hesabın var mı? giriş yap

  • yaygın kanının aksine daldan düşmesini beklemeden meyve yiyebilen kişilerdir. bitkilerin de besin zincirinde yem olmadan yaşama ve üreme hakkı bulunduğunu savunur ve bu yüzden genelde bitkinin yaşayan kısmı anlamına gelen sebzeleri yemezler, bitki üretim organlarının etrafındaki besleyici madde birikimi olan meyveleri tercih ederler. çoğu meyvenin tohumları ise sindirilmediğinden meyve yemek bitkilerin üreme döngülerine müdahale etmez, aksine kendilerini yemek, tohumları vücutta uzak mesafelere taşımak demek olduğundan bitkiler için avantaj bile sayılabilir.
    en mükemmel ancak malesef sağlıklı yaşam açısından imkansıza yakın bir beslenme çeşididir frutaryenlik. keşke arı falan olsaydık.

  • son ukome toplantısında denetim talep eden taksiciler odasının isteğinin ivedilikle yerine getirilmesi hadisesi.

    her gün fazla değil 20 tane zabıtayı sahaya süreceksin izle komediyi. 20 zabıtanın maaşı tek günde toplanır zaten. seve seve düzene girecekler..

  • burda yazdığım entry'yi görüp beni aramak istemişler, buyrun arayın dedim. beni arayıp yaptıkları tek şey, ücretin 69 lira olduğunu tekrar hatırlatmak oldu. bu ücretin diğer bankalarda çok daha ucuz olduğunu, garanti'de niye bu kadar pahalı olduğunu sordum, "fiyat politikamız bu" cevabını verdiler.

    kendilerine çok teşekkür ederim. en kısa zamanda 3 hesabımı da kapatıp, başka bir bankaya geçeceğim. o 69 lirayı vermeyeceğim.

  • black panther ile kazandığı en iyi film müziği* oscar ödülüne oppenheimer ile ikinci kez kavuşan severek dinlediğim isveçli besteci. görsel

    ludwig göransson, çağdaş film müziği dünyasının parlayan yıldızlarından biri ve 40 yaşına gelmeden 2. akademi ödülünü aldı. eşsiz müzikal yeteneği ve yenilikçi yaklaşımıyla göransson, her projesinde kendini tekrar etmeden o filme özgü müzikler besteliyor. black panther filminden çıktıktan sonra müzikleri ne güzelmiş kim bestelemiş acaba diye kendime sorduğumu hatırlıyorum. bu filmdeki müzikleri, ona ilk oscar'ını kazandırdı. daha sonra the mandalorian ile şahane müzikler dinletmeye devam etti.

    göransson'ın müzikal tarzı; afrika müziği, hip-hop, elektronik ve geleneksel film müziği öğelerini harmanlayarak bir araya getirmesinden oluşuyor.

    hans zimmer & christopher nolan işbirliği sinemaya dair en sevdiğim şeylerden biri o yüzden tenet'te ludwig göransson'u görmek ilk başta şaşırtmıştı ama çok iyi iş çıkarmıştı.

    gelelim ödül aldığı oppenheimer'a; bestelediği can you hear the music abartısız söylüyorum dinlediğim en güzel soundtracklerden biri. bir fizikçinin zihnindeki merakı, endişeyi, tutkuyu ve korkuyu çok çok iyi yansıtıyor.

    ludwig de bu müziğin yapılış sürecini şöyle anlatıyor:

    --- spoiler ---

    oppenheimer; nolan'la benim ikinci filmim, daha önce tenet çektik. arada birlikte müzik dinleriz ve filmler hakkında konuşuruz ama üzerinde çalıştığı projenin ne olduğunu bilmiyordum. daha sonra beni aradı ve senaryoyu bitirdikten sonra gelip yeni filminin senaryosunu okumak isteyip istemediğimi sordu ve dedi ki; “müziğin nasıl olmasını istediğimi sana anlatacak pek fazla şeyim yok ama bir fikrim var ve o da oppenheimer'ı canlandırmak için kemanı kullanmak”ben de bunun harika bir fikir olduğunu düşündüm. çünkü eşim serena başarılı bir kemancı ve hemen kayıt yapmaya başlayabilecektik.

    chris, performansa bağlı olarak kemanın en etkileyici enstrüman olduğunu söyledi. onu hem romantik bir şeye hem de korkunç bir şeye dönüştürebiliyorsunuz ve bu duygular arasında gerçekten hızlı bir şekilde geçiş yapabiliyorsunuz dolayısıyla bu, senaryoyla ve oppenheimer'ın doğasıyla ayrıca onun karmaşık karakteriyle çok bağdaşıyordu.

    senaryoyu okuduktan sonra yaptığım ilk iş serena ile kayda başlamaktı ve kemanı manipüle edip farklı bir şeymiş gibi ses çıkarmaya çalıştığımız demolar kaydettik.

    uyumadan geçirdiğimiz günler ve gecelerin üzerine bir parça çıkarttık ama bu müzik parçasının en zorlu kısmı, bunu gerçek müzisyenlerle nasıl canlı olarak kaydedebileceğimizdi çünkü buna bakıyorum ve müziğin büyüme şekli ve tempo değişiklikleri çok düzensiz, bunu tek bir müzisyenle yapabilir ve kulağa hoş gelmesini sağlayabilirsiniz, ancak aynı tempo değişikliklerini yapmak için dört ila altı yaylı çalgıcının bunu birlikte çalması gerekiyor.

    tüm orkestra bunu nasıl yapabileceğimizi anlamaya çalışırken bunu pek çok farklı şekilde kaydederken ve bunu los angeles'ta dünyanın en iyi müzisyenlerinden bazılarıyla kaydediyoruz. ilk düşüncem bunu yedi barda kaydetmemiz oldu. tek seferde kaydedip daha bilgisayar üzerinden kesip birleştirmeyi denedik, yaptık ve kulağa hoş geldi ama bir bilgisayar tarafından yapıldığını, canlı olmadığını ilk dinleyişte anlayabiliyorsunuz. daha sonra nota yazımını ve tempoyu iki katına çıkararak yolunu bulduk.

    devamı youtube'da link

    --- spoiler ---

    can you hear the music; oppenheimer'ın öğrenci olarak geçirdiği zamanı temsil ediyor. öğrenmenin getirdiği heyecanı, neşeyi, zorluğu gösterirken filmin diğer önemli parçalarına da ilham kaynağı oluyor.

    işte bu can you hear the music'i duyduğumuz filmin ilk kısmında oppenheimer'ın asıl amacının bilimin insanlara nasıl yardımcı olabileceğiyle ilgili olduğunu görüyoruz. müzik de ilerleme, umut ve parlak bir gelecek fikri canlandırıyor aklımızda.

    ancak filmin ikinci yarısında oppenheimer'ın icadının nasıl dünyanın tamamen yok olmasına yol açabileceğini gösterirken müzik farklı bir hale bürünüyor, hızlanıyor ve rahatsız edici hale geliyor. filmin sonunda çalan destroyer of the worlds bu parçanın tam tersi.

    bu iki müzik kulağa benzer gelse de zıt duygular hissettiriyor. bence ludwig, hans zimmer'in interstellar'da yaptığı gibi aynı melodiyi farklı duyguları temsil etmek için kullanarak mükemmel bir iş çıkarmış. film müziklerinin çok daha derin anlamlara sahip olmasını seviyorum.

    toparlayacak olursam harikasın ludwig! umarım uzun yıllar bize böyle güzel müzikler dinletmeye devam edersin.

    filmin müziklerine üzerine daha detaylı inceleme (bkz: can you hear the music/@niye zahmet ettiniz)