hesabın var mı? giriş yap

  • kemal kılıçdaroğlu'nun şu yaptığı sorumsuz ve dangalakça hatayı sırf akp'ye kıl olduğu için savunan, abuk subuk nedenlerle rasyonelize etmek isteyen insanlara bir sorum olacak:

    aynı şeyi -mesela- recep tayyip erdoğan'ın, herhangi bir durumda, herhangi bir koşul altında yapabileceğine inanıyor musun? şu pozisyona sence düşer miydi? bunun ihtimali var mı?

    ben söyleyeyim: yok.

    adama türkiye'yi güdüyor diye kızıyorsun, ama senin çobanın dağda yolunu kaybediyor. daha ne konuşuyorsun allahaşkına?

  • adi haluk bilginer'le ask dedikodularina karismis. zuhal olcay - askin nur yengi - zerrin tekindor. ulan benim uc pantolonum bile birbirine bu kadar benzemiyorken adam ask hayatinda tarzini belirlemis.

  • (bkz: ellerine sağlık) keşke yine bu tarz program yapıp, tatlı su kurnazlarına ayar verseydi. çocukluğumuzda onun gezdiği mutfaklardaki hamam böceği avını gözlerimiz kocaman izlerdim, bu topluma çok katkısı olan adamın yumruğudur.

  • 3 arkadaş izliyoruz.
    soru:karasineklerin ortalama ömrü ne kadardır?
    a)1-2 gün
    b)4-5 gün
    c)9-10 gün
    d)45-50 gün

    yarışmacı son derece ciddi ve sesli bir şekilde düşünmektedir.

    y:hımm... 45-50 gün olamaz bence, evet olamaz
    k.ı:neden ?
    y:o zamana kadar mutlaka biri sineği öldürür...

    zaiyat:2 ölü 1 yaralı.

  • ataol behramoğlu'nun söyleşisinin şu 7 dakikalık bölümünü birlikte izleyip üzerine konuşmak da bir seçenek olabilir. şaka yapmıyorum. ben bunu izledikten sonra ufkum açıldı.

    programda cüneyt özdemir behramoğlu'na "nedir aşk ataol bey?" diye soruyor. behramoğlu ise "bir kere her şeyden önce, yüksek dozda bir duygu. öyle düşünmek lazım. bu, herhangi bir sevgiden farklı. sizi aşkınlaştıran, yücelten bir duygu" diyor. cüneyt özdemir "sevgi ile aşkın farkı ne mesela?" diye sorduğunda "sevgi bana göre daha yumuşak, daha ılımlı. ortega gasset'in kitabında sevgi üzerine, bu konuda şeyler var. keşke yeniden okuyup gelseydim ya da göz atsaydım bazı sayfalarına... sevgide karşılıklılık var filan gibi bir şey söylüyor. aşk karşılık beklemeden gibi. yani yanılıyor olabilirim; bir farklılık olduğu muhakkak ama. esası yüksek dozda bir duygu. sarsıcı bir duygu. öyle düşünmek lazım" diye yanıt veriyor.

    (arada birkaç şeyi atlıyorum.)

    cüneyt özdemir "aşk biter mi ataol bey?" diye soruyor bu sefer. behramoğlu ise "her şey gibi, tabii. her şey gibi biter" diye yanıt veriyor.

    beni bu söyleşideki en fazla etkileyen bölüm ise, cüneyt özdemir'in "bitmeyen aşk var mıdır?" sorusu üzerine behramoğlu'nun verdiği şu yanıt oldu:

    "şimdi buna ait rakamlar var biliyorsunuz. 2 buçuk yıl sürer, 5 yıl sürer filan gibi şeyler var. biraz öyledir. şundan öyledir: yoğunluk dedik ya, o yoğunluk duygusu, yoğun yaşama insanın fiziksel varlığı belki tahammül edemez. böyle bir şey var ya da tabii aynı şeyi sürekli yaşamanın getirdiği tekdüzelik de olabilir. böyle şeyler var. insan varoluşuyla ilgili bir takım problemler bunlar. yani sürekli olarak aynı yerde kalıp orayı ezberlediğiniz zaman, bir mekanda, başka mekanları filan da görmek istersiniz. bunun gibi bir şeydir biraz. (...cüneyt özedemir'in 'insanoğlu biraz maymun iştahlı mı demek istiyorsunuz?' sorusu üzerine) evet, öyle bir tarafı tarafı var. aşk tamamen bitmeyebilir ve şeye dönüşür. bir sevgiye, bağlılığa, özveriye dönüşür. isterseniz şöyle bir noktaya da getirebiliriz bu konuyu. demin sizleri dinlerken düşündüm. iki tane çok ilginç şiir var. bir tanesi bizim şairimizin. faruk nafiz çamlıbel'in. işte kıskanç. 'sakın bir söz söyleme' diye başlar ya... bir de puşkin'in bir şiiri var. puşkin de diyor ki şiirinde... şimdi ezbere çıkaramam onu ama, 'öylesine çok seviyordum ki sizi' diyor, 'dilerim bir başkasınca da böyle sevilin'. yani böyle bir özveriye dönüşmüş... bir aşk bitmiştir yahut bitmemiştir. efendim, tek taraflıdır ama, sevdiğiniz kişi için iyilik dilemek... bu bence çok önemli, çok önemli. yani bizim toplumumuzun da öğrenmesi gereken bir şey."

    benim bu söyleşiyi dinlerken fark ettiğim, aşkı anlamak ve anlatmanın büyük şairler için bile pek öyle kolay olmadığıydı. behramoğlu'nun aşk için "bu yoğunluğa insanın fiziksel varlığı tahammül edemez" dediğini duyduktan sonra uzunca bir düşündüm ve aşktan da, karşımızdakinden de, kendimizden de gerçekçi olmayan şeyler beklediğimizi fark ettim. o yoğun duygular yavaşça azalıyor; ama anlıyorum ki her kiminle birlikte olursanız olun başınıza gelecek şey bu. belki de bu yüzden insanlar aşkları bittiği anda bırakıp bir başka aşk arıyorlar. hep bir yoğunluk peşinde de olmak da bir çeşit tatminsizlik belki de.

    not: sizin için oturup yazdım konuşmaları. umarım birilerine yararı olur. bir de lütfen kafama sert bir cisimle vurur musunuz, gidip kendi tezimi de yazayım arada.

    düzeltme: yazım

  • koca ofiste özendiği tek departman çay ocağı olan şahsımın düşünmeden çaycı olarak cevaplayacağı anket.
    şuan mutfaktayım ve burası müthiş bir yer! inanılmaz bir dinamizm var. sipariş geliyor, bardaklar diziliyor, yola çıkıyor, teslimat yapılıyor. bazen tek seferde 15-20 çay gidiyor bazen de tek çay için tepsi kaldırılıyor. talebe göre özel üretim yapılıyor, tarçınlı naneli sular, limona boğulmuş beyaz yakalı meyve çayları vs. boşlar toplanıp sıradaki sevkiyat için hazır ediliyor. mükemmel bir satınalma, üretim, lojistik koordinasyonu. şirkette tıkır tıkır işleyen tek bölüm. bir de 7 bin lira maaş mı, düşünmeye bile gerek yok..