hesabın var mı? giriş yap

  • islamcıların bitmeyen eziklikleriyle hala fethetmeye çalıştıkları bizans kilisesi. şimdi müze.

  • sonunda bayrak inmeyecek ezan dinmeyecekle bitirmesini bekledigim gorgusuz kisinin attigi mesaj.

  • migros'un çarıklı şımarıklığına göre davranmaması olarak değiştirelim onu. hiç stok yapmadım, canım içmek isterse gidip en yakındaki yerden alacağım ve o da paşa paşa satacak. tek hayatımızı 1 saat bile bu nevşehir çöreklerinin hassasiyeti ve kutsallarına göre şekillendirecek değiliz.

  • her okurun kendine mahsus bir dünyası vardır. benim de öyle. şu yazarı çok severim, bu yazarı sevmem, diğer yazarı abartılmış bulurum falan filan. bilindik mesele…

    bir roman ve öykü yazarı olarak sıklıkla raymond carver ismiyle karşılaşırım. raymond carver okudun mu?, raymond carver muhteşem değil mi? eğer öykü yazıyorsan referans noktan carver olmalı, gibi…

    evet, raymond carver okudum, carver’ı severim, gün olur carver’ın sadeliğine imrenirim fakat raymond carver’ı ilk okuduğum andan bugüne, hakkındaki görüşüm bir dirhem değişmedi. amerikalı yazarı kişisel sınıflandırmamı baz alırsak “sanatçı yazar”dan ziyade hep bir “zanaatkâr yazar” olarak gördüm. bir ıkea zanaatkârlığı bu… küçümsediğim için söylemiyorum, ikea ürünleri gibi yalın, basit, bu özellikleriyle takdire şayan, gelin görün ki kalıcı değil. kalıcılıktan kastım, bir okur olarak hoffmann, poe, çehov, kafka, borchert, buzzati, yourcenar, borges, cortazar, jackson, salinger, vonnegut ve daha birçok yazarın kısa öyküleri bende ikinci, üçüncü kez okuma isteği uyandırsa da carver aklımda yer etmiyor, tutunmuyor. salinger'ın öykülerini zevkle okuyup carver'a mesafeli bir sevgi beslemek garip değil mi? bence de öyle ama öyle işte...

    carver seri üretim yapan bir fabrikanın bandında önünden geçen ürünler arasında tuhaf, tekinsiz, soluk bulduğu şeyi hemen tespit ederek çekip çıkaracak gözlere sahip usta işçileri andırıyor bana. evet usta… gerçekten de gündelik hayatta, özellikle amerikan orta sınıfının sakin hayatındaki tekinsizlikleri, eksiklikleri, yalanları, ikiyüzlülükleri en basit tabirle durgun suya düşmüş damlanın yarattığı dalgalanmayı hiç kelime israfına girişmeden, ustalıkla okura yansıtıyor. ve bunu cheever’ın yüzücü’sünde kullandığı metaforik seçenekleri es geçerek, gerçeği gerçekle, belki daha cüretkar, daha emek isteyen bir metotla yapıyor. görsel efekt, ses efekti, fon müziği eklenmemiş ham görüntüyle beyaz perdeye çıkmak misali… işte tam da bu yüzden bırakın okurları, birçok yazarın bir dönem abartıya kaçarak carver’ı yaşayan en iyi yazar olarak mimlemesi doğal. marcel duchamp’ın sergi için diğerleri tuvalleri önünde ter akıtırken pisuvarı ters döndürüp ismini çeşme koyması gibi dâhiyane, özgün ve pratik bir seçim. tek farkı devrimsel olmaması. aynı zamanda yazarın bu nadir bulunur özelliği, postmodern dünyanın çeperinde kısılıp kalmış, kendinden menkul bir eser yaratmakta güçlük çeken yazarlara ve yazar adaylarına ilham, daha doğru tabirle bir dayanak noktası oluyor. dikkat ederseniz, metnin içeriğini değil tekniği, hayal gücünü değil çalışmayı salık verenlerin ağzından düşmez carver. çünkü umut veriyor. bu adam bu denli basit şeyleri basit bir dille anlatıp meşhur olduysa, o halde ben de yapabilirim diyenlere rastlamak mümkün. bu yüzden semih gümüş’ün evinin gizli bir odasında raymond carver için hazırlanmış, atölyesinden öğrencileriyle muhtelif zamanlarda ayinler yapılıp şirke koşulan bir sunak mevcut:p seçkin bir zevkin nesnesi oluyor carver, jazz gibi, video art gibi, performans sanatı gibi… adam röportajlarında derin anlamlar, metaforlar peşinde koşmadığını söylese bile nato kafa nato mermer, orada burada üçüncü kez okuyunca carver öykülerindeki alt metni kavradım’cılar türüyor. gerçi hak vermemek elde değil, o kadar çok övülüyor ki sıradan okur carver okuduğunda "eee bu adamın nesini çok beğeniyorlar?" sorusuna bir cevap arıyor, bulamıyor, okuyor, okuyor, okuyor ve kendince, hayali bir alt metin üretiyor. halbuki carver direkt gösteren bir adam... dikkat et anlatıyor demiyorum, gösteriyor. sen poe'nun çalınan mektup öyküsündeki polisler gibi gözünün önündekileri değil, gözünün göremediği yerleri deşmeye meraklı olduğundan, bahis konusu öykünün sonundaki gibi büyük bir arayıştan sonra aradığın şeyin gözünün önünde çıkmasıyla irkiliyorsun:)

    ayrıca adım kadar eminim, herkes raymond carver okusa bugün onu allayıp pullayanlar kendilerini toplumdan farklı hissetmek için başka bir yazarın üstüne çullanıp carver için “eh yani” diyecek. mesela son yıllarda maurice blanchot - clarice lispector gibi isimleri sıklıkla duyma sebebimiz bu. seçkin okur kitlesi yeni mabut ve mabudeler peşinde:)

    sözün kısası, raymond carver’ın okunması ve bilinmesi gereken, hatta birçok noktada örnek alınması elzem bir yazar olduğunu düşünmekle birlikte, şayet başıma bir iş gelmeyecekse, kişisel dünyamda ve yaratım faaliyetimde önemli bir yer tutmadığını belirtir, uzar giderim.

  • adama, kişilere, gruplara, cemaatlere ,vakıflara, derneklere hizmet işinin bitmesiyle bir çok şey güzel oldu, olmaya da devam ediyor.

    çatlayın amk

  • burger king kuryeleri bildiginiz gibi yonetime cok yakin adamlardir. protesto edilen kurye direk bu sikayetleri direk burger king ceo'su daniel s. schwartz'a iletmistir. cok ise yaradi yani kisacasi.

  • 12 angry men gibi genellikle tek bir odada geçiyor. pozitivist bilim adamları ve 14000 yaşında olduğunu iddia eden bir adam aynı odada bu sefer. şüpheden şüpheye sürüklüyor. oldukça sade ve bi kaç müzik haricinde tek planda yapılan çekimlerle kotarılmış. geniş kitlelere seslenen bir film olsaydı oldman ın anılarını görme imkanına kavuşabilirdik ama belli ki iyi bir kadroyla ve düşük bir bütçeyle zihinde soru işaretleri yaratmayı yeğlemişler. güzel bir film. inanmıyorsanız (bkz: imdb)

  • üzücü olay. ama antalya'ya yolum düşse de yardım etmem. amerika'da oyunculuk eğtimi almak isterse amca o zaman düşüncem değişebilir, gözlerim dolabilir.

  • bugün konya sosyal bilimler lisesi'nin giriş kapısında gördüğüm "tarihin yitik nesli devler" ismiyle açılmış seminere ait aşırı bilimsel bir sergi.

    izninizle sergiye ait görselleri paylaşayım:

    resim1
    resim2
    resim3
    resim4

    öğretmenin açıklaması

    evren dediğimiz yer o kadar büyük ki yaklaşık 9.460.800.000.000 çarpı 93.000.000.000 kilometrelik evrende (hala büyüyor durduramıyoruz.) en fazla iki metrelik boyumuz var ve bilmediğimiz şeylerin yanında bildiklerimiz hiçbir şey. devler yoktur diye kesin bir yargıda bulunmak bağnazlık olacaktır.

    ama, şöyle bir durum var. sergide kullanılan resimlerin gerçekdışı olduğu bariz. belki bir öğretmen öğrencisinin ufkunu açmak için "dünya'da devler de var olmuş olabilir mi?" diye bir seminer yapabilir ve ben desteklerim bu semineri. ama 2010 senesi facebook paylaşımlarına ait resimleri kullanarak bu resimlerin doğruluğunu bile araştırmadan (ki resimlerin oynanmış olduğu, kaç defa yazıldı söylendi.) okulun girişinde böyle bir sergi açarsan, işte o zaman olmaz o iş.

    gelen hakaret dolu mesajlar üzerine edit: bu sorunu bir yerlerde dile getirmem ve o serginin oradan kaldırılması gerekiyordu. ve bununla birlikte, liseme yazılan yorumları kabul etmiyorum, ortada bir sorun varsa bu daha merkezidir, konya sosyal bilimler lisesi ile ilgili değil.

    saygılarımla.