gemiler temmuz ayinda outer banks'e ulastilar ama donanma komutani, kolonidekilerin roanoke adasi yerine, bu yeni limana yerlesme isteklerini kabul etmedi ve kolonistleri roanoke adasina birakti. koloni lideri john white, ki kendisi adaya ilk yerlesen ingiliz kolonisindendi, 1587'nin agustos ayinda, ingiltere malzeme tedariki icin geri dondu. fakat ingiltere ve ispanya arasinda devam etmekte olan savas, adaya geri donmesini uc yil kadar ertelemesine neden oldu. agustos 1590'da roanoke adasi'na geri donen john white ailesi ve yuz kadar kolonist tarafindan karsilanmayi beklerken, koloninin terk edilmis oldugunu gordu.

    john white'in rastladigi tek ipucu bir agacin uzerine kazilmis olan croatoan kelimesi idi. croatoan ya da hatteralar, adanin guneyinde yasayan ve kolonistlere dostane davranan kizilderilerdi. john white kolonositlerin hatteralar'a katilip katilmadiklarini ogrenmek icin arastirmalara basladi ancak hava kosullari yuzunden arastirmasini tamamlayamadan ingiltere'ye geri donmek zorunda kaldi.

    koloniye yerlesenlerin kaybolmasi ile ilgili iki teori uretildi. ilki, daha en basinda chesapeake korfezi'ne gitmek isteyen kolonistlerin, buraya hareket ettikleri ve kizilderili direnisi ile karsilasip oldukleri. diger teori ise kuzey carolina'daki diger kizilderi kabilelerine entegre olduklari. kolonistlere ne oldugu bilinmiyor, haklarinda tek soylenebilecek sey bir daha avrupalilar tarafindan gorulmedikleri.

    hollywood icin super bir hikaye olabilecekken bu kadar kenarda kosede birakilmis olmasi sasirtici aslinda.

  • çin'e koymaz; liechtenstein'da falan olsa nüfusun yarısına tekabül edeceğinden hükumet devrilirdi.

  • öhöm.. moskova'ya ilk uçuşum. pencere kenarına oturdum uçağın kalkmasını bekliyorum. bir yandan da uçağa binip yerleşmeye çalışanları izliyorum. içeriye tarifsiz birşey girdi. hani olur ya slow motion. zamanın durduğu an. arkada only you çalıyor falan. siyah, omuzlara dökülen saçlar, beyaz yüz, doğal vişne rengi dudaklar, yaş 23-24, tarifsiz bir güzellik... benim gözler faltaşı gibi açılmış, allahım yarabbim diye düşünürken, bu hatun kişi geldi, geldi, geldi... yanıma oturdu. şöyle bir ufak kafa sallamasıyla selamlaştık. hatun oturdu, eşyalarını yerleştirdi. bu sarkma asılma olaylarından nefret eden bir adam olduğum için, bir yandan elimdeki derginin sayfalarına bakmaya çalışıyorum hani ilgilenmiyormuşum gibi, ama içim içimi yiyor, piyangodan büyük ikramiye çıkmış gibi bir hissiyatım var. aradan birkaç dakika geçti, hop hatun birşey sordu, hem de türkçe. şaşırdım tabi, sordum nereden öğrendiniz diye, ben istanbul'da çalışıyorum dedi. laleli'deki deri mağazalarından birinde tezgahtarlık yapıyormuş. bir yandan düşünüyorum, yahu sen holywood'a git, paris'e git, ne işin var laleli'de... tam bu sırada birisi peydah oldu, rusça birşeyler anlatmaya çalışıyor, bu hatunla birşeyler konuştular, tartıştılar, meğer biz yanlış yere oturmuşuz. (o zamanlar kiril alfabesini tam bilmediğim için ufak bir karışıklık) neyse hatun dedi ki, bizim yerimiz karşı taraf oraya gidelim. giderken elimi tuttu. bak ne diyorum. elimi tuttu diyorum. oturduk, sonra sonu gelmez muhabbet başladı tabi. 2,5 saat uçuş. dedim ki tamam kmc. olay budur, şimdi siz moskova'da bir iki görüşürsünüz. bir kahve. ardından romantik bir akşam yemeği. akabinde bir süre sonra beraber yaşamaya başlarsınız. 1 yıl sonra güzel bir düğün. hemen ardından aşkınızın meyvesi güzel bir bebek. 5 yıl sonra bir tane daha. yaşlanırsınız foça'ya yerleşirsiniz. mavi gözlü torunlarınız olur. önce ben giderim, hatun kişi mezar başında ağlar. o da dayanamaz bir süre sonra gelir. cennette buluşuruz falan diye daldım gittim ben. (bkz: 25th hour final sahnesi)

    moskova'ya geldik, ayrılırken telefonunu istedim verdi. tamam dedim, ararım, uygun olursak görüşürüz. herşey güzel, telefonu bir kağıda yazıp cüzdanıma koydum.

    1 gün sonra cüzdanı çaldırdım.

    ---------------------------------------------

    yıllar sonra gelen edit: bu macerayla ilgili, sağolsunlar, çok sayıda mesaj aldım. bir kısım arkadaşlar da sonra ne olduğuna dair sorular soruyorlar.

    olaylar daha sonra şu şekilde cereyan etti: tahmin edileceği üzere, bu kızı bir daha hiçbir yerde göremedim. bu olay 2004 eylül ayında yaşanmıştı. aradan 9 yıl geçmiş.

    ben kısa bir süre sonra evleniyorum. kız arkadaşım da aynen burada tarif ettiğim gibi biri; beyaz yüzlü ve vişne dudaklı. bu kadar yıl moskova'da hayatıma -ciddi ya da değil- giren, görsel olarak birbiriyle alakasız bu kadar insan arasından hayatımı birleştireceğim insanın aynı tarife uymasını iki şekilde açıklayabiliyorum. ya algıda seçicilik ya da kaderden kaçılmaz kardeş )

    ---------------------------------------------

    edit 2: evlendim. eylül 2013'te baba oluyorum :)

    ---------------------------------------------

    edit 3 (2015): oğlum 1,5 yaşında) ismini devrim koyduk. bir şekilde yukarıdaki hikayeye bağlayacak olursam, insanın aşık olduğu kişiye olan sevgisi güneş kadarsa, çocuğuna olan sevgisi evren kadarmış. ben bunu gördüm)

    ---------------------------------------------

    edit 4 (2018): oğlum 5 yaşında. annesiyle pek bir iletişimimiz kalmadı. ayrı yaşıyoruz. ama hem anne hem baba tarafından sonsuz sevgi gören bir çocuk. umarım anne-babanın bu durumu psikolojisini ileride kötü etkilemez. zira kaç tane bilimsel makale okuduysam, ebeveynlerin ayrı olması ama çocuğa sorunların yansıtılmamasının, birlikte ama problemli ilişkiden daha sağlıklı olduğunu söylüyor. herşeyin hayırlısı.

  • resmen videodan medeniyet fışkırıyor. (ironi değildir)

    - yiyişen merve
    - ortalığı birbirine katmayan katılımcılar
    - öğrencisini rencide etmeyen bir öğretmen

    merve, şu ülkede şöyle bir olay başına gelip de seni linç etmeyecek bir avuç insan var ve sen onların arasındasın, kıymetini bil.

  • çok saçma bulduğum bir yarışmaydı.. ta ki annemi kanser yüzünden kaybedene kadar.

    sağlığında annem sürekli izlerdi. ben de çok sıkıcı ve saçma olduğunu söyleyerek sürekli eleştirirdim. annem ise "ben eğlenmek için izliyorum, seviyorum" cevabını verirdi her seferinde.

    anneme ağustos ayı başında lösemi teşhisi konuldu ve o zamandan sonra kalan ömrünü hastanelerde geçirdi. hasta olduktan sonra hiçbir şekilde televizyona dönüp bakmadı. yaşamak için bir nedeni olsun, o hastane odasında yaşama bağlansın diye elimizden geleni yaptık. kitap, müzik, elişi, boya... ama televizyondaki hiçbir programa dahi dönüp bakmadı.

    sonra ölmeden bir kaç ay önce kafasını dağıtması için televizyon izlemesinin yararlı olacağını söylerken "survivor başlasa izlerdim. o beni eğlendiriyor" dedi. o günden sonra survivor başlasa diye dört gözle bekledim. neredeyse acun ılıcalı'ya bir şekilde ulaşıp ne olur başlatın, annemi eğlendirecek bu programa çok ihtiyacım var diye yalvaracaktım. gazetedeki "survivor şubatta başlayacak" haberini anneme müjde diye verdim.

    ama olmadı. annem survivor başlamadan bir kaç hafta önce öldü. şimdi ne zaman televizyonda görsem başımı çevirip bakamıyorum. acaba annem bu programı izleyebilseydi ölmeden önce, biraz olsun o hastane odasında eğlenebilir miydi merak ediyorum sadece.

  • saatlik $1'a calisan turko'lari dehsete dusuren olmasi gereken zamdir.

    calis turko calis, daha ebu bekkir siddik bebegin mevlidi, elifcan ayasofya bebegin babyshoweri, pelikan yalisinda night safari ve tika nijeryada 31 kat fazla maliyete toplu sunnet toreni var. calis turko calis.