hesabın var mı? giriş yap

  • fenerbahçe ile oynanacak süper kupa maçının centilmence geçmesi temennisini "şunun bilinmesini isterim ki, yıllar sonra birer delikanlı, birer genç kız olacak miniklerin 'soma için oynanan finali hatırlıyor musun ne kadar güzel bir gece olmuştu' demesi beni tüm zaferlerden daha çok mutlu edecektir." diyerek dile getirmiş güzel insan.

    şu kirlenmiş türk spor camiasına ne kadar örnek olur bilinmez ama umuyorum ki güzel bir iz bırakacaktır bu topraklarda.

    edit: bırakamadı.

  • bir iki istisna hariç hiçbir işe yaramayan kitaplardır.

    kişisel gelişim kitapları, gençlik serileri ve romantik romanlar yayınevlerinin üç temel lokomotifidir. bu kitapların satılacağı hedef kitle bellidir. bu popülaritenin bir getirisi olarak geçtiğimiz yıllarda özellikle abd'de bu kitapların arkasında gerçek yazarların olup olmadığı tartışıldı. "ghost writers" dediğimiz "hayalet yazarlar" tarafından yazılıp yazılmadığı gündeme geldi. burada asıl vurgulanmak istenen bu kitapların masa başında kitlelere neyi satacağını iyi bilen profesyonel ekipler tarafından yazıldığı ve uydurulmuş sahte bir kimlikle yayımlanmasıydı. hatta bazı yayınevleri bunu hiç saklamadı. dizisiyle meşhur olan vampir günlükleri serisinin son kitapları yazarın ismi adı altında hayalet yazarlar tarafından yazılıp piyasaya sunuldu.

    kişisel gelişim kitapları da bu sürecin bir parçası. neyi, nasıl satacaklarını çok iyi biliyorlar. kişisel gelişim kitabına ihtiyaç duyan birine satılacak en önemli şeyin umut olduğunun farkındalar. tabiri caizse bu umut tacirleri, güya okuyucuya rehber olması için yazılmış kişisel gelişim kitaplarında sizi "kimse beni anlamıyor" hissinden kurtaracak ve özgüveninizi tazeleyecek cümleleri alt alta diziyorlar. bir de eskiden bu kitapların dili az çok belliydi. negatif olanı bertaraf et, pozitif olana odaklan, kendi yapabileceklerine inan gibi özetlenebilirdi. artık teknik taktik olayını bayağı ilerletmişler, direkt okuyucuya hitap ederek sanki o kitap özel olarak onun için yazılmış gibi hissettirebiliyorlar. özüne baktığınızda ise bu kitapların çok şey söyleyip hiçbir şey anlatmadığını görürsünüz. "e, hani beni değiştirip daha iyi hale getirecekti?" dediğinizde ise cevap hazırdır:

    "siz okuduktan sonra oradakileri uygulamıyorsanız kitap size hiçbir şey yapamaz."

    bu duyup duyabileceğiniz en basmakalıp cevaptır. en iyi kaçış yoludur. bir insanın yaşama biçimini ve düşünce yapısını değiştirmek inanılmaz zordur. çok az insan bu değişimi yaşar. eğer bir kişi bu değişimi yaşayacak noktaya gelmişse o ilhamın ya da motivasyonun ne olduğu önemli değildir. bazen ailede ya da çevrede yaşanan bir olay, unutulmayan bir anı, bir hikaye, bir şarkı, bir tablo ya da böyle bir kitap. değişime hazır biri herhangi bir şeyden ilham bulabilir. bu değişimin tesadüf eseri kişisel gelişim kitaplarına denk gelmesi bu kitapların başarısını ispatlamaz.

    aynısı bu kişisel gelişim kitaplarının iş versiyonları için de geçerlidir. iş hayatında başarılı isimler uzun uzun nasıl zengin olduklarını yazarak daha da da zengin olmanın yolunu bulurlar. siz "x iş adamının kitabını okuduktan sonra hemen piyasaya atılıp onun yaptığı gibi zengin oldum" diyen kaç kişi duydunuz? zaten zenginler, bir de bu kitapları başkalarına yazdırıp milyonlarca satarak zenginliklerine zenginlik katıyorlar.

    hayatlarımızı etkileyen milyonlarca değişken varken insanları ve insan davranışlarını kategorize edip sınırlandırmaya çalışan, formüllere döküp çıkış yolu sunan bu kitapların birini değiştirebilme ihtimali ne kadar gerçekçi? her hayat kendine özgüyken birinin kendi tecrübelerini evrenselmiş gibi addetmesi ne kadar mümkün? doğal olarak bu kitaplara karşı birçok yazı ele alınıp yararları ve zararları tartışılıyor. hem akademik hem köşe yazılarında birçok eleştiri yöneltiliyor. forbes popülaritesine rağmen bu kitaplara yöneltilen eleştirileri üç gruba ayırıyor.

    kötü etki: ilk grup bu kitapların yanlış ve zararlı tavsiyeler vermesine, sahte umut aşılamasına, insanların kendilerini daha kötü hissetmesine ve hatta profesyonel yardım almalarının önüne geçmesine yönelik sorunları gündeme getiriyor. psikolojik destek alması gereken kişilerin bu kitaplarla vakit kaybettiğini belirtiyorlar.

    plasebo etkisi: bir şeylerin yoluna girmesi ya da sizin öyle hissetmeniz okuduğunuz kitaplardan dolayı değil, daha önce böyle olduğuna dikkat etmediğinizden. sadece siz o ana kadar fark etmediniz. şimdi ise bir şeylerin değiştiğini ya da iyiye gittiğini yeni fark ettiniz ve bu da o kitabı okuduğunuz döneme ya da sonrasına denk geldi. değişim zaten vardı ama fark edilmesi zaman aldı.

    sıfır etki: bu kitaplardaki tavsiyeler o kadar basit ya da günlük hayatın bir parçası ki zaten bildiğiniz/benimsediğiniz şeyler, o yüzden okunan kitabın hiç etkisi olmuyor. sağduyu ile rahatlıkla tahmin edebileceğiniz tavsiyelerle dolu kitabı okumanın size hiç faydasının olmamasını ifade eden bir kavram.

    peki bütün bunlara rağmen kişisel gelişim kitapları yazılmaya ve satılmaya neden devam ediyor? umut. bu kitaplar umut pazarlıyor. şu makaleye göre sadece 2018'de insanlar kişisel gelişim için 10 milyar dolar harcamışlar. burada çok büyük bir piyasadan söz ediyoruz. ilk aşamada umut aşılıyorlar. ikinci aşamada da buna inandırıyorlar. geriye "hayalet yazarlar" dediğimiz masa başındaki ekibi gizleyip ortaya tek bir yazar ismi atmak kalıyor. o tek isim kitabın inandırıcılığını artırıyor. anlatılan şeylerin gerçekten o kişi tarafından yaşanmış olabileceğini ve doğrudan okuyucuya seslendiği hissini veriyor. kitapları daha samimi, daha gerçekçi kılıyor. bilimsel makale gibi her cümlesi ölçülüp tartılarak yazılmış bir kitap okuyucuda "benim duygularımı anlayamaz" hissi uyandırabilir. oysa bir kişi size yaşadığı tecrübelerini aktarıyorsa sizinle empati kurduğunu hissederseniz.

    bir de türk yayınevleri bu kitapları çevirme konusunda hiç zaman kaybetmiyor. new york times çok satanlar listesine ucundan kıyısından giren her kitabı hemen çevirip iç piyasaya sunuyorlar. okuyuculara da abd'li ekiplerin abd'liler için yazdıkları tavsiyeleri türkiye şartlarında kendilerine uydurmaya çalışmak kalıyor.

    bu kitapların bize verdiği naçizane tavsiye şudur: kişisel kitapları okuyan değil, yazan taraf olun. yazabiliyorsanız yazın. okumakla elinize bir şey geçme ihtimali %1 falan. oysa yazarak zengin olabilirsiniz.

  • ekşisözlük de hamamböceği gibi mk. ne radrasyon, ne darbe, ne saldırı hiçbir şeyden zarar görmüyor. ekşi hariç hiçbir yere giremiyorum şu an

  • gençlerbirliği'nin 6 türk, 5 yabancı futbolcudan oluşan ilk 11 ile sahaya çıkacağı karşılaşmadır. olayın ilgi çeken tarafı ilk 11'deki 6 türk'ün tamamı gençlerbirliği altyapısındandır.

    (bkz: ahmet yılmaz çalık)
    (bkz: ramazan köse)
    (bkz: ahmet oğuz)
    (bkz: halil ibrahim pehlivan)
    (bkz: doğa kaya)
    (bkz: irfan can kahveci)

    bunun yanında yedek kulübesinde oturan 7 futbolcudan 2 tanesi yine gençlerbirliği altyapısındandır.

    (bkz: artun akçakın)
    (bkz: berat tosun)

    altyapımız yok yeeaa, türk futbolu ölüyor yaaee, fenerbahçe türkiye kupasında 19 yaşında adam oynattı ooouuvv diyen türk basınına haber niteliği taşımaktadır ama tabiki yine bir bok yazmayacaklardır.

    18 kişilik gençlerbirliği kadrosunda 7 tane u-21 futbolcu vardır bu da ayrıca not düşülsün.

    edit: gençlerbirliği'nin 5-0 kazandığı maçtır ayrıca

  • kisiler: bir arkadas ve babasi
    yer: istanbul

    arkadas gece eglencesini sevmekte ve cogunlukla sabaha karsi eve donmektedir. ailesiyle beraber yasadigi mahalleye de zaman zaman buyuk kopek ceteleri musallat olmaktadir. babasi, arkadasi hep "eve sabaha karsi donuyorsun, sarhos donuyorsun, bir gece kopekler sana saldiracaklar, sarhos halde bir sey yapamayacaksin, dikkat et!" diye uyarmakta ve kendince bir cozum sunmaktadir: "eger kopekler sana saldirirsa, sen de dort ayaginin uzerine in, onlar havladikca hirladikca sen de havlayip hirla, dislerini goster!" bu uyarilari dinleyen arkadas, "lan?! babamin da kafasi iyi galiba, kopekle oyle mi mucadele edilir, tey allahim" diye kendince kenardan kenardan gulmektedir.

    babasinin onerisine kiciyla gulen bu arkadas, sabaha karsi eglenceden dondugu bir sefer, mahalleye girdigi anda 20-30 tane iri kopekle karsi karsiya kalir. once yusuf yusuf diye cagirsa da gelen giden olmaz. sarhos kafayla bir an "kaybedecek neyim var ki" diye dusunup kopek taklidi yapmaya karar verir, dort ayak uzerine iner, kopekler tarafindan etrafi sarilir, fakat hepsine havlaya havlaya kopekleri bertaraf eder, rahat bir nefes alip evine girer. kendisinin onurlu mucadelesini balkondan caktirmadan izleyen babasi takdir dolu cumlesini patlatir:

    - lan it oglu it! amma potansiyel varmis sende ha!

  • belki milyarlarca dolar serveti olan bir adamın istanbul trafiğinde araba sürüyor olduğunu gördük bu sayede. bu zenginler zerre yaşamayı bilmiyorlar amk memleketinde.

    edit: gelen mesajlarda genel anlamda araba kullanmanın keyif olduğu ve sürülebileceği minvalinde şeyler yazıyor. eğer ki aziz bey bir ferrari ne bileyim bir bugatti falan sürüyor olsaydı bunu anlardım ama genel olarak "makam" aracı kıvamında kullanılabilecek manda kasa bir jipi kendisinin kullanıyor olması onu esenler'de 10 dairelik iki apartmanının inşaatı hala devam eden bir müteahhit seviyesine indiriyor. hatta bir de altında chevrolet captiva olsaydı tam olurdu. rispekt.

  • laptop almayı düşünüyorum. dolar 1.38 falan, vatan kuru 1.25 e sabitledik diye reklam yapıyordu o dönem 1000 liraya iyi bir laptop almıştım. asgari ücret 900 küsür liraydi. şimdi asgari ücretle iyi bir laptop?
    bu ornegim bana biraz abartılı geldi, ben bir keyif çayı içeyim.