hesabın var mı? giriş yap

  • bizden medeniyet ve zihnen ışık yılı uzakta bir ülkenin fonudur. makalede denmiş ki: ''böylesine büyük bir fonu yönetmek büyük bir güven gerektirir. saydam bir topluma sahip ve sosyal bir demokrasi olan norveç'te hükümete karşı böyle bir güven var. bizler biliyoruz ki hükümet bu fonu en iyi şekilde yönetecek.''

    düşünsene türkiye'de böyle bir fon olacak ve bu tayyip'e teslim edilecek. vay vay vay. gider marmara'nın ortasına havada asılı kalabilen cami falan yaptırır.

  • ya işte bu durum bana bir garip geliyor.
    mesela 20 yaşındaki adamın ağlamasına daha çok sevinirim.
    neden mi? en azından araştırıp öğrenip sevmiş ve bunun duygusuyla ağlamış olacak.
    halbuki bu çocuğun ağlaması tamamen doğmatik bir sanrı gibi yani kabullenmişlikler üzerine kurulu bir figürü seviyor. neden sevdiği konusunda bir fikri bile yok. fikri varsa bile kendi fikri değil.
    amacım atatürk'ü değersiz kılmak değil aksine kabullenmişlikler ile değil de gerçekten bir sevgi oluşmasını istiyorum.

  • prof.dr. philip g. zimbardo ve ekibi tarafından her detayı ince ince düşünülmüş bir sosyal psikoloji deneyi. örnek vermek gerekirse bu deneyde gardiyan rolünü üstlenen öğrencilerin gözündeki kocaman çerçeveli güneş gözlükleri, bu gardiyanların duygularının mahkumlar tarafından anlaşılamaması için bilinçli olarak kullanılmıştır.

    bu gibi sosyal psikoloji deneylerinin tartışılmasının nedeni, deneyin asıl amacının saklı tutulması değil, deneklere başta söylenmeyen koşullar ve bu koşulların denekler üzerindeki olası olumsuz etkileridir. zimbardo deneyi'nde de mahkum olan deneklere kötü muamele görecekleri söylenmiş, ancak bu muamelenin gerçek hapishanelerde uygulananlardan biraz farklı olacağı deneyden elde edilecek sonuçların güvenilirliği açısından söylenmemiştir. deneyin en önemli koşullarından biri hapishanedeki baskı ortamının bir an bile bozulmaması ve mahkum öğrencilere neredeyse yirmi dört saat psikolojik olarak işkence edilmesidir. öyle ki bir ayağına zincir bağlanmış bir halde uyumak zorunda olan mahkumlar, yatakta dönmek isterken diğer ayaklarına çarpan zincirin verdiği acıyla uyanıp hapishanede olduklarını hatırlamaktadırlar. prof. zimbardo'nun bu detayla ilgili defterine düştüğü şu not can alıcıdır: "rüyalarında bile bu hapishaneden kaçmalarına imkan yoktu." '416 no.lu mahkum' ise yapay stanford hapishanesi'yle ilgili aşağı yukarı şunları söylemektedir: "devlet yerine psikologlar tarafından idare edilen bir hapishane, nihayetinde bir hapishane."

    prof. zimbardo'nun altı günlük kısa deney süresi içinde istemdışı olarak bir araştırmacıdan ziyade hapishane müdürü gibi düşündüğünü ve davrandığını fark etmesi; gardiyanlık konusunda hiçbir eğitim almamış öğrencilerin mahkumlar arasındaki birlik ve dayanışmayı kırmak için kendi aralarında yaptıkları görüşmeler sonucunda uygulamaya karar verdikleri yöntemlerin gerçekte de uygulanan yöntemler olduğunun öğrenilmesi; başlangıçta birkaç hafta süreceği bildirilen deney, işler iyice çığrından çıkmak üzere olduğundan (açlık grevleri, histeri krizine tutulan mahkumlar, isyan eden aileler, kaçış planları) bir haftayı doldurmadan sona erdirilince mahkum rolündeki denekler alacakları ekstra maaştan oldukları halde mutluyken gardiyanların çoğunun deneyin erken bitmesinden dolayı rahatsız olmaları bendenizi dehşete düşüren notlar arasındadır.

    özet olarak, etik olup olmadığı tartışıladursun, zimbardo deneyi bize insan davranışlarını anlama konusunda inanılmaz değerli bilgiler veren sıradışı bir deneydir.

  • ben ve 5 yaşındaki ilayda arasında dun aksam gecen diyalog:

    what ablası ilayda'yla matematik oyunu oynamaktadir zira ilayda'nin matematiği biraz zayif olduğu için whatyouget abla da evde ilayda'ya takviye yapmaktadır.

    w: ilayda'cim, 2 mi büyük 1 mi?
    i: mmm.... bilmem, ayyy bilemedim offf bı dakka düşüneceğim.
    w: peki tabii ki dusuneceksin.
    ...
    i: offf bilmiyoruuum! sen bana cevabı soyle, ben yorum yapayım?
    w: hahaha yek yeea? tamam o zaman söyle sorayım. (masadaki leblebileri kullanarak..) bak burada kaç tane leblebi var?
    i: biiiiir tane akıllım!
    w: afferin! peki şimdi kaç tane var ? (bir leblebi daha koydum yanına)
    i: bir... iki... ikiiiiii akıllım !
    w: afferin! e o zaman 2 mi büyük 1 mi?
    i: hoffff bilmiyorum dedim ama!
    w:peki... söyle sorayım. sana bir tane çikolata mı almamı istersin iki tane çikolata mı ?
    i: ikiiiiii!!! :) (ağız bes karış oldu o sırada tabii)
    w: hah o zaman 2 mi büyük 1 mi?
    i: annneeaaa yaaa :'(

    ben elimden geleni yaptığımı düşünüyorum :/

    edit: aldigim 353735363 mesajdan sonra edit yapma ihtiyaci hissettim.
    kiz mal degil arkadaslar. raad olun.
    sadece "buyuk" sifatinin ilayda'daki algisi, "boyutsal acidan buyuk" şeklinde.
    bu nedenle dun aksam ayni soruyu "çok" ve "fazla" sifatlarini kullanarak tekrar sordum.
    ve bingo, 2'nin 1'den fazla oldugunu bildi!!

    o nedenle rahat uyuyabiliriz. cocugun beyni yerinde.

  • nba'de san antonio spurs ve new york knicks'in de dahil olduğu takımlarda forma giymiş,daha sonra 1999 senesinde koçluk görevine başladığı orlando magic ile ilk senesinde zayıf bir kadroya rağmen son maça kadar playoff iddiasını sürdürmüş ve yılın koçu seçilmiş,dün itibarıyla* orlando magic'in sezona 1-9 gibi bir galibiyet oranıyla başlaması sonrası görevine son verilmiş şahsiyet.

  • ufak yeğeni omzuma almıştım salonda turluyorduk. bir ara odamda telefonumun çaldığını duydum odaya doğru koşturmaya başladım, tam salondan çıkıcaz küüüüt! diye bir ses geldi. yeğen kapıya yaklaşınca aslında çığlık attı ama ben koşturmaya başlayınca hani hoşuna gidiyor ondan bağırıyor sandım, hiç aklıma gelmedi kapının üstü.

  • başımdan geçeni anlatayım siz anlayın..

    babam ile birlikte akşam yemeğini dışarıda yiyecektik. babam da beni oturduğumuz semt içersinde bir restauranta yönlendirdi. adımı da verirsen yardımcı olurlar orada bekle bende geliyorum birazdan dedi. ben dediği yere gittim oturdum ve beklemeye başladım ama babamdan kimseye bahsetmedim. ne fark eder ki dedim gelince zaten babamı tanıyan varsa görecek dedim. beni tanımasına gerek yok diye düşündüm. beklerken önüme servis açılmaya başlandı. kaşık çatal ve salata tabağı geldi önüme. bir süre sonra babam içeri girdi. içeride hoş beş ayak üstü sohbet ettikten sonra beni gördü yanıma geldi. restaurant sahibi ile benim oğlum işte falan diye beni de tanıştırdı. o arada hemen birisi geldi ve önümde ki salata tabağını aldı ve dolaptan başka bir salata tabağı geldi önümüze!! içeriği aynı olan tabak samimi bir yakın çıkınca neden değişmişti acaba ?

    edit: restauranttan çıkarken sorduğumda ilk tabak içerisinde ki malzemelerin taze olmadığını söylediler bana. ama öyle bir geçiştirdiler ki o tabağın artıklardan toplanmış olma ihtimali çok büyük olasılık...

  • bence bu sefer tam tersini yapalım. izlanda buraya geldiğinde hiç bekletmeden ülkeye alalım. girişe de medeniyete hoş geldiniz barbarlar pankartı açalım.
    hiç bir şey olmazsa havamız olur.*

  • görme engelli vatandaşlar için çıktığı programda reji onu çekmediği için programı terk etmiş olan sanatçı bozuntusu