hesabın var mı? giriş yap

  • hayatımın en hızlı ve en uzun koşusunu yaptığım otobüs türü.

    sanırım lisede falandım, dedem vefat edeli çok olmuş, babaannem yalnız yaşıyor, ben de tek torunum. hem yalnız kalmasın hem de rahat rahat sigara içebileyim diye sık sık babaannemde kalıyorum. bu yüzden, hafta sonlarımın büyük bir kısmı babaannemin evinde geçerdi. ona gideceğim zaman annem elime sürekli bir şeyler tutuştururdu ki, sağa sola takılmadan direkt babaanneme gideyim diye. yine böyle bir gün, elime beşer litre çiğ inek sütü verdi. toplamda on litre! yoğurt yapacakmış pamuk kraliçem. sanki nereye gidiyorsam, o dönemin modası olan apartman topuklu ayakkabılarımı giyip, şıkır şıkır da süslenmiştim ama kombinime hiç yakışmayacak olmasına rağmen aldım sütleri ve gittim otobüs durağına.

    orta kapı yerine arka kapıdan inerseniz, kendinizi yan mahallede bulacağınız kadar uzun olan körüklü otobüs çok geçmeden geldi. babaannemin evi ve bizim evin arasındaki güzergah sakin olduğu için ayakta yolcu pek olmazdı. ön kapıdan otobüse bindim ve kendini formula 1 pilotu sanan şoför aniden gaza bastı. ne olduysa ondan sonra oldu.

    zaten iki elimde beşer litre süt, ayağımda topuklular var, şoförün gaza basmasıyla otobüsün arkasına doğru depara kalktım. nereye takılacağım endişesi ve sütlere bir şey olmasın paniği yüzünden bitmek bilmeyen koşuya, bir de arka camdan uçup gitme korkusu da eklenince çığlık bile atamadım. sütlerin eşit ağırlığının bedenime kazandırdığı dengeyi topuklu ayakkabılar bozsa da nihayet otobüsün arkasına vardım. daha doğrusu kapaklandım. siz hiç ayağınızda topuklu ayakkabı varken elinizde on litre sütle otobüsün koridorunda istemsizce koşup arka cama sinek gibi yapıştınız mı? canımın çok acıdığını ve otobüsteki insanların “kızım bıraksana sütleri!” diye bağırdıklarını çok iyi hatırlıyorum ama sütleri elimden asla bırakmadım. bir de ayağımdaki ayakkabıların otobüsün içinde çıkardığı o korkunç takırtıyı unutamıyorum.

    yani demem o ki, nakliyede üstüme tanımam. canım pahasına malınızı korur kollarım ve size sapasağlam ulaştırırım. fiyatta anlaşabilirsek, kırılacak, dökülecek ve sizin için değerli olan her türlü eşyanızı itinayla taşırım.

    rainbow chaser güvencesiyle.

    malınız malımdır.

  • "ilginç" diye bi kadın var. nasıl doğduysa artık siz düşünün, bakıp bakıp bi boka benzetemediler herhalde.

  • burada yaşayan biri olarak her 2-3 günde bir en az 1.5-2 saat boyunca mola vermeden yüzüyorum. tek başıma yüzdüğüm için haliyle çok eğlenceli geçtiği söylenemez.

    ancak uzun zamandır önceki entryde de olduğu gibi denizden çöp topluyorum. evde, açıkta dalarken topladığım elden büyük kabukları kavanoza koyuyorum süs olsun diye.

    çöp olarak çıkan şeyler gerçekten garip. tuborg gold, yenmiş mısır, namet dilimlenmiş salam paketi, çeşitli plastik parçaları, saç tokaları, maske, sigara paketi, soda şişeleri, gözlük, şarap şişesi, anahtarlık, telefon kabı gibi şeyler çıkardım bugüne kadar. petleri ve envai çeşit kutuları saymıyorum.

    elbette gelen insanlar denizin altını görmüyor bi gözlük falan yoksa ama bu kutu kolalardan biri gözlük olmasına rağmen son gidişimde sol ayak parmaklarımdan birini fena çizdi. bunu çocuklar dahil herkes yaşayabilir. suyun içinde bildiğiniz vücudu çizecek maddeler var. o taşlık alanı geçmeyenler fark etmiyor pek ama tehlikeli olabilir herhangi biri. kırık cam şişe sadece bir tane gördüm ama suyun altında gerçekten ayağınızı keser, tatiliniz zehir olur.

    eğer varsa benim gibi kişiler böyle, buluşup deniz içinden çöp toplayabiliriz. yeşilimi yakmanız yeterli. bende bir ekipman olmadığı için sadece gözlükle elime ne kadar çöp alabilirsem plaja git gel yapıyorum. palet de getirebilirim isteyene.

    buralar bizim denizimiz yani bu kadar pisletmenin kimseye faydası yok.

  • bu evin fotoğrafını çekip ilana atarken kendisinden hiç mi utanmadı acaba? bu evde bir insanın bu şartlar altında yaşamasının imkansız olduğunu hiç mi düşünemedi mesela? bazen gerçekten bazı insanlara fazla anlam yüklüyoruz. işte bu da onlardan birisi.

  • başbaşa bir ortamda, yanyana oturmaktasınızdır. sohbetinizin kelimeleri azalmaya, sesleriniz biraz daha gırtlağa inerek çatallanmaya başlar. artık birbirinizin dudaklarına, birbirinizin gözlerinden daha sık bakmaya başlamışsınızdır farkında olmadan ki bunu farkettiğiniz anda süratle kaçırırsınız gözlerinizi gözlerine. ve dudaklarınızı istem dışı ıslatmaya başlarsınız, sanki sizin tahmin etmediğinizi diliniz dudağınıza haber vermektedir. kafalar birbirine biraz yaklaşır, yaklaştığından daha az uzaklaşır, biraz daha yaklaşır ve çok az daha uzaklaşır. en sonunda gözler kapanır, kimse kendini diğer dudağa doğru itmez, ikisini birbirine çeken bambaşka bir güçtür artık. tatlı tatlı, hafif bir şekilde öpüşmeye başlarsınız. dudaklardaki tedirginlik tükürüğe karışmaktadır yavaş yavaş. tatsız hayatın tadının o dudaklarda olduğunu anlar ve daha da tatmak istersiniz. kalbiniz boğazınızda atmaktadır artık. hızlanmaya başlar bir yandan da ona dokunursunuz. o narin boynu tuttuğunuz an karşınızdakinin masumiyeti içinizi titretir. hayatın karmaşıklığına inat, elleriniz saçlarının içinde rahatça dolaşır. artık deli gibi öpüşüyorsunuzdur ve içinizden belki de şu düşünce geçer " bu mutluluk sonsuza kadar sürse ya da şu an ölsem de beni bu tarifsiz huzuruma gömseler keşke"

  • 1688 darbesi ile tahtından olup fransaya kaçmak zorunda kalan ingiltere kralı james stuart ile ardıllarını tekrar ingiliz tahtına oturtmak amacıyla çıkan isyanlardır. jacobite kelimesi james'in latince hali olan jacobus'dan gelir. anlaşılabildiği üzere james taraftarı demektir. jacobiteler iskoç klanları, üst düzey ruhban, yerli katolikler ve aşırı toryler arasından kendilerine taraftar bulmuşlardır.

    birinci jacobite isyanı darbeden hemen sonra çıkar. bonnie dundee namıyla ünlenen claverhouse kontu john graham komutasındaki güçler iskoçyada isyan bayrağını açarken bizzat james irlandaya fransız destekli bir çıkartma yaparak katoliklerden bir ordu kurar. ne var ki kont graham'ın killicrankie savaşında ölümü (1689) ile iskoçyada silahlı direniş sona erer. irlanda'da ise james'in ordusu willem orange tarafından boyne muharebesinde bozguna uğratılır (1691). böylece ilk jacobite isyanı başarısızlıkla biter.

    james'in 1701 yılında ölümünden sonra oğlu james francis edward stuart üçüncü james olarak fransa ve ispanya tarafından tanınır. 1708 yılında başarısız bir isyan girişiminden sonra üçüncü james 1715 yılında fransız ve ispanyol destekli bir orduyu earl of mar komutasında ingiltereye çıkartır. ne var ki felaketle biten preston ve sheriffmuir savaşları sonunda bu ordu da bozguna uğratılır. 1719 yılında ispanyol destekli son bir istila denemesinin ardından james ümitlerini kaybederek roma'ya gider.

    son jacobite isyanı 1745 yılında gerçekleşir. üçüncü james'in genç oğlu charles edward stuart (yakışıklı prens charlie) fransa ve ingilterenin savaşta olmasından faydalanarak iskoçya'ya çıkar ve klanlardan bir ordu toplayarak londra üstüne yürüyüşe geçer. prestonpans ve falkirk'de iki zafer kazanır ancak ordusu culloden savaşında yok edilir (1746). prens charlie tekrar fransaya sığınır. ömrü roma'da noktalanır.

    1745 başarısızlığından sonra jacobite davası ciddi bir siyasi hareket olmaktan çıkarak bazı uç radikallerin savunduğu marjinal bir muhalefete dönüşür. geriye başarısızlığın bedelini büyük eziyetlerle ödeyen iki ulus (iskoçlar ve irlandalılar) ile ölenlerin ve sürgünlerin ardından yakılmış balladlar kalır... (bkz: jackets green) (bkz: skye boat song) (bkz: johnny is gone for a soldier)

  • her şeyin (kelimenin gerçek anlamıyla her şeyin ) yer aldığı bir uygulamaya dönüşmesi muhtemel yakın zamanda. ödemelerde kullanılabilir kripto borsası işlevinden, taksi çağrılabilir, yemek siparişi verilebilir, anlık mesajlaşma ve hatta görüntülü görüşme imkanı sunan bir sosyal medya uygulaması yapma fikri uzun zamandır var zaten aklında elon'un. kendi wechat'ini yapmak istiyor. tek uygulamada bu kadar şey iyi mi kötü mü hâlâ tam bir karar veremedim ama şurası kesin ki bu uygulama günlük hayatta telefonda yaptığımız neredeyse her şeyin temelinde olacak, yani devasa bir data sağlayıcısı olacak. bunu iyi bir şey olarak yorumlayanlar olabilir ama ben işin karşı tarafındayım. datalar sandığınızdan daha önemli olacak yakın gelecekte. bu yüzden xx network gibi projelerden beklentim çok yüksek.