hesabın var mı? giriş yap

  • one piece ve oda gerçekleri-1
    oda'nın, one piece editörlerinin, one piece magazin ve diğer yazılı-görsel yayında geçen one piece ile ilgili içeriklerini japonca'dan ingilizce'ye çeviren “sandman” nickli bir twitter kullanıcı var. kendisinden izin alınarak bu çevirilerden ilgi çekici olanları burada çevirerek, one piece severlerle paylaşmak istiyorum.

    1) oda, luffy karakterini tasarlarken luffy'i için asla düşünce balonu kullanmayacağına karar verdi, yani 20 küsür yıllık seride luffy'i asla içinden düşünürken göremeyiz. luffy “aklında ne varsa dilinde de o var” deyimine birebir uygun biri. bu yüzdendir ki her yerde aklına geleni söyler.

    mr. sunday isimli televizyon programına göre luffy'nin düşünce balonuna sahip olmaması, shueisha editörlerinin one piece'i defalarca reddetme sebeplerinden biridir. çocuklar, jump dergisinin ana okuyucu kitlesi, ana kahramanın ne düşündüğünü anlayamayacaklarını düşünmüş olmalılar.

    2) oda'nın son one piece dergisinde 1000. bölüm hakkında yaptığı açıklamalar:

    oda: dürüst olmak gerekirse 1000. bölüm için çok fazla motivasyonum yoktu fakat çevremdeki insanlar “one piece 1000. bölüme yaklaşıyor!!” diyordu. sonra düşündüm ki “bir saniye! 1000. bölümde özel bir şey çizmem mi bekleniyor?”
    980'li bölümlerde yavaş yavaş baskı hissetmeye başladım, editörlerim kutlama planları yapmaya başlarken. hikayeyi tam 1000. bölüm için heyecanlı hale getirmekte zorlanıyordum.
    bu zordu çünkü gerçekte luffy ve karakterlerim hayranlarını 1000. bölüm için heyecanlandırması gerektiklerini bilmiyorlardı. onlar sadece kendi amaçları için hareket ediyorlar.
    fakat geriye dönüp bakınca, okuyucularımın 1000. bölümden keyif almalarından ötürü oldukça memnunum.
    tebrik mesajları için teşekkür ederim! 1000 bölüm manga çizmeme izin verilidiği için gönülden minnettarım.

    3) op magazin:
    1000. bölümde, oda ilk başta luffy'nin “arkadaşlarımın canını yakanları asla affetmem!” demesinin çok havalı olacağını düşündü. 1. bölümde shanks'ın sözlediği aynı söz. fakat fikrini değiştirdi ve “ben korsanlar kralı olacak adamım” sözünü kullandı.
    https://imgur.com/a/saugxvd

    luffy'nin 1000. bölümde hasır şapkasını çıkarma paneli bize 1. bölümdeki shanks sahnesini hatırlattı. ama oda bunun sadece bir raslantı olduğunu açıkladı. oda başka bir ropörtajında, bazen kasıtlı yapmadığı şeylerin fanlarını gaza getirmesinin harika olduğunu söylemişti.
    https://imgur.com/a/j7jcbyz

    4) oda'nın 1000. bölümdeki mesajı:
    luffy birçok adaya yolculuk yaptı ve bir sürü macera yaşadı. kaç kişiyle tanıştılar hiç fikrim yok! öte yandan, ben bir çok insanla tanıştım ve ailem dahil olmak üzere saymakla bitmeyecek kadar çok insan trarafından desteklendim. bu insanlara nasıl teşekkür ederim bilmiyorum.

    “okuyucu 5 yıl sonra bırakır.” bu benim uzun dönemli şov teorim. çünkü okurlar kendi hayatları ile meşgüller. bu yüzden okurlarımı “fan” olarak görmemeyi hep aklımın bir köşesinde tuttum. hep kendi kendime “kibirli olma” diyorum, onların günün birinde bu seriyi okumayı bırakacağını düşünerek.

    ne şanstır ki şu ana kadar mangamı gönlümce çiziyorum, luffy'e içtenlikle gönül veren fanlarıma güvenerek.

    luffy'nin macerası final bölümüne yaklaşıyor. 1.000 bölüm çizdim bile. bu 1.000 bölümün de etkisiyle daha heyecanlı hikayeler gelecek. evet! gelecek! tüm dünyadaki one piece sevenleri, uzun bir hikaye oldu ama lütfen luffy'nin maceralarına birazcık daha destek verin!

    5) yeni vivre kart bilgisi: roger'ın kılıcının adı ace (derecesi: en üstün sınıf) yorum: bu akıllara kara sakal'ın gemisinin adının “xebec'in saber'i” olmasını getiriyor, rocks d xebec'teki gibi

    6) zoro shimotsuki köyünde doğdu. ryuma'nın ve ushimaru'nın soyadları shimotsuki'dir. peki o zaman shimotsuki'nin anlamı nedir? anlamı da zoro'nun doğduğu ay olan “kasım”dır.

    7) “kılıç tanrı'sı” ryuma'nın da zoro gibi tek gözlü olduğu ortaya çıktı.

    8) one piece'in prototip'inde roger hazinesi için “dünyayı satın alabilir” diyor. ilginçtir ki manganın 22. bölümde gaimon luffy'ye “one piece'i bul ve dünyayı satın al” diyor.

    9) güncel medya editörü takano, oda'nın favori cilt kapağının 53. cilt olduğunu açıkladı! sebebi ise tayfa 52. ciltte dağıldı ve oda'nın sadece luffy odaklı bir macera çizmesi gerekiyordu ki bu da ona 1. cildi anımsattı.

    10) oda ve one piece ile ilgili bir programda konuşulanlara göre:
    op başladıktan kısa bir süre sonra oda bir ilkokul çocuğunun, sokakta okul çantası sırtında gomu gomu no pistol'ü taklit ettiğini gördükten sonra mangasının popüler olacağından epey emin oldu.

    11) oda: sahneleri kesme sayfa kısıtlamasından ötürü her bölümde olan bir şey. bu dergide açıklama yapmıştım ama “pişmanlığım” yok. (muhtemelen sahnelerin kesilmesinden bahsediyor, ah keşke şu sahneyi de kullansaydım gibi bir pişmanlığım yok demek istiyor) tamamen tatmin olmuş bir şekilde manuskripti teslim ediyorum. sahneleri kesmek demek onlara ihtiyacım yok demek. her bölüm benim için “epik”.

    derginin açıklamalarına göre, oda: “ her hafta 30 sayfa çizmeme müsaade edilse, çok gecikmeden onları teslim etme işini bitirirdim.” demiş.
    editör'ün deyişine göre, oda düşüncelerini 17 sayfaya nasıl sığdıracağına dair çok fazla düşünüyor. op'de yaklaşık olarak 10 tane yazı fonu var ve nerde ne kullanılacağının hepsi editör tarafından belirleniyor, oda tarafından değil.

    12) one piece başlamadan önce, mangakaların ve editörlerin oda hakkındaki yorumları:

    oda hakkında: favori mangaka: akira toriyama
    sevdiği: isveç müziği
    sevmediği: hamamböcekleri

    editör kushima: 1993 itibariyle, bir mangaka olarak oda'nın yetenekleri o kadar muazzamdı ki ona verecek çok tavsiyem yoktu.

    editör asada: oda katı ve kararlı bir adamdı. hikaye nasıl ilerlemeli diye saatlerce hararetli tartışmalar yapardık.

    şef editör torishima: oda'nın hikayeyi ilerletişi çok hızlıydı. okuyucusunu bağlamak için çok dikkatli davranması gerektiğini düşünmüştüm. ama sonradan endişeye gerek olmadığı ortaya çıktı!! (torishima editör toplantılarında op'nin seri olmasına şiddetle karşı çıktı.)

    masaya tokuhiro: oda, stüdyomda verdiğim partilerdeki en neşeli adamdı hem de hiç içki içmemesine rağmen.

    nobuhiro watsuki: biz klasik mangaların gelecekte popüler olacağına inandık ki bu one piece tarafından kanıtlandı. oda'nın karakteri luffy'nin karakterine oldukça benziyor. (ama 2002 yılında oda bunu şu şekilde reddetti: “ben luffy gibi ahmak değilim!”)

    hiruyuki takei: oda güçlü inançların adamı. onunla manga nasıl olmalı diye birçok kez konuştuk.

    13) oda ve watsuki (rurouni kenshin'in mangakası) ile yapılan ropörtaj:
    op başladıktan kısa bir süre sonra (1997 – 2001) oda, watsuki'ye gelecekte zoro'nun tek gözlü bir karakter olacağını söyledi.
    bunu duyan watsuki, yakın zaman içinde yayınlanmaya başlayacak olan gun blaze west serisindeki baş kahramanın tek gözlü olma fikrinden vazgeçti. bazı okurların oda'nın watsuki'den kopya çektiğini düşünmelerine sebebiyet vermek istemedi.
    watsuki zoro'nun neden tek gözlü olduğunu sorduğunu ama oda'nın soruya cevap vermediğini söylüyor.

    watsuki oda'ya one piece'in 5 yıl içinde biteceği söylentilerini sordu. oda'nın cevabı “40 yaşını geçmiş biri haftalık manga serisi çizmemeli.” olmuş.
    oda'nın manga çıkmadan önce one piece'i 5 yıl içinde bitirmeyi planlandığı bilinen bir gerçek. ama watsuki'ye göre oda op'yi 10 yılda bitireceğini söylemiş.

    watsuki oda (19-20 yaşlarında) ile ilk kez tanıştığında, oda'nın yaşından daha küçük olduğunu düşünmüş ve oda'nın asistan olarak iyi iş çıkarıp çıkaramayacağından endişelenmiş. ama watsuki kısa sürede endişelenecek bir şey olmadığını görmüş.

    “city hunter” stüdyosundan çıkan takehiko ınoue, haruto umezawa gibi birçok asistan mangaka olarak başarılı oldu. bunun olmasını sağlayan editör hisashi sakaki (şu an viz için çalışıyor.) gelecek vaadeden genç asistanları bir stüdyoya koyarsa, birbirleriyle çekişme içinde olup gelişeceklerini düşünmüş. (yanılmamışta :) )

    oda ve diğer asistanlar watsuki onları işten ötürü azarladığında şikayet etmiyorlarmış çünkü hepsi watsuki'nin karakterine güveniyorlarmış.

    oda asistanlığa hajime saito'nun mangada ortaya çıktığı zamanda başlamış. oda watsuki'nin 4 ay asistanlığını yapmış.

    oda bu röportaj başlamadan eline bir kenshin cildi alıp okuyor fakat dergiyi bir anda utanarak kapatıyor çünkü kenshin'in asistanlığını yaparken çizdiği bayan bir karakteri görüyor. karakter o kadar çok oda'nın tarzını yansıtıyor ki resmen kalabalıkta sırıtıyor. watsuki o bayan karakteri rurouni kenshin'den bir karakterden daha çok kimono giymiş nami olarak betimliyor.
    bunun sebebi, asistan dahi olsa oda'nın kendi çizimlerinin diğer mangakaların çizimlerinden farklı olması gerektiğine inanması. oda çizim tarzı için başka mangakalardan hiç etkilenmedi çünkü aksi halde zamanla çizimlerinin orjinalliği kaybolurdu.

    rurouni kenshin 'de “oda-ya” adında bir hotel çizilmiş fakat bu fikir başka bir asistandan çıkmış, oda'dan değil.

    oda watsuki'nin ona “dahi” demesinden memnun. watsuki op'nin 1. bölümünü okuduğunda jump okurları arasında yapılan popülerlik anketinde 1. olacağını anlamış. özellikle luffy'nin “ben korsanlar kralı olacağım.” sözünden etkilenmiş.

    oda 1. bölümü çizdikten sonra watsuki'nin stüdyosundaki fotokobi makinasını kullanmış çünkü o zamanlar kendine ait bir makinası yokmuş. oda memleketinden tokyo'ya taşındığında nereye yaşayacağını bilmediği için watsuki'nin yakınlarına taşınmış.

    oda watsuki'den sadece 5 yaş daha küçük ve diğer asistanlarda oda ile yaşıt. aralarındaki ilişki, watsuki de buna dahil, usta-çırak ilişkisinden daha çok “yoldaş” ilişkisi gibiymiş. oda o zamanların ömrünün en mutlu zamanları olabileceğini düşündüğü anlar olduğunu söylüyor.

    oda watsuki'nin kenshin'e benzediğini söylüyor, watsuki de sadece çizim yaparken ekstra ciddi moduna geçiyormuş.

    watsuki one piece'in protipi “romande dawn”ı okuduktan sonra, oda'ya luffy'nin davranışları zamanla gelişmeli ki okuyucu luffy'nin kendi iradesiyle haraket ettiğini hissetsin diye tavsiyede bulunmuş.

    oda çizim tarzının kalemin ucunu çok bastırmak olduğunu ve bunun tabletlerdeki dijital çizimler için uygun olmadığını söylüyor. dijital aletler çizimleri düzeltmeyi çok kolaylaştırıyor ve oda da çizimleri düzeltmekten kendini alıkoyamacağını ve çok vakit kaybedeceğini düşünüyor.

    watsuki, rurouni kenshin sergisi yapıldığı için çok memnun fakat biraz mahçup hissediyor çünkü çizimlerinin profesyonel ressamlar kadar ilgi çekici olmadığını düşünüyor. bu yüzden bu etkinlikle ilgili fazla bir şey söylemedi.

    röportajın sonunda oda: “inanılmaz bir karakteriniz var watsuki-sensei. insanlar rurouni kenshin'i muhtemelen sizin fanlarınıza olan ciddiyetiniz yüzünden seviyorlar. fanlar bunu çok iyi anlıyorlar ve bu yüzden sizi seviyorlar. umarım sonsuza kadar manga çizersiniz.” diyerek bitirdi.

  • sevgili esmer kız! saçlarını sarıya boyatınca maalesef marilyn monroe'ya değil, trabzonsporlu ibrahim yattara'ya benziyorsun.

  • 1836'da jean françois paujot isimli bir jamaikalı tarafından üretilmiştir.

    aslında, kendisi kırmızı ve mavi muz (sadece pişirilerek yenilebilir) üretimi yaparken, bahçesindeki ağaçlardan birinde bulunan muzun sarı rekli olduğunu ve pişirmeden yenilebildiğini farketmiş. muz türleri arasında daha kaliteli bir muz üretebilmek için çaprazlama yaparken, bugün bildiğimiz muzu üretmeyi başarmış.

    asıl ilginç olan ise, paujot'ın daha iyi bir muz üretme çalışmaları sırasında bu sarı muzun doğal bir mutasyon sonucu kendiliğinden oluşması. yani bu muz onun çalışmalarının ürünü değil. bugün bildiğimiz tüm muz tarlaları o tek ağaçtan ortaya çıkmıştır. tabi sonrasında çok zengin olduğunu söylemeye gerek görmüyorum.

    ayrıca bugün bildiğimiz muzun meyvesi kısırdır. doğal yollarla çoğalamaz.

  • ayın 21'inde buradan, ayın 23'ünde inci sözlükten başlattığım kampanyanın dallanıp budaklanıp buralara geleceğini, sosyal medyanın çalkalanacağını tahmin edemezdim.

    yıllardır sevdiğim, toz kondurmadığım, 7 sene önce kimse bilmezken, ben lise yıllarında tüm okuluma farklı parodilerinden oluşan 3 saatlik gösterisini yaptığım bir insandı şahan gökbahar.

    recep ivedik 2'den sonra her seveni gibi ben de programlarını takip etmez, filmlerini merakla beklemez oldum. ne olduysa celal ile ceren'i izleme gafletine düştüğümde oldu. bir de daha ilk haftasında, ilk gününde. olmamıştı. yarıda çıkmayı hep geyik sanar, bu lafı kullanana çok kötü'yü basardım. nitekim öyle olmadı, aradan dönüp 5 dakika oturup, bir hışımla çıktım.

    biraz zaman sonra imdb sayfasını kontrol ettim. sadece 150 oyu vardı ve 6.9 puanı vardı. o hışımla 1 puanı hanesine yazdırdım. ardından burada film başlığına bu durumda benim gibi düşünen birilerini bulurum ümidiyle, imdb linkini ve oy isteğimi yazdım. o entry zamanın ötesine, hatta en karanlık yerine gitti. fifi oldu yani, tınn oldu... tabi o zamanlar böyle filme sallamak yok; film çok güzel, her giden çok memnun. en azından "ne bekliyorduk ki işte" tutumu hakimdi başlığa.

    2 günde en fazla 300 oy gelebildi buradan ve 4.9'a geriledi. soluğu inci sözlük'te, kendimi kıyasla daha rahat ifade edebileceğim yerde aldım. badi'lerinin yalnız bıraktığı ama panpa'larının kucak açtığı yazardım artık.

    filmin adını dahi aceleyle yanlış yazdığım başlık olan, "ceren ile celal ziyareti koş"a 2500'den fazla entry yazıldı. çığ gibi büyüyen, moderasyon'un defalarca olan bitene taşıdığı başlık, kontrol'den çıkmıştı.

    bottom 100 hedefiyle çıkılan yolda, 4 puan'ı gören 3'ü istiyor, 3'ü gören 2'yi istiyordu. 3 günde hedefimize ulaşmıştık. sözlük rahat bir nefes alacakken, şahan'ın beklenen "fifi" li açıklamaları gündeme bomba gibi düştü. olan o zaman oldu.

    şahan'ın karşısındaki gladyatör'ü devirmesine rağmen, halk ölüm diye bağırıyordu. bottom 100 listesine girmişti ama çırpınışlar devam ediyordu. 1000'den fazla 10 puan çıkmıştı lehine. listenin ortalarında 3 gün geçirdi böyle.

    gelen özel mesajlarla, entry'lerle fikir alışverişi yapıyor, listenin en başında bu filmi nasıl görebiliriz'i tartışıyorduk. bir anda kendimi tahtta bulmuştum. halkın arena'dan naraları yankılanıyor, gladya meydanında şahan'ı yaralı ama canlı vaziyette görüyordum. birşeyler yapmalıydı. 1.7 puanı olan filme 10000 oy dahi versek ilk sıraya yerleşemezdi artık. aritmetiği de, ortalaması da müsade etmiyordu.

    "şahan imdb ziyaretinde şok gelişme" başlığı ile ikinci defa söz hakkı alıyordum. "şahan'ı 1. liğe indiremiyorsak, diğerlerini yukarı çıkartalım" fikri tutuldu ve 2 günde 6000'den fazla 10'ar puan bu filmlere verildi.

    bugün "o sozzzluk çocukları!" açıklamaları şahan'dan geldi. halkın da isteğiyle kapan açıldı ve ilk önce kükremesi sonra aslanın kendisi gladyatörümüzün üzerindeydi. gün itibariyle de filmi dünyanın en kötü filmi olarak sahnede.

    gazeteler, haber siteleri, sözlükler derken, iş çığırından çıktı; olay 2 büyük gazetenin röportaj isteğine geldi. haliyle söyleyecek pek birşey yoktu, herşey ortadaydı. kabul etmedim. çıkış amacı haksız rant'a tepki olan olaydan, gazetelerin bizi kullanarak rant elde etmesi kabul edilemezdi.

    peki neden bu entry'i yazdım?

    az önce bir inci sözlük yazarı aracılığı ile resmi mail'den suç duyurusu iletildi. ip'nin bulunması, belçika server'lı sitenin şikayet edilmesi bile söz konusu değilken, tehdite maruz kaldım. tamamen anonym olan ben, kendimi en iyi nerede ifşa ederim diye düşünüp, kendimi bu yazıyı okuyacağını bildiğim şahan'ın başlığına attım.

    en güzel ip, açık adres, kimlik bilgileri burada veriliyor. şahan'a son bir kıyak yapıyorum.

    -------

    an itibariyle de filmin listeden çıkartıldığı haberini alıyorum. imdb'ye mailler atılmaya hazırlanılıyor.

    taban puan 1.9 oldu, filmin puanıda 1.6... tekrardan birazcık oylanıp, 1.9-2 puana yükseltilirse listede yerini alır.
    10 günde imdb'yi hatim ettim, az sakin, telaşa mahal yok.

  • işten çıkmış, minibüse binmişim ve burnumdan soluyorum. minibüs kalabalık, ayakta ve ön taraftayım. cebimden bir milyon çıkarıp şoföre bir kişi alır mısın deyip para üstü olan 250 binlirayı bekliyorum. bu arada para uzatanlara kıl kıl bakıp, verilen paraları hiç konuşmadan şoförün önüne atıyorum.

    bu sırada soför 10 milyonun üstü deyip elime paraları tutuşturuyor. tüm kıllığımla “on milyonun üstü” diye ünleyerek ve kafamı bile çevirmeden parayı arkaya uzatıyorum. parayı kimse elimden almıyor. biraz daha yüksek bir tonla “on milyonun üstü” diye bağırıyorum, yanıt yok. “hey allam ya” deyip şoföre parayı geri uzatıyorum ve “al abicim, istemiyorlar demek ki para üstünü” diyorum. soför parayı şaşkınca alıyor ve aynadan yolculara göz gezdirip bir kez de o soruyor "on milyonu kim vermişti” diye.

    bu sırada gözümün önüne dört beş görüntü aniden flashback ler halinde çakıyor. işten çıkış, bakkalda 10 milyonu bozmayan amca, bu yüzden dergi alamayış, başka paranın olmadığını hatırlama...
    evet, o 10 milyonu ben vermiştim.. ben...ben...en.nn...

    o kıl sert halimden nasıl yavşak moduna geçtiğimi de anlatmıyor, sözlükçülerin hayal gücüne bırakıyorum. oy oy oy oyy...

  • 15-20 dakikalık mini belgesellerden oluşan netflix serisi. beyninizin çalışmayı kesinlikle reddettiği dönemlerde onu kandırıp bilgi yüklemek için ideal.