hesabın var mı? giriş yap

  • ış yerine buradan yemek söylüyoruz. gelen küçük esnaf bizden, yemek sepetinden değil, doğrudan telefondan kendilerine sipariş verelim diye yalvarıyor. işleri zaten kötü, %14 gibi bir ücret de kesilmesin diye iki farklı esnafa denedik. sonuç hüsran. biri, bıraktığı broşürün dört lira üstünde hesap getirdi. öteki ise normalde 20dk getirdiği yemeği 50dk getirdi ve malzeme azdı. yani yaptırım olmadığı sürece küçük esnaf hala ama hala çakal. geberip gidiyorsunuz hala çakallık peşindesiniz. acıyanı siksinler. suyu bile buradan söylüyorum. problem çıkarsa bir puanı yapıştırıyorum. söylemiş miydim bilmiyorum ama acıyanı siksinler.

  • insanlara olayın ciddiyetini hissettirmektir.

    2008 krizinde, o dönem çalıştığım şirket (ki kendisi türkiye'nin enn taşşaklı holdinglerinden birinin lokomotif şirketidir, bunu patron şirketi olmadığını özellikle belirtmek için yazıyorum) hızla düşen hammadde fiyatları sebebiyle on milyonlarca dolar zarara uğramıştı. hatta sonrasında ciddi bir küçülmeye de gitmek zorunda kaldı.

    bu kriz şirketi vurmaya başladığında alınan tedbirlerden ilki ne oldu biliyor musunuz? idari binanın ortasındaki çay standında bulunan meyve / bitki çaylarını kaldırmak ve sadece (sallama) siyah çayları bırakmak... şaka gibiydi.

    bir kaç gün sonra fabrikanın müdürüne direkt "allahaşkına kaç kuruş kârınız olacak?" diye sordum... o da bana "ne kârı? amaç kâr değil, çalışanların işlerin yolunda gitmediğini hissetmelerini, gerçekten anlamalarını sağlamak" dedi.

    efendim bu pandemi konusunda da işler yolunda gitmiyor. sebebi hükümetin parayı öncelikli tutan boktan politikaları biliyorum.. ama diğer bir sebebi de insanların umursamazlığı. işte bu 9-5 yasağı da umursamazlığı sorgulatıyor, insanların kendilerine biraz çeki düzen vermesini sağlıyor, "iş ciddi yav" dedirtiyor.

    bu sayede de 1 ay içerisinde yarı yarıya azaltılabiliyor vaka sayısı.

  • avac'in sitesine göre şu anda faz 3'de olan 4 tane hiv aşısı var.
    https://www.avac.org/vaccines/basics
    1-hvtn 702 or uhambo
    2 hpx2008/hvtn 705 or ımbokodo
    3-hvtn 706/hpx3002 or mosaico
    4- prepvacc

    bunlardan ilki(hvtn 702 or uhambo) 2020 şubat ayında başarısız olduğu açıklandı. fakat hala hasta takip işlemleri yapılmaktaymış.

    dördüncü aşı(prepvacc) ise faz 3'e covid-19 sebebiyle başlayamamış. bu bir aşı ve prep hapının birlikte kullanılmasından oluşan bir çalışma.

    sanırım şu anda en çok umut vaaden aşı "ımbokodo" aşısı. bu aşıya katılan 2,600 kişinin hepsi kadınmış ve bu sene tüm katılımcılar aşılanmış. bu aşı sadece afrika'da uygulanmakta ve arkasında johnson & johnson şirketi gibi bir dev de var. sonuçları 2023'de açıklanması bekleniyor.
    https://www.csrwire.com/…ne-with-the-imbokodo-study

    3. aşımız da mozaik denilen bir aşı ve imbokodo aşısı ile aynı metod ile geliştirilmiş. ancak bu aşı afrika'da değil orta asya, avrupa ve amerika gibi ülkelerde denenmekte. ve yine imbokodo aşısının tam tersine sadece erkeklerde özellikle geyler üzerinde denenmekte. bu aşının da 2023'de açıklanması bekleniyor.

    bu arada türk çiftin başında olduğu biontech şirketinin de preklinik bir çalışması varmış. aynı korona aşısında olduğu gibi mrna bazlı aşı. dileyen şuradan bakabilir; https://biontech.de/science/pipeline

    ********************************
    tedavi konusunda da çeşitli gelişmeler var. mesela bağışıklık sisteminin göremediği gizli hiv rezervuarlarını gizlendikleri yerden çıkaracak ve anti viral tedaviye cevap verecek şekilde onları hedefleyecek çalışmalar var.
    https://medicalxpress.com/news/2020-07-hiv.html

    benzer bir hiv rezervuarı çalışması da mevcut; https://medicalxpress.com/…l-immunotherapy-hiv.html
    bu çalışmada da car t hücreleri yeniden programlanıp, t hücrelerinin hiv'li hücreleri tanıyıp yok etmesini sağlıyor.

    yine sadece crispr teknolojisi ile değil ancak hem anti viral tedavi hem de crispr'ın birlikte kullanımından hiv'i yok edebilecek çalışmalar da mevcut.
    https://www.nature.com/…les/s41467-019-10366-y#sec2

    yine aynı makaleyi konu alan türkçe bir içerik için;
    https://bilimfili.com/…-genomdan-tamamen-temizlendi

  • yeni tanıştığı güven patlaması yaşayan yarışmacıya "sen" diye hitap eden acun ılıcalı'nın, yarışmacıya "yeni tanışılan birine 'siz' diye hitap edilir, sana bunu öğretememişler galiba. bir davranış bozukluğu var sende." diye ayar vermeye çalıştığı program. al birini vur ötekine. yarışmacı kovulmayı haketti, orası ayrı.

    ah keşke biz de acun ılıcalı'yı kovabilsek bu şekilde.

  • edebiyatçı ve dilci olarak fikirlerimi belirtmek isterim.
    benim fikrimce ikisi de doğrudur. bugünlerde ben de bunun üzerine düşünüyordum. yabancılara türkçe öğretirken de aklıma hep takılır. ama kendimce ikisini de doğru kabul ediyorum ama genel olarak "yaşındayım" dendiği için öyle öğretiyorum.

    1. yaşındayım için dil bilgisel inceleme yaparsak
    yaş-ı-n-da+y+ım [isim kök+iyelik eki 3. tekil şahıs eki (15 sayısının yaş+ı gibi olabilir.) + prominal n (zamir n'si olarak da geçer literatürde, bu ek kesinlikle kaynaştırma harfi değildir ki bizce onun adı da yardımcı sestir kaynaştırma değil, neyse bu ek iki isim çekim eki arasındaki n'dir.) + da bulunma eki (bunu biliyorsunuz, o senenin içindeyiz demek istiyoruz) + yardımcı ses (y)+birinci tekil şahıs eki (işte buradaki y yardımcı sestir, iki ünlü arasına gelir.)] 15'in yaşındayım. mantıklı görünüyor. bir problem yok.

    2. yaşımdayım
    yaş-ım-da-y-ım (isim kök+1. teklik şahıs iyelik eki+gerisi "yaşındayım ile aynı")
    burada da "ben, (benim) 15 yaşımdayım gibi anlam çıkıyor, evet böyle bakınca hoş gelmedi kulağıma ve gramatikal yapı olarak da hoş durmuyor. ama sanki 15. yaşımdayım daha doğru olabilirdi (ikinci evim, dördüncü arabam gibi) yani sıra sayısıyla daha mantıklı duruyor gibi, bilemiyorum, bunlar benim görüşlerim. yanlış hatırlıyor olabilirim.

    bunları hangi vasıfla yazdım? yüksek lisansta dil derslerine devam etmiştim ama şu an doktorada edebiyatta ilerliyorum. yeni veya eski dilci bir arkadaş daha güzel açıklayabilir.

  • kararını bana ilk söylediğinde, espri yapıyor sandım. böyle espriler yapılır çünkü, babasız büyünen evlerde. "yeter, bıktım kirlinizden, dağınıklığınızdan, bulucam zengin bir koca evlenip gidicem" li çok illallah duydu bu kulaklar. ancak o an ortada ne benim tarafımdan yaratılmış bir dağınıklık vardı, ne de serzeniş cümleleri. yemek yiyorduk, "salatadan da alsana. dünya kadar yapıyorum kalıyor. hadi tabağını sıyır da makarna koyayım" zamanlarıydı takriben. "evleniyorum ben" dedi. "iyi" dedim, "hayırlı olsun". "gerçekten, şaka yapmıyorum". "ben de şaka yapmıyorum" dedim. "hayırlı olsun". ardından tabağımı sıyırdım, odama çekilip, o masada söyleyemediklerimi, başka bir masada yazdım...

    "evlen tabi. hayatı boyunca bizim için en iyiyi düşünen sen, kendin için kötüyü düşünecek değilsin ya. her günü bizim için yaşayan sen, en azından bir günü kendin ve yeniden sevmiş olduğun adam için yaşa. hem güneye yerleşirsiniz belki ? hani hayallerini kurduğun o ev, ekip dikebileceğin bir bahçe vardı ya, sonun da senin olur. aynen çocukluğunun geçtiği o köydeki gibi. şehre gelip acıyla, sancıyla, zorluklar ve ihanetle hiç tanışmadığın günlerde olduğu gibi..."

    tanıştım, iyi adam, hoş adam. en önemlisi saf, temiz, mert adam. onun da var bir hikayesi, senden benden karışık. otuzlu yaşlarında bir beyin ameliyatı geçirip doktorların "çocuğunuz olmayacak" demesiyle sarsılmış. "evlenmem o zaman ben" diye küsmüş insanlara. bir yolcu teknesi alıp, denize sığınmış. babayiğit, cana yakın, delikanlı adam... böyleleri çok kalmadı istanbul'da. kalanlara rastlayınca insan seviniyor. elindeki bezi sağı sola sürerken "bak evlat" diyor; "bunlar teknenin motorları. suyu şuradan çekip soğumalarını sağlıyoruz. normalde yasak ama tuvaleti denize basıyoruz mecbur. gerçi sistemlerimiz arıtıyor kirli suyu...istersen başka bir gün yine gel de açılalım seninle. adaların ardından izlemen lazım istanbul'u." küçük ışıklar halinde öyle masum görünür ki bu şehir, onca suçu, onca yavşağı, onca ağlayış ve haksızlığı sınırlarında nasıl barındırdığına şaşar insan, der gibi dalıyoruz. bir süre sessiz...

    kimisi çıkıyor işte yıllar sonra, öz babandan daha babacan yaklaşıyor. fırsatı olsa öz anan kadar sevecek o derece. benim sevilecek bir yanım kalmamıştır gerçi. annemi en son öpmek istediğimde epey uzanmam gerekmişti, annem tarafından en son öpülmek istendiğimde ise epey eğilmem...

    şimdi merhaba gençliğim. selam, çocukluğumun son dönemleri. gel bakalım, bir türlü kurup yaşayamadığım hayat. yaklaş, bekar evi yalnızlıkları. bir tane bile temiz tişörtün, ütülü gömleğin kalmayışı... hoşçakal, babamın oyundan çıkmasıyla istemeden koluma geçirdiğim kaptanlık pozu bandı. arada uğrarım, gece kaç olursa olsun, dönmem gereken ev..

    ve güle güle anne.
    talih sizi, bir "yazlıkta" kocatsın..

  • bugün itibariyle resmi olarak başlattığım kampanyadır. madem her gün ne kadar denyo, ne kadar öküz bir millet olduğumuzdan dem vurup duruyoruz, bugün ben kendi adıma üzerime düşeni yapmaya başlıyorum daha "insan" gibi bir toplum için. yapacağım şeyler şunlar;

    öncelikle, özellikle sosyal alanlarda - metro, otobüs, bilet gişesi vs - çalışan insanlara mutlaka selam verip kısaca hal hatır soracağım.

    yolda yolakta bekleşen, oturan, bir işle meşgul olmayan insanlara gülümseyerek "merhaba" diyeceğim.

    toplu taşıma araçlarında veya bekleşilen yerlerde dertli gibi görünen insanların yanlarına sokulup "merhaba, iyi misiniz?" diyeceğim.

    gün sonunda aldığım cevapları ve tepkileri paylaşacağım.

    bakarsın destek veren çok olur, "sen de merhaba de!" kampanyası falan başlatır genşler.

  • ahlaksızlığın tanımı konusunda kafa karıştıran bir açıklama.

    merak ettim gençler ne gibi ahlaksızlıklar yapmışlar? bayrak asanı mı tekmelemişler ? nefret suçu mu işlemişler? treni hızlandırıp 32 kişiyi mi öldürmüşler? 37 aydını mı yakmışlar ? toplanıp 12 yaşında kıza mı tecavüz etmişler?

    ne yapmış bunlar?