hesabın var mı? giriş yap

  • dün can havliyle çocuklarımı okula almaya gittiğimde hepsi sınıflarını kümeler halinde bir araya toplamışlardı. özellikle anaokulu çocuklarını görmeniz lazım civciv gibi yapışmışlar bacaklarına, kollarına. deprem olduğunu anlamayan öğrenciler bile korkmuştu. çünkü normal olmayan bir şeyler vardı herkes bahçedeydi. küçük kızım '' anne midem bulanmaya başladı öğretmenim arkadaşlarımla birlikte bizi dışarı çıkardı.'' dedi. o hengamede çocuklar korkmasın diye ellerinden geleni yaptıklarından adım gibi eminim.

    o an düşündüm de acaba kendi çocukları nerede, muhtemelen onların da çocuklarına bir öğretmen sahip çıkıyordur. çocuklara sahip çıktıkları ve soğuk kanlı oldukları için çok teşekkür ediyorum. iyisi, kötüsünü bir yana bırakıyorum ama böyle durumlarda gerçekten bir anne- baba yerine geçebiliyorlar. bahçede o çocuklar korkmasın diye oyun oynayan, dans eden öğretmenlerin yaş gözetmeksizin ellerinden öperim, işleri çok zor allah yardımcıları olsun.

  • en yakın arkadaşım 2 sene önce evlendi. öncesinde 4 sene devam eden ilişki ve nişan süreci vardı. toplamda 6 sene. ben nikah şahidi oldum, o derece yakınız. evlerine gidip gelirdim, ilişki başından beri eşini de çok iyi tanıma imkanım oldu. ev istediler, arsalarını vs satıp sıfır ev aldı benim arkadaş. kır düğünü istediler en güzeli yapıldı. eşya şu marka 10 tane bilezik bilmem kaç tane ondan dediler hepsi yapıldı. gerçekten sevdiği için arkadaşımın tüm ailesi seferber oldu maddi ve manevi. her şey istedikleri gibi yapıldı. sonra 2 sene evlilik süreci sonunda, arkadaşımın bu virüs yüzünden işsiz kalması ile kız değişmeye başladı. ki o süreçte aldığı işsizlik maaşı ile geçimini devam ettirdi. ama daha ilk zorlukta kız sen bana bakamıyorsun, istediğim gibi gezip tozamıyorum demeye başladı. boşanmak istedi. biz şaşırdık. evin içinde tartışmalar olmuş tabii bize de anlattılar. ama sonra ailesi gelip kızlarını aldı. sonra biraz beklediler ama babası arayıp kızım boşanacak, altınların hepsi bizim olacak, eşyaların yarısını istiyoruz demiş. niyetleri para olduğu belli oldu, bizim arkadaş biraz saf ve yuvasını kurtarma derdinde baktığından olaylara diğer yüzünü görememiş, işsizlik üstüne eşinden darbe yemesi onu bunalıma soktu. o da istemiyorum artık, bu zor durumda en ufak sorunda bu hale geldiyse daha olmaz dedi. ki 2 hafta sonra dava açmışlar. mahkeme celbini okudum, 100 milyar talep edip, tüm altınları, eşyaların yarısını ve 1000 tl nafaka istemişler işsiz adamdan. yazdıkları iftiralara okudukça ben güldüm ama kendimi onun yerine koyup düşününce, bu kadar emek sonrası karşılığında yazanları okuyunca, inanılmaz ağır. kızın avukatı zaten boşuna uğraşmayın, altınları ne yaparsanız yapın mahkeme bize verecek, kanun böyle demiş. neden yazdım bunu derseniz. genellemelerinizden nefret ediyorum. her erkek aynı değil! köpek gibi çalışıp, evden dışarı bile adım atmayan, akşam eve gelip eşine yemek yaparken bile yardım eden bir adamı bile bu şekilde terk edebilen kadınlar var! demem o ki, herkes aynı değil, herkesin hikayesi de aynı değil!

  • iki gunlugune yurt disina giden arkadastan gelmis: "ulkeyi iki gun terk ettik teror bitmis, israil ozur dilemis, aylar sonra milli takim mac kazanmis... tek sorun ben miydim arkadas!!! bi' kac gun daha donmesem super guc olacak memleket"

    hayir yani iki gunlugune gittigi ulkede de hukumet düştü.

  • bakın reklam yapacaksanız bu gibi firmaların reklamlarını yapın. hep boykot çağrısı yapıyoruz o markaya bu markaya diye.

    bir kere de vatansever firmaları destekleyelim ki sermaye bizde kalsın.

    starbucksları zengin ettiniz elit görüneceğiz diye. algilarınıza türk malı kötüdür diye yer ettirdiniz!

    hayır efendim hayır. türk malı iyidir. türk malını desteklersek daha zengin bir toplum olabiliriz. tabii ki içimizde de var kötüler. işini iyi yapmayanlar. ama yapana da destek gösterelim.

  • yazarlara maaş yatmasının geyik olduğunu sanan safları ortaya çıkarmıştır. bir de diyor ki hostingcileri akıllı sanardım.. sabah sabah iyi güldüm..

  • ortaokul ve lise yıllarımda, tekrar bölümlerini izlediğim dizi.

    dizi olmadık zamanlarda karşıma çıktığından dolayı, diziyi büyük bir stres içinde izlediğimi dün gibi hatırlıyorum. dizinin okul zamanında ekrana çıkmaması ve dizi ekrandayken evde kimsenin olmaması için dua ederdim. çünkü dizi, babamın sevmediği türden ilişkilere ve diyaloglara sahipti. babam zaten, okuduğum kitaplara karşı da büyük bir önyargı ile yaklaşır, yoldan çıkıp da aysel gibi bi kadına dönüşmemem için çaba gösterirdi. ben ise cesur’un benim sevgilim olması için, bursa’dan istanbul’a koşup, tüm varlığımı onun varlığına armağan edecek hislerle dolup taşardım.

    dizi o kadar içten, o kadar bizdendi ki; şaşıfelek çıkmazı’na gidiversem, inci çayı ocağa koyup, sebahat çekirdekle koşuverecek gibiydi. cesur denilen maymunu, tırnaklarımı kemirerek izler, “allam nolur bu çocuğu kimse sevmesin de, bana kalsın” diye, okuyup üfledikten sonra, 3 kez öperek, yüreğimin en tenha yerine kaldırırdım.

    yıllar sonra, başkalarının da bu diziden haberdar olduğunu öğrenince, çok şaşırmıştım. daha sonra, öss stresiydi, üniversitesiydi derken ben hayattan koptum. dizi noldu, feru kimlere vuruldu, cesur kaç kez aşık oldu, inci’nin bacakları gerçekten güzel miydi öğrenemedim. şimdi almanca’dan, işten, çocuktan, hayat telaşından fırsat buldukça, internetten diziyi açar, gözlerim dolu dolu çocukluğumun, gençliğimin arka sokaklarında aysel ile çekirdek çitler, eşime dönerek, “biliyor musun schatz, eski türkiye, siz almanlar’ın düşündüğü gibi bir yer değildi” derim.

  • açılıyor diye dünyayı ayağa kaldıran andavalların neden anlamadığını anlayamadığım durumdur. 1.3 km'lik tünel için dünyada ilk muamelesi yapıp somali'den başbakan getirteceksin, arızalanınca biz demiştik diyenlere andaval diyeceksin.

    andavalın bayrak taşıyanı sensin be arkadaşım.

  • evrimleşmemiş,özgüvensiz bir primatın yaptığı gövde gösterisi.
    senin neyine kahve içmek, ancak yalaktan su içmek yakışır sana.

  • ural ile altay dilleri arasında doğrudan organik bağ bulunmadığı gerekçesiyle, yani bir proto ural-altay dili bulunmadığı veya saptanamadığı için 1960'lardan beri artık kabul görmemekte olan dil ailesi hipotezidir.

    şimdi ural ve altay dilleri çok net birtakım benzerlikler göstermektedir. her ikisindeki ortak dil bilgisi özellikleri çok belirgindir ve temel noktalardadır:
    her iki grupta da:
    1- sondan ekleme/türetme(agglutinasyon)
    2- ünlü uyumu
    3- özne-nesne-fiil(sov) dizilimi
    4- cinsiyetsizlik(feminen-maskülen yokluğu)

    görülür.

    velhasıl sıkıntı kelime dağarcığı noktasında başlar. ural ve altay dilleri arasında aynı kökten olduklarını belirtecek bir kökensel dağarcık benzerliği sözkonusu değildir. (hint-avrupa dilleriyle karşılaştırınız: farsça - birader, almanca- bruder ; ingilizce - star, farsça - sitare)

    gramer benzerliğine rağmen kelime kökleri aynı veya benzer değildir, genelde tamamen farklılık gösterirler. belli başlı birtakım benzer kelimeler vardır. ancak bunlar loanwords(kiralık kelimeler) olarak tanımlanmaktadır. zira altaik ve uralik insanların birbirine yakın bölgelerde, benzer yaşam tarzıyla yaşadığı bilinmekle beraber, bunların birtakım bir arada yaşam yahut ticaret ilişkileri içine girdiğine dair kuvvetli bulgular vardır.

    bu kadar gramer benzerliği bir yandan, akla şöyle bir olasılığı getiriyor:

    ural-altay insanları tarihin bir noktasında belli bir ortak dili konuşurken bir noktada dağılarak ayrılmış ve bu gruplardan biri, başka insan gruplarıyla karşılaşmak suretiyle benzer gramer üzerine farklı ve yeni bir kelime dağarcığı inşa etmiş olabilirler.

    japon ve kore dillerinin altaik statüsü halen bir ölçüde tartışmalıdır. ancak bu iki dil hakkında pek detay bilmediğim için buna girmekten kaçınıyorum.