hesabın var mı? giriş yap

  • kimileri bu güzel ve faydalı aktivite için "depresyon belirtisi" der. evet olabilir de nitekim. bana göre depresyondan çıkmak için en güzel terapilerden biri. (bir de temizlik yapmak var)
    mütemadiyen kış aylarında girmiş olduğum depresyondan bu sene de örgü örerek çıkmayı planladım ve işe koyuldum.

    malzemeleri tedarik ettim. 4mm şişler ve 1 adet renkli yumak, (devamı tüm bulabildiğim artık yünlerle gelecek)
    sonra ne öreceğime karar verdim. içimden battaniye örmek geldi. ama kocaman bir battaniye gözümde büyüdüğü için küçük kareler halinde örerek sonradan birleştirmeye karar verdim. hem küçük parçaları bitirdiğimde "oh bu da bitti" diyerek mutlu olacaktım hem de her bir karede ayrı bir öyküm olacaktı. misal şimdiye kadar 4 dilim ördüm.

    1.karede; bir işe başlamakta ne kadar zorlandığımı anlattım. (sürekli ters - haraşo örgü)
    2.karede; yeni başlangıçlarda motivasyonumun çabuk düşüp, çabuk yükseldiğini ve bunun böyle bir müddet devam ettiğini anlattım. (1 ters 1 düz - lastik örgü)
    3.karede; işler iyi gitmeye başladığında çıkan ufak tefek sorunların görmezden gelinebileceğini, bunların hayatın tuzu biberi olacağını anlattım. (3 düz 1 ters - yalancı selanik örgü)
    4.karede; bazen bir şeyler güzel başlar gibi olur, sonra bir engel çıkar, sonra iyi olan şeylerde kötü gitmeye başlar ama sonra illaki kötü şeyler de iyiye gidecektir.(1.sıra, sıra sonuna kadar, 1 ilmek düz 1 ilmek ters sonra 2. ve sonraki sıralarda düz ilmekleri ters, ters ilmekler düz - pirinç örgü)

    işte böyle sevgili gönül dostları. hesaplarıma göre ideal battaniyeme ulaşmak için yaklaşık 500 kare örmüş olmam lazım. ilerleyen karelerde savaşların kötülüğü, sigaranın zararlarını ve diğer sosyal yaralara da yer vermeyi düşünüyorum. son karede de bayrağa seslenicem.

  • bana özel sandığım bir durum. üç gündür günde birkaç doz çarpılıyorum.

    edit 1: başlığı açan kayıp. arkadaş son kez çarpıldı sanırım?

    edit 2: geri geldi, yanlışlıkla silinmiş entry.

  • 99 yazindan beri almanya'da yasiyorum. oglum burda dogdu. önümüzdeki ay ilkokula baslayacak. evet, okul agustosta basliyor.
    dün kreste son günüydü. özel falan degil, standart, devlete bagli bir kurum.
    iki koca klasörle eve geldi cocuk. 4 sene boyunca yaptigi bütün resim, karalama, yazi vs ne varsa güzelce dosyalayip vermisler.
    bir de 54 sayfalik rapor. cocugun fiziksel gelisiminden tut, dilbilgisi, kelime hazinesi, diger insanlarla iliskiskisi, matematiksel zekasi, müzige, spora, dansa ilgisi ve yetenegi, rasyonel düsünebilme yetenegi vs vs, daha aklima gelmeyen bir ton sey. bunlari 4 yil boyunca incelemis, raporlamis, yildan yila degisimi gözlemlemis, gereken yönlendirmeleri yapmislar.
    yuh dedim. kres falan yoktu bizim cocuklugumuzda, olsa bile lükstü, evin karsisindaki arsada büyüdük. ama ilkokul ögretmenime sorsalardi, herhalde 54 sayfayi birak, hakkimizda anlatacak 54 kelime bulamazdi.
    nasil bulsun anasini satiyim, 60 kisilik, bir sirada 4 kisinin oturdugu sinifta kadincagiz neyin gözlemini yapacak.
    seviyorum seni iftinur hocam:)

  • üniversiteye anadolunun küçük bi köyünden gelmis bi adam var. hoslandigi da bi kiz. bigün arkadaslari yari gaza getirmek mahiyetli, yari ciddi bi sekilde bunu kenara çekerler. anlatirlar durumu:

    - olm sen gidip konusmazsan bu tip olaylar hiç baslamaz. gidecen tanisacan kizla, muhabbet kuracan.

    gazi almistir. kizi bigün takip eder arkasindan. bütün cesaretini topladigi sirada iyice yaklasir ve kizin sirtina pat pat diye dokunur. kiz nooluyo gibisinden buna döner ve bakar. ama gencimiz bu noktada heyecandan tikanir. aazindan tek kelime çikmaz. kiz

    - nooldu?

    diye sordugu sirada da..:

    - sevmek suç mu?

    diye patlar...

  • 14-20 yaş arasını beraber geçirmiştik. son 2 senesi uzak mesafe ilişkisiydi. ben okul için istanbul'a gelmiştim, o bizim memleketin üniversitesini tercih etmişti. daha önce de biraz kıskançtı ama uzak mesafeyle beraber kıskançlıkları da arttı. ali sami yen stadı hariç nereye çıkarsam çıkayım tartışma sebebiydi. erkek erkeğe meyhaneye bile gitsek "yalan söylüyorsun, yanınızda kesin kız vardır." diyecek kadar kuruntulu hale gelmişti. kafasında benim onu aldattığım senaryolar üretirdi, onun üstünden delicesine kavga ederdik. sıkıldım, boğuldum, asosyalleştim. bu konuyu ne kadar tartışırsak tartışalım "ne yapayım, kendime engel olamıyorum." deyip tartışmayı bitirirdi. birbirimizi sevsek de ikimizin akıl sağlığını düşünüp ayrılmak istedim.

    babasız büyümüştü. abisi vardı ama o da uzaktaydı, üstelik angutun tekiydi. ayrıldığımızın ertesi günü eski sevgilim şuna benzer bir mesaj çekmişti:

    "ben seninle beraber büyüdüm. garip gelecek ama senin varlığında baba, abi, arkadaş ve sevgili hepsi hayat bulmuştu benim için. hayatımdaki tek erkektin. sensiz nasıl olunur bilmiyorum. en son sensiz olduğumda daha çocuktum. ayrılık kararında haklısın, kendimi değiştiremedim ama lütfen hemen kopma benden. sensiz olmaya katlanabilene kadar iletişimde kalalım."

    ona bu kadarını borçlu olduğumu düşündüm. 8 ay boyunca dediği gibi hep iletişim halindeydik. yeni bir ilişkiye başlamadım. sonunda ikimizin de sesindeki burukluk gitti, daha neşeli konuşmaya başladık. iki eski sevgiliden, haftanın 2-3 günü konuşan iki arkadaşa dönüşmeyi başarmıştık. daha sonra benim karşıma biri çıktı. eski sevgilimi aradım:

    ben: biri var, olacak gibi. iyi bir insan. artık seninle bu kadar sık konuşmam garip kaçar.
    o: (2 saniye duraksadıktan sonra) aslında ben de aynı durumdayım. kafamda onun hakkında bazı sorular olduğu için dışarı çıkma tekliflerini henüz kabul etmedim, oyaladım biraz. senden cesaret alıp ben de bir şans vereyim o zaman.
    ben: hadi o zaman hayırlısı olsun. sen sağ ben selamet...

    benim 4 sene, onun da 1,5 sene sürecek yeni ilişkisi böylece başlamış oldu. daha sonra da iletişimi koparmadık, ayda yılda bir de olsa telefonda konuştuk, mesajlaştık. "uzun ve zorlu bir ilişkiden sonra severek ayrılan iki insan nasıl arkadaş kalır?" diye merak ederseniz; aha işte böyle kalıyor. biraz zor ama imkansız değil.

    taa seneler sonra memlekette bir araya geldik yine, kahve içip muhabbet ettik. bir ara benden sonraki sevgilisinden neden ayrıldığını sordum. mesele yine kıskançlıkmış ama bu sefer taraf değiştirmiş. eleman "etek giyme, şu adamla konuşma... başını örtsen olmaz mı?" falan diye ısrar etmeye başlayınca ayrılmışlar. istemsizce güldüm, "anladın mı ne çektiğimi?" dedim. sessizce başını salladı. anlamış.

    not: ulan unutulmayan sözler diye girdik. komple hikayeyi anlatıp çıktık. anlatasım varmış demek ki.

    edit: "sonra noldu, şimdi beraber misiniz?" mesajlarına istinaden; hayır, yaş oldu 31, bu konu çok geride kaldı. 3-4 yıl öncesine kadar birbirimize doğum günü kutlama mesajı atardık. sonra onu bile unuttuk. şu anda iki yıldır devam eden, evliliğe giden ve aşık olarak başladığım bir ilişkim var. ondan önceki 9 yılda da hayatıma girip çıkan birileri oldu tabi. hayat kaldığı yerden devam ediyor.

  • ahmet necdet sezer ve sevgili eşiyle alışveriş sırasında karşılaştığım bir anım mevcut. (olay kendisinin cumhurbaşkanı olduğu dönemde gerçekleşmişti)

    alışveriş sırasında ahmet bey eşinin yanında değilken eşiyle kuyrukta karşılaştık. eşini tanıyamadığım itiraf edeyim. sadece kendisine sıramı verdim, zaten aynı anda gelmiştik olay ; "siz buyurun lütfen, sizden" çok da farklı olmadı. eşi gelene kadar sohbet ettik bu sırada eşyanız çok görünüyor isterseniz sizi ve eşinizi arabayla bırakabilirim bile dedim. eşi cumhurbaşkanı sezer'i gördüğüm anı unutamıyorum o kadar beklenmedik bir olaydı ki öyle kala kaldım kendisi ile de biraz sohbet ettik ve sonrasında teklif için ikisi ayrı ayrı teşekkür etti. ben öyle koruma ordusu falan hatırlamıyorum.

  • bilgi sosyoloji ve açıköğretim 2 yıllık mezunuymuş, yani kız torpilli...

    edit: bunu bile eksilemişler, kardeşim sıradan bir üniversitede sosyoloji okuyan kişi teknoloji şirketinde işe giriyorsa torpillidir, bunda kompleks yapacak bir şey yok.