hesabın var mı? giriş yap

  • no code order olarak da bilinen, bir hastanın kalbi durduğunda yaşama döndürmeme kararı. yazılı olarak bildirilen bu karar hastanın kendisi tarafından ya da belirli durumlarda (şuurunun kapalı olması ya da daha önceden böyle bir karar mevcut değilse kalbin durmasından sonra) hasta adına karar verme yetkisine sahip kişi tarafından alınır. özellikle ölümcül hastalıklarda daha fazla acı çekmeden, dirilip dirilip tekrar aynı şeyleri yaşamadan huzurla göçmek isteyen hastaların tercihidir.

    bir de kardeşi vardır do not intubate şeklinde (dni), bu da aynı durumun solunum durması durumunda gerçekleşmesi halidir, genellikle dnr / dni birbirinden pek ayrılmaz zaten.

    ailemizin doktoru gregory house dnr'ın ne anlama geldiğinin altını foreman'e verdiği aşağıdaki ayarla oldukça iyi bir şekilde çizmiştir:

    'dnr means "do not resuscitate", not "do not treat".'

    not: tahmin ettiğiniz gibi bu abd sınırları içinde geçerli bir terimdir (gıcık olanlar olabilir, o zaman yeni zelanda ve avustralya versiyonunu verelim: nfr = not for resuscitation), ne yapalım burada house m.d. çekildi de biz mi izlemedik? tabii bir doktorlar mevzusu da var ama o konuya hiç giresim gelmedi.

  • iki kişi boğuşurken patlayan silah sonucunda iki tarafın da birden gözlerini faltaşı gibi açması ve kimin öldüğünün anlaşılması için bir sonraki bölümün bekletilmesi.

  • hayatımın üç koca yılını harcadığım faaliyetler bütünü (14-17 yaş aralığı). allah belasını versin böyle işin... mahalledeki elektrik trafosunun içinde birleşik kaplar deneyi yaptım, belki yüksek düzeyde elektrik akımına tutulursam süper güçlerim olur diye düşünmüştüm. deney, bekçinin beni kovalamasıyla sonuçlandı. hıfzıssıhha'ya gittim; hormonlu tavuklarla, koyunlarla kucak kucağa uyudum. acımasızca dövdüler...

    onlar olmadı tübitak'ta çalışan arakadaşlarımın yanına gittim ve bir bardak suyun üzerine a4 kağıdı kapatıp bardağı ters tuttum. sözelci olduğum için* bildiğim bir kaç deneyden biriydi bu. su dökülmedi ama amacıma da ulaşamadım... gamma ışını, beta ışını, radyasyonlu börtü böcek varsa gönüllü deney olayım dedim, annemi babamı çağırdılar. çok acılar çektim... çok acılar çektim ama yılmadım demeyi çok isterdim. ama yıldım tabii, çünkü sözelci olduğum için* çok fazla deney gelmedi aklıma. bir de yetkililerin davranışları beni üzdü. bu ülkede bilim yapmak gerçekten çok zor... bu kafayla da bizden nah süper kahraman çıkar.

    *not: sözelci olduğum için öss'de biyoloji sorulardan yaptım birkaç tane. çünkü sözelcilier aslında birkaç biyoloji sorusu yapabilir, çünkü o da sözel bir konu gibi biraz.

  • başlık: camel fıkrası yazdım beyler toplanın

    camel 6 buçuk lira olduktan sonra iki arkadaş hep camel almaya başlamışlar bir yerde buluşup otururken paketleri karışır olmuş ondan sonra adam arkadaşına senin paketin de camel benimkide bundan sonra seninkinin adı mustafa camel olsun demiş.

  • düşünseniz de çocuklarınızla gezintiye çıktınız yanınızdan birisi 1 tonluk makine ile 370km/h hızla geçiyor.

    devletin böyle adamların ehliyetini 5 yıl gibi süreyle alması gerekiyor.

    o yollar halk için.

    hız yapacaksan piste git. bu adamı tutuklamayan ve ehliyetini almayan devlet, devlet değildir.

  • hakaret gibi tesbittir. yavşak olanın yavşaklığı en yavşakça savunma biçimi "sen de olsan sen de yaparsın" dır.

    işin doğrusu "bana 100.000 lira verseler anamı satar, kapıda beklerim rahatsız etmesinler" dir.

    kendi adına konuşmalı herkes..

  • sene 1986 istanbul - mugla seferi - pamukkale turizm

    yas 16dir, henuz yeni yeni tek basina yolculuk yapilmaktadir, otogara gelindiginde gorulen otobus zamaninda pek ender bulunan avrupa bir 302 olup (http://www.schweighofer-zoehrer.at/…es/klimabus.jpg )way be bunla gidiyom demek helal ulan nidasiyla binilir ve en on sira sofor caprazinda 4 nolu koltuga kurulunur.
    yan koltuga oturan universiteli gence selam verilmesi suretiyle yolculuk kolonya servisi ile baslar.
    otobus orjinal alman olup tiss tiss yaylanarak yol almaktadir, aksam nasilsa yolda susurlukta duracak bu, ben birsey yemeyeyim, orda ayran tost manyagi olurum dusuncesi ile birsey yenmemistir.
    susurluga varilir ama nasil yanidir? herzmankinden farkli bir konaklama tesisinde (kulubesinde) durulmustur.
    neyse ben surdan 3 tost 2 ayran gomeyim farketmez diyerek iceri girilir fakat aci gercekle karsilasilir o nefis susurluk tostundan yapilmadigi gibi mekanda sadece normal sandvic ekmegine sucuklu tost imal edilmektedir.
    hay anasini diyerek neyse abi sen ordan 2 sucuklu bir ayran ver diyerek urunler hizla tuketilir.
    gercek yol hikayesi ise simdi baslamaktadir. 16 yasindaki genc bunye bunu farketmez bile tabiy..
    yemek hadisesinden bir saat kadar sonra vucuttan once sicak hem nakabinde buz gibi bir ter bosanir. hasik.. noluyo demeye kalmadan alinda biriken sayisiz ter damlaciklari ile mide ve bogazda bir yanma bir gegirti hissi uyanir..
    evet mide bulanmaktadir. super otobusumuzun durdugu dandik mola yerindeki pis sucuklu tostlar neden olmus olmalidir, ama bu mide bulantisina "ulan gicir gicir alman 302 otobusu kusmuk manyagi yaparmiyim" dusuncesi eklenince yukselen adrenalin ve yalniz olmanin verdigi korkunc duygu alinda biriken ter damlalarinin hizla sakaklardan akmasina sebep olur.
    artik geri donulmeyecek nokta gecilmistir. mide ulan bana bu hiyarligi nasil yaparsin dercesine inatla bulanmakta, yemek borusuna eksi sular gondermektedir.
    yanda oturan universiteli gence "abi cok kotu oldum ben bi torba poset bisi bul bana" diyerek en arkaya muavinin yanina yollanir, 1 dk icinde aci gercek ogrenilir, muavin arkada sizmis ve torba yoktur.
    derin ve hizli nefes alma yontemleri ile kusmuk geciktirilmekte olsada aci sona yaklastigi icten ice hissedilmektedir artik ...
    sofor "abim iyimisin bak su isiklari goruyomusun abim orda durucaz mola vericaz az dayan" diyerek 500 m. otedeki mola yerini isaret etmekte, genc bunye ise tum otobuse rezil olmamak icin artik yanindaki sirt cantasini bosaltip onun icine comkureyim olmazsa diye dusunmektedir. ama bunu beceremez oyle ya tum elbiseleri onun cantanin icindedir.
    mola yerine yuz metre kala, bu korpe bunye bukadar eziyete dayanamaz ve exorcist filmlerine tas cikartacak bir gorsel solen ile agzindan yaklasik 2 lt/sn hizla 4 nolu koltuktan tum on camin sag bolumunu kaplayacak nitelikte bir kusmuk firlatir. sofor aci aci bakar. ve hareketin akabinde mola yerine girer. kapiyi acar merdivenlerden bir selale gibi kusmuklar akmakta ve yere damlamaktadir, kekeme muavin uyanmis olaya endike olmus ancak ruya gordugunu sanmaktadir.
    oysa hersey gercektir, yasanmistir.

    (bkz: o benim)

  • peşin söyleyim, 12 yıl deneyimli bir inşaat mühendisiyim. teknik terimlere girmeden herkesin anlayacağı şekilde yazacağım

    100 m2 evin maliyeti x lira demek yanlış bir cümledir. ev müstakil mi, bina mı, bina ise kaç katlı toplam kaç daire var, kullanılan malzemenin kalitesi nedir vs. diye bir çok etken vardır. aşağıda detaylıca açıklayacağım bazı örneklemeler yapacağım ancak en basit örnek, 100 m2 evde 100 m2 parke veya seramik ve mermer vardır zemininde. şu anda m2'si 80 tl'ye laminant parkede var 90 euroya laminer parke de var. 100 liraya seramikte var 2000 liraya granitte var.

    maliyetlere gelecek olursak, 90 m2 müstakil hafif çelik ve betopanla bir ev yaptırıyoruz. inşaat maliyeti 280 bin tl olabildiğince düşük kalitede diyebilirim, elektrik,su,izin vs. gibi konulara 150 bin tl harcandı. yani düşük kalite hafif çelik 90m2 müstakil bir evin maliyeti 430 bin tl, eğer betonarme yaptırsaydık yaklaşık olarak 480 bin tl tutardı.

    gelelim binalara, 5 katlı 10 daireli bir bina yapalım her katında 100 m2'lik 2 daire olsun. bir daire için maliyetlerimiz neler, elektik,su,doğalgaz tesisatları, bims-tuğla bloklar,alçı,sıva,boya, zemin kaplaması, kapı,dolap, doğrama camlar vitrifiye malzemeleri

    ortalama bir kalitede yaptığımızı düşünelim. tahmini metrajlara göre fiyat vermek gerekirse

    bims,tuğla malzeme artı işçilik 20 bin tl
    alçı sıva boya malzeme artı işçilik 25 bin tl
    zemin kaplaması malzeme artı işçilik 25 bin tl
    kapı-dolap malzeme artı işçilik 50 bin tl
    doğrama ve camlar malzeme ve işçilik 30 bin tl.
    vitrifiye malzemeleri ve montaj işçiliği 20 bin tl
    bina ortak alanlarında ki ince işin daireye düşen payı 15 bin tl

    elektrik mekanik tesisatlar, kombi ve işçilikler 80 bin tl (daha fazlada olabilir)

    kaba inşaat hariç bir evin maliyeti ortalama olarak, 265 bin tl tutuyor. kaba inşaat fiyatları binanın kapalı otoparkı yani bodrum katı var mı, zemin toprak türü, temel türü, deprem bölgesi vs. gibi durumlara göre değişkenlik gösteriyor. çok kaba bir hesap yaparsak bir daireye bina ortak alanlarıyla birlikte düşen beton 75 m3 demir 8 ton desek, 180 bin tl gibi bir rakam çıkıyor. bina yapılırken ki harfiyat vs eklersek 200 bin tl alabiliriz.

    yani ortalama olarak 100 m2 dairenin kaba+ince iş maliyeti 465 bin tl gibi bir rakam çıkar. imar izni yapı izni elektrik su doğalgaz bağlantıları vs için daire başı maliyete 40 bin tl eklersek rakamımız yaklaşık 500 bin tl.

    eğer bir müteahhid, arsa sahiplerine %50 veriyorsa bir dairenin maliyeti 1 milyon tl'ye ulaşmış olacak. böyle bir yatırım yapacağı yerde en az %30 kazanmıyorsa zaten böyle bir işe girmez bu durumda fiyatımız 1.3milyona ulaşmış durumda...

    ancak sorun şudur ki, bu maliyet yozgatta'da böyle, kadıköyde'de böyle...

    ek not: herşeyi en kötü kalitede yaparsa, evi dolapsız vitrifiyesiz vs. teslim ederse tabiiki bu maliyet daha da azalır.

    bir diğer ek not: şu an büyükşehirlerde yapılan lüks toplu konutlarda emin olun bu maliyetler yazdıklarımın 2 katı. ankara'da inşaatı devam eden bir sitede kullanılan parkenin m2 fiyatı 60 euro, banyodaki seramiğin m2 fiyatı 450 tl, kullanılan boya (jotun marka) fiyatı emsallerinden 2 kat pahalı, amerikan kapı yerine mdf kapı kullanılıyor bir kapının fiyatı 9000 tl . sadece duş bataryası 4000 tl. ayrıca çok lüks ortak alanlar yapılıyor. böyle bir sitede bir dairenin maliyeti 800 bin tl'leri bulmaktadır.

  • vaaay, demek artık merkezde para verip troll'lük yaptırdıkları yetmiyor, yine para verip haberlerde figüran olarak da oynatıyorlar ha? dediğimdir. argümanlar ise 90'larda atatürkçü kesime yönelik ne varsa hep aynı. ne yazık ki sınıfta kaldın furkan. söylediklerinin çoğu da bence yalan. ayrıca dezenformasyon içerik ve manipülasyon amaçlı. işte bu yüzden, furkan gibiler bu tür yalanlara daha fazla devam edemesin diye, 24 haziran'da bunlara karşı o pusulalara mühürleri çatır çatır basacağız.

    ek: hahahahaha! millet başörtüsü taktı diye elektrik falan vermiş seküler kesim, atatürkçüler bunu yapmış. evet 250 watt'a ayarlayıp elektrik veriyorduk, hıhı! sandalyeye oturtup ayaklarına su döküp, suya elektrik veriyorduk öyle yanıyorlardı o zaman daha zevkli oluyordu... tövbe tövbe! furkan en sonunda kafası çalışan bir amcadan ağzının payını tepsiyle almış. yazık yine gelip sözlükte dezenformasyon başlıklar açmaya devam edecek.

  • (bkz: pis tuvalet)

    üniversiteye kadar okumuş bir öğrencinin nasıl olup da tuvaleti bu derece kirli bırakabileceğine akıl sır ermiyor.
    keşke ygs'de tuvalet eğitimi ile ilgili soru sorsalar, bazıları elenir belki.

  • koreli bir kız ''omg beautiful city ... have a good one ^_^'' yazmış altına.

    ya biz hariç dünyanın ölümüne iyimser olması ile açıklanır bu durum, ya da bu kızımız kore'nin çemişgezek ilçesinden.