hesabın var mı? giriş yap

  • martıdır... uçuyorsun bi kere. yüzebiliyorsun hatta dalıyorsun. e yürürsün de istesen. paso balık yiyorsun ama diğer yiyeceklere de adaptesin. sevimlisin de herkes simidini paylaşıyor.

    “maaşlı sigortalı bir iş mi; yoksa martılık mı?” deseler martı olmayı seçerim.

  • ailece hayatımızı borçlu olduğumuz japon araba markası.

    1996 yılının ağustos ayında galeriden 0 km bir mazda 323 familia satın aldık. ne abs, ne asr, ne hava yastığı... o dönemler bu özellikler opsiyonel olduğu için biz kısıtlı olan aksesuar bütçemizi mal gibi klimaya ayırmıştık. dımdızlak bir arabadan bahsediyorum.

    mazdanın broşürüne baktığımı hatırlıyorum. bir kaza testi fotoğrafı... familia'yı korkunç bir süratle duvara çarptırırken... arabanın tamamen yokolan burnu ama en ufak hasara uğramayan yolcu kabini gözler önünde... "hadi lan ordan" dediğimi hatırlıyorum "koskoca motor nereye gitti dümbelekler?". cevabı alttaki açıklamalarda gizli: "önden darbelerde motorun yolcu kabinine girmesini önleyen özel katlanma ve parçalanma sistemi"

    vay anasını... japonlar yapmış! ama beni arabanın güvenlik unsurları ırgalamıyor. "nolcak lan! babam iyi şöför zaten"

    ***

    arabayı 2 ağustos cuma günü saat 20:00'da aldık. saatine kadar hatırlıyorum çünkü cumartesi sabahı tatile giderken, yani tam 12 saat sonra o büyük kazayı yaptık. bütün gece valiz toplayıp istanbul-antalya arasında şöförlüğe soyunan babam direksiyon başında uyumaya karar verince eskişehir'e 45 km mesafedeki bozüyük kavşağı'nda bir doğan slx'e, 90º açıyla ve tam 110 km süratle çarptık. kazanın etkisiyle biz kendi etrafımızda sayısız spin atarken tam ortadan kırılan diğer araç yerden metrelerce yükselip yere yan olarak düşmüş...

    ***

    kaza sonrası yaşadıklarımızı burada anlatmayacağım. aslında bu kadarını bile anlatmak sinirimi bozuyor ama kazanın boyutlarını anlamanız için gerekliydi. sonuç olarak annem, babam, o zaman 7 aylık olan kardeşim ve ben o arabadan sağ çıktık. benim dışımda kimsenin burnu bile kanamadı hatta...

    "tamam mazda sağlam araba ama bu kadar duygusallaşmanın alemi ne" diye soranlara söyleyeyim: kaza sonrası, aracı sigorta şirketinden mazda japonya'nın geri aldığını ve dünya fuarlarında dolaştırdığını öğrendim. yanına da şöyle yazmışlar "bu araçtan biri bebek 4 kişi sağ olarak çıkmıştır."

    hani fifth gear'da ya da başka programlarda arabaları gerek komik komik, gerekse de ciddi ciddi test ederler ya, işte ölüm kalım testinde de ben mazda koltuğunda oturuyordum. ve müteşekkir bir şekilde söyleyebilirim ki "mazda bu testi geçti"

  • biri uluslarası silah kaçakçısı ve aynı zamanda orta doğu'yu yöneten konseyin bir üyesi. diğeri istanbul kabadayısı.

    birinin muhatap olduğu konular ırak savaşı, suriye savaşı, abd-ingiltere-israil arasındaki dengeleri gözeterek orta doğu savaşlarına silah ihraç etmek.

    diğerinin muhatap olduğu konular ali, eyşan, cengiz, ezel gibi mahalle insanlarının hayatlarıyla uğraşmak.

    biri sıradan bir komiser tarafından hayatı karartılırken, diğerini tanımayan emniyet müdürü olamaz. .

    ramiz'in teknik olarak kıyaslanacağı kişi duran emmidir.

    edit: konseyin ırak savaşı ve suriye'nin geleceğini değerlendirdiği sahneden bir kesit yüce baron mehmet karahanlı'yı da yad edelim buradan:)

  • hangi stadı erdoğan yapmış. o daha milletvekilliği için jet fadılla pazarlık yaparken fenerbahçe kendi stadını yapıyordu.

  • sanatçının resmimleme ve renklere, detaylara hakim olma yönünden becerisini ve özellikle de azmini, sabrını ortaya koyabilir, bu açıdan bir hayranlık yaratabilir ama şahsen bana boşa kürek çekmek gibi geliyor bu yaklaşım. şimdi, bir eseri güzel yapan gerçekliğe olan yakınlığı değil, özgünlüğüdür, vuruculuğudur, heyecan yaratması, duygulara hitap etmesidir, estetiğidir. daha birçok etken sayılabilir. misal, rembrandt'ı bu kadar büyük yapan realist yaklaşımı değildir. ışığı kullanmadaki maharetidir. fırça tekniğindeki benzersizliği ve tabi ki öncülüğüdür. detay konusunda tablolarında yarattığı dengedir. ya da norman rockwell. canı isterse realizmin b*kunu çıkarıp, suyundan ayıklayacak kadar yetenekli bir adamdır ama bu kadar büyük olmasının sebebi yarattığı karakterlerin yaşadığı toplumu, tiplerinden, ifadelerinden, kılık kıyafetine, tercihlerine, hareketlerine kadar birebir yansıtması, eserlerine bakan insanların içini ısıtmasıdır ve bununla yetinmeyip, yaşadığı toplumun yaşam tarzına etki etmesi, yön vermesidir. kullandığı renklerdir, vurgulardır.

    ayrıca, canım çok realist bir eser istese, duvarıma realist bir tablo yerine direk fotoğraf asarım. fotoğrafa o kadar yaklaşma çabasına girdiğin anda fotoğrafın çakmasını yapmış olursun sadece. zerre kadar keyfi yok bence.

    edit: imlâ

  • kykc mecidiyeköy'de bir alışveriş merkezinin en üst katındaki kahvecinin terasında kız arkadaşıyla birlikte oturmaktadır.

    k: kykc
    g: garson
    a: kaba adam.

    k: afedersiniz beyfendi, biz iki türk kahvesi alabilir miyiz?
    g: (hiç bir ses çıkarmaz. bakışlarıyla duyduğunu ifade eder.)

    yaklaşık 20 dk. sonra...

    k: beyfendi bizim iki türk kahvesi vardı.
    g: (gene ses yok, haa tamam hatırladım tarzı bi bakış.)

    2 dk .sonra kahveler gelir.

    k: beyfendi kusura bakmayın ama bu kahveler soğuk lütfen değiştirir misiniz?
    g: (her zaman ki gibi sessiz modda. kahveleri alır. bsg bakışı atar.)

    5 dk. sonra kahveler gelir. tabi ki tam sıcak değildir. ama en azından soğuk da değildir.
    yaklaşık yarım saat sonra içeriye kykc'den yaşça daha genç olduğu her halinden anlaşılan biri gelir ve yakın bir masaya oturur.

    a: garson bana bir kahve getir. orta olsun.
    g: tabi efendim hemen getiriyorum. başka bir şey ister misiniz efendim. (o yarım saattir gıkı çıkayan adam bülbül amk.)
    a: yok sadece kahve.

    3 dk. geçmeden kahve gelir. adam yudumlar kahveyi ve ta bizim masadan, tüten dumanı gözüken kahve için;

    a: garson bu ne be böyle, buz gibi kahve getirmişsin bana.
    g: çok özür dilerim efendim. hemen değiştiriyorum.

    2 dk. sürmez kahve gelir.

    g: kusurumuza bakmayın efendim. bu kahve bizim ikramımızdır.
    a: tamam olmasın bir daha.

    konuşmayı işiten kykc ile sevgilisi bir süre bakışır.
    sahne biter.

    not: allah benim belamı versin.

  • mevzu bahis oyuncak ördekler, the first years adlı şirket adına çin'de üretildikten sonra hong kong limanından amerika birleşik devletleri'ne doğru yola çıkan gemiye konteynerler halinde yüklenirler.

    ancak gemi amerika'ya doğru ilerlerken beklenmedik bir gelişme yaşanır ve 10 ocak 1992 tarihinde büyük bir fırtınaya yakalanırlar. bu fırtına öyle güçlüdür 12 adet konteyner, gemiden kayarak büyük okyanus'a düşer. bu 12 adet konteynerlerin birinin içinde çoğunluğu oyuncak ördek olmak üzere tam 28.800 oyuncak bulunmaktadır. içinde bir sürü oyuncak bulunan bu konteyner denize düşerken diğer konteynerlere çarpar ve içindeki tüm oyuncaklar bir anda okyanusun yüzeyine saçılır. üzerlerinde herhangi bir delik vs. de olmadığı için batma riskleri bulunmayan oyuncaklar büyük okyanus boyunca yol almaya başlar.

    bu olay kısa sürede duyulur ve seattle eyaletinde yaşayan iki okyanus bilimci curtis ebbesmeyer ve james ingraham, okyanus yüzeyi akıntılarıyla ilgili bilimsel araştırmalar kapsamında konuyla bir hayli yakından ilgilenmeye başlarlar. bu olay belki de birçok kişi için pek bir anlam ifade etmezken, bir anda on binlerce nesnenin okyanus yüzeyine dağılması bilim adamları için bulunmaz bir fırsattır.

    kazanın üzerinden 10 ay geçtikten sonra oyuncaklardan bazıları alaska kıyılarına ulaşmaya başlar. tarihler 16 kasım 1992'yi gösterirken alaska sahillerinde yaklaşık 10 adet plastik oyuncak bulunur. bu olay ebbesmeyer ve ingraham için bulunmaz bir fırsattır ve hemen oyuncakların bulunuduğu bölgeye intikal ederler. yaklaşık 1 yıl boyunca 850 km'lik şeridini kontrol eden ikili, toplamda 400'e yakın oyuncak bulur. oyuncakları buldukları yerleri de sisteme kaydederler.

    bu iki okyanus bilimcinin geliştirdiği modelleme sayesinde oyuncakların nerelere doğru sürükleneceği tahmin edilir. buna göre bir kısmı japonya'ya doğru ilerlerken bir kısmınında kuzeye ilerleyerek bering boğazı civarlarında, buzulların arasında sıkışacağı öngörülür. kuzey kutup bölgesinden yavaşça geçeceği ve buzulların erimesiyle birlikte atlantik okyanusu'nun kuzeyine ancak beş altı yılda geçecekleri öngörülür. bu öngörüden hareketle kanada ve izlanda bölgelerinde plastik ördek oyuncakları bulanlara ödül vaat edilir. 2004 yılında sahillere vuran çok sayıda oyuncak bulunmasıyla bu öngörüler doğrulanır.

    ayrıca olayla ilgili çok sayıda eser ve çocuk kitabı yazılmış. günümüz koleksiyoncularının en çok aradığı nesnelerden biri olmuş bu oyuncaklar.

  • arabasiz yasamayi denedim. ama hergun bir ego soforuyle, bir halk otobusu soforuyle kavga etmekten biktim. kucuk yigenim daha arabadan inemeden kapiyi kapatip cocugun ayagini kapiya sıkıştıran ego soforune gerekeni yaptim. aksama kadar it gibi calisip, gezmeden gelen teyzelere yol vermekten biktim. surekli birilerinin gelip gidip dayamasindan biktim. hangi toplu tasima araclarini kullaniyosunuz soyleyin de biz de satip arabalari kitap okuyalim trafikte.