hesabın var mı? giriş yap

  • karamanoğulları'nın moğol hakimiyetine baş kaldırarak fırsat buldukça sağı solu yağmalayan bir çete beyliğinden merkezi bir devlet haline gelmesine büyük katkı sağlamış 14'üncü asır türk beyi.

    meşhur gezgin ibn-i battuta'nın bildirdiğine göre kendisi memlük sultanlığı'nın desteğini almak suretiyle 1318 senesinde büyük bir kıtlık ve zorluk içerisindeki karamanoğulları'na bey olmuştur. esasen, ağabeyi yahşihan da larende-ermenek hattına konuşlanarak ve moğol, daha doğrusu ilhanlı boyunduruğu altında kalarak anadolu'da söz sahibi olmalarının mümkün olmayacağını anlamıştır. lâkin, yahşihan'ın akşehir ve konya'ya yaptığı seferler de ilhanlılar'ın doğrudan baş vezir emir çoban ve oğlu anadolu valisi timurtaş komutasındaki devasa bir orduyla kendisini mağlup edip esir almasıyla son bulmuştur.

    bu vaziyette memlük desteğiyle kendisini karaman beyi makamında bulan bedreddin ibrahim bey ise timurtaş ile iyi ilişkiler kurma bahanesiyle sürekli anadolu valisine hediyeler göndermiş ve böylece toy vali timurtaş'ı, babası emir çoban ve çiçeği burnunda ilhanlı sultanı ebu said bahadır han'a karşı kışkırtmaya başlamıştır. bu süreçte, memlük sultanı ile de ilişkilerin bir hayli ilerlemesiyle birlikte konya-karaman-kahire hattında ilhanlılar'ın tamamen safdışı bırakıldığı adı konmamış bir siyasi ittifak oluşmuştur. bunun da etkisiyle ilhanlılar'a karşı isyan eden ve kendisini önce sultan, sonra da mehdi* ilan eden timurtaş, kısa süre içerisinde babası emir çoban'ın orduları tarafından anadolu'yu terk etmeye zorlanmış ve soluğu memlük sultanı'nın yanında almıştır. burada ilk etapta çok dostâne bir karşılamaya mazhar olmuş timurtaş, 1328 senesinde sebebi bilinmemekle birlikte memlük saray erkânının kararnamesi sonucunda idam edilmiştir.

    ilhanlılar da zaten kısa süre içerisinde dağılma sürecine girmişlerdir ve tüm bu gelişmeleri fırsat bilen bedreddin ibrahim bey de memlük sultanı adına sikke bastırmayı kabul ederek yenilenen ittifak doğrultusunda kendi emrine tahsis edilen memlük askerleriyle güçlendirilmiş kara ordusuyla kısa süre içerisinde sırasıyla akşehir, takkeli dağ, sille ve konya'yı ele geçirmeyi başarmıştır. 1331 senesinde larende'ye* dönerek emekli olduğunu duyuran bedreddin ibrahim bey, kardeşi halil mirza bey lehine tahttan çekilmiştir.

    bu dönemde beyliğin başşehri olarak konya öne çıkmaktaysa da hem yeni karaman beyi halil mirza hem de ağabeyi bedreddin ibrahim bey döneminde beyliğin esas merkezi ve nüfus, kültür ve yerleşim açısından kalbi olan larende ve ermenek'te dönemin mimarisinin nadide örneklerinden olan çok sayıda camii, zaviye ve bedestenler inşa edilmiştir.

    bedreddin ibrahim bey, kardeşinin 1339 senesindeki vefatından sonra bir kez daha beyliğin başına geçmişse de bu ikinci dönemi ne yazık ki pek de muvaffakiyet bahsiyle anılmamaktadır. 1343 ya da 1344 senesinde memlük sultanı ile ortak olarak düzenlenen kilikya* seferi esnasında hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir, ancak bu bilgi teyit edilmiş bir tarihi gerçeklik olmaktan uzaktır.

    lâkin; bedreddin ibrahim bey hakkında tarihi bir gerçeklik vardır ki o da kendisinin döneminde karamanoğulları'nın, anadolu'daki en güçlü beyliklerden birisi halini alacağı 14'üncü yüzyılın ikinci yarısı ve 15'inci yüzyılın ilk yarısındaki zirve döneminin son derece sağlam temellerinin atıldığıdır.

  • ilayda sırbaş, 15

    ezgi tezer, 15

    sabah sabah ülke ile ilgili umutlarımı hafiften kıpraştıran kızlarımızdır. ikisini de gözlerinden öpüyorum.

    "güçlendirilmiş beton binaların patlama ve darbeye karşı direncini artıracak yeni ve doğa dostu bir yöntem" projesiyle katılmışlar.

    "harici duvarların içine enerji emme özellikleri nedeniyle alüminyum içecek kutuları yerleştirerek binaların dirençlerini artırıyoruz." demişler.

    güzel ve ilginç bir proje, daha detaylı okumak isteyenler projenin dökümanına bakabilir: tık

    google science fair sayfası: tık

    ek-1: community impact award almışlardır. bu ödül çevre, sağlık veya kaynaklarla ilgili bir sorunu ele alarak içinde bulunduğu toplum açısından önemli bir fark yaratan beş projeye verilir.

  • 1940’ların amerika’sında, morarmış göz ve diğer kavga izlerini makyajla kapatan berber ve dövmecilere denir.

    the godfather 2’de, genç vito’nun, signor roberto’yu kiracısı signora colombo’yu evinden çıkarmaması için ikna ettiği sahneyi izlerken, berber dükkanının camında tuhaf bir logo dikkatimi çekti. siyah oval bir zeminin ortasında bir göz ve çevresinde “black eye specialist” yazıyordu. o sahne

    google’da araştırınca, ilginç bir bilgi edinmiş oldum:

    buna göre; o dönemde limanlarda ve inşaatlarda çalışacak işçilerin “eli yüzü düzgün” olması beklenirdi. iş için başvuran amelelerin boyuna posuna, yüzüne bakılır; at hırsızı gibi duranlar ayıklanırdı.

    çünkü gözü morarmış, yüzü şişmiş bir aday, muhtemelen iş ortamında da bela çıkaracağı için “sen gelme ulan ayı!” diye nazikçe reddedilirdi.

    dolayısıyla bar veya sokak kavgalarında ağzı burnu dağılan adamların iş bulma şansı azalırdı. işte bunların imdadına “black eye specialist” yetişirdi.

    aslen dövmeci ve berber olan bu zanaatkarlar, morarmış gözleri makyaj ve sülük kullanarak kapatır, saçı başı da güzelce tarayıp, dağılan façayı tekrar düzeltir ve bu iş sayesinde ek gelir elde ederdi. o dönemde berber ve dövmeciler müşterek mekanlarda hizmet verebiliyordu.

    bu bilgileri edinirken, the godfather’in yapımcılarına saygımın bir kat arttığını söylemeliyim. dönemin ruhunu, fiziki şartlarını ve sosyokültürel unsurlarını filmin en ince ayrıntılarına nakış gibi işlemişler çünkü.

    kaynakça:
    link
    link
    kaynak editi:
    ikonu filmde fark eden başkaları da varmış:
    black eye
    black eye-2

  • eğer bir plazaya değil de müstakil bir yapıda görüşmeye gidiyorsanız klimaların markasına bakın, çalışanların olduğu bölümde daikin, mitsubishi electric gibi fiyatı yüksek markalar varsa korkmayın,ama airfel rubenis falan gibi bir marka görürseniz görüşmeyin bile.
    alacağı cihazın en ucuzunu alan patrondan çalışana hayır gelmez defalarca test ettim tecrübeyle sabittir.
    3 yıl sonra gelen edit : tespitimi yine denedim yine işe yaradı.

  • kulaklarını kapayıp "lalalalalala" şeklinde bağırmanın feminist versiyonu olan cinsiyetçi söylem.sözde cinsiyet eşitliği sağlamaya çalışan feministlerce sıkça kullanılması da büyük ikiyüzlülüktür. sonra vay efendim ama feminizm kadın erkek eşitliği için var diye ağlıyorlar.

    genel itibari ile ad hominem olarak değerlendirilebilir. karşısındaki erkeğin fikirlerini rasyonel bir şekilde çürütemeyen kadının karşısındaki insanın erkek olması üzerinden saldırıya geçmesine yarar.

  • patron taifesini geçtim, bizzat işgüzar çalışanlar tarafından da gerçekleştirilen şey. "abi ne var yaa 2 saat daha çalışsak" şeklinde o kadar normalleşir ki sanki hayatın olmazsa olmazıdır. hatta daha da fenası, tam saatinde çıkan adamlar eleştirilir. "haah 18.00 oldu hemen çıkıyo" denir. e ne olacığıdı başka ?

    yarım kalan işlerin bitirilmesi adına elbette zaman zaman az da olsa mesai yapmayı anlayabilirim. patron baskısı altında elden başka bir şey gelmiyorsa, ya da aynı durumdaki arkadaşlarım için mesaiye kalmışlığım da çoktur ama abicim bunu normalleştirmeyin.

    şunu düşünün. günde 7 saat uyusan kaldı 17 saat. işe gitmek için hazırlanmak + trafikte geçen saatler toplam 2-3 saat. kaldı 14 saat. günlük çalışma süren 9 saat ! yani sana "yaşamak" için bırakılan süre sadece 5 saat. yemek, içmek, sosyalleşmek, eğlenmek ve bir sonraki gün çalışabilmek adına zihinsel ve bedensel yenilenme yapabilmek için sadece 5 saatin var.

    birçok makalede detaylıca işlendiği üzere günlük 4-5 saat çalışmanın kişisel ve toplumsal olarak yeterli olacağını da bir not olarak ekleyelim.

    bak yazdıkça geliyor alttan alttan. şimdi mesela "deadline" diye bir kavram var. elindeki adam sayısı belli. bu adamlar günde 9 saat çalışarak o işi 10 günde bitirebiliyor. fakat gel gör ki o adamlardan 7. gün sonunda işi bitirmeleri isteniyor. sebep ? büyük resme bakılırsa eğer ister bir inşaat projesi olsun, ister finansal rapor olsun, ister fiziksel bir ürün olsun normalden erken teslim edilmesi sadece ama sadece patronun cebine daha fazla para girmesi demek. 10 günlük işi fazla mesailerle 7 günde tamamladığın zaman x tane adam 27 saat boyunca sadece ama sadece patron adına iş yapmış oluyorsun.

    oysa pekala 2 yeni adam işe alınabilir ya da işin 10. günde bitirilmesi istenebilir. ama bunların da tamamı patronun cebinden çıkacak para demektir.

    böyle bir kurguda fazla mesai için ben nasıl isyan etmeyeyim ? "abi 2 saat kalıverelim yaa" diyen adamı nasıl makul bulayım ? saat 18.00'i vurduğu anda neden çıkmakta tereddüt edeyim ? zaten beni sömüren adamlara "al hocam az daha sömür" mü diyeyim ?

    işte bu yüzden fazla mesai yapmaktan daha çok bunun "normal" görünmesi sinir bozucu benim için.

  • morgan freeman'a bir röportajında sorulur:

    "shawshank redemption filminde zenci bir mahkumu oynadınız....."

    sorunun devamı gelmeden freeman muhabirin sözünü keser:

    "ben zenci bir mahkumu oynamadım. ben zenciyim ve bir mahkumu oynadım."

  • cevabı benim için net (bkz: çalışmam) olan soru cümlesi. resim yaparım, bol bol kitap okurum, basketbol oynarım, kamp yaparım, trekking yaparım, hiking yaparım daha bir dünya hobime bir dünya zaman ayırırım ama asla çalışmam.

    hiçbir şey yapmıyorsam 365 gün yatarım ama yine çalışmam.

  • 11.000 tl maaş alan biri nasıl kadıköy veya çevresinde oturabilsin? galiba patron olunca böyle oluyor, çalışan kesimin maddi sıkıntılarını göremiyor, anlayamıyor, fark edemiyor oluyorsunuz. ayrıca neden kadıköy? günümüzde artık ulaşım kolay, avrupa kıtasından bile gelmek max 1.5-2 saat.
    neyse daha da yazardım da başlık bariz bir şekilde troll başlık olduğunu belli ediyor :)

  • geçen gün iş yerimize bi abi geldi, ben de karşılamak için yanına gittim. baktım arabasında 3 demet çiçek var.

    - abi hayırdır 3 demet çiçeği ne yapacaksın dedim?

    - bugün benim hanımın doğum günü ona çiçek alırken 2 kızıma da çiçek aldım, her zaman böyle yaparım dedi. (adamın 2 kızı bir oğlu var).

    - neden dedim?

    - kızlar çiçeğe alışsınlar, doysunlar böyle şeylere. yarın hıyarın biri kızlarımı basit bir çiçek alarak etkileyip kandırmasın, üzmesin dedi.

    benim de tecrübelerime göre it kopuğun, ailesinden ilgi görmemiş kızları etkileyip kandırması çok kolay. anne babasından ilgi ve sevgi görmemiş kız, belki bir çiçeğe boş beleş bir oğlana aşık olup kendini kaptırabiliyor. ama iyi ailede yetişmiş, iyi babaların görmüş geçirmiş kızlarını kötü erkekler kandıramıyorlar. iyi aile kızları eş seçiminde daha rasyonel tercih yapıyorlar.

    adamın bu görüşü çok hoşuma gitti, inşallah ileride evlenirim ve allah bana da bir kız çocuğu nasip eder. ben de kızıma çiçek alırım.