hesabın var mı? giriş yap

  • "iyi o zaman evlenince haber ver" gibi bir cevapla hayvanlığın sınırlarını zorlamak da mümkündür.

  • bu katliam, 2011 yılında 8'i bombalama, 69'u ise ateşli silahlarla olmak üzere toplamda 77 kişinin korkunç bir şekilde ölümüne yol açan norveç katliamı yaşanana dek dünya çapında en çok insanın ölümüne sebep olan bireysel olarak işlenmiş katliamdır. 27 yaşındaki woo bum-kon ismindeki koreli polis memuru 1982 yılında, nisan ayının 26'sını 27'sine bağlayan tek gecede toplamda 56 kişiyi öldürmüş ve yaklaşık 37 kişiyi de yaralamıştır. bu korkunç katliam kayıtlara şu şekilde geçmiştir:

    polis memuru woo, anlatılanlara göre katliam gününün sabahında kız arkadaşıyla kavga eder. kavganın sebebi, uyurken woo'nun göğsüne konan sineği kaçırmaya çalışan kız arkadaşının woo'yu uyandırmasıdır. uyandıktan sonra woo dışarı çıkar ve içki içer. anlatılanlara göre woo eve döndüğünde sarhoştur. bu halde kız arkadaşını dövdükten ve evdeki eşyaları parçaladıktan sonra katliamını gerçekleştirirken kullanacağı silahları tedarik etmeye koyulur. polis merkezinden çaldığı silahları, ki bunların arasında 7 adet el bombası da vardır, yüklenerek katliamına soğukkanlılıkla başlar. ilk olarak, akşam saat 9.30 sıralarında, yerel bir posta haneye girerek, içeride çalışan üç kişiyi öldürür ve ardından yardım çağrılarını engellemek için telefon kablolarını keser. sonra bir markete el bombası atmak ve etrafta gördüğü insanları vurmak suretiyle altı kişiyi orada öldürür.

    cani o kadar rahattır ki köy köy dolaşmakta, canının istediği eve girmekte ve içeridekileri gözünü kırpmadan öldürmektedir. elbette bu rahatlığında polis memuru olmasının da büyük katkısı olmuştur. evine girmeye çalıştığı insanlara polis olduğunu söylemekte, polis kimliğini göstermekte ve ev sakinlerinin güvenini kazandıktan sonra da insanları beklenmedik bir anda acımasız bir şekilde öldürmektedir.

    akşam 10.30 dolaylarında 16 yaşında genç bir çocuğu rehin alır. kendisine köydeki marketten hafif bir içecek almasını söyler. çocuk denileni yapar ve caninin istediği içeceği getirir. hemen ardından katil, hem çocuğu hem de marketin sahiplerini oracıkta öldürür. marketin sahibi bacağından vurulduktan sonra kaçmayı başarsa da karısı ve iki kızı kurşunlardan kaçamaz. sadece o köyde toplamda 18 kişiyi öldürür.

    gittiği başka bir köyde, bir aileden dört kişiyi yataklarında uyurken vahşice kurşunlar. ardından aynı köyde ev ev dolaşmaya devam eder. kapılarını çaldığı ve yataklarından uykulu halde kalkan ev sahiplerine, polis olduğunu ve yakınlarda kuzey koreli ajanların saklandığına dair ihbar alındığını söyler. davet edildiği evlerde biraz oturduktan sonra ev sakinlerini hiç beklemedikleri bir anda kendi evlerinde vahşice katleder. sadece o kasabada arkasında 24 masum insanın cesedini bırakmıştır.

    56 kişinin hayatını kaybettiği katliam, katilin saklandığı çiftlik evinin etrafının kuşatılmasının ardından, woo'nun rehine olarak yanında tuttuğu ev sahibi aileyle birlikte kendisini de el bombasıyla havaya uçurmasıyla son bulur. katliamın ardından içişleri bakanı bizim ülkeye çok uzak bir davranışla istifa eder. katliamdan sonra katilin kız arkadaşı, woo'nun aşağılık kompleksinden muzdarip olduğunu ve evlenmeden bir arada yaşadıkları için köylüler tarafından sözel olarak rahatsız edildiklerini söyler.

    kaynak

  • kepazelik.

    linki şu: http://www.youtube.com/watch?v=pmcqrzl3kkq

    mesajı da şu:

    sevgili çoban çocuk,
    ne kadar yazık sana. öyle oğlaklarla, oksijenli havada, taş dizerek filan köylü köylü yaşıyorsun toz toprak içinde. ay kıyamam dişi de yok ne tatlı! halbuki köyüne gelip toprakları dinamitlesek, savrulsan şöyle bir. şaşkın şaşkın bakmana aldırmadan, sen ne olduğunu anlamadan gökten demirler, betonlar yağdırsak, asfaltlar döşesek her yere, egzoz egzoz kokutsak ortalığı ne güzel olur. çok iyiyiz değil mi? her şey senin için çoban çocuk. senin iyiliğin için. sen modern ol, öyle pisilkelköylü olma diye. toza toprağa belenme diye. taşları üst üste dizeceğine legoları diz, plastik topunla oyna, saf keçi kaymağı yiyeceğine e330 içeren algida ye diye. sonra da kirlenmek güzeldir diyip, sana debelenecek bir parça çimen ekelim kapının önüne, ona da "çimlere basma" diye tabela yazalım, basama diye. o içine ışınlandığın dublekse annen temizliğe gitsin, sana da "varoş" diye gülebilelim diye. o filmin başındaki böceği de detan böcek yemiyle yuvasında öldürelim, o çalıyı da keselim yerine ithal bahçe düzenlemesi yapalım da ihya ol diye. çünkü sen milletin efendisisin, efendi efendi otur şehirde diye.

    şehirleşme ne kadar muhteşem bir şey bilemezsin çocuk. bunu tartışmaya bile gerek yok. konya ovası'nın yüzölçümünden de utanmadan buğday ithal etmek ne şahane. iki kelimeyle gerçek oluyor bu: tarım politikası. (başka öyle sihirli şeyler de var üç harfli, sen cahilsin, bilmezsin. abd var, imf var, akp var.) senin karnını çobanlıkla, çiftçilikle doyurmanın yollarını arayacağımıza seni, kendini bile köyünden, köylülüğünden tiksindirecek, gecekondulara imrendirecek kadar fakir, mahrum, cahil bırakmak ne harika. şehirde bin beter fakirliğe, mahrumiyete, cehalete mahkum etmek ne gorgeous! ama merak etme, sana kredi vereceğiz. faiziyle alacağız. ödeyeceğim diye sefil olacaksın. ne müthiş değil mi? çünkü biz "türkiye’nin potansiyelini gerçeğe dönüştüren banka"yız. sen gerçek değilsin, yoksun, potansiyelsin. seni gerçeğe dönüştüreceğiz. ne süperiz.

    ay çok şirinsin. o önüne düşen tuğlayı da kafana attıydık, isabet etmedi. kusura bakma, olur mu.

    seni seven,
    g.b.

  • ya bu yabancılar daha dürüsttür algısını kim oturttu zihnimize. her yerde sahtekar düzenbaz adam çıkar. ama medeni toplumlarda kurallar o kadar iyi uygulanır ki bu adamlara fırsat verilmez.

    türkiye'de siyanürle altın çıkaran kanadalı firma ne kadar sahtekar, çevre düşmanı ve kötü değil mi? peki bunu kanada'da yapabilir mi ? hayır.

    yani işin özü bizim kurallarımız ve sistemimiz iyi olmadıkça, en doğru ülkeden en doğru insanları getirin onlar da yozlaşır.

  • az önce haber sitelerine düşmüş bomba kayıt. inanılır gibi değil.

    erdoğan: bunlar bir alem diğerleri bir alem. böyle tek tek arayıp konuşacaksın. sedat bak şu anda ben yani

    ssg: buyrun başbakan’im

    erdoğan: fas’ta ınternet kafedeyim burada

    ssg: evet efendim

    erdoğan: şimdi bahçeli’nin bütün konuşmalarının başlıkları sol framede ..

    ssg: anlaşılmıştır efendim şimdi... tamamdır

    erdoğan: ve orada sürekli olarak da, yok yolsuzluk operasyonları, yok bizim bilal, yok mu kardesim başka konu..açsanıza iki anket..

    ssg: anlaşılmıştır efendim

    erdoğan: bak yeni başlık açıldı biz konuşurken şimdi

    ssg: tamam efendim, anladım efendim şimdi hemen.

    erdoğan: ya anladım diyorsunuz da işte yani hayret ya böyle bir şey de, hala bunlar ya ne gerek var.

    ssg: eee tamam ee emriniz olur efendim anlaşılmıştır şu an.

    erdoğan: hemen şey yapmanız gerekiyor.

    ssg: şimdi yapıyorum, şimdi yapıyorum efendim,

    talimatı kanzuk'a iletiyor:

    kanzuk: ham, hum, efendim (yemek yiyor)

    ssg: kanzukçum ya çok acil şu bahçeli’nin başlıklarını şeyet ne olursun.

    kanzuk: tamam çektik abi.

  • yav yürü git be dayı.. kız bir pantolon bir beyaz body giymiş ''anadan üryan dolaşıyorsun,beni tahrik ediyorsun'' diyorsun ya...
    kadının kıyafetinin depremle ne ilgisi var be.. kafayı yemişsin,sağa sola sataşmaya yer arıyorsun.
    senin kafa yapının içine edeyim küfrettiriyorlar ya...

  • başladı yine nefret kusmaya.

    enkaz altında yardım bekleyenlere de bir şeyler söylerse şaşırmayacağız. enkaz altına bilerek girip provokasyon yapıyorlar bile diyebilir.