hesabın var mı? giriş yap

  • ağzındaki takma dişleri unutup denize giren annemin, takma dişleri denizde düşürmesi. yarım saat aradıktan sonra dişleri bulamamız. yüzmeye devam edilmesi.

    bir saat sonra babamın ayağına bir şey takılması. oğlum dibe dal ayağımın altındaki al demesi. dibe dalıp annemin dişlerini görmem. ve babamın efsane esprisi:

    ''şu kadının çenesinden bi kurtulamadık.''

    seni seviyorum baba.

  • hayatında hiç urfa-mardin-batman vb. görmeyenlerin şaşıracağı fotoğraf.

    edit: tamam arkadaş anladık. doğu’da güneydoğu’da hiç çarşaf giyen kadın yok. bu gazete de bu kadınlara para karşılığı çarşaf giydirip fotoğraf çekmiş. kendi halkınıza ne kadar uzak onlardan ne kadar kopuksunuz anlaşılmaz gerçekten.

  • önüne 3-5 kuruş attığı itleri, kendisinden bahsedildiğini anladığında aşağılık ve aciz bir refleks olarak hemen atatürk'e saldırmaya kalkarlar.

  • ben bunu yaptım lan, vallaha da billaha da yaptım.

    ilk defa evime gelecekti. o aralar da şimdiki gibi mutfakla az çok aram iyiydi. gel sana yemek yapayım dedim. tavada biftek, makarna ve fırında sebze yapacaktım. bir gün önceden pasta da yapmıştım. malzemelerle birlikte şarap da aldım ve gelmesine yakın girdim mutfağa işe koyuldum.

    normalden biraz erken geldi. o esnada makarna pişiyordu, biftekleri kızartmak üzereydim ve fırında sebzelerim vardı. bilgisayardan kaliteli bir müzik açmış, artistlik olsun diye de tezgaha bir kadeh şarap koymuş, arada bir içiyordum. "böyle de lord bir insanım, yemek yaparken bile şarap yudumlar, müziğimi dinlerim" mesajı vermekti amacım. kız evi gezip kediyi falan sevdikten sonra yardım etmek için mutfağa geldi. ben o gelene kadar heyecandan iki üç kadeh falan şarap içmiştim. bayağı bayağı mutfakta şarabı gömüyordum.

    sonra bir an geldi. bir yandan fırından sebzeleri çıkartıyorum, bir yandan makarnayı süzüyorum, bir yandan da biftekleri çevirmem gerek. bir an geldi... kendimi o kadar mutfağa kaptırdım ki bir büfeciye dönüşüverdim ve biftekleri çevirmek için kullandığım maşayı tabağa çıkırt çıkırt vurarak "biyron biyron biyroooooonn" diye haykırdım. hızımı alamayıp "biyorsanlar efendim et var tavuk var biyroooooooooooon" diye devam ettim. kendimi durduramıyordum. stresten patlama yaşamış, şarabın ve maşanın da etkisiyle bir dayıya dönüşmüştüm.

    bir ömür gibi gelen beş saniyelik sessizliğin ardından ikimiz de dağıldık. sevgilim olayı "off ya slk şey" modunda bir tepkiyle karşıladı. o ana dek hiç bu kadar yakınlaşmamıştık belki de. resmen maskemi çıkarmıştım, çırılçıplak karşısındaydım artık. "ben aslında bu adamım" demiştim. ben "biyron" demekten zevk alan o adamım.

    iyi ki de demişim.

    "işte o çocuğun adı aynştayndır" klişesi olacak belki ama sonra o kızla karı-koca olduk biz. ve ben ne zaman mutfakta hararetli bir şekilde yemek yapsam maşayla "biyron biyron biyrooooon" diye bağırıp evi çınlattım. o da her defasında ilk kez duyuyormuş gibi güldü.

    demem o ki gençler, özünüzü gizlediğimiz maskelerden sıyrılın ve içinizdeki büfeciye karşı koymayın. çıkacağı varsa, bırakın çıksın. inanın hayat daha iyi akacak.

  • bu entry’de ise maddeler halinde yaşadıklarımı anlatacağım.

    1- 2016 mart'da kızılay’da medikal direktör'e ulusal kan ürünleri rehberiyle ilgili mail attım. sorduğum soruların cevabından çok ulusal kan ürünleri rehberinde yazılanların kopyası vardı.

    2- 19 eylül 2016'da rehberin düzeltilmesi ile ilgili resmi olarak memnuniyet eleştiri şikayet(meş) formu açtım. [normalde 1 haftada kapatılması gerekiyordu fakat ankara’ya gidip olanları basına anlatacağım diyene kadar yani 23 ay açık kaldı]

    3- 21 eylül 2016'da kızılay'da üst düzey bir yöneticiye whatsapp'tan rehberin düzeltilmesi ve güncellenmesi ile ilgili meş'de yazdıklarımı pdf dosyası yapıp gönderdim.

    4- meş'den bir süre sonra tüm türkiye'de, kızılay kan hizmetleri yönetiminde çalışan bir doktor ve mikrobiyoloji uzmanı tarafından eğitim verildi. bu eğitime gelen hocalarımıza rehberin kesinlikle güncellenmesi gerektiğini söyledim. cevap olarak rehberin red kriterlerinden memnun olunduğunu aldım.

    5-6 mayıs 2017'de sunum hazırlayıp kızılay'da yönetici olarak çalışan bir doktora whatsapp üzerinden gönderdim.

    6- 7 mayıs 2017 tarihinde düzeltici önleyici faaliyet açıp rehberin güncellenmesi gerektiğini bir kez daha belirttim.

    7- www.kanvercanver.net sitesini kurdum. dünya'daki belli başlı rehberlerin red kriterlerini elimden geldiğince çevirdim. ekipte çalışan doktorlara siteyi ulaştırabilir miyiz yazılı mailime medikal koordinatör tarafından maalesef cevap verilmedi.

    8- aralık 2017 tarihinde kızılay'ın düzenlediği ekip liderleri toplantısının son gününde tüm sorunlu gördüğüm konularla ilgili bir konuşma yaptım. tüm yöneticilerin önünde noktasına virgülüne dokunmadan şu cümleyi kurdum. "bakın kızılay’ın şu an ivedilikle tüm gücüyle gerekirse cumhurbaşkanı danışmanlarının kapısında yatıp bir an önce rehberi güncellemeye başlaması gerekir. bu rehber yüzünden günde yüzlerce belki de binlerce kişiden kan alınamıyor yine yanı sayılarda alınmaması gereken kişilerden kan alınıyor. bunun vebalini ödeyemeyiz." aynı toplantının değişik günlerinde "detaylı bir ilaç listesi hazırlıyoruz. yakında elinizde olacak" "ankara'da komisyona çağrılacaksınız" cümlelerini benimle beraber toplantıya katılan tüm doktor arkadaşlarla beraber duydum.

    9- resmi yazı ve kongrede uyarmama rağmen 18 temmuz’da suriyelilerden kan alımının önü açıldı ve iyi niyetli mücadelemin bir sonuç getirmediğini anlayınca 20 temmuz 2018 tarihinde rehberin güncellenmesi ile ilgili hiç bir gelişme olmayacağından emin olunca göreve başlayışımın 3. yılında 30 sayfalık "kızılay yıllardır güvensiz kan mı alıyor?" başlıklı bir günde yazdığım yazıyı sadece rehberin düzeltilmesine yönelik bir garanti olması açısından sosyal medya ve medya ile paylaşacağımı söyleyen bir maili yöneticilere gönderdim.

    10- kızılay kan hizmetleri'nde üst düzey bir yönetici ile görüştüm. derdimi anlatamadım. anlatamadıkça sinirlendim.

    11-daha sonra yaptığımız görüşmeyi gözden geçirip yöneticiden özür dileyip kızılay'da gördüğüm sorunları anlattım ve rehberin bir an önce güncellenmesi gerektiğini söyleyen bir mail attım.

    12- eylül 2016'da açtığım şikayet formuna anlamsız bir cevap geldi. normalde 1 haftada kapatılması gereken meş 2 yıl aradan sonra kapatılmıştı. bu cevaba yapılması gerekenleri anlattığım bir mail daha yazdım. ardından 5 ağustos'ta aldığınız kararların bilimsel dayanağını görmek istiyorum şeklinde mail attım cevap alamadım.

    13- ardından 17 ağustos'ta blöf olarak attığım maile kızılay tarafından resmi olarak skandal bir cevap verildi. bu resmi cevapta olanların duyulması halinde tarafıma dava açılacağı söyleniyordu.

    14- 18 ağustos'ta gönderilen yazıya ne kadar sinirlensem de güzelce bir kez daha kanıtlarımla cevap verip amacımın daha iyi bir rehber hazırlanması olduğunu bir kez daha anlattım. daha iyi hazırlanmış bir rehberin hiç kimsenin zararına olmayacağını belki de yirminci kez söyledim.

    15- ardından doktorların hepsine anket ve test soruları gönderdim. doktorlara gönderdiğim mail'de yöneticilerin istifasını talep ettim.

    16- medikal koordinatör tarafından arandım. komisyon kuralım düzeltelim cümlesini sonunda duydum. fakat 2 saat geçtikten sonra iptal olduğunu öğrendim. doktorların test ve anket sonuçlarını yayınladım.

    17- personeli kışkırttığımdan dolayı tazminatlı olarak iş sözleşmemin feshi nedeniyle son savunmamı yazdım.

    18- türk kızılayı çalışanı sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğum iddia edilerek tazminatsız olarak iş sözleşmemin fesih edildiğini tebliğ ettim.

    19- 15:35'de tebliğ ettiğim yazıdan yarım saat sonra rehberin revizyon haberini mail üzerinden aldım. bu rehber öyle ya da böyle bir şekilde düzeltilecek diyerek verdiğim sözü tuttum.

    20- yüzüm ak, başım dik, onurlu bir şekilde hakkımı helal etmeyerek kurumdan ayrıldım.

    21- aradan geçen süreye rağmen kan bağışcısı seçim kriterleriyle ilgili herhangi bir düzeltilme yapılmadığını öğrendim. işe dönüş davamı kazandım ve bu yanlışlıkların bir an önce düzeltilmesi amacıyla yardımınızı dileniyorum.

    okuyan, paylaşan, destek olan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. emile zola’nın dediği gibi “gerçek yürüyor ve onu hiçbir şey durduramaz”

    #haketmiyoruz