hesabın var mı? giriş yap

  • adeta kaybedeni olmayan bir secim. eline mikrofonu alan başarılı olduğunu iddia ediyor.
    ıyı parti onca baskıya ve medyaya rağmen %10 aldi. başarılı.
    mhp baraj altı kalacak derken %11 aldı. başarılı.
    erdoğan %52 ile 16 yıl sonra yine kazandi. basarili.
    ınce partisinden 8 puan ileride. başarılı
    hdp barajı geçti. başarılı
    kim kaybetti lan bu seçimi ?

  • #105502449 no'lu entry'de yazar dalga geçiyor olmalı.

    onun kedisi değilmiş onunla yaşıyormuş, bireymiş kedi. aç kapıyı bırak o zaman kafasına esince gelsin-gitsin. birey ne de olsa hür iradesi var. önüne soya sütü ve canlı güvercin koysa hayvan büyük ihtimalle güvercini hunharca avlayacak farkında değil. tabi hayvanın bunun yapmaya mecali kaldıysa.

    hayvana zorla işkence ediyor farkında değil. hayvan haklarının kanunla korunduğu bir ülkede olsak yetkililer elinden alırdı ve kendisine ibretlik bir ceza verirdi. kedi her ne kadar evcil bir hayvan da olsa avcı bir etobur olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

    vegan kedi yoktur. sahiplerinin saplantıları sonucu aç bırakılan kedi vardır.

  • konu erkek ise gerekli olmayan tanışma yöntemidir.

    bir erkek sizi gördüğü zaman durmadan bakıyorsa bilin ki o bir apaçidir. ya saçma bir nedenle (pardon bağyan ateşiniz var mı? saat kaç vs) muhabbet etmeye çalışır yada bir süre sonra gider.
    kaçın ve oradan uzaklaşın!

    bir erkek sizi gördüğü zaman hafif gülümsüyor, fark etmeden bakıyor ise o bir ekşi sözlük yazarıdır. sizden bir hafif gülümseme almadan harekete geçmez ve yaratıcı bir cümle ile tanışmaya çalışır.
    boynunuza fularınızı takın ve ona hafifçe gülümseyin. ilişkiniz başlayacaktır.

    bir erkek sizi gördüğü zaman ortadan kaybolmuşsa ve etraf sessizse bilin ki o bir çapkındır, kadın avcısıdır.
    merak etmeyin o sizi mutlaka bulur!

  • güç kuvvet dilediğim kız, allah annesinin de kızın da yardımcısı olsun.
    bu haber, yaşamaktan iğrenmeye sebep olan bir haber.
    yolunu kaybetmiş bir genç kız, dilini bile bilmediği insanlar arasında, onlarca güvenlik görevlisinin olduğu ve güya medeni bir şehirde bunları yaşıyor, kaç kişi tecavüz etti belirsiz, kanlar içerisinde hastane bahçesine atılmış şekilde bulunuyor.
    öyle bir şok yaşamış ki, anlatamıyor-paylaşamıyor.

    önce bu haberi okuyun, sonra empati yapmayı deneyin, allah kimseye vermesin.
    sonra da adres sorulan kızların kaçması bu başlıkta kezban dediğiniz kızların korkularıyla yüzleşin.

    dünya canavarlarla ve canilerle dolu, şerefsizlerle dolu. kötüler, iyilerden daha çok ne yazık ki.

  • her sporun efsaneleri var. mesela basketbol deyince akla michael jordan, futbol deyince maradona gibi isimler akla gelir. formula 1’de bu sayı diğer sporlara göre daha az. çünkü her sene grid’e çıkan pilot sayısı sınırlı. örneğin 20 tane pilot desek ortalama, bu sayı yedekleriyle falan toparlarsanız iki tane nba takımı etmiyor. ancak ben bu durumun bir dezavantaj olduğunu düşünmüyorum. hatta efsaneler konusunda formula 1 daha avantajlı çünkü yaşanan en ufak bir olay bile yıllar sonra hatırlanabiliyor. (bkz: 2010 istanbul gp, mark webber – sebastian vettel kazası) ayrıca pilot sayısı az olduğu için insanlar efsaneler ile daha yoğun bir şekilde bağ kurabiliyor. özellikle ayrton senna gibi dramatik isimler ile.

    bir formula 1 izleyicisi olarak senna’nın yeri benim için de ayrı. işlerin daha mekanik ilerlediği yıllarda gösterdiği pilotluk yeteneği, birincilik hariç her şeyi yenilgi saymasına rağmen pist dışında takındığı mütevazi tavırları ve ’91 brezilya gp'deki efsane zaferi ile aklıma kazınan bir isim. bir de '94 imola var maalesef. senna da ayrton'un kariyerini bizlere aktaran müthiş bir yapım. şimdi asif kapadia yönetimindeki bu belgesel ayrton senna’nın kariyeri hakkında neler söylemiş bir bakalım.

    --- spoiler ---

    senna’nın karakteri ve f1 kariyerini tek cümle ile tanımlamak gerekirse ben kesinlikle "duygu yüklü.” derdim. f1 konusunda şu nokta doğru, basketbol ya da futbol gibi sporlara göre pilotlar genelde gelir seviyesi düşük ailelerden gelmiyorlar. o yüzden hikayeleri de yokluktan gelen yetenek kalıbına pek uymuyor. senna’nın ailesi de görece zengin. ancak bu ayrton’u daha az brezilyalı yapmaz. bu nedenle senna f1’e geldiğinde brezilya’nın tüm ruhunu da beraberinde getiriyor.

    belgeselin burada çok mantıklı bir tercihi var. f1 fanları bir araya geldiğinde genelde işin mühendislik kısmı hakkında konuşmayı sever. tam bir sözelci olan ben bile lastik ısısından ne bileyim aerodinamik detaylardan bahsedilmesini severim. ancak belgesel bu tür detayları genelde dışarıda tutmuş. çünkü çok fazla mekanik bilgi, insani olan tarafı gölgeleyecekti. örneğin altıncı viteste takılı kaldığı '91 interlagos’ta yaşadığı sıkıntıların teknik detaylarla anlatılması zaferini daha yukarılara çıkarabilirdi. çünkü gösterdiği çabanın tam olarak ne üzerine olduğunu görürdü insanlar. yine de bu bilgiler, belgesele farklı bir ton ekleyeceğinden ve bu yön anlatının genel dengesini bozacağından bu bölüm üzerinde çok detaylı bir şekilde durmamışlar.

    peki hangi kısma öncelik vermişler diye soracak olursanız bir insan olarak ayrton senna’ya yoğunlaşmışlar diyebiliriz. bu da tüm f1 hayranları için alt tarafı bir vites kutusundan daha değerlidir tabi ki. öncelikle senna’nın yarış tutkusu ve aile ilişkileriyle başlamışlar. burada altını çizip drama peşinde koşmuyorlar ancak senna’nın ailesi motor sporlarının geçici bir heves olduğunu düşünüyor ve ayrton’un aile işinde çalışmasını istiyor normalde. bunu da belgeselde çok yalın bir bölümle aktarıyorlar. açılış jeneriğinde anne ve babası röportaj verirken yarışçı olmasını çok da desteklemediklerini söylüyorlar. burada ayrton’un yüz ifadesinden aile arasında yaşanan o gerginliği çok rahat bir şekilde anlayabiliyoruz. bu da belgesele müthiş bir derinlik katıyor.

    belgeselin geneli de bu mantıkla devam ediyor. senna’nın kariyerini tanımlayan nokta atışı anlara şahit oluyoruz hep. ’84 monaco’da yağmur altında rakiplerini bir bir geçip ikinci sıraya çıkması, ‘85’de portekiz’i kazanarak yağmurlu pistte ne kadar başarılı olduğunu göstermesi ve alain prost’la yaşadığı rekabet gibi.

    senna hakkında konuşurken prost’tan bahsetmemek de olmaz tabi ki. belgeselde de aynı takımda yarışmaya başlamadan önce prost’u ve onun yarış stilini tanıtıyorlar. senna, mclaren’a geçtikten sonra da tıpkı anne babasıyla olan röportaj gibi prost ile arasındaki huzursuzluk da görülebiliyor. yine de prost’un senna’ya burada biraz daha olgun bir bakışı var. ancak bu duruş ayrton 88’de dünya şampiyonluğunu kazanınca değişiyor haliyle. ve gerginlik, kıyasıya bir rekabete dönüşüyor. bu rekabet pistte kalsa yine bir derece ancak jean-marie balestre’nin olaya dahil olması işin rengini değiştiriyor. çünkü balestre o dönemde fia başkanı ve prost ile yakın bir ilişkisi var. 89 yılında japonya grand prix’de yaşananlar ise hem belgeselin hem de senna’nın kariyerindeki en kritik noktalardan biri. çünkü prost’un burada ne yapmaya çalıştığı çok açık. ayrıca aracın kırılan burnuna rağmen senna’nın pite dönüp yarışı kazanması anlatı olarak da çok değerli.

    yalnız bu belgeseli izleyen insanların prost’a nefret kustuklarını fark ettim. hatta konuştuğum birkaç arkadaşım prost’un o kadar da efsane olmadığını söylediler. ancak ben durumun böyle olduğunu düşünmüyorum. çünkü biz bu belgeselde prost’un kariyerine sadece senna’yla yakın olduğu dönemde şahit oluyoruz. gerçek prost ise bundan çok daha fazlası. bir pilot her zaman rekabetçi olmayabilir ancak f1 gibi bir organizasyonda (biri tartışmalı da olsa) dört şampiyonluk kazanmak kolay bir iş değil. belgesel de prost’un üzerine çok gitmiyor zaten. onu da hırslarına yenik düşen biri olarak gösteriyor ki bence bu durum insan olmanın normal bir hali. esip gürlediğiniz takıma yeni gelen genç bir pilot tarafından geçilmek, onun şampiyon olmasını izlemek herkesin olgunlukla karşılayacağı durumlar değil. ayrıca ufak bir yarış dışı kalma ile şampiyonluğunu garantileyeceğini bilen birçok insanın aynı şeyi yapacağı da ortada. bu nedenle prost’a burada kızılması anlaşılabilir. ancak belgesel olarak bakarsak insan profilini yansıtmak konusunda başarılı olduğunu söyleyebiliriz. ayrıca dünya şampiyonluğu gibi bir unvanın olduğu yerde böyle şeylerin yaşanması da kaçınılmaz. bu nedenle yarışın doğası bu diyebiliriz.

    prost konusunda söylediğimiz gibi belgesel insan doğasını aktarmak konusunda çok başarılı. örneğin brezilya’da kazanmak ayrton için çok önemliydi. dağılan meşhur vites kutusuna rağmen bunu başardığında harcadığı fiziksel çaba ve yaşadığı yoğun duygular nedeniyle senna’nın arabadan çıkamaması ancak izleyicileri mutlu etmek için kupayı güçlükle kaldırması onun nasıl müthiş bir insan olduğunun da özeti gibi.

    belgeselin birçok konuyu tempolu bir şekilde aktardığından bahsetmiştik. zaten bir f1 pilotunun hayatı da ancak bu şekilde anlatılabilir ancak bu durum ’94 imola için geçerli değil. çünkü bu yarış f1 için acı bir kayıp. bu nedenle anlatının bu kısmında daha düşük tempolu ve biraz da detaylı şekilde ilerlemişler. senna’nın kazasına neyin sebep olduğu hala tartışılıyor. belgeselin buna mutlak bir cevap vermek gibi bir amacı yok. ancak yine de williams aracının yaşadığı denge problemlerinden burada bahsedilmiş. daha sonra ise canımızı acıtan yarışa geçilmiş.

    ben belgeselin bu kısmından gerçekten çok etkilendim. normalde hangi yarış anlatılacaksa önce ekranda tarih ve yarışın adı yazılıyor. senna’nın kariyerini okuduysanız bunları da heyecanla bekliyorsunuz ancak '94 imola yazısını görünce beni bir hüzün kapladı. yarışın nasıl başlayacağını biliyorum, işlerin nasıl gelişeceğini biliyorum ve her şeyin nasıl biteceğini de biliyorum. yine de senna şikana doğru giderken işlerin farklı gelişmesini istedim. ancak yine değişen bir şey olmadı. hızla duvara doğru giden bir araç, aynı helikopter görüntüleri ve aynı çırpınan sağlık görevlileri vardı. ve sarı kask aracın içinde öylece duruyordu.

    bu andan sonra belgesel ayrton’un brezilya’da düzenlenen cenazesi ile devam etti. ben bu olaylar yaşandığında iki yaşındaydım. yani dünyadan haberim yoktu ama bu belgesel bana sevdiğim sporun efsanelerinden birine bir ekran başından da olsa veda etme şansı vermiş oldu. sırf bu nedenle bile girişilen çabanın çok değerli olduğunu düşünüyorum.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak senna’nın, her formula 1 sever için çok önemli bir belgesel olduğunu söyleyebilirim. sinema açısından bakarsak da merkeze aldığı insanın ruhunu anlayabilmiş kişiler tarafından yapıldığı ortada. çünkü belgesel sizi şaşırtmıyor ayrton senna’yla tanışsanız oturup konuşsanız muhtemelen burada anlatılandan çok farklı bir insan olduğunu sanmıyorum. bu nedenle önce bu belgeseli yapan insanlara teşekkür etmek lazım, sonra da bu sporu insanların kalbine yerleştiren en önemli insanlardan biri olan ayrton senna’ya. tutkusunu bizimle paylaşıp girdiği her yarışı unutulmaz kıldığı için.

  • sonuna kadar haklı olan teğmendir.ibadet yerleri belli iken gidip koğuşta kılarsan bu askeri ciddiyete sığmaz.resmen erler kumpas kurarak teğmeni cezalandırmışlar.

    vah benim türk silahlı kuvvetlerim vah.

    ------------------
    edit
    çok sinirlendim.teğmene verilen bu cezaya sus pus olan rütbeliler artık tamamiyle tayyibe biat etmişlerdir.şerefiniz varsa teğmeni kurtarırsınız.o ''er''lere de askerlik hayatlarını dar edersiniz.