hesabın var mı? giriş yap

  • akbabuş'la nazlı arasında geçen

    -yanıma gel.
    -orası tek kişilik.
    -o zaman üstüme gel. ağırlığını hissetmek istiyorum.

    diyaloğunun neresi komik anlamadım. bence acayip ince ve duygusal bir sahne o. genç yaşta tecavüze uğramış, sonra sevdiğinden koparılıp yıllarca başka tecavüzlere uğraması için başka yerlere sürüklenmiş bir kadının sevdiği adama yıllar sonra kavuştuğunda birbirlerine hala dokunamadıklarını ama kadının onca travmasına rağmen sevdiği adamı fiziksel olarak hissetmek istemesi bence çok iç parçalayıcı bir şey. birinin yanında uzanması; onun kokusunu, tenini, ağırlığı hissetmek; bunun neresi komik bre gafiller?

  • 3 kuruş kâr edeceğim diye ekonomik tövbe alıyorsunuz sonra buradan tövbem iptal oldu diye ağlıyorsunuz.

    benim tüm tövbelerim iptal olmayan exculusive tövbeler ve hepsi de halen geçerli. pahalı tövbe alanlara enayi gözüyle bakanlar şimdi utanırlar mı acaba?

    rezalet puanım 10 üzerinden 2, o da haber vermeden iptal ettikleri için. insan önceden bir mail atar.

  • herşey güzel giderken hiçbir sıkıntımız olmazken ,sene 2000 türkiye nin mali kriz geçirdiği, doların alıp başını gittiği, esnafın kepenk kapatmaya başladığı bir dönemdeyiz. babamda dolarla bir araba almış dolar birden artış gösterince de onu ödeyemez hale gelmişti işler iyi gitmemişti. ben o sıralar öğrenciyim daha yeni gelmişim eskişehir e yurtta kalıyorum işte derslere gidip geliyoruz okuyoruz ediyoruzz . ben tabi yeni bir şehre gelmişim ortama daha yeni alışmışım kendimi yalnız hissediyorum sevdiklerimi özlüyorum böyle bir bocalama devresindeyim falan herşey ilk başlarda güzel giderken babam yurt parasını ödemekte ve bana harçlık göndermekte zorlanmaya başlıyor. öğrencilikte idare ediyosun bi şekilde sadece yumurtayla beslen, sadece makarnayla beslen farketmiyor. ama zamanı gelince yurt sorumlusu ödemenin geciktiğini her ay tekrarlayınca sende de motive kalmıyor . sonra bir gün telefonla konuşurken anneyle eve haciz geldiğini öğreniyosun başka problemlerin olduğunu öğreniyosun. kalkıp memlekete gittiğin bir gün yine haciz memurlarıyla karşılaşıyosun hatta aynı gün babam kredi alacak bankadan, eve de exper gelecek annem haciz memurunu exper zannedip buyrun buyrun diye içeri davet etmişti (sonradan buna çok güldük) baktım olmuyor 1 sene sonra ben okuldan ayrıldım. toparlanmak zorundaydık o sene annem emekli oldu mecburen çünki emeklilik parsını borçlara vermek zorundaydık. sağlık problemlerimiz çıkmıştı ortaya ve de üstüne üstlük 5 senelik sevgilim benden ayrılmıştı kısacası hayatın dibinde olduğumuz bir dönemdeydim.markete gittiğimizde elimizde hesap makinasıyla alışveriş yapardık sadece temel ihitiyaçlar alınırdı. öyle her beğendiğimizi sepete atamazdık artık. bu süreci geçirmek uzun zaman aldı herşeyi düzene sokabilmek, tabi bu ailemizin birliği beraberlği sayesinde oldu. sonra ben tekrar başka bir üniversiteye girip okudum hayatıma yeni bir yön verdim işlerimizde düzeldi çok şükür şimdi eskiisnden de daha iyiyiz. ama şunları öğrendim paralı da parasız da nasıl yaşanabildiğini, dipten nasıl çıkılabildiğini, beraber olmanın güç kazandırdığını en önemlisi sabretmeyi ve savaşmayı öğrendim.

  • suçlu sadece kendisidir. milyonlarca dolarlık takımı emanet ettiğin adama bak. futbolda barış dönemini özledik diye geldin, kavga gürültüden başka bir şey getirmedin. bu kaos ortamıyla başarısızlığını fenerbahçe taraftarına yedirdin. yemin ediyorum aziz yıldırım olsa bu takım böyle olmazdı. yazık günah ya.

    edit: şimdi de, selahattin baki aracılığıyla ortalığı karıştırma derdinde. fetö diye ortaya bi yem attılar. 2-3 hafta da böyle avuturlar insanları. sen fenerbahçesin, gerekirse hakemleri de var'ı da üst üste koyup yeneceksin. o gol olmasa maç 1-1 bitecek. hiç utanmıyorsunuz, 3-4 farkla yenmeniz gereken takımın galibiyet golüne ofsayt diyip var operatörü fetöcü diyorsunuz. allah, aklı başında fenerbahçe taraftarına sabır versin.

  • "isviçre'nin lozan kentinde müslüman bir çift, karşı cinsle el sıkışmayı reddettikleri gerekçesiyle isviçre vatandaşlığı'na kabul edilmedi."

    hayır yani gerçekten, kültürüne düşman olduğun bir ülkeye gidip neden vatandaşlık almak ister bu tipler anlayamıyorum!? insanlar da haliyle kendilerinin doğru buldukları bir şeyi yanlış olarak gören organizmaların kültür şoku yaşamamaları için en doğrusunu yapıyorlar.

    kaynak

  • "tanrı adına işlenen cinayetlerin sayısı, şeytan adına işlenenlerden çok daha fazladır"

    erica jong

  • aile işi olarak börekçiyiz. 20 senedir bu işi yapıyoruz.

    1.5 liraya sebep böreği geri alıp tepsiye koyan adam esnaf değildir. tamam abi 50 olsun canın sağolsun der geçersin. müşteriyi memnun edersin. bunun adabı budur. eğer ki o müşteri sürekli benzer şeyler yapıp 1-2 lira geçirmeye çalışan biriyse ancak o zaman o 1.5 liralık böreğin hesabını sormaya kalkarsın bu iş böyledir.

    bir de bir ihtimal o an tezgahta olan eleman iş yerinin sahibi değilse ve çok detaylı bir şekilde ondan hesap soruluyorsa adam kasada bir dengesizlik olmasın diye o 1.5 liranın peşine düşmüş olabilir. ama yinede çalışanından 1.5 liranın hesabını soracak işletmeden de hayır gelmez. neresinden tutsan ofsayt. eyyorlamam bu kadar.

  • amerikalıların çok sevdiği ancak bizde pek de yapılmayan bir kıyas yapmak istiyorum kendisi hakkında. luka tarihin en iyi 20 yaşındaki topçusu mu? aslında bu soru ucu biraz hatalı yollara çıkabilen bir soru. aynı soruyu şöyle de sorabiliriz trae young stephen curry'nin aynı yaşındaki halinden daha iyi mi? cevaplar ikisinde de muhtemelen aynı görünüyor evet, ama bazı noktaları belirtmek lazım.

    ilk akla gelen isimler lebron shaq magic gibi isimler. magic 20 yaşında hepsinden daha fazla ünvanı cebine koymuştu bile finaller mvpsi dahil olmak üzere, ancak şartları düşününce tam olarak bu kıyasa girdiğinden emin değilim. diğerlerinde bu şekilde ünvanlar yok. ama bana göre ve birçoklarına göre de en çok yapılması gereken ve yapılan kıyas 20 yaşındaki lebron-luka kıyası.

    öncelikle belirtmek gereken luka lebron'dan bir yaş geç girdi lige aslında lebron'un 2. sezonu ile luka'nın ilk sezonunu kıyaslamak gerekiyor. ama eğer çaylak sezonu derseniz kıyası değiştirip luka çok daha iyidir hatta daha ileriye gideyim carmelo da lebron'dan daha iyi bir çaylak sezonu geçirmiştir aynı anda girdikleri ligde. buradan şunu söyleyelim belirli yaşlardaki performanslar her zaman kariyerin nasıl yol alacağına dair bir bilgi vermez trae young aynı yaştaki stephen curry'den daha iyi bir sezon daha iyi istatistikler sahibi de olabilir ama daha başarılı bir oyuncu olacağının bilgisi değildir bu.

    ikinci olarak da oyunun hızı ve savunmaları belirtmek lazım oyunun hızı ve atılan sayılar 2004-2005 sezonundan bu yana çok değişti genelde de yukarı doğru gitti. bunda gsw'nin zirve yaptırdığı pace and space oyunu ve üçlüğün daha verimli olduğu bilgisi çok etkiliydi tabi. haliyle günümüzdeki topçular çok daha fazla üçlük kullanıyor, bugün bir topçunun 30 sayı 10 ribaund 10 asist yapması geçmişe göre daha kolay. bu her zaman geçmişten bugüne kolaylaştı anlamına gelmez tabi mesela 80lerde de oyunun inanılmaz hızlı olduğunu biliyoruz zaten majesteleri michael jordan'ın en yüksek sayılara ulaştığı sezonlar da buralarda. luka da buralarda çok daha iyi istatistikler yapıyor. ama sadece pace ve üçlüğe bağlamak da olmaz luka'nın oyunu her avrupalı gibi çok daha iyi yontulmuş çok daha fazla silahı da var. üstelik oyun hızları regüle ederek kıyaslandığında bile daha iyi görünüyor lebron'dan.

    son olarak da yine avrupalı olmaya bağlayacağım konuyu. luka hiçbir zaman lebron kadar atletik olamayacak lebron'un 35 yaşındaki eskiye oranla nispeten düşmüş atletizmine bile sahip değil, ancak oyunu çok daha fazla yontulmuş zaten lebron'a 2003 yılında carmelo karşısında yılın çaylağı ödülünü verirlerken de oyununu yontacak ve lebron çok daha iyi oyuncu olacak diye düşünüldü bir yerde. ancak burda luka'nın böyle bir şansı yok daha doğrusu sınırlı. drafta giderken de en büyük soru işareti buydu atletizmi eksik bir topçu (nba'e oranla) ne kadar iyi olabilir? düşüncesi vardı ama luka bunu bir şekilde uyum sağlayarak aştı. daha iyiye gidecek midir elbette henüz fiziksel prime'ına ulaşmış değil ancak zannedildiği veya herkesin olduğu gibi gerçek prime dönemini bence 28-30 yaşlarında yaşamayacak luka. 16 yaşından beri yetişkinlerin arasında top oynayan ve bilgi eksiği avrupalı olması ve koçlarının kalitesinden kaynaklı nerdeyse olmayan bir topçu. (ben jayson tatum'u da bir yerde buna benzetiyorum projeksiyon çok yukarı gösteriyor diyorlar ama nereye yükselecek ki? zaten oyunu biliyor, en iyi koçlardan biriyle birlikte yetenekleri maksimize ediliyor daha fazla ne olabilir? bence çok da fazlası olmaz bir star olarak devam edecektir süperstar olması zor diye düşünüyorum.) yani oyunu öğrenmesi diye bir şey söz konusu değil zaten biliyor. lebronda bu yoktu kolej eğitimi de almadan geldiği için zaten sadece atletizm ve fiziksel üstünlükleriyle domine edebileceği liseli çoluk çocukla oynarken bir anda girdi nba basketboluna. oyunu öğrenmesi gerektiği gibi fiziksel olarak da nba basketbolunu domine edecek seviyeye gelmesi gerekti.

    özet geçmek ve bir sonuç vermek gerekirse luka 20 yaşında daha iyi bir sezon geçiriyor lebron'un 20 yaşındaki halinden. ama bu demek değil ki lebron'dan daha iyi bir topçu olacak.

  • küçükken maddi sıkıntılar sebebiyle evden dışarıya iş yapıp üç beş kuruş kazanırdık, bütün aile akşam yemeğinden sonra oturup harıl harıl malı yetiştirmeye çalışırdık, vidalar ve başka parçaları birbirine geçirip ucunu somunla sıkıştırıyorduk sonra onlar bitince boyuna göre kolilere yerleştiriyorduk, bir akşam mallar bitti, babam kolileri apartmanın girişine taşıyacak, babamın bacağından siyatik vardı o yıllar, canı çok yanıyordu, merdivenlerde kolinin biri altından patladı, bütün vidalar şangır şungur merdivenlere saçıldı, canım babacığım o yorgunluk, stres ve çocuklarının, eşinin yapmasını hiçte yapmasını istemediği bişeyin verdiği çaresizlik ve üzgünlükle merdivenlerde kahrolmuştu, o an dünyanın en mutsuz insanıydım, babamın bu kadar üzülmesi, yüzündeki çaresizlik beni kahretmişti. babam üzülmesin diye o an ağlamamıştım ama hıçkıra hıçkıra ağlamak istemiştim.

    o hallerin üstünden çokta uzun olmayan bir süre sonra babam kanserden vefat etti. şimdi çok şükür kendimize ait bir evimiz var, bu ay faturaları nasıl ödeyeceğiz diye strese girmiyoruz. akşamları yorgun argın işten gelip, bizi sevip, sarmalayan bir babamız yok, sonsuza kadar akşamları evde vida somunlayıp, 35 katlı bir apartmanda o kolileri ben taşısam keşke, gerçek garibanlık parasızlık mı babasızlık mı, elbette küçük bir çocuğun babasız kalması.

  • kurufasülye-pilava dayalı beslenmemizin doğal sonucu. halbuki elin kriminali kaslı, dövmeli. hapiste benç presini aksatmıyor.

  • başlık: oh be sonunda boş starbucks bardağı buldum

    1. biliyorsunuz beyler bunları bulmak çok zordur çünkü alan insan yıllarca bunları kullanabilir. gider evinde nescafe yapar sanki matara kullanırcasına yıllarca bunları kullanırlar.

    bugün işten gelirken yol kenarında bırakılmış grande boy bir bardak buldum. içerisinde 3-4 parmak kadar tahmin ettiğim kadarıyla mocha vardı. mochayı tek dikişte kafaya dikerek oracıkta bitirdim. az önce eve vardım direkt gidip mutfakta kenarında ki kahve lekelerini ve kapağı sildim.

    yarın ilk işim nescafe 3ü1 aradamı yaparak içine koyucam ve marlboro paketine koyduğum samsun 216'larım ile artık ben de havalı bir insan evladı olucam.