hesabın var mı? giriş yap

  • yıl 2008
    baba işçi
    iki kardeşiz, birimiz bebek sayılır, diğerimiz ilkokul öğrencisi
    anne çalışmıyor,
    baba tüm birikimiyle (42.000tl) altınoluk'tan yazlık alıyor, sıfırlanıyor.
    yıl 2009
    aradan tam bir sene geçmiş,
    ötv indirim kampanyası var
    baba 0'dan kenera koyduğu 17.000tl'ye sıfır km dacia logan alıyor.

    hala o arabayı kullanarak yazın yazlığımıza gidiyoruz,
    bebek kardeşim de büyüdü, ben de.
    ikimiz de çalışıyoruz
    fakat işçi babamın iki senede yaptığının üzerine, bir ömür çalışsakta bir tuğla koyamamızın mümkün olmadığını şimdiden kabullenmişiz.
    ne yazık bize, çalışıp hiçbir şey alamayışımıza...

  • mevcut bütçe açığı seviyelerinde döviz talebini kısıtlaması mümkün olmadığından dolayı uzun vadede bir şey değiştirmesi mümkün olmayan müdahaledir.

    gelin size olayı en başından anlatayım. başlamadan önce de, şu resmi açmanızı öneririm.

    para ve maliye olmak üzere iki alt politikadan oluşan ekonomi politikasının anlamlı olabilmesi için bir uyum içerisinde olması şarttır. bizdeki durum ise maalesef sıkı para, gevşek maliye politikasının enflasyon üreterek sonunda maliye politikasının kendisi gibi para politikasını gevşekleştirmesinden ibarettir.

    şimdi fotoğrafı tekrar inceleyelim. ekonomide temel olarak 3 aktör vardır ki bunlar halk yani biz, şirketler ve bankalardır. para sürekli bunlar arasında el değiştirir. eğer bu değişim çok hızlı olursa paranın dolaşım hızı yüksek demektir, yavaş olursa yavaş demektir.

    ekonomi politikasının uygulayıcılarından olan devlet vergilerle bu para havuzundan para çeker. bu vergiler iki türlüdür, dolaylı vergiler ve direkt vergiler. devlet aynı zamanda aldığı parayı ise bu para havuzuna memur maaşları, yatırım harcamaları olarak direkt ve vergi afları olarak dolaylı bir şekilde eklemektedir.

    bütçe açığı oluşması durumunda ise bu, devlet buraya aldığından çok daha fazla para aktarmış demektir. yani bu durumda devletin bütçe açığı paranın dolaşım hızını artırıcı etki yapar. bütçe açığı sıfıra yakınsa devletin bir katkısı yok demektir, bütçe fazlası varsa paranın dolaşım hızı yavaşlamış demektir.

    paranın dolaşım hızının yavaşlaması iyi bir şey değildir. çünkü bu durumda ekonomik aktiviteler yavaşlıyor demektir, bu da genç nüfusu sürekli artan bir ülkeye işsizlik olarak geri döner. devletin müdahalesi kabaca bu şekildedir.

    merkez bankası ise kantarın diğer kefesidir. elinde temel olarak iki araç vardır. birincisi faizlerdir. merkez bankası bankaları bu faizle, birkaç alt kalem üzerinden, ki bunlar haftalık repo, gecelik repo ve glp’dir, fonlar. bunların ortalamasına ortalama fonlama faizi denir.

    bu faiz de paranın dolaşım hızını etkiler ve bir alt limittir piyasa için. banka bu faizi taban alıp, kredi verir, kredi harcanır ve harcanırken birisi bu parayı kazanıp tasarruf etmek ister bankaya yatırır, banka tasarruf sahibine mevduat eğer yabancı paraya tevdi edilmişse tevdiat faizi öder. paranın dolaşırken finansal sisteme her giriş çıkışında gerek stopaj, bsmv vs. vergi yükünden olsun, gerek finans sektörü çalışanlarının maaşından olsun, gerekse finansal kurumların kar hedeflerinden olsun, faiz yükselir. paranın piyasaya giriş fiyatı dediğimiz tcmb ortalama fonlama faizi bu unsurlar nedeniyle durmadan yükselir.

    eğer faizler ciddi bir şekilde artırılırsa, paranın dolaşım hızı düşer. çünkü parası olan parasını fotoğraftaki içerideki döngüde orayı dolaştırmak yerine dışarıdaki ticari ya da bireysel mevduat kalemlerine aktarır. piyasadaki para dolaşmak yerine mevduata yöneldikçe de ister istemez paranın dolaşım hızı yavaşlayacaktır.

    bu temel olarak bütün dünya’da böyle işler, fakat türkiye, arjantin gibi gelişmekte olan ülkelerde biraz farklı işler.

    her devlet seçim öncesi ekonomik aktiviteyi yani paranın dolaşım hızını artırmak isteyecektir. burada artan dolaşım hızı bir enflasyon da yaratacaktır. gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki fark tam da buradadır. gelişmiş ülkelerde pdh’nın artırılması talep enflasyonu yaratırken, gelişmekte olan ülkelerde maliyet enflasyonu yaratır.

    çünkü gelişmekte olan ülkelerde üretim özellikle katma değeri yüksek üretim çok düşüktür. devlet açık verse de vermese de artan paranın dolaşım hızı bu ülkelerde yabancı paraya olan talebi artırır. yabancı dediğimiz de tabii ki dolardır. o ülkede dolara olan talep diyelim ki arttı, bu direkt kuru artırmaz dolar arzının ne olduğu da önemlidir. kapital döngü içinde dolar’ın patronu fed de paranın arzını azaltır yani faizini artırırsa o ülkenin döviz kuru çok hızlı bir şekilde artar.

    bu ülkelerde devlet vergilerini, katma değerli üretim yapılmadığı için tüketim üzerinden alır. yani devlet bütçesi de paranın dolaşım hızı yavaşladıkça giderlerini azaltmaktan vazgeçmezse bütçe açığında artışlara maruz kalır. bütçe denk bile olsa, bu ülkelerin kronik enflasyon sorunu olur. çünkü tüketim üzerinden ağırlıklı olarak alınan vergi geliri daha sonra devlet tarafından piyasaya geri verilir. vergi gelirlerinin ağırlıklı olarak tüketim üzerinden alınması ve bütçe açığı verilmesi, enflasyonu kronikleştirir. fed’den bağımsız bir gerçektir bu çünkü paranın katma değer üretmeden dolaşıp durduğunu gösterir.

    fed’in para bastığı (quantiative easing) dönemde bile türkiye’de senelik enflasyon 2012 senesi hariç %8’in altına düşmemiştir. bunun nedeni katma değersiz bir şekilde dolaşıp duran paradır. katma değersiz üretimde verilen bütçe açığı, paranın dolaşım hızının katma değersiz bir şekilde artması demektir ve bu da talep enflasyonu yaratır. türkiye bu vergi tabanıyla ne yaparsa yapsın, kronik olarak %7-8 arası bir enflasyonu buradan verir.

    pdh sistemine dışarıdan para girecekse, bu sizden bir faiz talep eder. bu faiz oranını daha geniş bir merkez bankası gibi düşünebilirsiniz. fed’den çıkarken faiz neyse onu taban alarak gideceği ülkenin finansal durumuna göre bir risk primi de ekleyerek o ülkenin finansal sistemine borsa veya sendikasyon kredileri adı altında bankalardan veya çok düşük bir oranda direkt şirketler üzerinden girer.

    geçmiş dönemde fed bırak dolara faiz vermeyi, sürekli amerikan tahvili alıp piyasaya dolar sürdü. böyle olunca da her ülkede olduğu gibi bizde de faizler çok düştü. dolayısıyla bizim pdh sistemimiz katma değer üretemediği için dolar’a ihtiyaç duyduğundan dolayı para da ucuzken pdh rahat rahat dönmüştü. şimdi ise maalesef bu para ucuza gelmiyor.

    şimdi günümüze gelelim. 2017 yılı başında devlet kgf adı altında bankalara dedi ki ben kefilim kredi ver. bankalar 240 milyar lira ek kredi verdi. bu para dolaşıma girip pdh’ı artırdı. artırdı artırmasına ama yapısal olarak ülkede hiçbir şey değişmediği için bu para haliyle yurtdışından dolar talep etti. tabii bu para da ucuza gelmiyor artık faiz istiyor. dolar talebi artınca doların fiyatı yükseliyor.

    bunu düşürmenin birkaç yolu var aslında. ilki mesela dolar satmak, merkez bankası direkt kendi rezervini de satabilir, dolaylı yoldan zorunlu karşılıklarla da oynayabilir ki bunu da iki şekilde yapar. düşük faiz verdiği tl zorunlu karşılıkların bir kısmının dolar üzerinden tutulmasına izin verir ki bu durumda bankalar bu kısmı dolar olarak tutup piyasada olarak tutar, kredi de verirse para pdh döngüsüne katılır.

    yani bu durum tl emisyonunu artırırken dolar emisyonunu düşürür. eğer izin verdiği oranı banka düşürürse, ki bugün yapılan budur, piyasadaki tl emisyonu düşer, dolar emisyonu ise artar. böylece hem tl’yi kısarak hem de piyasaya dolar sürerek dolar talebini kısmaya çalışır çünkü piyasadaki tl azalırsa talep edilebilecek dolar da azalır.

    azalır ama devlet bu şekilde bütçe açığı verirken azalmaz, azalamaz. o yüzden de bu müdahale hiçbir işe yaramaz. çünkü verilen bütçe açığı katma değersizce elde edilen, mesela akaryakıttan alınan ötv, ekonomik aktiviteler üzerinden veriliyor.

    tcmb bu hamleyle emisyonu 6-7 milyar lira azalttı evet peki hükümet ne yaptı? 12 milyon emekliye 2000 lira ikramiye vererek bütçeye 24 milyar lira yük bindirdi. bunu sadece bütçe açığı gibi de düşünmeyin. emeklilerimiz bu parayı bankaya yatırıp tasarruf etmeyecek muhtemelen harcayacaklar.

    bu para harcanınca, piyasada başkasına gidecek o da harcayacak, sonra öbürü de, sonra diğeri de. bunun paranın dolaşım hızına ciddi bir etkisi olacak. peki bizim yapısal sorunlarımız çözüldü mü? tabii ki hayır.

    bu durumda ne olacak, dolaşım hızı artan para daha çok dolara ihtiyaç duyacak, sen ben arabaya atlayıp daha çok yeri gezmek isteyeceğiz. 400 liralık benzin alacağız, bunun 150 lirası bize artan enerji ithalatı olarak kalan 250 lirası devlete vergi olarak gidecek. devlet bu vergiyi katma değer üretemeyen köprülere yatıracak. o köprüyü yapacak teknik birikimimiz olmadığı için japon firmaya tonla dolar ödeyerek köprü yaptıracak.

    yani artan döviz talebi, kurları yeniden baskılayacak. kısacası bütçe açığı vererek, hem de bu açığı katma değersiz bir ekonomide vererek pdh’ın hem düşmesine izin vermezsiniz, hem de döviz talep etmeden büyümesini imkansız kılarsınız. fed de beleş dolar salmazsa ortalığa, doları ucuza bulamaz kur kontrolünü kaybedersiniz.

    peki faiz neden etkili bir mekanizma? çünkü dolaylı ya da direkt döviz satmanın limiti var o da merkez bankanızın dolar rezervidir, ki direkt ihalede net rezerv, bugünkü gibi dolaylı satımlarda brüt rezervden yersiniz.

    fakat faizde limit sizsiniz. gelsin diye takla attığınız dolar yüksek faiz verirseniz koşa koşa gelecektir. fakat faiz dediğim gibi parayı içerideki döngüden çıkarıp, dışarıdaki döngüye sokar ve mevduata girer. ekonomik aktivite yani pdh azaldığı için bankaların kârı da azalır. ülkede tasarruf oranları yükselir, tcmb’nin döviz rezervi de ha keza yükselir.

    fakat faiz artırımının şiddeti önemlidir. yeterince yüksek olmayan faizi, bütçe açığı verdirerek hükümet işlevsiz kılar. çünkü gelişmekte olan ülkelerde zaten kronik enflasyon vardır, bunun üzerine bir de maliyet enflasyonu biner. hükümet için yani oy için önemli olan faiz değil pdh’tır. fakat artan pdh dolar talebini arttırır, çünkü verilen bütçe açığı katma değersiz bir şekilde piyasaya pompalanır. katma değersiz üretim yüzünden artan dolar talebi kuru zıplatır, üretim olmadığı için kur maliyet enflasyonu olarak geri döner.

    artık piyasadaki ortalama fonlama faizi enflasyonun gerisinde kalmıştır. yani, gevşek maliye politikası o kadar gevşektir ki sıkı para politikasını da kendine benzetip iyice gevşekleştirir. türkiye’de son 2 senede olan şey budur.

    maalesef, tcmb faiz artırımında o kadar ağırdır ki enflasyonu geriden takip edip piyasanın gerisinde kalır hale gelmiştir. devlet bütçesi zaten faiz dışı açık verir bir durumda, piyasadaki faizlere ekstra bir yük olmuş.

    yabancı yatırımcılar bunların hepsinin farkındalar. tcmb’nin bağımsızlığı artık sorgulanmıyor bile. bu da ülkenin risk primini artırıyor. %8 enflasyon varken %12 ile enflasyonun önüne geçebilirisiniz belki ama enflasyon %15’e fırlarsa 4 fazla verip %19’la önüne geçemezsiniz burada lineer değil üstel bir ilişki vardır. eğer şiddetli bir faiz artırımı yaparsanız, bütçe açığıyla bile pdh artıracak alan bırakmamış ve maliyeyi sıkı para politikası izlemeye zorlamış olursunuz. türkiye’de devlet mecbur kalmadıkça sıkı maliye politikası izlemez zira.

    özet: bu adımın kalıcı olarak işe yaraması için bütçe açığının düşük olması gerekirdi. bu yüzden 2 hafta sonra dolar’ın 4.5 olmayacağının bir garantisi yok. herkesin ağzına pelesenk olmuş olan yapısal reformlar işte bu yüzden çok önemlidir. eğer siz ekonomi politikalarıyla pdh artırdığınızda, ekonomik yapınız dolar talep eder bir hale gelmiyorsa, yani cari dengeniz iyiyse hatta cari fazlanız varsa hiçbir dış mihrak size ve ekonominize zarar veremez.

    seçimden sonra yapılması gereken üç şey var.

    1) enflasyonla mücadele için okkalı bir faiz artırımı

    2) popülist eylemlere son veren, para politikasıyla uyumlu sıkı bir maliye politikası

    3) mevcut pdh yapısı hızlandığında dahi dolar talebini artırmayacak/çok az artıracak bir ekonomik paradigma değişikliği sağlayacak yapısal reformlar.

    benden size tavsiye en sonuncusuna gelir idaresi başkanlığını bağımsızlaştırarak ve tam yetkilendirerek işe başlayabilirsiniz.

  • "vergi iadesi" anlamındaki kavram.

    hızlıca ve kolayca anlaşılması için "vergi" nin ne olduğuyla başlayalım. vergi, "vatandaş olarak devletten hizmet aldığınız ülkede, yapmış olduğunuz iş-alışveriş gibi mali (ekonomik) işlemlerde, devletin kullanımına sunulmak üzere (ve devletin siz sevgili vatandaşına hizmet etmesi amacıyla) faturaya eklenen ve sizden alınan meblağ"dır.

    yani misal gidip ekmek alıcaksınız, ekmeğin asıl değeri 80 kuruştur, 20 kuruş da vergi kesilir ve siz ekmeğe "vergi dahil" 1 lira ödersiniz. sizin açınızdan ekmek 1 liradır.

    ama aslen 1 lira değildir, 80 kuruştur, geriye kalan 20 kuruş "alışveriş yaptığınız ülkenin devletine gönderilir". (önemli nokta zaten burası)

    şimdi gelelim "tax free" / "tax refund" meselesine. siz tc vatandaşı olarak yurtdışına gidip alışveriş yaptıgınızda, mağazada "aa siz bu ülkenin vatandaşı değilsiniz, sizden vergi almayalım biz" demezler, diyemezler. vergiler, faturaya otomatik olarak eklenirler. e ama ben tc vatandaşı olarak yurtdışındaki bir devlete niye vergi vereyim ki? bana hizmet vermeyen bir devlete durduk yere niye vergi vereyim? işte bu noktada tax free devreye girer yani vergi iadesi.

    yurt dışında alışveriş yaptınız, ekmek aldınız. ekmeğe 1 lira para ödediniz ama biliyorsunuz ki bunun içinde oranın devletine gidecek olan bir vergi meblağı var ve siz o vergi meblağını geri istiyorsunuz. bu durumda alışveriş yaptınız mağazaya diyorsunuz ki:

    ben yurtdışından geldim aha buyrun pasaportum, bana bu alışveriş işlemi için vergi iadesi (tax free) belgeleri hazırlar mısınız?

    bu hazırlanan tax free belgeleri ve almış oldugunuz ürün ile birlikte (bu örnekte ekmek almış olduk, ama gerçek hayatta ekmekten vergi iadesi alamazsınız, yok öyle birşey, abartmayın)

    "o ülkeden çıkmadan önce" gümrük işlemleri bürosuna (customs office) gidip, beyan ediyorsunuz, diyorsunuz ki:

    ben bi halt yedım sızın ulkenızden alışveriş yaptım ve aha elimdeki belgede yazan meblag kadar devletinize vergi gitti, faturam burda, aldıgım ürün de burada bakın, şu belgeleri onaylayın da, ben de vergi iadesi kuyruguna girip verdiğim vergiyi geri alayım. (bu gümrük onayı zaruridir, kaçınılmazdır, onay almadığınız takdirde vergi iadesi mümkün değildir)

    bunların tamamı siz henuz daha o ulkenın içindeyken oluyor!!! o ülkeden dışarı cıktıktan sonra o gümrük onayını alamazsınız. havalimanındaysanız ve pasaport kontrolunden geçtiyseniz, o ulke sınırı dışına cıkmış sayılırsınız, gumruk arkanızda kaldı, geçmiş olsun.

    şimdi temele geri dönelim. tax free almak istiyorsanız şunları sağlamalısınız:

    1) geçerli bir pasaportunuz olmalı
    2) yurt dışından alışveriş yapıyor olmalısınız
    3) alışveriş yaptıgınız yer size tax free belgeleri sağlayabiliyor olmalı.
    4) alışveriş yaptığınız ürünlerin toplam meblağı, o mağaza için gerekli minimum alışveriş tutarının üzerinde olmalı. (misal, x mağazasından tax free alabilmek için en az 80 euroluk alışveriş yapmak gerekliyken, y&y mağazasında en az 150 euroluk alışveriş yapmanız gerekiyor olabilir. bu eşik değeri bildiğim kadarıyla devlet tarafından belirleniyor, pazarlık ederek değiştiremezsiniz)

    5) alışveriş yaptığınızda ödeme sırasında tax free belgeleri isteyip doldurtun. bazı kısımları siz dolduruyor olabilirsiniz.
    6) o ülkeden dışarı çıkmadan önce gümrük memurundan onay alın. (bunun için hem alışveriş faturasını, hem ürünü hem de tax free belgelerini isteyecekler)

    bunları yaptıktan sonra, pasaport kontrolunden gönül rahatlığıyla gecebilirsiniz. paranızı, vergi iadesi gişelerinden alabileceğiniz gibi, çıkış yaptıgınız yerde bu tür bir gişe/büro yoksa, posta yoluyla göndererek de paranın kredi kartınıza gönderilmesini sağlayabılırsınız.

    cevabı hayır olan sorular:

    1) yurtdışından sipariş verdim, tax free alabilir miyim? hayır
    2) dhl le geliyor, fedex le geliyor, uçarak geliyor kaçarak geliyor. hayır, tax free alamazsınız.

    s: + e nasıl olucak?

    c: - çok basit canım kardeşim, yurt dışına sen gitmiş olucaksın, faturayı bizzat sen, yurt dışında kanlı canlı ellerinle tutup vergi iadesi formu ve gümrük onayı alacaksın. başka yolu yoook.

    s: + arkadaşım yurtdışından geliyor, ona sipariş verdiydim ben o zaman olmaz mı?
    c: - o zaman arkadaşın yapıcak tüm bunları ve vergi iadesi alacak sen değil.

    s: + ha tamam o zaman :)

    birşey değil.

  • anlamıyorum.

    söyleyecek o kadar çok şeyim, dışarı vurmak istediğim o kadar çok duygu var ki…

    baştan söyleyeyim, vicdani retin olması gereken bir hak olduğunu, askerlik konusunda en mantıklı ve zaten olması gerekenin de profesyonel ordu şekli olduğunu düşünüyorum. açıkçası diğer ülkelerin uygulamalarından çok haberim yok. ancak yine askerlik yapmak isteyenlere askerlik açık olabilir. herkesin kendi inancı, düşüncesi… deli gibi askerlik yapmak isteyenler de olabilir tabii.

    yalnız ben anlamıyorum. vicdani ret çıkacak diye etekleri tutuşan, vicdani retçilere ‘defolsun gitsinler madem’, ‘bunu da mı görecektik’, ‘şehitlerin ahı bulur sizi’ diyen; hiçbir hedef, amaç, sonuç yokken göz göre göre binlerce gencin bir hiç uğruna ‘şehit’ olmasını normal bulan, boş yere gencecik yaşta ölmek istemeyen insanlara demediğini bırakmayan insanları anlayamıyorum. zorla askere alınan, üstüne üstlük bu zorunlu görevi komutanlarından dayak yiyerek, komutanlara, komutanların ailelerine hizmet ederek, birkaç aylık ne idüğü belirsiz ‘eğitim’ sonrası ellerinde silahlarla, kedinin önüne mama koyar gibi teröristlerin önüne konulup güya ‘savaşarak’, psikolojileri bozularak geçiren ve daha da kötüsü bundan hiç gücenmeyen insanları anlamıyorum, anlayamıyorum.

    ‘’ben askere gider şehit olursam, karıma çoluğuma çocuğuma n’olur, kim bakar kim sahip çıkar?’’ diye soran adama, ‘’bunca zaman kaçmasaydın’’, ‘’ sanki her giden şehit oluyo ya sen de’’ diyen zihniyeti gerçekten anlayamıyorum.
    askerlik vatan borcu falan değildir. kimse kusura bakmasın, ben bu vatan için ölmeyi göze almam. benim öyle bir borcum yok. ‘askerlik yapmak istemeyen zaten hayındır, vatansızdır’ diyen insanlara cidden çok sinirleniyorum. o kadar cahiliz ki. o kadar saçma salak şeylerle yıllardır uyutulmuş, gözleri kapatılmış, mutlu olmayı bilmeyen, istemeyen bir halkız ki.

    diyor ki, ‘’yazıklar olsun’’ diyor; ‘’türklük diye bir şey de kalmadı’’. gözleri abartılı milliyetçilikle, saçma sapan ideolojilerle, dinle, mantık dışındaki her şeyle boyanmış insanlar. kusura bakmayın, türklük eğer bu şekilde savunduğunuz şeyse, ben türk de olmayayım dostlar. size kalsın türklük. gidin askere terörist öldürün, ölün. çünkü terörist öldürmekle, ölmekle pırıl pırıl bi ülke olcak türkiye’niz. komutanın karısına iyi vakit geçirtirseniz hemen bitecek terör, fakirlik, mutsuzluk. patatesleri düzgün soyarsanız muhteşem bir türk olursunuz işte.

    ben dinine de, vatanına da düşkün kimseye kötü bir düşünce beslemez, kötü söz söylemezken sırf düşüncelerim doğrultusunda boş yere ‘hizmet’ etmek istemiyorum diye ‘vatansız, vicdansız, beş para etmez’ biri olduğum için bu isyanım. askerliğin ‘vatan borcum’ olduğunu düşünmüyorum diye, sanki haberlerini duyduğumda üzülmüyormuşum sandıkları şehitlerin ahının en büyük belam olmasını istedikleri için. kusura bakmayın, vatanı korumak, terörü önlemek, engellemek, yok etmek benim işim değil, devletin işi. askerin işi. ama ben asker değilim. kurarsın adam gibi ordunu, kum torbasından set çeker gibi sokaktan adam toplayıp dizmezsin sınıra. o zaman ne yaparsan yap. ben öğrenciyim, belki bilim adamıyım, belki sanatçıyım, belki beş parasız işsiz bi adamım, belki anneyim belki babayım. ama kusura bakmayın, asker değilim. eğer türklük askere koşa koşa gitmekse, türk de olmayayım ziyanı yok. şehit olmak istemiyorum diye vicdansızsam, en vicdanlı siz olun. inanın hiç önemli değil, en yüce türk siz olun.

    nasıl diyor siz,

    her türk asker doğar. heh.

    ben anlamıyorum ondan.

  • 1)
    *beyfendi bu kimlik olmuyor,ehliyet veya nüfus cüzdanı varsa alayım.
    -tabi ki buyrun
    *teşekkürler işleminiz tamamlandı.
    -sağolun kib bye

    2)
    *beyfendi bu kimlik olmuyor,ehliyet veya nüfus cüzdanı varsa alayım.
    -sen benim kim olduğumu biliyor musun ? hede hödö
    *ama beyfendi prosedür var
    - amirini çağır ,hatta çağırma ben genel md.mahkemeye vereyim ,sende sürüm sürüm sürün
    * siz bilirsiniz
    - hööbe höçööö hebereyyy

  • peynir tabağı sanattır. hazırlanışında ki ince detaylarla birlikte lezzetli bir sanat.

    davetlerinizde iyi bir sunum yapmak ve misafirlerinizi etkilemek için bazı püf noktalarını bilmenizde yarar var sevgili sözlükçüler...

    peynir tabağınızla birlikte sofranızda bulunması gereken ve peynirlerle mükemmel uyumu oluşturacak yiyecekleri şu şekilde sıralayabiliriz.
    çavdar ya da yulaf ekmeği, kraker, peksimet, ceviz, badem gibi kuruyemişler, taze meyveler, kuru meyveler, maydanoz, dereotu, rezene gibi yeşillikler, bal, reçel, tereyağı.
    içecek olarak da şarap çeşitlerini bu listeye ekleyebiliriz.

    peynirlerin tabaktaki pozisyonları ise ayrı bir ders konusudur.

    tabakta sıralama saat yönünde olmalı, başlangıç için saat 6 pozisyonu seçilmeli ve hafif lezzetlilerden keskin tadı olanlara doğru gidilmelidir. peynirlerin oluşturduğu yuvarlağın ortası da bazen başlangıç olarak alınır. orta bölgeyi 1 olarak kabul edersek:
    1. taze peynirler
    2. koyun ve keçi sütünden yapılan peynirler
    3. yumuşak peynirler, beyaz küflü peynirler (brie, camembert)
    4. orta sert peynirler, kırmızı küflü yumuşak peynirler (gouda, emmental)
    5. sert peynirler (parmesan)
    6. aromatik ve güçlü kokulu küflü peynirler (rokfor, gorgonzola)

    bir tabak içinde en az 5 çeşit farklı lezzetlerden seçilmiş peynir bulundurulmalıdır.
    kesim olarak üçgen kesim tercih edilir ve uç kısmı tabağın dışına bakacak şekilde dizilir.
    tabağın renginin veya deseninin peynirlerin önüne geçmemesi gerekir.
    taze meyveleri ayrı bir kapta servis etmek gerekir.
    ekmek seçimi de önemlidir. taze, esmer, gevrek kabuklu olanları tercih edilir.
    peynir tabağımız şarap ile birlikte ana yemek olarak sunulacaksa kişi başına 250 gr, aperatif olacaksa 100 gr şeklinde olmalıdır.
    peynirler, servisten yarım saat ya da bir saat öncesinde buzdolabından çıkarılmalıdır.
    olayı biraz abartacak olursak farklı peynir türlerinin farklı bıçak tipleri vardır. her peynirin ayrı peynir bıçakları kullanılarak kesilmesi önerilir.

    artık siz de bu sanatın birer sanatçısı olabilir, konuklarınızı baştan çıkarabilirsiniz.