hesabın var mı? giriş yap

  • adına (amerikan güzeli) karşı duyduğum garip antipatiden ötürü düne kadar izlememiş olduğum ve eh bi bakalım bari nasıl birşeymiş modunda başına oturmamla birlikte filmin bitimini müteakip "ah ben ne etmişim bu zamana değin" diyerek kendime kızdığım, her yönüyle muhteşem bir film.

  • sözde küçük esnafı kurtarmak için getirilmesi planlanan bir kararmış. haber

    yanına elektroniği ve daha başka şeyleri de koymuşlar ki tam olsun.

    her hafta, bim ve a101 aktüel ürün kataloğunu bekleyen(kovalayan) milyonlara bakalım nasıl açıklayacaksınız bunları.

    bizi tekrar esnafın kucağına atmak istiyorsanız avucunuzu yalarsınız. artık ekmek bile almayı keserim. bu şekilde mi kurtaracaksınız küçük esnafı? bu mudur çözüm? halkı zor duruma ve zarara sokarak mı kurtaracaksınız? poşet yüzünden ankara istanbul’u kaybettik diyordunuz, bunun yüzünden de iktidarı kaybedersiniz uyandırim.

    nası bi devre denk geldik ya hedef ben miyim tayfun diye haykırasım geliyor. iktidar yalvarıyor ki istanbul ve ankara yetmez ülkeyi de vereceğim. muhalefet ise teşekkür ederek geri çeviriyor teklifi. noluyo yav?

    edit: bakın ister sigara için ister içmeyin. elektroniğe ister ihtiyacınız olsun ister olmasın. şimdi buna karşı sesimizi yükseltmezsek yarın çok pişman olacağız. yasaktapar kitleye bişi demiyorum. diğer insanlara sesleniyorum. bu yasaklar korkunç boyutlara gelecek yakında, o zaman çok pişman olacaksınız.

  • -hocam maçı ve alınan 3 puanı nasıl değerlendiriyorsunuz?
    +evet çocuklar güzel mücadele etti. hak ettiğimiz bir galibiyetti. bu 3 puan ile düşme potasından çıkıp tekrar şampiyonluğa ortak olduk.

    %??!'+?

  • tabut nuri. dedemin zamanında bunu öldü diye gömmüşler. gece mezardan sesler, gürültüler. köyün çobanı açmış mezarı bir bakmış nuri ölmemiş. beraber köye gitmişler. doktor gelmiş bakmış falan. harbiden canlı. nuri hayatına kaldığı yerden devam etmiş.

    nasıl rahat insanlarsınız arkadaş? gece gece ses gelen mezarı açmak ne? mezardan çıkıp travma yaşamadan hayatına nasıl devam edersin güle oynaya? eski insanlar çok acayipmiş.

    edit: nefessiz nasıl dayanmış diyenlere... ne bileyim ben? ben küçükken dedem anlatmıştı bir kaç defa. çocuk kafasıyla aklı edip soramadık o kadarını, affedin... belki uydurmuştur dedem, belki bir kaç saatlik oksijen kalıyordur mezarda. hiç alanım olan şeyler değil. bilemiyorum.

  • öncelikle migros'taki l boy 30'lu yumurtanın fiyatını belirteyim:

    .....

    34,95 yani 35 lira.

    tabii bunun kalitesi tartışılır. o sebeple özellikle çocukların sağlığı için migros'a da " güvenerek " orvital'in 10'lu organik yumurtasının fiyatını belirteyim;

    .......

    21, 95 yani 22 lira.

    hem 10'lu hem de orta boy yani m boy bu yumurtalar l değil. genellikle m oluyor zaten.

    fakat 30 tane olsun isterseniz bu da 66 lira yapıyor!

    siz ve eşiniz sadece haftasonu kahvaltılarında yumurta yiyorsunuz diyelim, 16 yumurta yapar.
    tek çocuğunuz her sabah yese 30 da o olsun. düz hesap 45 yumurta. tabii minimumdan hareketle.

    yukarıda yumurtanın tanesi yaklaşık 2 liraya denk geliyor. organik olanı hesaplıyorum çünkü tavuk beslediğinizde yediğiniz yumurta organik oluyor.

    yani ayda 90 - 100 lira arası bir ücret yapıyor ki yılda da 1000 liradan daha fazla ediyor.
    tabii bu yumurtaları başka yemeklerde, kekte börekte falan kullanmıyorsunuz.

    şimdi gelelim bana. malûm tavuk bakıyorum kendimce.

    günde 20 - 25 arası yumurta alıyorum 30 tavuktan. bazen tam sayı da oluyor ama hadi 22 diyelim ortalamaya.

    günde 22 yumurta, eşe dosta akrabaya ikram, evde yedikleriniz vs. derken 10 yumurta kalsa günlük, onu da 1,25 tl'den sattığınızı düşünün. yine sayılar minimumdan hesaplanıyor.

    günde 12,5 lira.

    ayda 375 lira.

    bu kadar tavuk için buğday alırsanız ki ben az alıyorum çünkü mahalleli yemekleri ve ekmekleri çöpe atmaktan ise tavuklarıma getiriyor. buğdayın 10 kilosu 40 lira! çok zam geldi buna da.

    375'ten 40'ı düşelim 335 lira. hadi 35 lirayı da düşelim, 300 lira aylık ortalama kalan para.

    yani yılda 3.600 lira.

    minimum hesaplar bunlar. cins tavuk ve horozların alım - satım fiyatları bazen 3 bin küsüre kadar gidiyor.
    yumurta ile hiç uğraşmayıp cins tavuk yumurtalarını kuluçkaya yatıranlar ve ayda 10 bin ve üzeri kazananlar var bu işten.

    tabii tüm bunlar için müstakil ev gerekli.
    yine de görüyorum bazı sitelerde dahi bakanlar oluyor. millet bütün apartman birleşip kümes kuruyor*

    işin bir de psikolojik kısmı var tabii.
    civciv büyütmek, onların yumurtadan çıkışlarına şahit olmak, bahçede tavuklarla vakit geçirmek vs. paha biçilmez şeyler.

    imkanınız varsa üç tavuk bir horoz alsanız emin olun hem giderlerini karşılar hem de sağlıklı, günlük yumurta yersiniz.
    bu fiyatlar seneye daha da artar.

    umarım hesaplarda yanlışlık yoktur sözelciydim de*

  • çok değil bundan 10-12 sene öncesine gidildiğinde görülecektir ki letonya'ya elendikten sonra ya ben 2002 dünya kupasında 2003 konfederasyon kupasında bu takımı üçüncü yaptım "it is the football, that is the football" diyip aradan sıyrılıp devam etmek varken "şerefiyle" istifa etmiş teknik direktördür. belki vizyonsuzdur ama şerefli bir "adamdır".

  • bir perakendecinin ucuza mal satmasının o ürünün sahte olmasını meşrulaştırması gibi bir algı var bu millette. yukarıdaki her dört entry'den üçü "bim'den bal mı alınır ehehe" şeklide. cevap vereyim, alınır. eğer ki bir firma sattığı şeyin bal olduğunu iddia ediyorsa size bal satmak zorundadır. fiyatının ne olduğu bu noktada önem arz etmez. taahhüt ne ise onu karşılamak zorunda. bu, onların hukuki, insani ve etik zorunluluğu.

    anlıyorum ülkedeki denetimsizlik, başıboşluk sizi hukuka guvenmek yerine kendi önleminizi almak zorunda bırakıyor. ancak bim, a101 vb ucuzluk marketlerinden alışveriş yapan insanları neredeyse başlarına gelenden oturu suçlayan söylemlere girmeniz bu yapilan sahtekarlıkları normalleştirmekten başka bir işe yaramıyor. ülkenin yüzde bilmem kaçı yoksulluk yüzünden bu marketlerden başka bir yerden alışveriş yapamıyor. 2 paket kuru gıda, birkaç poşet pörsümüş sebze için 500 lira ödeyecek gücü olan kaç kişi var koca ülkede? buralardan alışveriş yapan yapmayan herkesin bu sahtekarliklara en yuksek perdeden tepki gostermesi gerek, aksi halde parasiyla bile yiyecek gerçek gıda bulamayacaksınız.

    mesajlar sonrası edit: malın ucuz ya da pahalı olması kalite ya da güvenirlilik konusunda bir ölçüt değil. pahalı ürünlerde de dünyanın sahtekarlığı dönüyor. asıl sorun hesap verebilirligin olmaması, denetimsizlik, hiçbir suçun bedelinin olmaması. bu sahtekarlığı yapan firmalar teşhir ediliyor, sonra ne oluyor? koca bir hiç. o kadar çok sahtekarlık var ki teşhir listelerini uzunluktan okuyamıyoruz bile. bu firmalar kapatılmıyor, fabrikalar muhurlenmiyor, bunları satan perakendeciler caydırıcı yaptırımlara maruz kalmıyor. teşhir edildikten sonra aynen devam ediyorlar. yani mesele bim ya da "ucuza x mi olur" meselesi değil. mesele bir toplum sağlığı meselesi. paranız olsa da olmasa da bunlara karşı yüksek perdeden bir tepki getirmek bir vatandaşlık görevidir.

    edit 2: debeye ilk sıradan girmişiz, bu saat olmuş hala özelden anama söven olmamış. sözlüğün kalitesinde bir iyileşme var sanki.*

  • +beş sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?
    -sizin koltuğunuzda
    +aaa, peki beni nerede görüyorsunuz?
    -genel müdürün koltuğunda
    +kahve söyleyeyim fal bakar mısınız?
    -bakarız...
    +bedava mı?
    -kahve sizden fal bizden...

  • öncelikle bu başlıktaki ilk entrymde (#42220195 ) on adet kısa roman incelemesi yapmıştım. burada ise roman dışındaki türlerden seçilmiş on adet ince kitap önerisi mevcut. sırasıyla:

    -iki tiyatro oyunu
    -iki şiir kitabı
    -iki deneme kitabı
    -iki öykü kitabı
    -iki sinema kitabı

    üstüne kısa kısa notlar mevcut. tabi yapıtları rastgele seçmedim. başlıkta belirtldiği üzere, ufku iki katına çıkaracağına inandığım kısa yapıtları dikkate aldım. en nihayetinde benim ufkumu katlayanlar bu yapıtlar. bir başkası için hafif gelebilir. saygı duyarım.
    .............................................................................................
    - kral oedipus: edebiyat tarihinin en etkili birkaç oyunundan biri. sophoklesin bu eseri başta edebiyat ve psikoloji olmak üzere hemen hemen tüm bilim ve sanat dallarını az ya da çok bir şekilde etkilemiştir. hatta hiç abartmadan şunu söyleyebilirim ki eğer bu yapıtı okumamışsanız, baba figürünün etrafında dönen özellikle hamlet ve karamazof kardeşler gibi edebiyatın en temel taşlarını eksik okumuşsunuz demektir. ya da başka bir ifadeyle bu yapıtları yeniden okumanız gerekecektir. efsane yönetmen pier paolo pasolini' nin sıradışı uyarlaması da izlenesi.

    - godot'yu beklerken: belki yirminci yüzyılın en iyisi değil ama kesinlikle en çok tartışılan ve en etkili oyunu. beckettin bu absürd yapıtındaki iki temel kahraman, oyun boyunca ne veya kim olduğu hiçbir zaman açıklanmayan godot adli birini beklerler. kimdir bu godot bilmiyoruz. god kısmından hareketle tanrı yorumunda bulunan eleştirmenler olmuştur. ama benim de çok sevdiğim yazar selçuk altun'un godot= god + idiot önerisi yapıtın içeriği de düşünüldüğünde akla yatkın bir ihtimal olarak görülüyor. zaten bu öneri dünya edebiyat çevrelerinde bile yankı bulmuştu. varoluşu sorgulayanlara birebir.
    ..........................................................................................................

    rubailer : şunca yapıt içerisinde övgüye ve tanıtıma en az ihtiyaç duyulan eser budur sanırım. zaten sadece türkiyede değil tüm dünyada büyük bir hayran kitlesi vardır. ömer hayyam, özellikle tanrı cennet-cehennem ve kader anlayışı üstüne olan rubaileriyle şiirin düşünce boyutuna çok şey katmıştır. ancak işin enteresan yanı, ana dili gibi arapça bilen, ortaçağın tüm dünyada en büyük matematikçilerinden biri kabul edilen ve mükemmel bir astronom olan ömer hayyam'dan bile çok bilmiş sözlük yazarlarının olmasıdır. hatta kuran'da şarap geçmiyor iddiası hakkında yazdığı bir entrysi (#46696229) geçenlerde sözlükte debeye bile girmişti. ömer hayyam ise kuranda şarap olduğunda ısrarcıdır. nitekim şiirlerinde tanrıyı ve öteki dünyayı sorgularken şarabı özellikle vurgular. peki arapça bilmeyen benim gibi kişiler kime güvenecek? ana dili gibi arapça bilen ve dünya tarihinin en etkili matematikçilerinden ve astronomlarından biri olan ömer hayyam'a mı, yoksa bu tatlı su müslümanı ak-trolle mi? şu entryi yazarken bir daha baktım, şaka maka hala yüzlerce kişi favorilemiş ilgli entryi.

    masumiyet ve deneyim şarkıları: bilindiği üzere william blake sonradan kültleşen bir şair ve ressamdır. bu eseri de kendi döneminde pek itibar görmemiştir. ancak şimdilerde edebiyat tarihinin en önemli şiir hazinelerinden biri sayılır. eser aslında iki kitaptan oluşur: çocuksu bir dille yazılmış ve çocuksu masumiyeti dile getiren optimist şiirlerin yer aldığı masumiyet şarkıları ve pesimist havanın hakim olduğu biraz daha ağır bir dille yazılmış deneyim şarkıları. peki bu iki kitabı tek kitapta birleştirme gerekçesi nedir? ilk bölümdeki şiirlerin hemen hemen tamamı ikinci bölümde yeniden yazılmıştır. ancak çok önemli bir farkla: ilk bölümdeki masum çocuk artık büyümüş ve dünyadaki tüm kötülükleri görmüş, acıları deneyimlemiş biridir. dolayısıyla ikinci bölümdeki şiirlere pesimist hava hakimdir.
    .........................................................................................................

    dinle küçük adam: türkiyede de oldukça sevilen ve okunan felsefik bir yapıt. wilhelm reich'in artık klasikleşmiş olan bu uzun söylevi yayımlandığı dönemden beri tüm gençliği derin etkisi altına almıştır. kişinin bir birey olmaktan ziyade, devletin basit ve sıradan bir üyesi ve hatta şakşakçısı olduğu, din, örgütler ve çeşitli inanç sistemlerinin kişiyi iyice silikleştirdiği gibi daha pek çok noktaya değiniyor. sadece şu küçük alıntı bile kitabın kazandıracağı bakış açısını özetlemeye kafi: " küçük adam, küçük olduğunu bilmez ve bunu bilmekten korkar. kendi küçüklüğünü ve yetersizliğini, başkalarının gücü ve büyüklüğünün kendisinde uyandırdığı güç ve büyüklük görüntüleriyle örter. büyük genaralleriyle övünmektedir, ama kendisiyle övünmez. kendisinde varolan düşünceye değil, kendi aklına gelmeyen düşünceye hayrandır. en az anladığı şeylere en çok inanır ve kolayca anladığı fikirlerin doğru olduğunu kabul etmez."

    cehenneme övgü: yine oldukça bilinen bir yapıt. gündüz vassafın bu denemeleri çeşitli kavramlara sıradışı bir bakış açısı sunuyor. özellikle din, delilik, aşk, gece ve devlet gibi temel kavramları çoğu kimsenin farkedemeyeceği bir pencereden anlatıyor. yapıtın geneline pesimist ve boğucu bir hava hakim. ancak dünyanın gidişatına ve insanlığın son haline reel gözlerle baktığımızda polyanacılık oynamanın gereksizliği zaten bir tokat gibi yüzümüze çarpar.
    ............................................................................................................

    kızgın ova : açık ara en sevdiğim öykü kitabı. öykü okumasını çok seven biri olarak juan rulfo'nun bu sıradışı öyküleriyle ilk kez karşılaştığımdaki şaşkınlığım anlatılır gibi değil. öyle oku - geç öyküler değil bunlar. kişiyi sarsar. meksika köylüleri üzerinden tüm insanlığı anlatır. temalar evrenseldir. bunun yanında öykülerde klasik anlamda bir başlangıç ya da son yoktur. sanki hepsi birer fotoğraf karesidir. alışılmamış dili ve modern tekniklerin uygulandığı kurgusuyla ayrıcalıklı bir yeri vardır. hem zaten bunca yıldır ekşide okur-yazarım, şu juan rulfoyu anlatmak ve yaymak için onlarca entry yazdım. ama ilgili başlıklara arada bir göz atıyorum. değişen bir şey yok. lan zaten hepi topu iki kitabı var. toplasan 250 sayfa etmiyor tüm yazdıkları. yalvarıyorum okuyun. emin olun franz kafka derinliğinde öyküler (kızgın ova) ve yüzyıllık yalnızlık yetkinliğinde bir roman (pedro paramo) bulacaksınız. boşuna değildir üç büyük yayınevinin de (yky, doğan, can) eserlerini basması.

    bir delinin hatıra defteri : dostoyevski, o meşhur cümlesinde," hepimiz gogolün paltosundan çıktık" der. sadece bu cümle bile bu yapıtın rus edebiyatındaki önemini vurgulamaya kafi. tabi anlaşılacağı üzere dostoyevski, bu palto sözcüğünü çift anlamlı kullanır. çünkü bilindiği üzere palto, bu kitapta da yer alan nikolay gogol'ün en önemli öykülerinden birinin adıdır. bu yapıttaki üç öykü sadece rus edebiyatının değil, tüm dünya edebiyatının da temel yapıtlarındandır. bu öykülerde rus toplumunu tüm yönleriyle görmek hiç de zor değil. hatta rus toplumu üzerinden sıradan hayatlar süren tüm insanlığı, devlet ve mevki gibi kavramları anlatmıştır dersek sanırım abartmış olmayız. ayrıca, açıkçası franz kafka bu öyküleri okudu mu bilmiyorum, ama memurları bu derece yetkin bir biçimde acziyet içerisinde gösteren başka bir yazar aklıma gelmiyor. gerçi bir de çehov var tabi. çehovun özellikle "memurun ölümü" adlı üç-dört sayfalık kısa öyküsü bile yüzlerce sayfalık bir inceleme gerektirecek kudrette.
    ..............................................................................................................

    filmlerle sosyoloji: sinema ve filmler üzerinden sosyoloji denemesi. sinema üzerine okuduğum en mükemmel kitaplardan biri. zaten önsözünü pop-sosyolog ve filozof slavoj zizekin yazdığını söylemek kitabın önemi hakkında yeterince fikir verebilir. brazil, dövüş kulübü tanrı kent, hayat güzeldir, sineklerin tanrısı ve hamam gibi sinema tarihinin en etkili filmleri üzerinden kurmaca ve gerçeklik ilişkisi incelemeleri. zizek'in deyimiyle, "filmlerin asla sadece film olmadığını bilenler için" bir başucu kitabı. nette bolca pdfsi mevcut.

    sinema nedir : sinema tarihinin belki de en etkili eleştirmeni olan andre bazinin en önemli yapıtı. sinemayla az çok ilgilenen hemen herkesin uğramadan yapamayacağı bir köşe taşı. bazin'in sinema tarihinin en önemli iki akımı olan fransız yeni dalgasının fikir babalığını ve italyan yeni gerçekçiliğinin bir numaralı kuramcısı olduğunu hatırlatmakta fayda var. bu yapıtında ise bazin, sinemanın diğer sanat dallarıyla ilişkisine, en sevdiğim yönetmenlerden ikisi olan charlie chaplin ve robert bressona, pek sevemediğim orson wellese ve elbette sinemanın sanat olarak kabul edilmesinde en önemli etkilerden biri olan italyan sinemasına kadar birçok konu ve yönetmene değiniyor.