hesabın var mı? giriş yap

  • baska okullari bilemiyorum, amma bizim okulda ortaokul ve dahi lise boyunca ceketleri cikarmak icin hocalardan izin almak gerekiyordu. ondandir ki yaz gelip de sinif isinmaya basladiginda "ceketlerimizi cikarabilir miyiz" sorusu ve onu sormaktan sorumlu birileri olurdu. bu soruya cogunluk olumlu yanit verilse de, olumsuz yanit verildigi de oluyordu. bu tip yanitlari veren hocalarin ogle teneffusunde ogretmenler odasina kendisini kabul ettirememis, okul bahcesinde tek basina gezen tuhaf tiplerden ya da (ifrada kacmak gibi olmasin ama) okul mudurlerinden olusmasi tesaduf olmamali.

    neyse, ceketi cikarabilince bir rahatlama, kisa sureli de olsa otoriteden yirtma hissi geldigini cok net hatirliyorum. ve fakat o seneler icinde "neden ceketimi cikarmak icin bu dudukten izin almam gerekiyor?" sorusunu irdeledigimi, dert edindigimi hic hatirlamiyorum. bunlar bana o zaman dert olaydi, ergenligi bu denli gec yasta yasayip, sinir ve asabiyete rotarla ulasmis olmazdim sanirim. zamaninda yasardim fak di sistim'i, zamaninda alirdim hirsimi. kismet buguneymis.

  • kucuk goguslu bir kadin olduguna dair ipucudur. zira buyuk goguslu bir hatun sutyenini unutmaz .unutamaz

  • çocuk sahibi olunca kendilerini kutsal bir varlık olarak görmeye başlayanların isteği.
    çocuğu yaparken bekarlara mı danıştınız sayın yazar?

  • internet cafeye polis baskın yapar ve counter strike oynayan çocuklardan birinin yanına gelir:

    +ver bakim kimliğini.
    -abi kimliğim yanımda değil valla.
    +ulan kimlik olmadan ben ne biliyim terörist misin nesin?
    -yok abi. ben kantırım zaten.

  • the fast and the furious: 1994 toyota supra ve 1970 dodge charger
    hızlı ve öfkeli serisinin ilk filminde brian o'conner ve dominic toretto'nun kapıştığı arabalardır. modifiyesiz toyota supra'nın turbo beslemeli motora sahip versiyonu; 3.0 litre 320 beygir ve 420 nm tork değerlerine sahiptir, 0-100'ü 4,6 saniye, masimum sürati 285 km/s'tir. en ufak modifiye ile çok yüksek güçlere ulaşabilen bu aracın filmdeki versiyonunun gerçekte olması durumunda nasıl bir performans vereceğini düşünemiyorum bile. filmde dom'un kullandığı dodge'a gelecek olursak, modifiyesiz versiyonu; arkadan çekişlidir, 6974 cm3 benzinli motora, 425 hp güce, 664 nm torka sahiptir, 220 km/s hızı vardır, 0-100 değeri 5.8 saniyedir.

    death proof: 1970 chevy nova
    filmde sürücü koltuğunda oturmayanların, hatta araca binmeyenlerin bile ölümüne yol açan bu araba gerçekte; 5733 cm3 benzinli motora, 300 hp güce, 515 nm torka sahiptir. makisimum sürati saatte 188 km ve 0-100 değeri 6.7 saniyedir. unutmadan, filmdeki kaza sahnesi hayatımda izlediğim en iyi çekilmiş kaza sahnelerinden biridir. buyrun

    mad max: 1973 ford falcon xb gt351 coupe
    post-apocalyptic sinemanın öncüsü sayılabilecek olan mad max serisinde kullanılan ford falcon, 5,8 litrelik v8 motora sahipti, 481 nm tork üretiyordu ve 260 hp gücü vardı. çekimler bittikten sonra aracın hurdacılara satıldığı daha sonra bir otomobil koleksiyoncusun aracı görüp satın alıp koleksiyonuna dahil ettiği biliniyor.

    minority report: lexus 2054 concept
    steven spielberg'ün azınlık raporu filmi için dizayn edilmiş konsept bir araç. filmde kullanıldığı sahne çok güzeldi. buyrun

    the italian job: 1968 mini cooper s
    michael caine'in oynadığı 1969 yapımı italian job filminde kullanılan 1968 model mini cooper'lar yerlerini, filmin 2003 yılında yeniden çevrilen versiyonunda 2003 model mini cooper'lara bırakmışlardır bknz. 1968 model mini cooper s; 1275 cm3 motora, 76 hp güce, 157 km/s hıza sahipti.

    gone in 60 seconds: 1967 shelby mustang gt500
    yer yüzünde sahip olmak istediğim tek araçtır efendim kendisi. 2000'li yılların başında çekilen gone in 60 seconds filminde görüp aşık olmuştum. filmdeki tek güzel şeydi, angelina jolie'den bile güzeldi. şimdi gelelim özelliklerine; 6997 cm3 hacminde v8 motoru var, 355 hp güce, 570 nm torka sahip, 0-100 hızlanması ise 6 saniye.

    cobra: 1950 mercury monterey
    filmlerdeki efsanevi arabalar arasında, 1986 tarihli cobra'da sylvester stallone'un canlandırdığı marion cobretti'nin kullandığı 1950 model mercury'nin yeri farklıdır bende. filmdeki takip sahneleri müthiştir. cobretti arabayla alevlerin içinden geçerdi, öndeki aracı yakalamak için nitroyu açardı, biz ekran başında mest olurduk.

    goldfinger: 1963 aston martin db5
    sean connery'nin oynadığı 3. james bond filmi altın parmakta kullanılan, en ünlü james bond aracı olan 1963 aston martin db5; 3996 cm3 motora sahiptir, 282 hp ve 391 nm tork değerleri vardır. en yüksek hızı 231 km/s'tir. bu filmden 42 yıl sonra çekilen james bond filmi casino royale'de kullanılan araç ise 2007 model aston martin dbs v12'dir bknz. bu araç ise 6.0 litrelik v12 motora sahiptir, 570 nm tork ve 302 km/s maksimum sürati vardır.

    drive: 1973 chevrolet chevelle
    filmde, tıpkı kendisi gibi, karizmatik ve nadir bulunan bir araç kullanır ryan gosling. müzikleriyle, başrol oyuncusuyla ve tabii ki filmde kullanılan araba ile izlediğim en iyi filmler arasındaki yerini almıştır. 5025 cm3 motor, 115 hp, 278 nm tork ve 163 km/s en yüksek hıza sahiptir bu araç.

    back to the future: 1981 delorean dmc-12
    sinema tarihindeki en meşhur arabalardan biridir delorean. back to the future filmi ile tüm dünyada tanınmıştır. gerçekte ise çok tutmamış, sınırlı sayıda satılmış, başarısız olmuş bir araçtır. aracı üreten firma dmc bu aracın başarısız satış rakamlarından sonra iflas bayrağını dikmiştir. tasarımcısı giergotto giugiaro'dur. 2,8 lt'lik renault - volvo - peugeot ortak yapımı v6 motora sahiptir, 130 hp, 207 nm tork ve 209 km/s maksimum sürati vardır.

  • bu dizinin en güzel yanı, apokaliptik bir dünyadaki insanların kurabileceği komünleri işlemeleri. yani gerçekten "ortam böyle olsa, insanlar hayatta kalmak için nasıl toplumsal yapılar kurarlardı" diye düşünüp üretmeleri.

    --- hafiften spoiler ---

    bizim ekibimizin grubu dizideki en insancıl gruplardan biri.insanlar birbirine sevgi ve sadakatle bağlı. birlikte hareket ediyor ve eski dünyadaki ahlaki değerlerini korumaya çalışıyorlar. bunun dışında governor'ın komünü en akla geleni. kurallar geleneksel toplumsal yapı ile başındaki iki yüzlü siyasetçileri canlandırıyor. ülkelerin sınırları gibi sınırları var. içinde geleneksel olarak pek bir şeyden haberi olmayan bir halkları var. profesyonel askerleri ve gerçekleri halkından gizleyen iki yüzlü bir lider var.

    daha sonra hatırladığım daryl'ın dahil olduğu bir yol grubu vardı. görece daha vahşi, ancak kendi içinde kuralları olan bir yapıydı. misal bir şeye kim önce "benimdir" derse onun oluyordu. bu tam olarak çıkar amaçlı bir birlikteliği simgeler gibiydi.

    diğer bir grup terminus. malum kasap-koyun kuralı.kasaplara dokunulmayan, koyun gibi görülenlerin kesilip yenildiği enteresan bir düzen. insan öldürmenin en mantıklı hali aslında. insanları cinayet işlemek için değil beslenmek için öldürüyorlar. insan yeme fikri ne kadar vahşice görünse de, böyle bir ortamda olağan bir şey olarak görünüyor.

    son olarak da beth'in dahil olduğu grup.bir şekilde insanların borçlandırılıp çalıştırıldığı klasik kapitalist düzen.

    --- spoiler ---

    dizinin güzel yanı da bu bence. resident evil tarzında doyasıya zombi katletme, über yetenekli savaşçıların becerilerinin sergilenmesine yönelik bir yaklaşım yok. mevcut şartlar altındaki insan ve topluluk psikolojilerini iyi işlemeye çalışan bir senaryo ekibi bulunmakta.

  • ister dut
    ister elma
    ister nar
    ister ayva
    ister muz
    ister hurma
    ben meyveyim....

    şeklinde söylendiğini duyduğumda koptuğum şarkının asıl olanı...

  • biz bugün bunun hikayesini anlatalım..

    1969 yılında prof. nicholas kurti’den, aşçılık ile ilgili bir araştırma yapıp bunu sunması isteniyor. (bu arkadaş aslında atom bonbası üzerine araştırma yapan ama diğer yandan yemek pişirmeyi çok seven cinslerden biri) mutfak ile bilimi bir noktada birleştirme teklifi gelince kaçırmıyor tabi.

    araştırmayı sunarken ilk cümlesi de şu oluyor: "bilim olarak yıldızların içindeki ısı derecesini biliyoruz ama ne yazık ki bir suflenin içindeki ısı derecesini bilmiyoruz." yani şimdiye kadar süregelen tariflerin sorgulanmadan uygulandığın belirtiyor. işin garip kısmı yıl 2017 ama birçok şef bunu hala bilmiyor.

    daha sonraki yıllarda, kurti’yi tanımayan başka bir bilim uzmanı, (bkz: herve this) "mutfaktaki kocakarı masallarının ve atasözlerinin yemek tarifleri üzerindeki bilimsel geçerliliği" isimli tez konusu üzerinde çalışıyor. araştırmak istediği konular arasında örneğin şunlar var: "yeşil sebzeleri, tencerenin kapağı kapalı olarak haşlarsanız kararır" görüşünün bilimsel bir temeli var mıdır? gerçek midir, yoksa palavra mıdır gibi biz fanilerin pek ilgilenmeyeceği konular üzerine bilimsel olarak eğiliyor.

    sonunda, aynı konu üzerinde birbirlerinden habersiz çalışan this ile kurti, 1986 yılında paris’te tanışıyorlar. bu iki arkadaş yeni bir akım keşfettiklerini biliyorlar ve keşfettiklerini kendilerine saklayıp, bir restoran açıp sıradışı yemekler yaptıgını iddia ederek dünyanın en iyi restoranı ve şefi olmak yerine cinslik yapıp, ’yemek bilimi’ ile ilgilenen dünyanın dört bir yanındaki bilim adamını bir konferans etrafında düzenli olarak bir araya getiriyor ve böylece çalışmalarını bu arkadaşlara göstererek geliştirmelerini istiyorlar.

    ilk kongreyi 1992 yılında "uluslararası moleküler ve fiziksel gastronomi çalıştayı". ismi ile yapıyorlar.
    işte bu ilk kongre, ’moleküler gastronomi’ adının dünya şefleri arasında tanınmasına yol açıyor. ve bu sayede ilk kez şeflerle bilim adamları arasında bir iletişim başlıyor. sonuçta bu kongre art arda tekrarlanıyor ve giderek daha fazla sayıda restoran şefi ve bilim adamı bu çalıştaylara katılıyor. böylelikle de moleküler gastronomi konusuna ilgi her gün hızla artmaya devam ediyor. bu konuyla ilgilenen amerikalı şefler ise, 1995 yılında ’araştırmacı şefler derneği’ isimli bir birlik kuruyorlar ve aralarında araştırmacı şeflik olgusunu yaymaya çalışıyorlar (www.researchchef.org). bu konuya ’culinology’ ismini veren de zaten bu dernek oluyor. bunlar da her yıl kongre ve fuar düzenlemeye başlıyorlar.

    okudugunuz üzere moleküler gastronominin çıkış noktası kavun spagettisi yapmak ile uzaktan yakından alakalı değildir. zamanla ana amacından sapan bu akım yerini şu anda doğal ve adil ürüne bırakmış durumda.

  • o kadar çok karşılaştım ki bunlarla. artık görünce ben sinir krizi geçirmek üzere duruma geliyordum.

    klasik olay şu şekilde olur. gece 12-1 arasıdır aşağı yukarı. o saate kadar 200-300 arası hasta bakmissindir. içeri 112 ekibi sedye üzerinde genç bir kızla girer. yanında çok telaşlı olmayan 1-2 tiki arkadaşı da eksik olmaz.

    yaklaşırsin sedyeye doğru. bir yandan ekipler acil servisin yatağına alırken 'hastayi' bir yandan durumu sorarsın getiren ekibe. hocam konversif sanırım cümlesi o saatte en son duymak istediğiniz cümleler arasındadır ama nafile.

    yinede muayeneyi yapar gelen yakınlarından ne olduğuna dair bilgi alırsınız. olayın gereksizce 112 acili meşgul etmek olduğu anlaşılınca o sedyede 'ölü' gibi yatan genç kızımızın yanına yaklaşılır. büyükçe bir pamuğa alkol boca edilir ve ağız burun bununla kapatılır. derin derin nefes alması istenir hastanın.

    pa pam! bir mucize olur ve az önce 'ölü' gibi yatan hiçbir şeye cevap vermeyen hastamız dirilir adeta! kendine gelir. olanları anlatır.

    bizde müşahedeye alırız hanım kızımızı sakince iyice açılsın diye. yarım saat sonra tıpış tıpış gelir yanimiza ambulansla gelen gençler. noldu? deriz. biz iyiyiz gidebilir miyiz? derler. bakarsın duruma tamam dersin. çıkabilirsiniz.

    ve o an gelir. ama bizim yurt buraya geldigimize dair bir kağıt istiyor verebilir misiniz? derler.

    hay hay ne demek.(iç ses: şimdi laciverde boyadım sizi)

    muayene fişi bastırılır. üzerine büyük büyük tam acilden taburcu oldukları saati yazıp ciddi bir sorunun olmadığı not edilir. kaşe-paraf yapılır. gençlerin yüzü düşer. somurtur küfreder gibi çıkarlar acilden.

    peki niye? çünkü saat 1de taburcu olan bu gençlerin asıl amacı gece 3-4e kadar sokakta gezip tozmak. sonra yurda dönüp yeni taburcu olmuş gibi davranmaktır.

    canlarım benim memlekette bı akıllı siz misiniz?

    bunlar daha benim acilde gördüklerim. daha acil servise getirilmeden ambulansta 'tedavisi' yapılanları ambulans ekiplerimiz görüyor. allah sabır versin.