hesabın var mı? giriş yap

  • bu türün keşfi bilimin işleyişinin en güzel örneklerinden bir tanesi.

    chicago üniversitesinden neil shubin, "balıklar karada hayatta kalabilecek şekilde nasıl evrimleştiler?" sorusunu kafaya takıyor. 390 milyon yıl öncesinin fosillerinde sadece balıklar var, kara canlıları yok. 360 milyon yıl önce ise karasal omurgalıların (ilkel amfibiler) olduğu biliniyor. 390 milyon yıl önceki, yüzgeçleri karasal uzuvlara en çok benzeyen (lobe-finned fish) balıklar tatlı sularda yaşıyor; 360 milyon yıl önceki amfibiler de tatlı sularda yaşıyor. işte neil amca bu bilgilerden hareketle diyor ki "bu balıkla amfibi arasında bir ara tür varsa tatlı suların civarında bulunan 375 milyon yaşındaki kayalara bakmalıyım" diyor. ve bu kriterlere uyan daha önce üzerinde çalışılmamış bir alan buluyor kanada'nın kuzeyinde, arktik denizi dolaylarında. ve 5 yıl hiçbir getirisi olmayan kazıların sonunda aradığını buluyor.

    evrim gerçeği tüm bilimselliğiyle bir kez daha kanıtlanıyor.

    bahsettiğim 3 türü görmek için:

    imgur: http://i.imgur.com/eycdunv.png
    hizliresim: http://i.hizliresim.com/4lvb4q.png

  • yukarıda yazdıklarımıza (#6139141) ek olarak, madde madde yazacak olursak..

    1- eğer kurumsal iktisat * iktisadî ortodoksi (neoklasik iktisat) tarafından soğurulmadıysa bu, veblen'in, eyüp özveren'in tabiriyle, kurumsal iktisadın çekim merkezi olmasından dolayıdır. tek başına bu bile veblen'in ne kadar önemli olduğuna delildir.

    2- iktisat, tee cantillon'dan beridir, adam smith'den beridir fiziğe öykünen bir disiplin olagelmiştir. buna yalnız iki kişi itiraz etti; birisi bu ademoğludur. ona göre iktisatın, kuracağı eğretilemeler için ödünç alacağı koşutlukları fizikte değil, "biyoloji"de aramak gerektir. bu veçhile newton'un karşısına darwin'i koymuştur. iktisat, duruk * dengelerin karşılaştırmalı çalışması olmaktan öteye geçmeli (bunu yapanlar klasik ve neoklasik iktisatçılardır); evrimsel bir anlayışla a'dan b'ye nasıl gidilir, bunun yanıtını aramalıdır.
    (bkz: richard cantillon)
    (bkz: adam smith)

    3- yukarıda da bahsettiğimiz atıl merak * kendi kişiliği ile tam bir bağlılaşım ve dahi uyum içinde olan bir kavramdır. "bilim, bilim için yapılmalı" lafzını düstur bellemiş; "nesnel" kalmaya takıntı derecesinde önem atfetmiş bir düşünürdür. bu onu "kural koyucu"* bir bilimsel tavır almaya itmiş ve onun, "kural koyuculuk"un karşıtı olan tespitçi, betimleyici* amcaları * kıyasıya eleştirmesine sebep olmuştur.

    4- peki muhterem pür-i pak mıdır? oh, tabi ki hayır kuzum,, kendisi bir değer kuramı* sahibi değildir netekim; kavramsal çerçevesi fiyat tespiti, kaynakların dağılımı gibi konular üzerine konuşmasına imkan tanımamaktadır, ne münasebettir.

    5- falandır, filandır.

  • --- spoiler ---

    markete giderken köpeği üzerime saldılar ama ben kaçamadım. canım çok acıdı.
    --- spoiler ---

    şimdi bu hayvanın sahibi ne kadar ceza alacak merak ediyorum. küçücük çocuğun üzerine yaratığı salmış. bildiğin cinayete teşebbüs bu.

  • babaya gitmesi bir nebzedir,fakat baba nın bir arkadaşına giderse boka sarar,babanıza da ulaşır,"ramazancım senin oğlan bana seni seviyorum falan diyor hayırdır,sınavlar falan bunaldı heralde çocuk."bu cümle ciddi bir yüz ifadesi ile sarfedilirse,babada o an nasıl bir surat ifadesi olabileceğini tahmin bile edemiyorum.başımdan geçen bir benzeri şöyle olmuştur;

    benim gonderdiğim mesaj:

    i really miss u baby.bikbikbik..i love you...

    beş dk. sonra;

    muharrem amca cep new message.read?
    "i love you too.. oğlum iki oluyor evli barklı adamım niyeti bozduysan haberim olsun"

    akabinde muharrem amca aranır özür dilenir.babamın araması gecikmez "oğlum birkerede seni özledim baba diye bana mesaj at lan hayırsız,neyse çok yazıyor hadi kapattım.."

  • söz konusu fotoğrafı 2'si erkek 3'ü kadın 5 kişiye "bu elbisenin renklerini altın-beyaz mı yoksa mavi-siyah mı görüyorsun?" sorusunu yönelterek gösterdim. erkeklerden biri altın-beyaz, diğeri mavi-siyah derken kadınların üçü de "hiç güzel değilmiş" dedi.

  • öldürücü anne repliklerinden biridir bu. evden uzak bi yerdesinizdir. misal benim gibi askerde olabilirsiniz, öğrenci olabilirsiniz. ankesörlü telefondan veyahut cep telefonundan bir fırsat bulup anne babayı bir arayayım dersiniz ve telefona sarılırsınız. "canım annem"ler "yavrum bitanem"ler gibi bir dizi özlem cümlesinin ardından tam iki lafın belini kıracakken anne denilen henüz çözülememiş insan modeli böyle bir çıkışı yapar.

    "dur bak sana kimi veriyorum"

    telefona şükran yenge, necla teyze ya da fahri enişte ayarında bir isim gelir. yakın bir akraba bilemediniz bir komşunuzudur. işte o telefon konuşmaları esnasında fark edersiniz ki konuşmanızın gerekli olduğu en son kişiylen konuşmaktasınızdır. anlam veremezsiniz. her seferinde kızsanız da yapabilecek bir şey yoktur.

  • benim de aralarında bulunduğum erkek grubu.

    âşık olduğum muhteşem varlık tamamen kendi isteği ve seçimiyle benim koynumda uyumayı seçiyorsa bundan daha ötesi zaten olamaz. onun o cennet kokusu, bebek mışıldamaları ve inlemeleri, teninin hissi, kalbinin atışı, boynunun altından doladığım koluma* ve elime verdiği uyku kokulu minik öpücükler, beline sardığım elimi okşaması, ayaklarını ayaklarıma sürtmesi, sıcacıklığı... bağrına alıp uyumak için daha nefis ne olabilir? hele bir de uykusuz bir gün geçirmişsem, sıcacık bir banyo ve ardından bu, aynen nasıl yattıysam öyle kalkarım ve çok da dingin, huzur dolu ve dinlenmiş olarak uyanırım.