hesabın var mı? giriş yap

  • sebepleri şöyle olabilir,
    1.bisiklet aldıktan sonra merdivenler, yokuşlar aşarak ulaştığımız apartmanlarımızda, dairelerimizde onlara yer bulmanın, onları taşımanın zor olması.
    2.sürecek yol bulmanın, manyak sürücüleri olan arabalardan kaçmanın, dar yerlerden geçmenin dikkat ve efor istemesi. her yerde bisiklet yolu olmaması ve halkın bir kısmının bisiklet yolunun bisikletler için olduğunun farkında olmaması...
    3.bisikletinle çıktığında, arkadaşlarınla oturmak istediğinde ya da kapalı bir yere girmenin gerektiği durumlarda bisikletini bisiklet park yerine ya da herhangi bir yere bağladığında, çok oyalanmamış olsan bile, bisikletini döndüğünde bulamayacak olma ihtimalinin yüksekliği...
    (bisikletim kalabalık bir cuma akşamı alsancak kordon'daki bisiklet park yerinden çalındı. bisikleti garajından, apartmanından çalınan arkadaşlarım da var. yani bisiklet hırsızlığı da yaygınlaşmanın önünde engel olabilir.)
    4.veee bisiklet fiyatlarının coşa coşa yükselişi...

  • ben de bir zamanlar vücudumdaki bir rahatsızlıktan dolayı çok endişelenmiş, internet üzerinden yoğun bir araştırma yapmış, olabilecek bütün hastalıkları incelemiştim. bunu, doktora derdimi anlatırken " şu şu hastalık belirtilerini okudum, bende de böyle belirtiler var bunun için size geldim. " dediğim vakit doktor kadın gülüp dalga geçmeye başladı. yok memlekette onlardan başka herkes doktormuş da, aslında onlara gerek yokmuş da vs. vs. ya bu nasıl şişirilmiş egodur anlayamıyorum. hem heryerde bas bas kampanyalar düzenliyorlar halkta farkındalık yaratmak adına. hastaya geç teşhis yapıldığında yine hasta kişiyi cahillikle, umursamazlıkla suçluyorlar. ama birşeylere ilgili olup araştırınca suç oluyor. sanki kendileri hep doğru teşhisi koyuyormuş gibi havalar...

    tabi gerçekten aşmış doktorlar böyle davranmak yerine kişiyi dinliyor ve daha çok bilgilendiriyor. normal insan olan da böyle davranır zaten.

  • dostarlimab adındaki ilacın denemelerinde, tarihte ilk kez, ilacın verildiği hastaların tümünde iyileşme gözlemlenmiş.

    ilaç denemesi geniş kapsamlı değil; sadece 12 kişi üzerinde denenmiş. fakat bu tarz deneysel ilaç denemelerinde ilk defa %100'lük bir başarı elde edildiği için bu durum ciddi önem arz ediyor.

    normalde hastaların bu ilaç uygulamasını takiben kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi müdahale gibi standart tedavi süreçlerinden geçmeleri beklenirken sadece bu ilacın uygulanmasıyla kanserin tamamen temizlendiğini fark etmişler. yapılan fiziksel muayene, endoskopi, biyopsi, pet ve mri taramalarının sonucunda kansere dair hiçbir iz bulunmamış. ilaç tedavisini takip eden 6-25 aylık süreçte hiçbir hastada progresyon veya nüks vakası bildirilmemiş. ilaç kullanımına bağlı olarak da derece 3 veya daha yüksek herhangi bir yan etki bildirilmemiş. (bu derece 3 veya daha yüksek yan etki nedir ben de bilmiyorum arkadaşlar, tıp eğitimim yok)

    ilaç sadece kolon kanseri hastaları üzerinde denenmiş; diğer kanser çeşitlerine dair bir bilgi yok. her ne olursa olsun bu haberin ciddi anlamda bir umut ışığı olduğunu düşünüyorum. umarım çok daha güzel haberlerin ilki olur bu.

    new england journal of medicine'da 05.06.22 tarihinde yayınlanan makaleden konuyla alakalı diğer detaylara erişebilirsiniz: kaynak

    not: makalenin tamamına ulaşabilmeniz için dergiye üye olmanız gerekiyor fakat internette bu konuyla alakalı pek çok haber yapıldığı için başka yerlerden de bilgiye erişebilirsiniz.

  • hatırlayanlar iyi bilir. bu dönem okuyanların bu sömestr tatilini asla unutmadıklarına eminim. o sene sömestr tatiline giren okullar 2 haftalık tatilin sonunda yoğun kar yağışı nedeniyle yanlış hatırlamıyorsam 1 hafta veya 2 hafta daha uzatılmıştı.

    bu o dönem okuyanların altın çağı gibi bir şeydi. bu kadar keyif veren ve o yoğun karın keyfini çıkarıp sömestr tatilinin kar tatiliyle birleşmesi muhteşemdi.

    zaten o günden sonra burnumuz boktan çıkmadı arkadaşlar. ne bir daha öyle kar yağdı ne de o hissi bir daha alabildim. bilseydim son olduğunu dönüp bir kez daha sarılırdım.

  • sürekli filmin uzunluğuna vurgu yapıp, vay be, o kadar da sıkıcı değilmiş, diyen sinemaseverler sanırım hep kısa metraj izliyorlardı.

    birçok sinefilin yere göğe koyamadığı the godfather 175, devam filmi 200, once upon a time in america'nın director's cut versiyonu ise 229 dakikadır. daha tonla örnek verebilirim!

    demek ki neymiş, uzun filmler de çekiliyormuş! artık papağan gibi aynı şeyi tekrarlamayın da filmi okuyun, iki orijinal bir şey söyleyin!

    edit: imla

  • - seni rüyamda gördüm cansu.
    - sahi mi? nasıl gördün?
    - nasıl desem? böyle bazı şeylerden arınmış, saf, yalın bir şekilde diyeyim.
    - ay gerçekten mi? hadi, inşallah.
    - aynı şeyi ben de sabah kalkınca dedim biliyor musun?
    - ne dedin?
    - hadi, inşallah dedim. akşam bize geliyorsun değil mi? film izleyecektik?

  • kenan sofuoğlu'nun ağır saçmalamasıdır. adam seni tanısa bile gerçekten sen olduğundan nasıl emin olacak. buluşacağınız yerde adama bir şey yapacak bir manyak olmadığın ne belli. zaten çalhanoğlu'na geçmişte silah çekildi,adam feleğini şaşırdı. elbette şüpheyle yaklaşacak.

  • evet bi efsanevi nesilde daha beraberiz. pazardan annesine zorla aldırdığı civcivi maksimum 1 ayda pert etmiş nesilin ta kendisi işte bu. ben en az 10 tane aldırmıştım mesela hepsi de hakkın rahmetine kavuştu ergenlik dönemlerini atlatamadan. neden böyle oldu bilmiyorum.