hesabın var mı? giriş yap

  • yeni kaynatılıp hafif ılıtılmış süt
    tam bir çocukluk dönemi travması. üst kat komşumuzda misafirlikteyim. evin annesi hacer teyze sağolsun öküz doyuran boy bardakta süt getirdi.
    ben normalde süt içmem, hele sıcağa yakın asla.
    kendi kızına (benden 4-5 yaş büyük) döndü dedi ki, "bak nilüfer, sen içmek istemiyorsun ama .... nasıl içiyor gör de örnek al" diye uzattı sütü bana.
    ya ben görev bilinci insanıyım yazık günah değil mi bana?
    sütün tepesinde de kaymak oluşmuş yeni kaynadığı için.
    ben o görev bilinciyle diktim sütü kafama nefes almadan içmeye çalışıyorum.
    içtim de.
    (gördün mü nilüfer içtim? pislik nilüfer.)
    midem ağzıma geliyor, kustum kusacağım tutuyorum kendimi.
    kapı çaldı annemler almaya geldi beni. ben nasıl koşuyorum kapıya, aşağı eve ineyim de orada kusayım ayıp olmasın hacer teyzeye diye.
    annemle hacer teyzenin muhabbet edesi tuttu mu... kapıda bık bık konuşuyorlar. annemi iteliyorum gidelim diye, dur diyor. ben kusma suratı emojisi gibi durdum durdum. en sonunda bir patlamışım, ortalık suç mahalline döndü.
    duvar, yerler, tüm antre süt içinde.
    "aaaa" diyorlar.
    ne "aaaa"??? ben elimden geleni yaptım, suç sizin! nilüfer de odasından çıkmış bana bakıyor.
    (bok iç nilüfer.)
    daha da ılık süt içmedim ben.

    edit: "ışık ılık süt iç" diyerek beni yeşillendiren ve yeşillendirmeyi düşünen, ilkokul fişleriyle cebelleşmiş tüm arkadaşlara selam ederim.

  • genel kavramların hiçbir varlıkları olmadıklarını ve sadece birer ad'dan ibaret bulunduğunu savunan öğreti.

    adcılığı, on birinci yüzyılın sonlarına doğru, compiegne papazı roscelin ileri sürmüştür. roscelin'e göre genel kavramlar, bir takım seslerden ve adlardan başka bir şey değildirler, sadece birer "müsemmasız isim"dirler ve hiçbir gerçeklikleri yoktur... roscelin'un bu savı, din kurumunu ve kiliseyi temelinden sarsmıştır. çünkü din kurumu ve kilise, başta tanrı kavramı olmak üzere, tümüyle genel kavramlara dayanmaktadır. genel kavramlar gerçek sayılmazsa, din ve kilise de gerçek sayılamaz. bu yüzden, hemen bütün ortaçağ, adcılar'la genel kavramları gerçek sayan gerçekçiler'in kavgalarıyla kaplanmıştır.

    abaelardus, kavramcılık öğretisini ortaya atarak her iki düşünceyi uzlaştırmaya çalışmıştır... adcılık, öğreti olarak on birinci yüzyılda ortaya atılmakla beraber, düşünce olarak pek eskidir. antikçağ yunan düşüncesinde de stoacılar ve epikuroscular adcıydılar. kinik düşünür antistenes, platon'un gerçek saydığı ide'leri için "atı pek iyi görüyorum ama atlılığı göremiyorum" demişti. aristoteles de platon idelerinin gerçekliklerine karşı çıkmıştı. islam felsefesinde de, başta ehli sünnet olmak üzere, pek çok düşünürler adcılığı tutmuşlar ve dışımızdaki bağımsız varlıklarla ilişkili olmayan mefhûmâtı sırfa'yı "müsemmâsız isimler" saymışlardır. onlar için de gerçek, ancak nesnel varlığı olan şeylerdir.

    on dördüncü yüzyılın adcı gizemcileri bu savı geliştirerek kiliseyi sarsmışlar, dinle dünya işlerinin ayrılmasını sağlamışlardır.
    on sekizinci yüzyılın duyumcuları da adcıdırlar. duyumcu condillac "tümeller addan başka bir şey olsalardı tümel olamazlardı" demektedir...

    adcılık, ortaçağın koyu karanlığı içinde yepyeni bir dünya görüşüne temel hazırlayan çok önemli ve ilerici bir öğretidir.