hesabın var mı? giriş yap

  • doğru kişi diye bir şeyin olmadığını ve günümüzde herkesin her şeye katlandığını, evlilerin hepsinin mutsuz olduğunu fark eden insan dolayısıyla hiç evlenmeyecekmiş gibi hissediyor. kötü bir duygu değildir, evli olup mutsuz olmak mı yoksa hiç evlenmeyecekmiş gibi hissetmek mi deseler kuşkusuz hiç evlenmeyecek gibi hissetmeyi seçerim

  • kafamda dönüp duruyor birkaç haftadır, yazmasam olmazdı. bir yerlerde durmalı, yazıya aktarılmalı.

    iki üç hafta kadar önce. bornova metro'da indim, küçükpark'ın içinden yürüyorum.
    biraz karnım kazındı. küçükpark meydanda, seyyarda hotdog satan biri var. eve gidinceye kadar açlığımı yatıştırsın diye bir tane hotdog alayım dedim. yanaştım tezgaha verdim siparişi, bekliyorum.

    o esnada iki küçük çocuk yanaştı, abla-kardeş olabilirler bilmiyorum. kız olandı sanırım dedi ki: abi bu paraya iki tane gelir mi?

    ellerinde 5 lira kadar para var, iki tane almak istiyorlar. hotdog'un da tanesi 5 lira.
    ben, acaba tersleyecek mi, kovacak mı diye merakla satıcı arkadaşa bakarken, arkadaş hiç çocukları bozmadan "gelir" dedi.
    orada içime bir huzur, mutluluk doldu o çocuklar için.

    verdi benim siparişi, sonra o çocuklarınkini hazırlamaya başladı.
    siparişimi aldım, uzaklaşıyorum ama dayanamadım uzaktan izlemeye başladım.

    gerçekten de hiç malzemeden de kısmadan, o çocuklara iki tane hotdog hazırlayıp verdi. iki küçük çocuğu mutlu etti oracıkta.

    selam olsun buradan o güzel arkadaşa. kazancı bol olsun. eminim ona dönüşü fazla fazla olur bu iyiliğin.
    yolunuz düşerse, küçükpark'tan geçerken o arkadaştan hotdog alın lütfen. iyi insanlar kazansınlar.

  • “kutsal kitaplarda çokça adı geçen ‘şeytan’, gerçek dünyada size ahlak dersi veren bir yobazdan başka bir şey değildir.” friedrich nietzsche

  • kendisinin kel kafasını öptüğümü söylemiş miydim?

    fenerbahçe'den kovulduktan sonra, türkiye'den ayrılmadan 2 gün önce acarkent'te yer alan evine gittim. zar zor ulaşabildiğim aslanlı ev tariflerinden yola çıkarak evini buldum. kapıda nakliye için bir kamyon, 3-4 tane taraftar, bedri baykam ve asistanı vardı. benim boynumda boyunluk, 10 gün önce talihsiz bir kaza ile boynumu kırmıştım. sağa sola robocop gibi bakınıyorum. sonra kamyona eşya taşıyan alex de souza geldi kapıya, ayağında terliklerle.

    tanıştım. alex de souza ile tanıştım. ben adımı söyledim. merhaba ben alex dedi. mütevazı kelimesinin içini dolduran bir adam. kendisine dert yandım, başkan aziz yıldırım ve aykut kocaman hakkında serzenişte bulundum. problem yok dedi. sanki kovulan benmişim gibi, o kadar sakin ve vefalıydı. o kadar fenerbahçeliydi. ve bir o kadar mutsuz ve üzgündü.

    ben aslında ingilizce konuşuruz diye düşünüyordum ama başından itibaren bütün sohbet türkçe gelişti. çocukları, eşini falan sordum. alex de souza'ya bildiğin halini, hatırını sordum yani. kendisi için hazırladığım ufak bir hediye verdim. sonunda nasıl oldu bilmiyorum, bir anda eğil kafandan öpücem dedim. güldü ve kafasını eğdi. ben alex'in kafasından öperken, bedri baykam'ın asistanı fotoğrafımızı çekiyordu. sanki iki eski arkadaşmış gibi tokalaştık, beraber atkı açtık, sarıldık ve vedalaştık.

    o anlar hayatımın unutulmaz anları arasında yerini aldı. gecenin bir vakti fitbol dergi'de samet güzel'in yazısını okurken geldi aklıma ve yazmak istedim. bu adam kesinlikle bir futbolcudan fazlası. ciddi anlamda duygusal ve iyi bir insan. saha içi ve saha dışında kesinlikle aynı yapıda olan, hayatımda arkadaşım olarak temasta kalmasını isteyebileceğim bir insan. yolu hep açık olsun.