hesabın var mı? giriş yap

  • ta 2002'den bu yana bu olacaklara dair toplumu uyaran atatürkçülere tüm ülkenin özür borcu olduğunu gösteren olaylar bütününün küçük bir parçası.
    her söylenen bir bir çıktı. hala yetmez ama evet mi?

  • soğuk su kullanılarak, drip methodu ile kahve demleme işlemine verilen isim. diğer bir soğuk su ile demleme yöntemi ise (bkz: cold brew/@ridefort)dur. ikisi ayrı yöntemlerdir. ayrıca (bkz: iced slow drip) (bkz: dutch coffee maker) olarak da isimlendirilir.

    öncelikle şu sorunun cevabı aranmalı. neden soğuk su ile kahve demliyoruz? çünkü sıcak su, öğütülmüş kahve çekirdeğinin içindeki asitleri ve yağları çözüp ortaya çıkartırken, soğuk su asitlerin ve yağların çıkışına izin vermez. yani demleme sonucunda elde edilecek kahve düşük asiditeli bir kahve olur. karşımıza bir soru daha çıktı. neden düşük asiditeli kahve gerekiyor? çünkü yüksek asidite kahvenin tadını bozan bir şeydir. zaten belirli asiditeye sahip kahve soğudukça asiditesi artar ve tadı içilmez hale gelir. eğer 1-2 saat bekleyip oda sıcaklığına gelmiş bir kahve içildiyse, o yüksek asiditenin kahveye ne kadar kötü bir tat verdiği oldukça rahat anlaşılır. bu kötü tat oluşmadan kahveyi soğuk bir şekilde tüketilebilmesi için soğuk demleme yöntemleri geliştirilmiş. çok da güzel olmuş. bu ön bilgiden sonra artık bu demleme nedir, nasıl yapılır kısmına geçilebilir.

    cold drip methodu, yöntemi gereği çok farklı şekillere sahip olabiliyor. 300 dolara büyük cold drip towerları* bulunabildiği gibi 50 dolar civarına* da daha küçük aletler bulunabiliyor. hepsi birbirinin tıpa tıp aynısı. tek değişen şey dış görünüşü ve boyutları. bu yüzden custom olarak evde bu kulelerden yapılabilir. bu, yazının sonlarına doğru değinilecektir.

    çalışma prensibi ise oldukça basit. üst potta bulunan buz ile karışık su bir valf yardımı ile orta potta bulunan öğütülmüş kahve üzerine damlaması sağlanır, kahve çekirdeklerinin içerisinden geçip alt pot olarak adlandırılan bir sürahide birikir. elbette bu demleme yönteminde de bi filtremiz olmalı. bu yüzden öğütülmüş kahveyi tutan orta pota kahve konmadan önce kağıt filtre yerleştirilmeli ve ıslatılmalıdır. ayrıca kahvenin de üstüne kağıt filtre yerleştirilmesi gerekiyor. eğer kahvenin üzerine yerleştirilmezse damlayan su, damladığı bölgede kanal oluşturarak demleme işlemini çok az bir kahveden olmasını sağlara. kağıt filtre damlayan suyun çarparak dağılmasını sağlar böylece kanal oluşmaz. filtre olarak aeropress veya uygun şekilde kesilmiş v60 filtresi kullanılabilir.

    demlenecek kahveyi 4 unsur büyük ölçüde etkiler. suyun soğukluğu yani buz/su karışımındaki oran, damlanın sıklığı, kahve/su oranı, kahvenin öğütülme derecesi.

    eğer su çok soğuk olursa yeterince ekstraksiyon sağlanmaz, eğer çok ılık olursa da bir miktar asidite oluşabilir. bu yüzden karışımdaki buzun oranı 50%'yi geçmemelidir. genel olarak yarı yarıya uygun bir tercihtir. biraz daha yoğun olması için buz oranı azaltılıp su oranı arttırılabilir. buradaki kullanılan suyun oda sıcaklığında olduğunu da belirtmeliyim.

    damlanın sıklığı tamamen zevk meselesi denilebilir. damlanın akışı ne kadar yavaşlarsa, demlemenin süresi o kadar uzar, sonucunda daha gövdeli kahve elde edilir. genel olarak 2 saniyede 1 damla veya 3 saniyede 1 damla olacak şekilde ayarlanır. ama damla sıklığı ayarlanmadan önce ilk başta bir miktar su akıtılıp pre-infusion yapılmalıdır.

    1:10 oranı bence oldukça ideal. 100 gram kahve ile 1000 mililitre su/buz karışımını kullanıyorum. 1 litre su için 110 gramı geçmemesini öneririm. aksi halde çok fazla yoğun olabilir.

    öğütme inceliği olarak ise standart kağıt filtre için kullanılan medium inceliği oldukça uygun. daha kalını az ekstraksiyon, çok incesi fazla ekstraksiyona sebep oluyor. ama medium-fine'da kullanılabilir.

    o zaman artık gereken soruyu soralım. evde custom bir şekilde nasıl yapılır? maliyet düşüyor olsa da işin içinde büyük cam parçalar olduğu için çok ucuza yapıldığını söyleyemem. yapmak için 4 parçaya ihtiyaç duyuluyor.

    ilki, buzu ve suyu tutan, ayarlı valfe sahip üst pot. en sıkıntılı kısım bu bence. laboratuvar malzemeleri satan yerlerde ayırma hunisi oluyor. biraz pahalı ama kullanıma uygun. veya altında tüp uzanan herhangi bir cam kullanılabilir, valfin dahil olmaması önemli değil, sonradan alınıp da takılabilir*. veya herhangi bir cold drip towerının sadece üst potu da alınabilir. alınacak camın boyutu da önemli, küçük boyutlu pot çok fazla kahve yapma imkanı vermiyor. en ideali 1 litrelik bir pot kullanmak.

    ikinci olarak kahveyi tutan percolator veya orta pot diye adlandırılabilecek kısım. silindir şeklinde ve çapı 12-13 cm uzunluğunu geçmemesi iyi olur. ben bu kısım için syphonumun üst kısmını kullanıyorum.

    üçüncü olarak en basit şey olan sürahi* görevindeki alt pot. yapılacak kahveyi alacak boyutta olması yeterli. ben chemex 6-8 cup kullanıyorum. 1 litreyi rahatlıkla alıyor. ama işe deney havası katmak için laboratuvar malzemelerinden de kullanılabilir.

    dördüncü ve son olan stand kısmı. aslında bunun da çok basit olduğunu söyleyemem. önerilerim arasında statif çubuk* var. 2 kelepçe yardımıyla üst pot ve orta pot statif çubuğa sabitlenebilir. çok şık bir görüntü olmasa da işe yarıyor. onun dışında ahşap bloklardan çok şık bir şey üretilebilir. veya yine cold drip towerların kullandıkları stand ayrı bir şekilde alınabilir. bazıları plastikten oluyor ve ucuz oluyor.

    elbette ortaya çıkarmak kolay değil, biraz emek ve para harcama gerektiriyor. sonuçta custom bir cold drip tower ortaya çıkıyor. emeğe ve harcanan paraya kesinlikle değiyor. tadına gelecek olursak cold brew kadar konsantre bir kahve olmuyor. daha temiz bir içimi var. ister süt ile, ister su ile karıştırarak ister sek hatta gazlandırılarak bile içilebilir. yanına alınacak şanti sifonu sayesinde evde (bkz: nitro coffee/@ridefort) bile yapılabilir.

    afiyet olsun!

  • son 7 haftada ibb ile maçı da olmadığına göre artık rahatlıkla şampiyon diyebiliriz onlar için.

  • kızlar, bir motorcu olarak size sesleniyorum.

    eğer erkek arkadaşınız sizi ekipmansız bir şekilde motosiklete bindiriyorsa emin olun ki ya sığırın önde gidenidir ya da size sevgisi yoktur.

    her iki durumda da o andavalın size muhakkak bir zararı dokunur.

    uzak durun. arkanıza bakmadan kaçın.

  • turkcell, vodafone ve türktelekom'un ortak bildirisiyle bip ve yaay uygulamalarının kullanımı artık kotadan yemiyecek. malum karakter sınırından tam başlığı yazamadım. bkz.kaynak

    neyse efendim, bu eşşolueşşek firmalar pandemi sürecinde online eğitim ihtiyacı olan çocuklara hiçbir şekilde ekstra kota imkanı tanımazken ne oldu da birden bu iki uygulama kotadan yemeyecek? sebebi belli, (bkz: if you don't pay the product you are the product)

    edit: özelden türktelekom'un 8gb internet dağıttıyla alakalı bir sürü mesaj atan sevgili amip yazarlar 1-2 dk'nızı ayırıp şu haberi de okuyunuz lütfen: haber

  • açılın beyler ve bayanlar; rus yazarlarını okurken geçirdiğiniz delilik nöbetlerine ve nereden çıktı bu 120 +kişi serzenişlerinize cevap olmaya geldim. rusların isimlendirme sistemini öğreniyoruz:

    örneğimiz: avdotya romanovna raskolnikova.

    1. rusçada istisnasız her kişinin 3 ismi vardır: isim + babanın ismi + soyad.
    örneğimizde avdotya kızın ismi, roman babasının ismi, raskolnikova ise soyadı oluyor.

    2. bu isimlendirme biçimi ise erkek ve kıza göre değişiklik gösterir:
    erkek ise, babanın ismi -oviç ile biter.
    kızlarda ise -ovna olarak biter:

    avdotya + roman(ovna)
    radyan roman(oviç)

    3. yine soyadlarda da erkek ve kıza göre ufak bir fark vardır, kız soyadları sonuna -a alır. erkek soyadları almaz.

    avdotya romanovna raskolnikova
    rodion romanoviç raskolnikov

    bu ikisi kardeşler bildiğiniz gibi.

    -------------------------------------------
    4. peki rus film ve edebi eserlerinde neden sürekli iki isim görürüz?
    avdotya romanovna şunu yaptı, radyan romanoviç bunu yaptı vs gibisinden.

    çünkü ruslarda bizdeki gibi - bey, -hanım kullanılmaz.

    bunlara denk düşen gaspadin ve gaspaja var ama kullanılan yere göre şöyle oluyor: konuştuğunuz kişi rus ise ve sizden yaşça büyükse veya yeni tanıştırılmışsınız aranızda bir konuşma geçiyor ise veya aranızda belirli bir saygı mesafesi var ise, bu kişiye "avdotya hanım" yerine geçen "avdotya romanovna" şeklinde seslenirsiniz. türkçede sanki saygı göstermeniz gerek ama siz bu kişiye ismiyle sesleniyormuşsunuz gibi bir hava oluyor ama öyle değil. dediğim şekilde kullanılır ve abartmadan ama mümkün olduğunca konuşurken bu isim dile getirilir.

    - avdotya romanovna, geçen gün bir makale okudum, bu konuda size bilgi vermek isterim.

    gibi.

    ------------------------------------------------

    5. şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere.

    siz bu insana avdotya romanovna şeklinde hitap ediyorsunuz, fakat rusçada kişinin yakınları, kendisine asla formal ismiyle hitap etmez. o ismin mutlaka kısaltılmış ya da sevimlileştirilmiş bir versiyonu vardır.

    elena: lenoçka
    maria: maşa
    anna: aniçka
    daria: daşa
    natalya: nataşa
    ivan: vanya
    dimitry: dima

    gibi. ve fakat bazı isimlerin bu hali, ismin kendisine benzemeyebilir:

    alexander: saşa
    avdotya: dunya

    gibi.

    bu hadisenin kötü tarafı ise, bu şekildeki isimlerin tek versiyonu yoktur, ismi mariya olan birine arkadaşı: maşa, annesi marunya, kardeşi maruşka diye seslenebilir.

    ---------------------------------------------------------

    dolayısıyla, avdotya romanovna raskolnikova'nın maceralarını okurken:
    avdotya romanovna raskolnikova
    avdotya romanovna
    dunya
    dunechka

    aynı kişidir.

    bir rus kitabında ortalama 50 karakter olduğunu düşünürsek, işte bu edebiyatı takip etmek isteyip delirenlere yol gösterecek olan kılavuz budur.

    sonuç: not alınız)

  • taksim'in meydanında açık bir kafenin verandasında(!), en kenarda oturmuşum gazetemi okuyorum.
    biri koluma dokundu.
    baktım bi travesti bacı:

    - ojan ne gizeaal!
    şaşkın şaşkın tırnaklarıma baktım, sonra karşımdaki bol makyajlı, pırıl pırıl gözlere baktım:
    - sen de çok güzelsin, dedim gülümseyerek.
    - ay hakkaten miii.. (alaycı söylüyor bunu)
    - evet evet. hakkaten..

    yanında ojeyle gezen salak bi hatun değilim, tamamen tesadüf, çıkardım çantadan ojeyi verdim:
    - al. senin olsun.

    kızcağızın gözleri tekerlek kadar açıldı:
    - ay sahiden miii, gel buraya beee...
    dedi, masayı sokaktan ayıran korkuluklardan nasıl çekti beni kendine, şapır şupur öptü.
    herkes dumur vaziyette,
    içeriden bir hareketlenme olduğunu gördüm, korktum kıza bir şey yaparlar diye,
    - hadi git git, dedim, geliyorlar, atacaklar ikimizi de buradan...
    - ay hiç böyle şey görmediieeem... dedi kırıta kırıta sahneden ayrılırken.

    en cool halimle(bahaha!) tekrar yerime yerleştim, bir yandan da herkesin teker teker gözünün içine bakıyorum ki ne bir şey diyebilsinler, ne tepki verebilsinler ve lanet okuyorum bir yandan da, bu insanlara bu muamele reva mı allah belanızı versin diye..

    evet, arkadaşlar, o bendim o gün işte..

  • edit: 6 yıl sonra güncelleme ihtiyacı hissettim. (bkz: #123825550)

    400-500 bin tl'lik kendi evinizde oturmak, fiyatı 100 bin tl civarında gezen arabaya binmek demektir. otopark parasını düşünmeden aracınızı otoparka bırakır, aracınızı yıkatır, keyfinize bakarsınız. sürekli olarak konforunuzun peşinde olursunuz.

    yıllık spor salonu, havuz üyeliğiniz bulunur. yılda en az bir kere yurtdışına çıkabilirsiniz. aylık düzenli kitaplar alır, sinemaya gidebilirsiniz. ot, kafa, atlas, esquire, uykusuz, penguen veya hobilerinize göre diğer dergileri düzenli takip edebilirsiniz.

    spotify premium kullanıcısı; digiturk ve tivibu'nun full paket üyesisinizdir. şampiyonlar ligi, formula 1, süper lig, euroleague gibi pek çok spor olayını ülker link dilenmeden izlersiniz. ps4 için ergenler gibi çok oyun almak yerine gerçekten istediğiniz oyunu alır oynarsınız.

    her ay takımınıza destek olmak amacıyla forma, atkı, t-shirt, kupa, hediyelik eşya alabilirsiniz. stada gidip diğer taraftarlarla atmosferi soluyabilirsiniz.

    her haftasonu en az 1 balık rakı geceniz vardır. sürekli yeni mekanlar keşfedebilirsiniz. içki köşeniz vardır, duty free'den toparladığınız çeşit çeşit puro, cigar ve içkiler bulunur. viski sever ama çoğunlukla şarap tercih edersiniz.

    arada zevkine online kumar oynarsınız. kaybedeceğinizi bile bile.

    sağlık konusunda kafanız rahattır. liv, acıbadem, amerikan, john hopkins'e gidersiniz. yılda 2 kere diş kontrolüne gidersiniz.

    kullandığınız her ürün marka ve orjinal olur.; donunuz ve çorabınız bile. marka takıntısından değil, kalite ve kafa rahatlığı için. artık sabitleşmiş 2-3 parfüm markanız vardır. kozmetiğe epey bir para bayılırsınız. giyim kuşam için eğer çok beğenirseniz indirim filan beklemeden alırsınız. zevkinize göre ilginç takıntılarınız olabilir. kol düğmeleri, saat, ayakkabı, ceket, çakmak, pipo gibi aksesuarları koleksiyona varacak şekilde alabilirsiniz.

    kafanız eserse akşamın bir saati rivaya, sarıyere, bebeğe, caddeye gidebilirsiniz. gecenin 2'sinde kokoreçin dibine vurabilir, ıslak hamburger için kilometreleri umursamaz taksime gidebilirsiniz.

    orman yürüyüşleri, deniz, kaykay, bisiklet için haftasonu bir an önce gel dersiniz. arkadaşlarla toplandığınızda düşünmeden aldığınız pek çok şeyi sonra bir kenara atıp gidersiniz (uefa futbol topu, star wars ışın kılıcı gibi)

    hava atmak gibi bir amacınız olmaz çünkü bilirsiniz ki insanca yaşamak budur, çok abartı şeyler de değildir. sizden çok daha fazla kazananlar vardır. bu işin sonu yoktur. maddiyattan kopar gidersiniz bir süre sonra.

    bu yazıyı, hayalleri olan ve hayallerinin peşinde koşan benden daha genç arkadaşlarım için yazdım. umarım siz de insanca yaşayacak paralar kazanırsınız. ama hayalinizi asla bırakmayın. ve çalışmayı da..