hesabın var mı? giriş yap

  • 30 yıl önce çekilmiş filme klişe diyen adamdan daha mantıklı hareket etmiş halktır. arkadaşım klişe ilk yapılana denmiyor sonradan yapılanlara deniyor.

  • o zamanlar tığ gibi delikanlı, cepte para çok. oyuncu bir de. mavi boncuk filmini çekiyoruz. bir gün setten çıktık, eve gidiyoruz. ben laleli’de oturuyorum, kemal benden önce çıktı. herkes yevmiyesini almış, taksiyle giden gitti, kendi arabasıyla giden de gitti. ben baktım ki kemal yürüyerek gidiyor. üç kilometre var gideceği yere. her gün yürüyerek gidip geliyor, merak ettim nereye gidiyor bu adam böyle diye.
    uzun süre yürüdü. sonra bir bankta bir adam yatıyordu, kaldırdı adamı bir şeyler konuştular. cebinden para çıkarıp verdi. şaşırmıştım, sonra biraz daha ilerde bir lokantaya girdi. bir şey yemeden çıktı. oraya da para verdiğini görmüştüm...
    bıraktım takibi. banktaki adama yaklaştım, "tanıyor musunuz o az önce size para veren adamı?" dedim. "adını bilmem, sormam da her gün para verir bana..."dedi. teşekkür ettim. daha sonra az ilerideki lokantaya gittim, "az önce gelen beyin borcu mu var size?" dedim. tanımadılar beni. "kemal abi’nin mi? yok hayır, bize her gün evsizler uğrar, yemek yediririz, o da sağ olsun onların yemek masrafını öder." dedi.
    ertesi gün kemal’in yanına gittim.
    "sen ne güzel bir adamsın ya..." dedim. ne olduğunu anlayamadı, sarıldım ağladım... "ölme sen benden önce." dedim.
    dinletemedim...

    emel sayın.

  • deniz gezmis, ögretmen bir anne ile babanin ikinci erkek çocugu olarak, 28 subat 1947 cuma günü, ankara'nin ayas ilçesinde dogdu. deniz, çocuklugu hakkinda sunlari anlatmistir: ''1947 senesinde ankara'nin ayas ilçesinde dogdum. babam ben dogdugum senelerde ayas'in bir ilkokulunda ögretmenlik yapiyordu. o zaman ve simdi gerek olmadigi için merak edip babamin hangi okulda ögretmenlik yaptigini ögrenmek istemedim. daha dogrusu ben 6 aylikken ayas'tan ayrildigimiz için eski durumu pek hatirlamiyorum. ben hayata geldikten sonra babam sivas'a nakledilmis. sivas'in kaza ve köylerinde ilkögretim mufettisi olarak görev yapmis. ilkokulu sivas'in yildizeli kazasindaki okullardan birinde okudum. sonra sivas'a nakledildik. sivas selçuk ilkokulu'nda tahsile devam ederek ilkokulu bitirdim. mezuniyet tarihini hatirlamiyorum. ortaokulu sivas atatürk ortaokulu'nda okudum ve bitirdim. hatirladigima göre 1961 senesi idi.''

    sivas'ta görev yaptigi sirada bir dönem sivas maarif müdür yardimciligi yapan cemil gezmis , oglu deniz hakkinda sunlari anlatmistir:

    ''her babaya göre, evladi akillidir, zekidir. bana göre deniz, zeki ve yetenekliydi. ona düskündüm ben. annesi de, her annenin çocuguna düskün oldugu kadar düskündü... her annenin evladi üzerine titredigi kadar üzerine titrerdi... severdik oglumuzu, her anne ve babanin çocugunu sevdigi kadar. toramandı oglum... dokuz aylikken yürüdü. ilkokulu birincilikle bitirdi. teste soktum. üstün zekâli oldugu sonucu çikti. agabeyi ve küçük kardesi ile iyi geçinirdi. uysaldi... hayvanlari, çocuklari çok severdi. yaslilara yardim ederdi. deniz çocukken dersi derste yapar, çok çalismaz ama çabuk kavrardi. o nedenle de her sene sinif ve okul birincisi olurdu. örnegin bir okul yarismasinda birinci oldugu için zamanin sivas valisi kadri erdogan o'na ödül vermisti.''

    cemil gezmis, ailesi hakkinda da su bilgileri vermistir: ''anne tarafindan deden, balkan savasina askeri lise ögrencisi olarak katilmis, kurtulus savasi'nda yaralanmis ve istiklal madalyasi almis serefli bir subaydir. baba tarafindan deden simdi seni ermenilikle itham eden zibidilerin varolmasi için sarikamis muharebesi'nde moskof ordularina karsi savasirken esir düsmüs ve üç yil sibirya ormanlarinda iskence çekmistir. sen bilir misin, gezmisogullari birinci dünya savasi'nda on alti sehit vermis bir ailedir. babanin üç dayisi erzurum'un geri alinmasinda ermeniler tarafindan sehit edilmisti...''

    deniz'in erzurum'un öznü ve ovacik bucaklarinda oturan akrabalarindan deniz gezmis'in dedesinin kardesi oldugunu söyleyen ali riza gezmis, gezmisogullari konusunda su bilgileri vermistir: ''gezmis unvani aslinda öz dede-babam olan, muharebe zamaninda fedakârlik ve gaziligiyle, evinde mert ve hanedanligi ile taninan mustafa aga' nin lâkabi idi.'' baba tarafindan gezmisogullari diye taninan ailenin, ataerkil ve hanedan diyebilecegimiz klasik aile egitimi içinde büyüyen deniz'in üzerinde nasil bir etki yarattigini ya da biraktigini yine onu taniyan kisilerden ögrenelim. memur olduklari için bir süre anadolu'nun degisik il ve ilçelerinde görev yapan cemil gezmis ile hanimi, mukaddes gezmis daha sonra, yeni görev yeri olarak istanbul'a atanir.

    böylece gezmis ailesi, istanbul'a gelir. deniz, bu konuda sunlari anlatmistir: ''1962 senesinde babam istanbul milli egitim müdürlügü'ne nakledilince hep beraber istanbul'a geldik, harem iskelesi selimiye'de bir eve yerlestik.''
    küçük tasra kentlerinden sonra ''dünya kenti'' sayilan istanbul'a gelen gezmis ailesi, istanbul'un en güzel deniz ve doga manzaralarina sahip olan üsküdar-selimiye semtine yerlesir. babasi cemil gezmis'in görev yeri, cagaloglu il milli egitim müdürlügü'ndedir. annesi mukaddes gezmis'in görev yeri ise, selimiye ilkokulu'dur.

    deniz, üniversitelerarasi giris sinavina, 6 temmuz 1966 çarsamba günü girer. sinav sonuçlari açiklandiginda deniz, istanbul üniversitesi'ne bagli hukuk ve fen fakültelerini yedek listeden kazanmıştır.

  • futbolculuğu döneminde sağlam bir defans oyuncusuydu, tekmeye kafa uzatırdı, keşke o kadar sık uzatmasaymış.

  • george w bush ne anne baba,ne tanrı,tam anlamıyla bir doktor hatasıdır. babayı biliyosun,olayı biliyosun,baktın çıkmaya çalışıyo geri it be adam!

  • atıp tutmanın haddi hududu yok memlekette.kanun çıkmış diyor adam yahu. ne kanunu hemşerim. avukatın üstü aranır diye bir kanun falan çıkmadı. avukatın üstü aranmaz diye bir kanun varken reis aranacak dedi olay bu. ha sen reisin her dediğini kanun biliyorsan o da senin problemin

  • içecekler sınırsız diye makinelere dadanan, tek yemekle 3-5 bardak içen, ketçap-mayonez sınırsız diye (ki artık değil, ikea bile pes etti) yese de yemese de her aldığı yemeğin üstüne paket paket sıkan, üzerinde "mağazadan çıkarken iade ediniz" yazdığı halde katalogları çantasına, montuna sıkıştırmaya çalışan, belirli köşelere, alışveriş esnasında not alabilinsin diye konulmuş kurşun kalem ve mezuralı kağıtları avuç avuç cebine tıkan biz türk milletine vız gelip tırıs gidecek dayatma.

    zamanında stockholm'e kadar gider orayı da alırmışız bakma sen, üşenmişiz.

  • bir psikolog olarak katıldığım ve psikolojiye meraklı olan herkese boynumun borcuymuşçasına anlatmaya çalıştığım durumdur.

    2007 yılında, şöyle bir yazı çıkmış:
    freud ıs widely taught at universities, except in the psychology department

    her olguyu bir şeye indirgemeye çalışan, matematiksel olarak modelleyemediğiniz herhangi bir şeyin 21.yy da psikoloji biliminde yeri yoktur.

    bana kalsa -ki kalmıyor- freud'u hiçbir şekilde hiçbir yerde anlatılmasına izin vermem ve bütün textbooklardan kaldırırım. özellikle psikolojiye giriş ders kitaplarında çok tehlikeli; freud'un açıklamaları dahice ve yaratıcı. bölüme yeni başlamış, henüz bilimsel araştırmanın temellerini yeni yeni öğrenmeye başlayan öğrencilerin masum zihinlerini zehirleme tehlikesi bile var :d

    edit: neden hikaye anlatımlarını bu kadar seviyorsunuz yahu? ben freud'un fikirleri yanlıştır veya doğrudur diye bir ifade de bulunmadım. freud'un fikirlerinin test edilebilir bir yanı yok, en azından günümüz teknolojisinde. bilimsel bir geçerliliği yok yani, e dolayısıyla da psikolojinin bir konusu değil. mesela dil, edebiyat bölümünde veya ilahiyatta falan çok güzel tartışılabilinir *belki* böyle şeyler, ancak psikolojide yeri yoktur.

    yukarıya bıraktığım yazıda da benzer şekilde ifadeler var zaten, açıp okursanız belki ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

    ha diyorsanız ki, ya bu adamın fikirleri test edilemiyor ama ilginç, bu yüzden psikoloji bölümlerinde okutulmalı yeri geldiğinde de test edilebilinir falan o zaman başkası da der ki din de öğretin tüm kutsal kitapları, yeri geldiğinde test edilir falan. ben çünkü arada pek öyle büyük bir fark göremiyorum.

  • o çocuk ben olabilirdim.
    sizi temin ederim..

    5 buçuk kilo doğan bir bebektim ben, annem 46 kiloymuş bana hamile kalınca, 9. ayda 72 kilo olmuş. ağırlığının yarısından fazla kilo almış yani. 5 buçuk kilo ve 60 santimetre.. yumuk yumuk tombili bumbik, 1 kilo yanaklı bir bebekmişim.

    ve beni yolda görenler ısırmadan muncurmadan bırakmıyorlarmış..
    işte birgün beni yolda bir prodüktör görüyor, bostancı pazarında.
    bu ne acaip bir çocuk, hemen getirin bana deneme çekimine alalım diyor anneme..
    gidiyoruz çekime, ön eleme yapılıyor. çeyrek finaller, yarı finaller ben hepsinden mutlu ayırılıyorum.
    mutlu ayrılıyorum dediğim, bir sürü cici bebe veriyolar, bol sütlü vitaminli.. besleyici bir şey aynı zamanda..
    daha ne besleneceksem artık?
    neyse..
    son ikiye kalıyorum artık, final oynamak istiyorum zaten..
    finaldeki rakibim geliyor, aman allahım o ne öyle?
    bu çocuk türk değil ki!!
    sarı saçlı maviş bir şey..
    annem sinirleniyor, herkes çok inanmış bana, kıbrıstaki türk temsilciliğinden bile telefonlar yağmış, azerbeycan uyumamış bütün gece..
    ama heyhat! bu çocuk, türk bile değil! bize benzemeyen 1000 kıymetli ya, ben anlıyormuş gibi ağlamaya başlıyorum. annem beni susturmaya çalışıyor. ancak sonucu biliyorum ben..

    o çocuğu seçiyorlar! hiçbirimize benzemeyen o çocuğu..

    ve yıllar sonra bu başlığı görüp iyice anlıyorum.
    1-0 mağlup başlıyoruz biz bu hayata, hem mağlup başlıyoruz hem de her bebe gibi ağlıyoruz. bunda bir gariplik yok.

    not: tüm milliyetçilik duygularımı kullandığım bu yazının tamamı gerçektir. cici bebe türk olsun!

  • içerde biletimizi beklerken şahit olduğumuz olaydır. elinde satırla biri cama vurdu kıramadı. bir taraftan bu konser olamaz diye bağırıp bir taraftan da satır salladı. artık ülkenin boktanlığı, vaziyetimizin sıçıklığı üzerine bir şey demeye gerek olmadığını düşünüyorum.