hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    baba oğul karşılıklı kanepelere uzanıp ellerini başlarında kavuşturmuşlardır.

    - bana yılbaşı hediyesi bisiklet alsana baba.
    - bütün yıl uslu durdun mu bakalım?
    - evet.
    - salak mısın oğlum, paramız olmadığını biliyosun, niye uslu durdun.
    - uslu durmadıydım ki zaten
    - hehehe, bi bok olmaz bizden.
    - koyim bisiklete...

    --- spoiler ---

  • devletimizin harika vergilendirme politikası sayesinde gerçekleşen über zevkli olay.

    abd'de vergiler dahil 27.500$, almanya'da yine vergiler ve ithalat maliyetleri dahil 38.000€ olan ford mustang; türkiye'de ithalat maliyetleri, ötv, kdv ve ötv'nin kdv'si sayesinde tam 140.000$'a, yani 490.000 tl'ye satılıyor.

    daha acı olanı ise paylaştığım linkteki video yorumlarında hala "vergiler olmasa devlet nasıl geçinecek?" ya da "chp olsa ekmek kuyruğundaydınız halinize şükredin." diyerek bu olayı savunan oksijen canavarlarının olması.

    edit: bu araç için abd'de yüzde 6, almanya'da yüzde 19, türkiye'de ise yüzde 206 vergi alınması olayı. videonun 13. dakikasından itibaren izleyebilirsiniz.

  • ulan bi doğum vergisi adı altında anamızın amı kaldı vergi almadıkları

    tanım: dünyanın başka yerinde var mıdır merak ettiğim akp icadı sıçmık vergi

  • gelen aramayı yine arkaya atamıyoruz. telefonu esir alıyor. ya no'ya basacaksın ya da cevap vereceksin.

    benim anlamadığım dünyada bundan şikayeti olan 3-4 kişi falan mıyız? o yüzden mi yıllardır gelmiyor bu özellik?

  • başrollerinde müjde ar, macit koper, yılmaz zafer'in oynadığı 1986 yapımı fantezi/komedi türünde bir atıf yılmaz filmi olan ah belinda, konusu ile klasik yeşilçam filmlerinden oldukça farklı, oldukça sürrealist bir yapımdır. 86 yılında nasıl çekilmiş lan bu film dedim izleyince. adeta david lynch filmi!

    ilk bakışta filmin konusu şu şekildedir. serap bir tiyatro oyuncusudur. başarılarıyla kariyer basamaklarını beşer beşer çıkan serap, önce asiye nasıl kurtulur? oyunundaki asiye rolünü kapar. ardından kariyerinde bir ilk olacak teklifi alır: belinda şampuanlarının reklam filminde naciye rolünde oynamak. bu her ne kadar tiyatrocu ruhuna ters düşecek basit bir proje olsa da ünlü olma sevdası ve ödeyecekleri paranın güzel olması ağır basar, teklifi kabul eder.

    --- spoiler ---

    reklam filminin konusu ise şöyledir. naciye, iki çocuk annesi, bankacı bir kadındır ve hulusi bey ile evlidir. mutlu bir evlilikleri vardır. evinin geçimine katkıda bulunur, kocasını tatmin eder, çocuklarına iyi bakar, kısacası küçük bir orta gelirli ailenin olması gereken bütün özelliklere sahiptir. fakat bu mutluluğun sırrı naciye'nin aşırı uyumlu bir anne/eş olmasında değil, ne hikmetse belinda şampuanlarındadır. çünkü belinda şampuanını kullanana naciye'nin saçları adeta ipeksi bir görünüme kavuşur ve bütün aileyi etkiler, mutlu eder.

    böylelikle reklam filmi çekilmeye başlar. serap mayosunu giymiş, tam küvette belinda şampuanıyla yıkanırken (tabi bu arada ahh belinda ooaahh belinda gibi fantezilerinizi süsleyecek sesler çıkarır ekiptekiler) bir de ne görsün?! kast ekibinin yerinde yeller eser. kahramanımız serap varoş ötesi bir banyodadır. böylece hikaye başlar.

    serap ve naciye karakterleri aslında taban tabana zıt karakterlerdir. serap evli değildir, suat karakteriyle tutku dolu bir aşk yaşamaktadır. etilerde hoş bir çatı katında dairesi vardır. sabahları portakal suyuyla kahvaltı eder, ekmek kızartır falan. naciye ise eli işte, gözü de işte klasik bir ailenin klasik bir kadınıdır. serap spora gider, yediklerine dikkat eder, formda kalır. naciye ise tam bir kadın anamdır. e haliyle serap role bürünmekte acayip zorlanır. üstüne üstük suat gibi yakışıklı, karizmatik, kendinden bile kıskandığı bir adamla birlikteyken rol icabı eşi olduğu hulusi'den ölesiye tiksinir.

    role ısınamayan serap'ı acı bir sürpriz beklemektedir. bir gece aniden kendini varotik bir evde, reklam filmindeki rolünün gerçeğe dönüşmüş halinde bulur. adeta paralel evrene geçmiştir şampuanla yıkanırken. önce bir şok yaşar, durumu anlamaya çalışır, kendini anlatmaya çalışır, ben serap'ım der ama nafile. bir de çoklu kişilik bozukluğu sendromu teşhisi konur. kimseyi bir türlü ikna edemeyince naciyeymiş gibi davranmaya başlar ama bunu da beceremez. tasarruf konusunda hassas olan hulusi bey'i sürekli ışıkları açık bırakmasıyla irrite eder. sürekli makarna, çorba gibi karbonhidratla doyan eve 2 kilo bonfile alır. orta sınıf aile dedik, ne anlasın bonfileden! zaten hulusi bey bonfileyi de çocuklara ekmekle yedirmeye çalışır çabuk doysunlar diye. kocasını türlü bahanelerle salonda yatırır. sonra gider paralel evrende de tiyatrocu olmaya kalkar ama senin evin var ayol, ne provası gece gece?

    en sonunda naciye olmayı kabul eder. yemek tarifini verirken adeta yılların ev kadınıymış gibi verir. çocukları babaanne tarzında dungangaa şarkısıyla uyutur. kocasını artık salona göndermez, yanına yatırır. tam bu sırada da gerçeğe dönerler, cast ekibiyle olan reklam filmi çekimine. yani artık role büründüğü anda her şey gerçeğe döner. serap aslında paralel evrene gitmemiştir, sadece role bürünmüştür.
    --- spoiler ---

  • henüz 23 yaşımda aşık olmuştum. onun doğru insan olduğuna emindim. gördüğümde avuç içlerim terliyor, kalbim ağzımdan çıkacak gibi atıyordu.

    ilk buluşmamızda evli ve 2 yaşında bir kızı olduğunu, boşanma davası açtığını söyledi. yani ben onu tanıdığımda boşanma davası açılmıştı. ona şunu söyledim.

    "boşanma davan bitene kadar görüşmeyelim. belki evliliğine bir şans daha tanımak istersin. çocuğun için bir arada olma kararı verirsin. bu süreçte ben yanında olmak istemiyorum. söyleyeceğim en ufak bir söz, yapacağım bir davranış belki kararını etkiyleyebilir. boşanman ya da boşanmamana hiçbir şekilde dahil olmak istemiyorum. ne karar verirsen ver asla seni yargılamam. davan tamamen bittip yolunu çizdikten sonra tekrar konuşuruz"

    üst düzey ve sanat eğitimi almadan söyleyebilmiştim bunu üstelik. davası bitene kadar asla görmedim, konuşmadım. aradan 18 sene geçti. ve ben 18 yıldır kafamı yastığa koyar koymaz uyuyabiliyorum. huzurlu bir uykuyu, galaksinin en muhteşem aşkına değişmem.

    aşk denen şey bir gün biter. ancak vicdan toprağa gireceğimiz güne kadar bir azap kolyesi gibi sallanır durur boğazımızda.