hesabın var mı? giriş yap

  • kar lastiği takmayın. burası sibirya mı? bu lastik lobisinin, lastik satmak için uydurduğu bir şey. sanki daha önce kar lastiği vardı...

    araç patinaja düşerse daha fazla gaz verin, lastik sürtünmeden ısınıp, bölgedeki karı buzu saniyeler içerisinde eritiyor. böylece hareket etmeye devam ediyorsun.

    araç patinaja düşerse yoldan geçen vatandaşlardan rica edin, arkadan çekerli araçlarda vatandaşları bagaja oturtun ve otururken yaylansınlar. önden çeken araçlarda kaputa oturtun. direksiyonu sağa sola çevirin hep

    otomatik araçlarda kar düğmesi varsa kar düğmesine basın, yoksa spor moduna alın şanzıman gerekli deviri ayarlıyor.

    cip gibi arazi araçlarınız 20-22 jant arası ve spor lastikse hiç korkmayın. zaten dört çeker. verin gazı asfaltı bile parçalar vallahi.

    bütün bunları yapın ki, akşam haberlerde daha sonra da youtube vidyosu olarak çekirdek
    çitlerken izleyip gülelim.

    edit: besyaprakliyonca uyardı. sakın ha bu entry'imi ciddiye falan almayın.
    bunları uygulayanları akşam "nerde bu devlet niye tuzlamıyor" diye hönkürürken izleyip gülücez ve cık cık diycez.

  • türkiye'de insanların ekonomi algısı döviz kurları ile özellikle de dolar/tl kuru ile son derece güçlü etkileşim halinde. birkaç gündür burada dolar kurunun yeniden 1,15 tl'e nasıl dönebileceğini tartışılıyor ama tartışılan şey dolar kuru değil, türkiye'nin nasıl yeniden ekonomik olarak rahat bir döneme gireceğiydi yani insanlar dolar kurunun iyileşmesi ile refah arasında çok ciddi bir bağ kuruyorlar fakat gerçekte bu böyle değil. rakamlara takılmadan türkiye'de ekonomik durum iyileşirse beklenmesi gereken veya optimum faydayı sağlayacak olan gelişme türk lirasının sürekli olarak değerlenmesi midir? kişisel fikrim bu sorunun cevabı da hayırdır.

    bu olayın bir para politikası kısmı var: ali ağaoğlu'nun (ekonomist olan) bu konuda şöyle bir açıklaması var ki ben de katılıyorum; cümle tam olarak böyle miydi bilemiyorum ama kendisi: ''bana yeni bir pasaport ve hayatımı idame ettirecek para verin dolar kurunu birkaç ayda 1 liraya indireyim gibi bir cümle kurmuştu.'' daha net ifade edeyim; türkiye'de dolar kuru tabii ki hızla düşürülebilir ama bunun bedeli önemlidir; yarın merkez bankası piyasadaki tl likiditesini boğup 10 doları 1 tl'e de eşitler ama bunun bedeli olarak türkiye ekonomisi akıl almaz bir daralma yaşarsa bunun ekonomik olarak bir faydasından söz edemeyiz. ben en uç noktayı ifade ettim, daha uygun şartlarda para politikası yapıcılarının türk lirasını değerlendirmek için türk lirası likiditesini olması gereken seviyenin altında tutmadığı müddetçe türk lirasının güçlenebilmesi için ülkemizde katma değerin artması veya daha fazla üretim gerçekleştirmemiz gerekir.

    türk lirasına değer kaybettiren ana olgu enflasyondur yani ülkedeki para ülkedeki arza göre ne kadar fazla ise bu iki kavram bir birine eşleneceği için para değer kaybetmektedir; türkiye'de ürettiğimiz ürünlere daha fazla değer katmamız veya daha fazla üretebilmemiz ülkedeki arzı artırır fakat böyle bir senaryoda bence optimum fayda için arz artışı ile birlikte paranın da artmasıdır böylelikle türk lirasının değerlenmesi değil, insanlarda gelir artışı ortaya çıkar ki sonuç olarak alım gücü açısından arada fark yoktur fakat türk lirasının aşırı güçlenmesi deflasyonist bir senaryodur ki deflasyon ekonomiler için sağlıklı bir gelişme değildir; biz de fazlalığı sorun çıkarıyor olsa da enflasyon ortamı ekonomiler için daha sağlıklı bir ortamdır. daha somut ifade etmek gerekirse gelirlerin sabit kalması koşuluyla dolar/tl'nin 1,5 liraya geri dönmesinin faydası ile dolar/tl'nin 8 lira olması ama ortama gelirin yaklaşık 3 bin liradan 15 bin liraya(+ortaya çıkacak enflasyon) çıkması senaryosunda daha faydalı olabilecek olan senaryo ikincisi olabilir yani türk lirasına değer kazandırmak ile kurda istikrar sağlayıp gelirleri artırmak arasında tercih yapılırsa ikincisi daha olumlu olabilir ki aslında bize 1,5 lira seviyesini cazip gösteren dönemde olan da aslında buydu.

    somut ifade etmek gerekirse dolar/tl'nin 1,5 lira olması ve ortalama gelirin 3 bin lira olması ile dolar/tl'nin 20 lira olması ve ortalama gelirin 40 bin lira olması arasında alım gücü açısından bir fark yoktur. fark daha çok geçmiş zamanın etkileri ile alakalıdır. örneğin geçmiş dönemde alınan borçların etkisi ilk akla gelebilecek olan dinamiktir.

    türkiye'de türk lirası çok fazla değerlenirse son zamanlarda alınan yerel para cinsi kredilerin ciddi olumsuz etkilerine maruz kalırız, türk lirasının değer kaybetmesi ile diğer senaryoya zaten şahitlik ediyoruz. bu konuda da en uygun senaryo en azından kısa vadede gelirlerin artması, kurda ise istikrarın sağlanmasıdır. konu dışı olsa da şunu eklemek lazım, türkiye'de borçluluk yapısı politika yapıcıların kozlarını azaltan bir faktördür örneğin döviz borçluluğumuz daha makul seviyelerde olsaydı, yüksek enflasyonun yükümlülerin borçlarını ödemesinde büyük fayda sağlayacaktı. güncel durumda döviz kurları ile mücadele etmek isteniyorsa başta faiz olmak üzere türk lirasını güçlendirecek adımların atılması gerekir fakat yerel para cinsi yükümlülükler bunu daha zor hale getiriyor; bizde döviz ve türk lirası cinsi borçlulukların dağılımı neredeyse yarı yarıyadır.

    ihracatla yerel para birimi arasında güçlü bir bağ kurulmaktadır ama ben bunun doğruluğunu verilerde göremiyorum. örneğin dünyanın normalleştiğini var sayıyorum, türk lirasının 10 lira olması mı ihracata daha fazla katkı yapar yoksa avrupa'nın beklenenin çok üzerinde büyümesi mi diye sorulursa bence avrupa'daki olumlu gelişmeler ihracata daha fazla katkı sağlar ve türkiye'de döviz kurunun ihracata sağlayabileceği katkının hiçbir seviyede döviz kurunun yan etkilerini karşılayacağını sanmıyorum.

    son soru da şudur; tl'nin değeri ne kadar olmalıdır? bu konuda da kişisel fikrim kıstasın dolar olmaması gerektiğidir; biz doları sabit bir değer olarak görüyoruz fakat bu doğru değil dolar da(dxy nedir) son bir yılda yaklaşık %10 civarında oynaklık sergiledi. türk lirasının olması gereken değeri takip edebileceğimiz en doğru veri reel efektif döviz kurudur; mesela yazının başında türk insanının dolar kurunun 1,5 seviyelerinde olduğu dönemde çok mutlu olduğunu ifade etmiştim ama o dönem türk lirasını reel efektif döviz kuruna göre sürekli olarak olması gereken değere göre daha değerliydi bu da sorun biriktiren bir durum çünkü türk lirasının olması gerekenden fazla güçlü olması yerli üreticilerin, ihracatçıların aleyhinedir. ithalatı ve döviz borçlanması teşvik eder ki dolar/tl 1,5 lira seviyesindeyken biriktirilen sorunların bedelini bugün ödüyoruz.

  • facebook'ta bir videoya denk geldim ve sinirlerim tepeme çıktı. konu özetle şu;

    bir abimiz işyerinde hırsızlık yapan 2 çalışanı işten çıkartıyor ve bu hırsızlar da yüksek yerlerdeki irtibatlarını devreye sokarak bu abimizi kaçak elektrik kullanıyor diye şikayet ediyor. e tabi arkalar sağlam olunca sorgusuz sualsiz bu abimizin firması kaçak elektrikten dolayı ceza alıyor ve elektriği kesiliyor. ve 22 aydır hiç bir şekilde hakkını alamıyor. kaçak elektrik kullanmadığına dair raporları olmasına rağmen işlerini yapması gerekenler korkularından dolayı işlerini yapmıyorlar.

    youtube linki

    videodaki abinin facebook profili

    (bkz: akedaş) yanlış aktarım var sanırım icanus uyardı. akedaş adıyaman kahramanmaraş ve elazığ bölgesinde görevliymiş.
    (bkz: akdeniz elektrik dağıtım a.ş.)

    daha önce paylaşıldı mı bilmiyorum aradım bulamadım neyse bir daha paylaşılmasında zarar yok. video yeterince ilgi görmüş ama ekşisözlük'ün gündem yaratma potansiyelinden dolayı konunun bir ucundan da biz tutarsak belki bir yardımımız dokunur.

    daha önceden şöyle bir başlık açılmış
    (bkz: türkiye'de hak ve adalet arıyorum)
    (bkz: vatandaşın kaçak elektrik isyanı)

  • anne: necati hoşgeldin.. aldın mı burak'ın fotolarını!! (baba liseden mezun olan kardeşin okuluna gitmiş, mezuniyet fotolarını almıştır)
    baba: aldım aldım... (suratı biraz limoni, kendisi az buçuk keyifsizdir)
    anne: ver bakıyım...
    baba: al.. (anne zarfı açarken baba dikkatle tepki olcer)

    anne: necati bu burak değil ki!!!
    baba: değil mi... ?
    anne: sen oğlunu tanımıyo musun necati???
    baba: ya aslında bana da bi gariplik var gibi geldi, ama butun resimlere baktım burak'ınki yoktu, en çok bu çocuk benziyodu bende bunu aldım geldim...
    anne: bulamadıysan başka çocuğun resmini niye alıyosun??
    baba: emin olamadım ne biliyim, fotografcı da iste abi sana cok benziyo kesin senin oğlundur bu dedi... yanılttı beni eşek herif...

    bu sırada ben ve kardeşimin gülmekten gozunden yaş gelmiştir, anne sinirinden güler, hatta baba da dayanamaz kendi kendine güler...

    baba: ya bakın ama kravata da dikat ettim bak burak seninki de boyle çizgili değilmiydi oğlum ya... ??
    anne: necati ilk iş yarın gidiyosun o okula değiştiriyosun o resimleri, bu olaydan da bahsetmiyoruz kimseye...

    not: bu olay tek bir kelimesi abartılmadan aktarılmıştır.

  • dakikası bile önemli olan adamların dakikalarca sözlükte entry yazarak kutladığı nefis gelişme.

    edit: @2 was here (başıma kalmış nefis başlıktır, buraya reklam alınır)

  • yıllardır yazılımlar ve veritabanları ile uğraşan biri olarak şunu söyleyebilirim ki,
    eğer yazılımlar ve sistemler üzerinde doğru düzgün bir şeffaf denetleme mekanizması yoksa toplam 1 saat içerisinde bile 8 farklı cevap anahtarında çalışacak 8 farklı şifreleme yöntemi ile şıklar belirlenebilir.

    zaten işin içinde olan biri için son kpss skandalındaki olaylar nedeniyle güvenlik artırıldıysa, soruları dışarı çıkartmak yerine belirlenmiş cevap yapısını içeri sokmak daha kolaydır.

    bu tip bir durumun gerçekliği durumunda iki ihtimal ortaya çıkıyor.

    a) ösym içerisinde bu algoritmayı uygulayan ve yazılımlara doğrudan müdahelesi olan kişiler tarafından daha sonra bu algoritmanın dışarı satılmasını sağlayan "çıkar amaçlı suç örgütü" söz konusudur.

    b) bu sınavdan yüksek puan alarak kazanılacak üniversite ve bölümlere bazı "özel" insanların yerleştirilmesini amaçlayan ve bunun sonucunda hakim/avukat/mühendis/doktor lardan oluşan ülkenin her noktasında söz sahibi olacak özel bir nesili amaçlayan bir "terör örgütü" söz konusudur.

    her ne kadar hakkında açılacak soruşturmanın bile, körler sağırlar birbirini ağırlar ekseninde olacağını bilsem de,
    soruşturmada yer alacak onurlu birileri okur umuduyla yazayım.

    bu işin olası sorumluları aşağıdakilerden biridir ama hangisidir?
    a) şıkları karıştırma algoritmasını yazan yazılımcılar.
    b) şıklar karıştırıldıktan sonra veritabanına erişebilecek veritabanı kullanıcıları.
    c) veritabanına ve programa erişim kontrollerini elinde bulunduran sistem yönetimi.
    d) hangi öğrenciye hangi kitapçığın geleceğinin bile belli olduğu bir sisteme onay veren idari kadro.
    e) hepsi.

    şimdi ihtimal dahilinde yukarıdaki şıkların gerçek olması durumunda.
    başka neler yapılabilir?

    1- hangi öğrencinin hangi okulda, hangi sınıfta sınava gireceği, hangi sırada oturup hangi tür kitapçığın geleceği belirlenebilir.
    2- istenilen öğretmen istenilen sınıfta görevlendirilebilir.
    3- istenilen öğrenciler bir sınıfa toplanıp, istenilen öğretmenlerle buluşturulabilir.

    sınav sonrasında yapılabilecek diğer müdahaleler farkedilebilir ve fiziksel evraklarla karşılaştırılabileceği için bu risk büyük ihtimalle alınmayacaktır.

    böyle bir durum söz konusu ise, sorumlu kişiler, onları bu konuma getiren amirler, amirleri atayan bürokratlar dahil olmak üzere dürüst bir soruşturma yapılmalıdır.

    ve hükümetimizin halkına birazcık bile saygısı varsa, şu dakikadan itibaren sınav ve seçim sistemlerini denetleyecek, tüm siyasi partiler ve ilgili bilişim dernekleri tarafından belirlenecek uzmanlardan oluşacak bağımsız bir bilişim denetim kurulunun oluşturulması için adım atmalıdır.

    yoksa öğrencilerin girecekleri okulu belirleyen bir sınavda bile bunlar olabiliyor ise, bir vatandaş olarak ülke kaderini belirleyen bir seçim sistemine güvenmemiz beklenemez.

  • egeye gelmeyin diyen var. lafa bak. o zaman yallah moğolistan'a.

    adama bak ya egeyi parsellemiş sanki.

  • martin scorsese'in underrated filmlerinden biri. zamanında hak ettiği değeri bulamamış muhteşem bir kara mizah örneği. diyalogları, olayların gelişimi her şey ile izleyeni güldürmekten öte şaşırtan; griffin dune'un canlandırdığı paul hackett ile takdir topladığı bir film. heralde paul heckett'ın o tek bir gecede başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmemiştir.

    pepe: art sure is ugly.
    neil: shows how much you know about art. the uglier the art, the more it's worth.
    pepe: this must be worth a fortune, man.