hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: fıstık)
    bizimki pek eve uğramazdı.
    uğradığında da elinde siyah poşet içinde 4-5 tane bira, 2 paket uzun samsun olurdu.
    bazen o siyah poşetin içinde fıstık olurdu.

    kapıdan sallana sallana, elinde poşet ağır alkol ve sigara kokusu ile girdiğinde, elindeki torbaya kitlenirdik.

    aslında elinde torbayla gelmesi bir bakıma iyiye işaretti. torbasız gelse, annemin elinde günlük kazancı vs varsa döverek alacak ve kumara gidecek demekti.

    siyah torbayla geldiyse, en azından tv'nin karşısında yere oturacak, çakmağıyla efes tombulu açacak, önüne kül tablasını koyacak, yanına uzun samsun paketleri ve en sonda da fıstık torbasını koyacak demekti.

    pek az yemek yerdi. zaten çöp gibi bir adamdı. bünye olarak zayıf ama psikopatlıkta ağır bir abiydi kendisi.

    bazen annem siniyle akşam yemeğinde yediklerimizden önüne koyar, sofra bezinin üstüne dizlerini kırıp, eğilerek höpürdete höpürdete yalap şap yerdi.
    asla bitmezdi o tabaktaki yemeklerin hepsi.
    mutlaka biraya da yer kalması gerekirdi.

    yemesi içmesi bitince yine yerde koltuğun kenarına yaslanır, yüzü tv'ye dönük sigarasını yakar, birasını açardı.

    genelde ilk bira bittikten sonra bizle biraz sohbete başlardı. sohbet dediysem dersler nasıl falan filan değil. genelde kendini anlatırdı.
    bazen de annem laf atardı "ee naptın" bugün falan gibi.
    sanki birkaç gündür evde yokmuş gibi değil de, sürekli bizleymiş sanki bozuk bir aile düzenimiz yokmuş sanki varı yoğu kumarda, meyhanede, birahane yememiş gibi.

    benim gözüm ise fıstıklarda olurdu. bazen şeffaf yumurta poşeti gibi poşetlerin içerisinde, bazen de kese kağıdında gelirdi o fıstıklar.

    bense en çok kese kağıdında gelenleri severdim. çünkü kese kağıdında geldiyse, o fıstıklar sıcaktır demekti.

    kül tablasının yanındaki fıstıklara uzanır, içlerinden alabildiğim kadar alır, kenara çekilirdim. görmezden gelirdi. sonra annem alır kardeşime falan uzatırdı.
    kardeşim genelde istemezdi.
    bense hemen çabucak yiyip fıstıklar bitmeden bir kez daha avuçlama derdinde olurdum.
    ikinci kez seğirtip de, biraz fazla alırsam, "höst len meze bu" derdi.
    kendine kadar alırdı çünkü.
    "az al az", "yavaş ye lan boğulacan" derdi. işte o zaman yediğim bütün fıstıklar boğazımda kalır, gözlerim buğulanır, kendimi zor tutardım.
    keyfi yerindeyse de hiç ses etmezdi.

    şimdi düşünüyorum da, deli gibi çerez sevmemin, hatta yemekleri hızlı hızlı yemenin, içki içerken mezeyi bol bol hatta bazen açmış gibi çalakaşık yememin altında da acaba bunlar mı yatıyor?

    hep böyle kasvetli ortam da olmazdı. bazen neşeli olurdu, eğer o gün kumarda falan kazanmışsa, yada çok nadir kumara gitmeyip direkt eve geldiyse, gün içerisinde hoşuna giden bir şey yaşadıysa.

    ama o siyah torba hep elinde gelirdi. ve biz de beklerdik acaba bize ne getirdi diye. torbanın içine kitlenir kalırdı gözlerimiz.
    ama tarife genelde hep aynıydı 4 bira, 2 paket uzun samsun. bazen fıstık, bazen de tavuk..

    çikolata olsun isterdik, dondurma olsun isterdik her çocuk gibi.
    alamayacağından değil çünkü işin kötüsü ne biliyor musunuz?
    bu adamın işi buydu.
    kantini vardı.
    başkalarına çikolata, gofret, sandviç satıyor ama eve gelirken çocuklarına bir parça çikolata getirmek yerine kendine bira ve sigara almayı ihmal etmiyordu.

    hep derim.
    17 yaşımdan 21 yaşıma kadar küs ve kavgalı, 21 yaşımdan 23 yaşıma kadar ise bir baba oğuldan ziyade, onun için bir suç ortağı bir arkadaştım.
    ben 23 yaşımdayken de öldü zaten.

    yine hep derim ki;
    ......ve ben babamı yaşattığı tüm kötü anılara rağmen öldüğünde affetmiştim.
    sonra ben baba oldum ve baba olunca anladım ki, evlat bambaşkaymış.
    şimdi iş yerimde, çocuklarımsız bir doğum günü pastası bile yesem boğazımda kalır.

    o yüzden baba olduktan sonra, babama olan affediciliğim yerini çok daha büyük bir kızgınlığa bıraktı...

  • öncelikle bizi bir arada tutan şey göğsümüzdeki iman falan değil, laikliktir. göğüsteki iman insanları bir arada tutsaydı ırak, suriye, afganistan gibi ülkeler paramparça olmazdı. milyonlarca insan can havliyle türkiye'ye sığınmazdı.

    böyle bir yemin icat ederken türkiye cumhuriyeti vatandaşı olup müslüman olmayan insanların rencide olacağı hiç mi düşünülmedi? müslüman olmayan insanlar bu ülkede askerlik yapmıyor mu? vergi vermiyor mu? bu yeminle devletin kolluk güçlerinin bütün inançlara eşit mesafede olacağının garantisini nasıl vereceksiniz? diğer inanç grupları ve inanmayanlar için de ayrı yemin törenleri düzenlemeyi düşünüyor musunuz? o zaman yılın 365 günü yemin töreni düzenlemeniz gerekmez mi? laiklik ilkesinin amacı bütün bu sakıncaları gidermek değil mi?

    tabii 16 yıldır laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmaktan ceza almış bir parti tarafından yönetilince, yukardaki soruların da fazla bir anlamı kalmıyor.

  • parayla mutlu olmuyorsa paralarını alarak onu bu mutsuzluğundan kurtarabilirim dediğim açıklama.

    "fakirler malıma mülküme göz dikmesin." diye sarfedilmiş bir cümle yemeyin bunu.

    almancıların, akrabaları para istemesin diye "almanya bitti yeğenim" söylemine benziyor.

  • ek: özel mesajdan arkadaşlar videoyu koymamı istediler. eklemiş olalım.
    https://www.youtube.com/watch?v=0rfolozyg5q

    edit: öncelikle problemli motorcu, kendi eklediği 1. entry'yi silmiş.

    sonralıkla: güzel kardeşim o kadın zihinsel engelli olabilir, görme engelli olabilir ve yanlışlıkla yola atlamış olabilir, hepsini geçtim o kadın futbol topunun peşinden koşturan 3 yaşında bir çocuk da olabilir. her hatalı çıkış yapan yayayı ezeceksek, işimiz iş.

    kişiler sokağa çıkmak için ehliyet almazlar.
    ama siz o araçları kullanmak için ehliyet alırsınız. o ehliyeti almak demek, bu tip durumlardan sorumlu olmanız demek. o ehliyeti alırken yolda tehlike yaratmak dışında, yolda yaratılmış tehlikelere karşı araç kullandığınız müddetçe dikkatli olacağınızı da taahhüt ediyorsunuz. o araçta olduğunuz sürece siz sorumlusunuz.

    motorcu denen problemli videoyu 1000 defa da izleseniz o kadına çarpmadan gideceği 1000 farklı senaryo üretebilirdi. ama üretmedi. üretmiyorsa o ehliyeti almayacak, teyze gibi yayan gitmeyi sürdürecek. bu kadar basit.

    bu kadar ahmak ve aptal olmayın.
    o zaman siz motorunuzla kamyonların sağından kıvrılırken kamyon şoförü sizi sağ tarafa fırlattığında da ağlamayacaksınız. kabul?

    yine bir problemli motorcu içeren kazaya ait videodaki teyzedir.

    şu videoların birinde de şu motorcular haklı olsun ulan,
    birinde de siz haklı olun.

    dobloluların okumuşu motorcu oluyor bu ülkede.
    yemin ediyorum nokta farkları yok.

    gürültü ve trafik terörü dışında bir şey yaptıkları yok.

    edit: talepler üzerine yazıdaki bazı kelimeleri değiştirdim.

  • en baba yollardan birini babam kullanmıştır. şöyle ki karşı kuaförde yeni işe başlayan eleman babamın işyerine gelerek wifi şifresini istemiş. babam da bir şey lazımsa gel burda istediğin zaman bilgisayarı kullan cevabını vererek esnaf ve baba olmanın gereklerini yerine getirmiştir:)