hesabın var mı? giriş yap

  • "karadenizliyim" deyince akla temel geliyorken "kuzeyliyim" deyince akla jon snow geliyor. bu tür bir anıştırmadan ekmek yemek isteyen çakal karadenizlilerin yapacağı bir iştir.

  • hügo almeida'nın şut atabilen, çalım atabilen, driplingi olan, omuz omuza mücadele edebilen, kafa topuna çıkan(düşmeyen), takım oyunu oynayan, son vuruşu olan, pas özelliği olan, verkaçı bilen, pozisyon bilgisi yüksek, özgüveni yüksek, bire birlerde etkili, bire ikiyelerde daha etkili, iletişimi kuvvetli, kariyerli, finishing özelliği yüksek, namazında niyazında olan versiyonu.

  • türkiye cumhuriyeti devleti'nin içişleri bakanının kafayı kimseye zararı olmayan, sadece ekmeğinin peşinde koşan insanlara taktığını gösteren yersiz açıklama. suriyeliler diyoruz suriyeliler, problem onlar.

  • emekli olduktan sonra birbirinden alakasız, saçma sapan işlerle uğraşan dayılara döndü adam. o ses jüriliği, youtuberlık falan. mantar yetiştiriciliğini de tavsiye ederim. eniştem uğraşmıştı emekli olduktan sonra.

    edit: mesajla söyleyen çok arkadaş oldu. karınca yetiştiriciliğine soyunmuş bile :)

  • adamın biri berberin kapısından seslenir.

    -işiniz çok mu?

    -iki saç bir sakal
    der adam teşekkür eder ve gider. geri gelmez. berber merak eder ama pekde önemsemez.
    bir kaç gün sonra tekrar kapıdan bir ses duyulur.

    -işiniz çok mu?

    -bir saç bir sakal
    diye cevap verir . adam teşekkür eder ve gider. yine geri gelmez. berber duruma biraz uyuz olur ama olayın üzerinden biraz geçine unutur. 15 gün sonra tekrar kapıdan aynı sesi duyar.

    -işiniz çok mu?

    berber sesi tanımıştır.

    -bir saç kaldı der bu kez. adam teşekkür eder ve yine gider. bunun üzerine berber dayanamaz ve çırağına,

    -koş şu adamı çaktırmadan takip et bakalım nereye gidicek.

    diyerek gönderir adamın peşinden. çırak 10 dk olur gelmez, 20 dk olur gelmez, 30 dk olur gelmez, en sonunda soluk soluğa kapıdan içeri girer. usta sinirlidir, ulan eşek herif ben sana adamı takip et dedim sen bi gittin gelmedin. söyle bakayım nerdeydin der çırağına.

    çırak cevap verir.

    -usta adamı takip ediyordum, önce sola döndü, ordan kahvenin yanında sağa girdi, yukarı doğru çıktık. daha sonra bakkalı geçip çıkmaz sokağa girdi.

    eeeee der usta.

    çırak: valla sonra sizin eve girdi usta..

  • bu hafta boomcu onur'un yardırdığı dizidir.

    --- spoiler ---

    "evlencem ben para lazım. kızı istemeye gittik verdiler.biz verirler diye düşünmüyorduk, bütün planlar altüst oldu. biz oraya ayağımız alışsın diye gittik, ailecek şaşkınız."

    --- spoiler ---

    açıp açıp izliyorum sahneyi.

  • babası kumaş tüccarı. daha küçük yaşlarda resim yapmaya başlıyor. babası yeteneğini görünce ressam olarak yetişsin diye 1740'ta londra’ya yolluyor. londra'da hubert gravelot'un yanına çırak olarak giriyor. o dönem bir sürü kişi kraliyet koruyuculuğundan faydalanmışken kendisi tek başına çalışmıştır. en sevdiği konu da genelde manzara olmuştur. manzara da o dönem para eden bir şey değil. neyse.

    14 yaşında londra’ya geliyor ve o arada da gravelot’un yoluyla fransız rokoko’sunun etkisinde kalıyor. gravelot öğrencilerine figür çizimini oyuncak bebeklerden öğretirmiş. nitekim gainsborough’nun ilk resimlerinde figürleri birazcık oyuncak bebek etkisini verir. bu arada londra’ya geldiği sırada hollanda resimlerine karşı da büyük bir ilgisi var. büyük ihtimal müzayedede görmüş olmalı. dolayısıyla manzara konusunda hollanda manzaralarından etkilenmiş. fakat yine manzara yaparken bile yine bu hocası gravelot’un modelden çalışma yöntemini takip ediyor.

    bunu da nereden öğreniyoruz? reynolds’un 14.konferansında anlatıyor bunu; kırlardan resim odasına ağaç kütükleri, yabani otlar, değişik hayvanlar edinirmiş. genelde modelden çalışırmış yani. hatta masası üzerinde kırık taşlar, otlar, aynalar varmış ve onlara bakarak küçük taşı kayaya, aynaları suya dönüştürüyor vs. hep böyle küçük modellerden edinilmiş manza resimleri yapıyor.

    gainsborough 19 yaşına geldiğinde londra’dan ayrılıyor suffolk yakınlarında bir yere gidiyor. manzara yapıyor ama onun yanı sıra portre yapmaya devam ediyor. çünkü manzaradan para kazanılmıyor. kimler için yapıyor? yerel köy ağaları ve tacirler için yapıyor bu resimleri. buraya gidip döndükten sonra ilk yaptığı resimlerden bir tanesi "bay ve bayan andrews". londra’dayken yakın olduğu francis hayman adında bir başka ünlü ressam daha var. iki ressamın bu resimde birbirlerinden etkilendikleri, yada başka bir orjinal eserden etkilendikleri söyleniyor, gerçekten birbirlerine çok benzeyen türde resimler bunlar.

    resim oradaki köy eşrafından bay ve bayan andrews’u gösteriyor. bayan andrews oldukça katı bir şekilde, metal bir bahçe bankına oturmuş ellerinde bir şey tutuyor gibi fakat yakından resmi yok. zaten bazı kısımlarını bitirmemiş, o yüzden elinde ne tuttuğu belirtilmemiş. kocası ayakta ve banka dayanıyor, av kıyafeti içinde. nitekim kolunun altında tüfeği, yanında da av köpeği var. arkada uzanan manzaraya baktığımızda son derece bakımlı güzel bir manzara. çünkü o gerek 17.yy gerek 18.yy ingiltere’de ziraat çok gelişmiş. çok büyük bir olasılıkla da bu resim gainsborough’a bay andrews tarafından sipariş verilmiş. çünkü gainsborough bir daha bu tür bir resim yapmıyor, yani burada bay andrews 'u iyi bir toprak ağası olarak gösteriyor; arkada da andrews’un bakımlı arazilerini görüyoruz. bu resme baktığımızda iki tür etki görüyoruz. bir tanesi hollanda manzaraları; salomon van ruysdael’den etkilenmiş. bir diğer etkilendiği kavramda watteau’nun fete galante’ları. burada sıradan insanlar, halbuki watteau’da soylular anlatılıyordu. kompozisyon olarak biraz bu fete galante’ları ingiliz çiftlik arazisine taşımış gibi görebiliriz.

    sudbury’de oranın yerlilerinden biriyle evleniyor ve bir süre sonra 1756’da kelebek kovalayan kızlarının yani kendi kızlarının resmini yapıyor. burada da görüyoruz ki artık o gravelot’un minyatür tarzından uzaklaşmış, figürleri doğal boyutlarına geliyor. yani rokoko esinli portre tarzından uzaklaştığını görüyoruz. artık çok daha doğal. suffolk’ta portre ve manzara yapmaya devam ediyor. son derece yetenekli olduğunu görüyoruz manzarada, zaten portre yapmaktan da pek hoşlanmıyor.

    1759'da bath denilen bir yere yerleşiyor. bath adı üzerinde ingiltere'de bir kaplıca yeri. çok fazla turist var ve genelde zengin insanlar tedavi amacıyla gidiyor buraya. dolayısıyla genellikle portre yapıyor. fakat bir süre sonra londra’ya geri dönüyor. londra’ya gelişinden bir süre sonra, ölümünden kısa süre önce "mrs richard brinsley sheridan" adlı resmi yapıyor. marie antoinette’i gösteren bir fransız rokoko resmi ile karşılaştırdığımızda fransız rokokosundaki aşırı süs, püs yok. yapaylıktan uzak bir resimle karşılaşıyoruz. hatta kadının doğallığıyla arkadaki manzara arasında bir ilişki kurulmuş. burada bir ingiliz ormanı içinde genç ve güzel bir kadını resmetmiş. fransız rokokosunda gördüğümüz elbiselerden çok daha farklı, son derece rahat giysiler içinde. son derece doğal bir portre.

    yine 1785 yılında yapmış olduğu "bay ve bayan william hallett/ sabah yürüyüşü" adlı resminde heykel gibi detaylar yok. manzarayı çok sevdiği için portrelerinde genellikle manzara içinde yani heykel içermiyor. bu resimde 1785’de evlenen hallet çiftini anlatıyor. bunlar çok zengin ya da çok soylu insanlar değil fakat çok güzel bir portre. yine bir yeşil fon önünde resmetmiş. her ikisinin de duruşlarından birbirlerine olan yakınlığını görüyoruz. fakat her ikisinin yüzünde de biraz hani hüzün var sanki, bu mutluluk devam etmeyecek gibi. bilmiyoruz tabi ne olduğunu. kıyafetleri şık güzel ama öyle çok yüksek sınıftan kişiler değiller. dolayısıyla burada sanatçı uçucu zarif bir görünüm adeta watteau’nun fete galante’larını anımsatan resimler yapmış.

    sonuç olarak meslek hayatının en büyük çelişkisi manzarayı çok seviyor, satamıyor müşteri bulamıyor. fakat buna karşılık soylu modellerden de nefret ediyor. sırf para kazanmak için bunu yapıyor ama ona rağmen kendisi çok iyi bir portre ressamı olarak anılıyor.