hesabın var mı? giriş yap

  • çok yakın zamanda yaşadığım bir anımı anlatayım.
    bayramdan iki ay önce bulaşık makinesi bozuldu. su almamaya başladı.
    musluk filitrelerini temizledim sorun devam etti. sonra araştırdım yanında su cebi varmış açtım onu da temizledim yine işe yaramadı.
    geriye bir tek ventil kalıyordu onu değiştirmek baya sıkıntılı makineyi ters çevirip parçayı bulup değiştirmek gerekiyor.
    tek başıma yaşadığım için pek önemsemedim elimde yıkadım.
    bayramda yatılı misafirler geleceği için makine elzem oldu.
    bende şehir dışındaydım bayramdan iki gün önce eve gelebildim. hemen armut.com dan ilan açtım işte makine su almıyor acil tamir olması lazım falan yazdım.
    daha ilan yayınlanmıştı ki biri aradı aman efendim hemen yaparız biz bu işin uzmanıyız diye.
    dedim usta filitreler, su cebi temiz sadece ventil değişecek! adamın ses tonu değişti!
    hmm emm kem küm.
    abi dedim fiyat ne tutar.
    adam fiyat veremedi!
    gelelim dedi. gelin dedim.
    öğlene randevulaştık. akşam oldu gelen giden yok ben evde mal gibi oturuyorum.
    aradım abicim çocuklar kaza yaptı yarın sabah geleceğiz, peki dedim. ertesi gün öğlen oldu aradım abicim araba serviste yarın geleceğiz peki dedim. ertesi gün oldu akşama kadar evde bekledim ne gelen var ne arayan.
    servisin adını yazdım birde ne göreyim o bana gelmedikleri sürede başka arızalara gitmişler güncel müşteri yorumları var.
    dedim yapacağınız işi s...
    gittim yedek parçacıdan malzemeyi aldım kendim değiştirdim.
    özeti şu; müşteri makineden, parçadan anlıyorsa tamirci gelmiyor abi. düdükleyeceği müşteri arıyor.

  • arda'dan 1000 defa daha mert, insan gibi bir insanın söylemi. bunu milyonlarca kişinin gözlerine bakarken demesi de ayrı bir güzellik. alkış!

  • atatürk gibi ülkenin ortak değerini siyasi diye ötelemeye çalışan bu eleman diyor ki siyaset bizim işimiz değil.
    peki o zaman adama sorarlar niye erdoğan'nın cumhurbaşkanlığı adaylık toplantısında en önde yerini aldın?
    niye erdoğan'ın iftarına koşa koşa gittin?
    bak stad açılışını söylemiyorum bile.

  • yazıklar yazığı bir yasadır, ulan şaraba vurdum kendimi amk, eşim 7 aylık hamile ona yardımcı olup ev işlerine falan koşturmam lazım ama kafamda hep aynı soru!

    oğluma dolu dolu luke i am your father diyemeyeceksem yaşamanın ne anlamı var lan??!!!

  • sanılanın aksine black metal'den değil, bizzat paradise lost'tan yani doom/death metal kökeninden çıkmış olan metal müzik alt türüdür. karanlık, ağır ve kasvetli havasıyla, genel olarak ortaçağ avrupası'nda takılıyormuş hissiyatı verir. sözlerde genel olarak aşk, ölüm, din, hüzün ve gotik edebiyatı gibi konular ele alınır. ekstrem metal kökeninden gelmesine rağmen, içerdiği bayan vokal ve senfonik düzenlemeler sebebiyle kadın dinleyicilerin de severek dinlediği bir metal türüdür. hayranıysanız, ekmek çıkartabilir. .. (desem de inanmayın, yok öyle birşey.)

    gothic metal'in resmi olan ilk örneği, 1987 yılında celtic frost'un into the pandemonium albümünde yer alan requiem şarkısıyla verilmiştir. söz konusu şarkı, ağır ve kasvetli bir atmosferde ilerleyen, yavaş ritmleri bayan vokallerle birleştirme formülünü veren ilk eser olmuştur. fakat, heavy metal kültürünün '80ler sonuna kadar gelişimi göz önüne alındığında, gothic kavramıyla söz ve ya imaj bazında etkilenmeler olduğu da açıktır.

    gothic metal'i kökten besleyen diğer bir alt dal, gothic rock tarzıdır. '80lerin başında, post-punk gruplarının evrilmesiyle başlayan ve the cure, the sisters of mercy, bauhaus, siouxsie and the banshees, fields of the nephilim gibi isimlerle temsil edilen tarz, söz ve müzik açısından karanlık bir temada olması sebebiyle birçok metal müzisyenini etkilemiştir fakat asıl meyvesini, '90lardaki doom metal, symphonic metal ve konumuz olan gothic metal akımlarında vermiştir. gothic metal'in babaları olarak anılan paradise lost gibi, anathema, my dying bride, katatonia, tiamat gibi doom metal grupları da sıkı gothic rock dinleyicilerinden oluşmaktadır. yukarıda bahsettiğim, into the pandemonium albümü, celtic frost'un gothic rock'tan nasıl etkilendiğini ayrıca göstermektedir.

    gothic metal'in tarz olarak kesin hatlarla kendisini doom metal'den ayırması, paradise lost'un '91 yılında gothic albümünü yayınlamasıyla olur. ilk albümleri lost paradise'ta death metal'i ağır ve yavaş bir formda icra ederek, doom/death metal'in öncülerinden olan grup; ikinci albümünde müziğine bayan vokalleri, senfonik düzenlemeleri ve metal müzikte pek kullanılmayan enstrümanları ekleyerek yeni bir tarz yaratmıştır.

    bu noktada belirtmek gerekir ki, anathema ve my dying bride, gothic metal tarzıyla benzeşecek bazı element ve fikirleri müziklerinde kullanmış olsalar da, gothic metal olarak değerlendirilmemelidir. anathema, the silent enigma albümlerindeki yoğun celtic frost esinlenmeleri ve bazı (ağırlıklı olarak akustik) parçalarında bayan vokal kullanması dışında, gothic metal olarak değerlendirilecek bir eser vermemiştir. my dying bride'ın müziğinde kemanı fazlaca kullanmasına rağmen, müziğine temel olan rifflerin doom/death metal çıkışlı olması sebebiyle, gothic metal altında değerlendirilmesi çok uygun olmamaktadır.

    paradise lost tarafından açılan bu yol, type o'negative, moonspell, theatre of tragedy, sentenced gibi gruplarca devam ettirilmiştir. type o'negative '91'de yayınladığı ilk albüm ile, paradise lost'a göre biraz daha rock tabanlı, endüstriyel ve new wave tarzlarından beslenen bir müzikal yapı benimsemiştir. moonspell, çıktığı portekiz'in folklorik etkilerini, black metal ile birleştirdiği ilk demolarından sonra yayınladığı wolfheart albümüyle, müziğinde gothic metal etkilerini de yoğun olarak kullanmıştır. theatre of tragedy, doksanların başında aktif olan gothic metal gruplarının başını çekerek, beauty and the beast olarak adlandırılan "brutal ve soprano vokallerin bir arada kullanılması" kavramını müziğinin temel noktası olarak almış ve özellikle iskandinavya'dan çıkacak birçok gruba önder olmuştur. doom metal grubu olarak yola çıkan tiamat, '97 yılından sonra, johan edlund'un the sisters of mercy'den yoğun şekilde etkilenmesi sebebiyle, tarzını gothic rock ve metal arasına çekmiştir. gothic metal'i black metal ile füzyon halinde icra ederek, ismini geniş kitlelere duyuran bir diğer grup ise cradle of filth'dir. grup, dusk... and her embrace ve cruelty and the beast albümleriyle, gotik korku edebiyatı tadında sözleri, iron maiden'dan etkilenilmiş çift gitar kullanımı, senfonik düzenlemeler, bayan vokal ve black metal agresifliğiyle birleştirerek önemli bir hayran kitlesi edinmiştir. sentenced ise, yola melodic death metal grubu olarak başlamasına rağmen, ville laihala'nın gruba girmesiyle, duygusal yanı daha öne çıkan bir gothic metal tarzı edinmiştir.

    gothic metal, bu gruplar dışında birçok gruba ev sahipliği yaparak, doksanlarda öne çıkan tarzlardan birisi olmuştur. çoğunluğu iskandinavya'dan çıkan grupların büyük bir kısmı, theatre of tragedy'nin oturttuğu formülü kullanmıştır. bu durum, zamanla, grupların senfonik metal ve doom/death metal arasındaki çizgileri belirsizleştirmesine sebep olmuştur. üç tarzın birbiriyle sürekli ilişkide olması, gothic metal gruplarının aynı zamanda bu tarzlarla anılmasına yol açmıştır. fakat asıl sıkıntı, müzik içerisinde yenilikçi denemelerin yapılmasına pek olanak kalmamasıdır. dolayısıyla, hala aynı formülle müzik yapmaya devam eden çok fazla gothic metal grubu bulunmaktadır. deneme yapmaya kalkışanların çoğu ise, metal müziğin malum sorunu "davayı satmak" ile suçlanmıştır. mesela, paradise lost, '95 tarihli draconian times albümüyle, tarzını zirveye oturtmuşken, farklı sulara yelken açmış, one second ile müziğindeki metal yönünü rafine etmiş ve elektronik sesleri kullanmaya başlamıştır. albüm hayranları bölmüştür. ardından gelen host ile, metal müzikten tamamen kopan ve depeche mode-vari bir albüm yapan grup, fazlaca ters tepki almıştır. aynı şekilde, theatre of tragedy'de ikibinlerin başında müziğini elektronik müzik temelli bir alana çekince, fazlaca tepki almış, bunun sonucunda grup kendini toparlayamamıştır. moonspell'de, '98'de çıkarttığı sin/pecado albümüyle, paradise lost'a benzer şekilde depeche mode etkisini öne çıkartan farklı bir albüm yapmış ve yine davayı satmakla suçlanmıştır. bu cesur denemeler, hem dinleyici kitlesinin kapalılığı, hem de grupların ticari başarılarını kesmesi sebebiyle kısa kalmış ve gothic metal'in yeni bir yapılanmaya girmesini sekteye vurmuştur.

    gothic metal, şu an hala beauty and the beast konseptiyle ilerlemekte, türün öncü grupları ise, kendilerine has tarzlarıyla diğerlerinden ayrılmaktadır. bu sebeple türde bir tıkanma olduğu düşünülebilir. hala, ortalama enstrüman hakimiyetine sahip ve fiziksel görünümüyle öne çıkan bayan vokalle piyasaya çıkan bir çok grup vardır. işini iyi icra eden gruplar ise bir şekilde, tarzı, aynı müzikleriyle de olsa devam ettiriyorlar. tristania, the sins of thy beloved, mortal love, nemesea, macbeth, xandria, sirenia, silentium, midnattsol, flowing tears, entwine, crematory, delain, draconian, after forever gibi isimler, gothic metal'e güzel örnekler vermiş gruplara örnek olarak verilebilir.

    gothic metal'in senfonik altyapıyı fazlaca kullanması üzerine şekillenmiş bir alt dal senfonik gothic metal'dir. bu tarz gruplara örnek olarak, after forever, epica, within temptation, nemesea örnek verilebilir. after forever, mark jansen'in ayrılıp, epica'yı kurmasından sonra müziğinde progresif etmenleri arttırmış ve power metal ile flörtleşmeye başlayarak, gothic metal etkisini azaltmıştır. within temptation, yola gothic metal grubu olarak çıksa da evanescence'in başarısı sonrası, müziğini ana akıma uyacak şekilde değiştirmiş, büyük kitlelere ulaşırken, temel kitlesini farklı kutuplara bölmüştür. nemesea, bu grupların yanında pek bilinmemektedir fakat, gothic metal adına çıkarttıkları tek albüm olan mana'yı mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim. birçok grubun yanaşmadığı gitar soloları ve progresif etkileşimleri, gothic metal ile çok iyi birleştirmişlerdir. grup, daha sonra alternative rock tarzına geçmiştir. epica ise, hem solistleri simone simons'un güzelliği hem de emin adımlarla kendilerini geliştirmeleri sebebiyle, en çok dikkat çeken gruplardan birisidir. özellikle son iki albümde kaydettikleri ilerlemeler, müziklerine daha fazla enstrüman hakimiyeti ve progresif etkiler getirmeleri, epica'yı türdaşlarından ayrı konuma koymaktadır. bu tarzdaki gruplar, farklı tarzlarla bulundukları yoğun etkileşmeler sayesinde, genel gothic metal çizgisinden biraz olsun ayrılabilmişlerdir. gothic metal'in black metal ile sentezlenmesi de, daha yer altı piyasaya sahip olsa da, denenen bir alt tarz oluşturmuştur. moonspell ve cradle of filth'in başını çektiği, yunanistanlı grup rotting christ'ın da a dead poem albümünde başarıyla uyguladığı bu formül, theatres des vampires, enslavement of beauty, agathodaimon, catamenia, nightfall gibi gruplarla temsil edilmektedir.

    gothic metal gruplarının, zamanla keskin tarz değişikliklerine gitmesi de sık görülen bir olaydır. nedendir, bilinmez, fakat türün keskin kalıpları, bazı müzisyenleri zamanla farklı arayışlara itmekte ve keskin tarz değişikliklerine yönlendirmektedir. yukarıda bahsettiğim gibi, paradise lost, theatre of tragedy, moonspell bu denemeleri hep uygulamışlardır fakat zamanla hepsi köklerine dönmüştür. incelenince görülür ki, gothic metal grupları, çoğunlukla electronica ve alternative rock tarzlarıyla etkileşime girmektedir. alternative rock demişken, geçtiğimiz on yıla bir albümle damga vurmuş bir gruptan da bahsetmek gerekir: evanescence. doksanların sonlarına doğru kurulan ve asıl patlamasını 2003 yılında çıkarttığı fallen albümüyle yapan grup, alternative rock yapsa da, gothic rock ve gothic metal türleriyle de ilişkilendirilmiştir. bunun yanlış olduğunu düşünüyorum, zira evanescence'in amy lee'nin giyimi ve kullandıkları bazı müzikal elementler dışında gothic rock ve ya metal tarzlarıyla alakası yoktur. fakat, popüler olmadıkları zamanda yaptıkları demolarda, gothic metal denebilecek işler vardır, understanding ya da imaginary'nin ilk kaydedilen hali gibi... imaginary'nin ilk versiyonunu evanescence ep'de bulabilirsiniz; şaşırtıcı biçimde, doğrudan avrupa orijinli gothic metal tadı vermektedir. fakat grup, zamanla bu yaklaşımını bırakmıştır, müziğini alternative rock temelli bir hale getirmiş, başarılı nakaratlar ve imaj ile mtv'nin desteğini alarak, dünyaca üne kavuşmuştur. evanescence'in gothic metal gruplarıyla olan ilişkisi ile, gavurun female fronted band dediği bayan önderliğinde ilerleyen gruplar kavramını, ana akımda önemli hale getirmesidir. evanescence'in başarısı, dinleyicileri gothic metal gruplarına yönlendirmiş, bu durumdan en çok ekmeği ise, müziklerini doğrudan ana akıma çeken within temptation ve zaten alternatif akımlardan besleniyorken ününü arttıran lacuna coil gibi gruplar kapmıştır. hatırlıyorum, evanescence ile ilgili bir yazı çıkmıştı zamanında blue jean'de, orada nightwish, the 3rd and the mortal, lacuna coil gibi gruplar da köşede kısaca özetlenmişti. evanescence, başarısıyla bu gruplara çok büyük bir fırsat getirdi.

    alternatif akımdan temel alan gothic metal dediğimizde, şu an bu kolun en önemli grubu olan lacuna coil'i de anmak gerekir. doksanların sonunda kurulan grup, başından beri, kolay dinlenilir, alternative rock temelli bir müzik yapmaktaydı. solistleri cristina scabbia'nın güzelliği ve yorumu ile de dikkat çeken grup, evanescence'in fallen'ı ile aynı sene çıkardığı üçüncü albümü comalies ile hem zamanlama hem de plak firmasının kendilerine oynaması sebebiyle, hedefi vurmuştu. artan ünleri, amerika'ya açılmalarını sağlayınca, grubun farklı tarzlarla etkileşim içerisine girmesine yol açtı, ki burada asıl pay, cristina scabbia'nın slipknot gitaristi jim root ile ilişki yaşamaya başlamasındandır, lacuna coil, gothic metal yanını azaltarak, alternative metal sularına yönlendi. italya'nın çıkarttığı en büyük metal grubu olan, gothic metal sahnesinde de ilk anılan gruplardan birisi haline gelen lacuna coil, ününü bayağı artırmış ve büyümüş bir halde devam ediyor.

    sonuç olarak, zirvesini doksanlarda görmüş, şu an en fazla farklı tarzlarla füzyona sokularak yenilikçi işler görebilen ve öncü grupların işleriyle hayat damarını koruyan bir tarzdır gothic metal... karanlıktır, kasvetlidir, duygusaldır ama iyidir, arada birkaç doz alıp kendinizi karanlık bir şatoda ağlıyormuş gibi hissiyatlara sokabilirsiniz.

  • ismi neşe kaynağı haline geldi.
    son iki haftada ne dengir mir mehmet fırat dendi , ona şaştım ben arkadaş. "sayın fırat" demiyor kimse. sırayla herkes "ben de telaffuz edebiliyorum oğlum dal sarkar kaltar sarkal" diye mikrofona yanaşıyor.

    abartacak ne var bu isimde? mengir fır dengir tırat... bu işte.

  • dünyaca ünlü tiyatro yönetmeni konstantin stanislavski'nin 'bir aktör hazırlanıyor' isimli eserinden derlediğim maddelerdir. yaklaşık 400 sayfalık bu eserdeki temel öğretileri ve tavsiyeleri okunabilirlik kolaylığı açısından maddeler halinde listelemek istedim. anlatımda tesiri yükseltebilmek amacıyla da bu hitap dilini kullandım.

    tiyatroya gerçek manada gönül veren ve hangi sıfatla olursa olsun bu camianın içinde bir şekilde yer almayı düşünen herkesin kitabın tamamını okumasını kesinlikle tavsiye ediyorum. öğretileri elimden geldiğince somutlaştırmaya çalışsam da listeye yeniden göz attığımda bazı şeylerin havada kaldığını rahatlıkla görebiliyorum. bu nedenle maddelere dair aklınıza takılan ve somut dünyada karşılığını bulmakta zorlandığınız herhangi bir nokta için beni rahatsız etmekten çekinmeyin lütfen. iyi okumalar...

    *ayna karşısında çalışmak tehlikelidir; çünkü ayna, hem kendin hem de rolün açısından ruhunun içyüzüne bakmaktan çok, dış yüzüne bakmanı öğretir.
    *sahnede gerçeği yansıtma; yeni bir gerçeklik yarat.
    *makinemsi oyunculuk anlamına gelen klişelerden uzak dur.
    *sanat yaşamım adlı yapıtı oku.
    *abartmalı oyun oynama ve karakterin süregelen özelliklerini hayata geçirmeye çalışma. gerçek hayattaki karşılığını değil, metindeki karşılığını oyna.
    *karaktere dair zihninde beliren ilk özelliğe sımsıkı tutunma.
    *gerçek üzerine dökülen bir rol, serpilip gelişir; hazır kalıba dökülen ise pörsür.
    *sanatı sömürme; ün kazanmak, iğreti bir başarı sağlamak ya da bir geçim yolu edinmek amacıyla oynama. metindeki karakterin işlevini oyna.
    *sesini ve bedenini geliştirmek amacıyla şan dersleri, jimnastik, dans ve eskrim gibi düzenli çalışmalarla uğraş. insan gövdesindeki kasların gelişimi uzun bir süre, sistemli ve sıkı alıştırmalar gerektirdiği için bu çalışmaları her gün düzenli olarak yap.
    *sahnede olan biten her şeyi bir amaç doğrultusunda yap ve orada olmayı hak et.
    *sahne üzerinde her zaman bir şey yap ve her yaptığının bir anlamı olsun. eylem/hareket, aktörün ardından koştuğu sanatın temelidir.
    *çoğu zaman gövdesel durgunluk, doğrudan doğruya bir iç gerginliğin sonucudur ve bu iç eylemler sanat yönünden daha çok önemlidir. sanatın özü, sanatın dış biçimlerinde yani kabuğunda değil; psikolojik özünde, yani içindedir.
    *eğer bir eylemin psikolojik bir temeli yoksa, o eylem ilgi çekmez. her eylemin haklı bir iç nedeni olmalı; eylemlerimiz akla uygun, tutarlı ve gerçek olmalıdır.
    *sanatçı olan her insan, kendisini çevreleyen edimli (fiili) yaşamdan daha başka, daha derin, daha ilgi çekici bir yaşamı kendi için yaratmak ister.
    *'eğer şöyle olsa' kelime grubu, bizi, günlük olaylar dünyasından çıkarıp imgelem alanına atan bir kaldıraç görevi görür.
    *rolünle yaşamın arasındaki bağlantıyı bul ve o hissi hisset. sonra, yaşamda kendi deneyimlerine dayanan bütün olasılıkları buna kat. bunları yaparsan, sahnede yapmak zorunda bulunduğun şeyin olanaksız olmadığına içtenlikle inanmak senin için daha da kolaylaşır.
    *bilinçli teknik yolu ile bilinçaltı yarat (eğer'i kullanarak).
    *sözcüklerin altında gizleneni yaşama kavuştur; kendi düşüncelerini yazarın satırları içine yerleştir; oyunun öteki karakterleriyle o karakterlerin yaşama koşullarıyla kendi ilişkilerini kur; oyunun yazarıyla yönetmeninden aldığın gereçlerin süzgecinden geçir kendini; kendi imgeleminden çıkardıklarını katarak bu gereçler üzerinde çalışıp gereçleri ruhça hatta gövdece kendinin bir parçası yap. coşkuların içten olsun; işi bütünleyen bir parça olarak da oyunun geneliyle kaynaşık ve gerçekten verimli bir çalışkanlık ortaya koy.
    *bir rolü incelerken önce o rolle ilgisi olan bütün gereçleri topla; bu gereçlere, yaptığına inanmanı kolaylaştıracak biçimde dirimsel bir benzerlik sağlayıncaya kadar imgeleminden bir şeyler katmak zorunda olduğunu unutma. başlangıçta kendi duygularını bir yana bırak. psikolojik koşullar hazır ve doğru olduğu zaman duygular kendi uyumlarıyla yüze çıkarlar.

    imgelem
    *imgelemin çok güçlü olmalı. ilgi çekici konularda hayaller kurmalı ve hayallerinde etkin olmalısın. ilkin iç eylem doğar, sonra da dış.
    *düş gücünün uyuşukluğunu, edilginliğini yenmeye çalış. imgelerini detaylandırarak sana ait hale getirmeye ve içselleştirmeye çalış.
    *imgelerine 'peki ama niçin' sorusunu yönelt. bu soru seni düşüncelerinin amacını açıklamaya zorlar; geleceği düşündürür ve seni eyleme iter. imgendeki şeylerin etkin bir amacı olmasa da etkin bir anlamı olmalı ve belli bir amaca hizmet etmelidir.
    *günlük yaşamda yürür, oturur, konuşur, bakarsın; gel gelelim, sahne üzerinde bütün bu yetileri yitirirsin. seyircinin yakınlığını hisseder, kendi kendine şöyle dersin: "niçin bakıyorlar bana?" günlük yaşamda yapılanların seyirci önünde nasıl yapılacağını yeni baştan öğrenmelisin.
    dikkatin odaklanması
    *bir temsil sırasında, binlerce kişilik bir seyirci topluluğu önünde, kabuğuna çekilen bir salyangoz gibi kendini her zaman kafanda belirlediğin dikkat çemberinin içine kapatmalı ve kalabalıkta yalnız kalabilmelisin.
    *gözünü uzakta bir yere dikmen gerektiğinde kafanda dördüncü bir duvar oluştur ve zihnindeki bu duvarı salonun en gerisine kadar uzaklaştır. duvarın da ötesinde, dikkatini tutturabileceğin imgesel bir nokta bul. görüşün uzaklıkla ilgisini anladığın zaman bakışlarına seyircinin gerisine gitme ya da yanında kalma izni vererek salona bakmakta senin için bir sakınca kalmayacak.

    kasların gevşemesi
    *kas gerginliği, içsel coşku yaşantısını engeller. gergin kaldığın sürece, ne duygunun ince ayrımları ne de rolünün psikolojik yaşayışı üzerine düşünebilirsin. bu yüzden, herhangi bir şey yaratmaya girişmeden önce hareketlerini engellememesi için kaslarını uygun duruma getirmen gerekir.
    *kaslarını gevşetmek için düz, katı bir yüzeye, sözgelişi yere sırtüstü uzanıp gövdende gereksiz olarak gergin bulunan bütün kasları, çeşitli kas gruplarını sapta ve gevşet.
    *bir aktör olarak her şeyi bir çocuk gibi baştan öğrenmelisin; bakmayı, yürümeyi, konuşmayı...

    birimler ve amaçlar
    *oyunu sade bir teknikle parçalara böl ve kendine sor: "oyunun özü, oyunu oyun yapan ne?" sonra ayrıntılara girmeden temel noktaları incele. oyunu birimlere böl ve bu birimlerin amaçlarını belirle. rol aldığın birimin amacını fark et. çoğu aktör, sonucu hazırlaması gereken eylem üzerinde düşünmesi gerekirken eylemin sonucunu düşünerek hataya düşer. eylemden kaçınır ya da kısa yoldan sonuca yönelirsen, seni acemice oyundan başkasına sürüklemeyecek olan zorlama bir verim elde edersin.
    *oynarken sonuç peşinde koşmaktan, sonuç için çırpınmaktan vazgeç. gerçeklikleri dolgunlukla ve amaca uygunlukla oyna. canlı amaçlar seçerek bu biçim eylemi geliştirmeye çalış. çünkü aktörü sahneye çıkmada ve sahnede kalmada haklı olduğuna ikna eden ve inanmasını sağlayan, amaçtır.
    *amaçlar başlangıçta gövdesel olmalı ve eyleme dökülmelidir. örneğin; masaya gidip kalemi almak isterim; yoldan geçen adamın çantasını çalacağım vs. ilerleyen zamanlarda ise amaçlar psikolojik ve ilkel psikolojik olarak çeşitlenir.

    inanç ve gerçeklik duygusu
    *bir oyunun gerçek ve imgesel rolleri ile dekoru üzerinde her zaman içten dışa doğru inceleme yaparak işe başla. kendi gerçeklik duygunu tümüyle doyuruncaya ve kendi coşkularının gerçekliğinde bir inanç duygusu uyandırıncaya dek imgelenen bütün koşullarla eylemler içine yaşam kat. kısaca 'rolünü kendine haklı göster'.
    *gerçekliğin hatırı için gerçekliği abartarak oynamaya kendini kaptırma. soğukkanlı ve tarafsız olmaya çalış. sana, tiyatroda inanabileceğin kadar bir gerçeklik yeter.
    *oyuncu olarak sürekli kendini denetlemeli ve kendini inceleme eylemini sürdürmelisin. tabii bunu yaparken abartma; sadece gerçekliği bulmana yardım edecek kadar yanlışlık ara.
    *şunu unutma: seyirci, oyuncular gibi kusur bulucu değildir. tersine seyirci, her şeyden önce sahnede olup bitenlerin hepsine inanmak ister.
    *rolünün hepsini bir anda oynamaya kalkma. küçük gerçeklerin aracılığıyla kendine yardım ederek parça parça, bölüm bölüm yapmaya çalış. eğer yardımcı hareketlerinin her biri gerçeğe uygun olarak yerine getirilirse, o zaman eylemin tümü de doğru yönde serpilip gelişir.
    *bir eylem, bir hamlede hakkından gelinemeyecek kadar büyükse onu parçalara böl. eğer tek bir ayrıntı seni, yaptığın şeyin gerçekliğine inandırmaya yetmezse, inandırıcı daha büyük bir oyun alanına erişinceye dek başka ayrıntılar ekle.
    *rolünün önce gövdesel amaçlarını yerine getir; sonrasında ise psikolojik amaçlarını. zaten gövdesel hareketleri yaparken bir yandan da iç duygunu geliştirmiş olursun.
    *bir rolün ruhça ve gövdece yaşayışını yaratma sistemi olağanüstüdür. bu sistemde başarı, biricik büyülü eğer'lerle belirli durumlarda gizlidir.
    *eğer gövdesel eylemlerinin çizgisi düzgünse oyundaki bütün ayrıntılara dikkat edersin ve amacından sapman olanaksızlaşır.
    *eylemlerden daha önemli olan şey, eylemlerin gerçekliği ve senin bu eylemlere olan inancındır. gerçekle inancı bulduğun her yerde duygu ile deneyi de bulabilirsin.
    *trajik sahnelerde klişelere sığınıp kendini paralama! 'trajik hareketsizlik' diye bir gerçek vardır.
    *ince coşku duygularına ve güçlü trajik anlara gövdesel eylemler gerçeğinden geçerek yaklaşmaya çalış. dış gövdesel eylemlerin sırasını bozmadan, aksatmadan, bu eylemlere inanarak, ivmeden ve mantıklı olarak yaklaş.
    *bir trajediyi oynaman gerektiğinde coşkularını hiç düşünme. sadece o an ne yapman gerektiğini düşün ve bu gövdesel hareketleri gerçekleştir.
    *rolünü duygulara bağlama çünkü duygular bir yere bağlanıp kalmazlar ve bir seferinde elde ettiğin başarıyı diğerinde elde edemezsin. bu nedenle oynarken küçük birimlerden, iç amaçlarda imgesel buluşlardan ve gövdesel hareketlerden faydalanmaya çalış.
    *eğer bu tekniklerden faydalanırsan; yalnızca bir rolü yaratırken değil, aynı zamanda daha önce yaratılmış bir rolü yeniden yaşamaya kalktığında da coşkulara yaklaşmanın ne kadar önemli olduğunu görürsün. bu teknik yöntemler, daha önce yaşanmış duyguları anımsaman için gereken araçları verir ve bu da o duygunun sönüp gitmemesini, her defasında yeniden canlanabilmesini sağlar.
    *rolünü oynarken görünme; ol! sahici gerçeğe sahip ol; gerçeğin görünüşüyle yetinme. seyircinin sende gerçek bulduğu inancı ile yetinme; gerçek inanca sahip ol. seyirciyi sadece seyirci olarak değil, senin yaratıcı çalışmanın istenmeyen bir tanığı ve paydaşı olarak gör.
    *rolünü, gerçek yaşamdan titizlikle seçip aldığın ögeler üstüne kur. hiçbir şeyi toptan ele alma; gerekli olan neyse, sadece onu al. ne daha fazla ne daha az.
    *gerçeğin nazik akışını hiçbir şeyin engellemesine fırsat verme. bütün aşırılıkları, makinemsi oyun eğilimlerini aman vermeksizin kendinden söküp at. bu gereksizliklerin sürekli olarak yok edilmesi uğrunda göstereceğin çabandan özel bir eylem doğacak. o da şudur: yaptıklarının %90'ını kesip at.

    coşku belleği
    *rol yaparken içinde olup bitenler her zaman daha önemlidir. ancak kendi yaşamından doğan ve rolüne aktardığın duygular oyuna can verir. içten hız almadıkça bütün dışa dönük oyunlar biçimseldir, soğuktur, anlamsızdır.
    *önceden hazırlanmış dışa dönük bir biçim, aktör için korkunç bir tuzaktır. her defasında yeniden amacını belirle ve amacını benimseyince de gerçek coşkuya, gerçek eyleme kendini kaptır.
    *coşku belleğini güçlendir. önceki oynayışında hissettiğin duyguları anımsa ve sahnenin geri kalanı boyunca yol gösterici bir güç olarak kendini bu duygulara bırak.
    *eğer önceki duygularını hatırlayamıyorsan alıştırmanın gövdesel tasarısını oyna ve uyuyan duygularını uyandırıp harekete geçirmek üzere yeni imgesel ögeler ortaya kaymak amacıyla psiko-tekniğini kullan.
    *büyük sanatçılar doğanın fotoğrafını çekmezler; yapıtları kendi kişiliklerinin ürünüdür. doğanın onlara verdiği ise, kendi coşku belleklerinin ambarından aldıkları canlı malzemeye katılır.
    *yoluna bir defa çıkan esini yine yakalayacağım diye zamanını boşa harcama. o, geçen gün gibidir; çocukluk sevinçleri gibidir, ilk aşk gibidir; bir daha ele geçmez. gücünü, bugün için yeni ve taze bir esin yaratma yolunda kullan. bu esinin dünkü esinden daha az değerli olacağını sanman için hiçbir neden yoktur.
    *sahnede kendi duygularınla oyna ve hiçbir zaman kendin olmaktan vazgeçme. her zaman bir sanatçı olarak, kendi kişiliğin içinde oyna. kendinden kurtulamazsın. sahnede kendin olmaktan çıktığın anda, rolünü de gereğince yaşamaktan çıkmış; abartmalı oynayarak yanlış yola sapmışsın demektir. bu yüzden ne kadar çok oynarsan oyna, kaç rol alırsan al, kendi duygularını kullanma kuralından bir kez bile ayrılma. bu kuralı bozman demek; canlandırdığın kişiyi, bir rol için asıl yaşam kaynağı olan hareketli, canlı bir insan ruhundan yoksun bırakarak öldürmek demektir.
    *biricik tasan, coşku gerecine yaklaşma yollarını; ikincisi de rollerin için insan karakterleri, duyguları, tutkuları ve ruhlarından sayısız bileşimler yaratma yöntemleri bulmak olmalıdır.
    *bir yönetmen genellikle dekor gibi, ışık gibi, ses etkileri ve daha başka donatımlar gibi bütün maddesel araçlarını seyircinin aksine oyuncuları için yapar çünkü oyuncuların ilgisini sahne üzerine çekmeyi kolaylaştırmak amacıyla her çareye başvurur. sen de kendi duyuş ve düşünüş havana, amacına ve aynı zamanda dekoru yaratan öteki ögelere uygun gelecek elverişli bir mizansen ara. bunlar coşku belleğinin uyarıcılarıdır.
    *ilgini sahneye yönelt; salona ve salondakilere değil. sahne üzerindeki her şeye bakmayı, o şeyleri görmeyi, çevrende olup bitenlere uyarak kendini onlara kaptırmayı öğren. kısaca, duygularını uyandırıp harekete geçirecek her şeyden yararlan.
    *duygularına doğrudan varmaya çalışma. duyguyu duygu olarak düşünme; zihnini, o duyguyu geliştiren ne ise onun üzerinde topla ve deneyi oluşturan koşullar ne ise onların üzerinde dur. hiçbir zaman sonuçlarla işe başlama. sonuçlar, önceden olup bitenlerin mantıklı ürünü olarak, zamanı gelince kendiliklerinden belireceklerdir. bunu yaparken de tiradın köklerine, oyunun temel düşüncesine ulaşmaya çalış.
    acayip önemli: bu deney, coşkudan hareketle onun ilk uyaranına varma yöntemini gösterir. aktör bu yöntemi kullanarak istediği herhangi bir duyguyu istediği anda yineleyebilir, çünkü gelgeç bir duygunun izini, o duygunun ilk uyaranına kadar sürmek, sonra da o uyaranda yine duygunun kendisine ulaşmak elindedir.
    *güçlü ve kolaylıkla beliren bir coşku gerecin varsa (örneğin bir anıyı hatırladığında bir duygun gün yüzüne çıkıyorsa); o zaman bu gereci sahneye aktararak, üzerinde böylesine ezici bir izlenim bırakan, gerçek yaşamdan edindiğin deneye benzer bir sahneyi oynamak senin için zor olmayacaktır.
    *başkalarını incele; onlarla paylaştığın duygular kendi öz duyguların haline gelinceye dek, coşku yolundan, elinden geldiğince onlara yaklaşmalısın.
    *sanatsal coşkuların, başlangıçta yabanıl hayvanlar gibi ürkektir, ruhunun derinliklerine sinip saklanırlar. eğer kendiliklerinden çıkıp yüze gelmezlerse, peşlerinden koşarak onları bulmalısın. yapabileceğin tek şey onlar için hazırlayabileceğin en uygun tuzak üzerinde dikkatini toplamaktır. seni amacına ulaştıracak biricik yol da işte bu coşku belleğine yönelttiğin uyarıcılardır.

    duygu - düşünce alışverişi
    *kafan ne kadar dolu olursa olsun rolünün seni sürüklemesine izin ver ve bütün varlığınla rolüne sarıl. rolün seni sürüklemesine izin verirsen o zaman benliğin, rolün benliği ile kaynaşır ve başkalaşır.
    *sahnede birlikte oynadığınız kişiyle sürekli olarak duygu ve düşünce alışverişinde bulunun. karşındaki kişi oynamaya başladığında onun söylediklerini dinle ve sözün anlamını kavramak için çaba göster. yeniden kendi söz sıran gelinceye dek oynamayı bırakma; susarken de oynamaya devam et. oyundaşın, sözleri ile düşüncelerini her yineleyişinde sanki onu ilk defa duyuyormuş gibi dinlemeyi öğren. aranızdaki ilişki sonucunda oyununuz her defasında yeniden kurulsun.
    *çok önemli: gerçekte var olmayan varlıklarla çalışırken onların varlığına kendini inandırma ve hayali varlıklar yaratma. asıl önemli olan şey hayalet değil, senin hayalete karşı olan iç tutumundur. bu yüzden de kendine şu soruyu sor: "o varlık önümde belirseydi ne yapardım?" eğer dikkatini iç amaçların üzerinde yoğunlaştırmak yerine var olmayan bir şeyin varlığına kendini zorla inandırmaya çalışırsan bu yöntemi sahneye de getirirsin ve rol arkadaşınla arana hayali bir varlık yerleştirerek o hayali varlıkla birlikte oynamaya kalkarsın. özetle; gerçek kişilerin dışında ve de uzman denetçiler olmaksızın, ilişki kurma konusunda hiçbir alıştırma yapma.
    *seyirciyi psikolojik akustik olarak kabul et.
    *bir sanatçı nasıl enstrümanını kullanıyorsa sen de bakışlarını, kaşlarını, sesini, konuşmanı, sırtını, boynunu, kollarını, ellerini, parmaklarını, bacaklarını, yürüyüşünü, duruşunu ve kısacası yaratıcı donanımlarına dair her şeyini doğru kullanmalısın.
    *dinleyeceksen amaçlı olarak dinle; koklayacaksan iyice kokla; bir şeye bakman isteniyorsa, gözlerini tastamam kullan. ama bütün bunları gereksiz kas gerginliği olmadan yap. yani oynarken tam bir kavrayışa sahip olmaya çalış. rolünü her açıdan iyice kavra. çünkü öğrencilerin dikkat gücü; birbirleriyle ilişki kurma yetenekleri ve kavrayışta gösterdikleri enerji ve süreklilikle yargıya bağlanır.

    uyarlama
    *senin ilk görevin, kendini oyundaşına ayarlamaktır; seyirciye değil! özel sınırlar içinde yalnız yardımcı olarak kullanman gereken araçları, role yaptığın uyarlamaları, sadece kullanılmış olsun diye kullanarak yararsız hale getirme.
    *seyirciden aldığın tepkiler senin rolünü belirlemesin. örneğin; amaca gitmek için kullandığın rolünün seyirciyi güldürdüğünü fark ettiğinde o rolde abartıya gitme.
    *'ben sarsılmaz bir yürek gücü ile şu ya da bu amaca kesinkes ulaşacağım' demek yerine 'ben amansız olmak istiyorum' dememelisin. eğer bunu dersen; o zaman, gerçek duygularınla gerçek eylemlerin yok olur ve bunların yerini yapma, tiyatromsu, gösterişçi eylemler alır.

    hareket ettirici güçler
    *zihin ve dikkat, düş gücü, belli durumlar, amaçlar ve irade, hareket ettirici güçlerdir.
    *eğer bir rol karşısında coşkuların harekete geçerse duygularınla hareket edebilirsin. coşkular hemen karşılık vermeyecek olursa, o zaman, her şey olağan yoldan gelişir; önce belirli bir görüş saptarsın, bundan mantıksal bir biçim doğurursun ve ikisinin işbirliği sonucunda da iraden harekete geçer.

    kesintisiz çizgi
    *oyunu döne döne oku. yeni bir rolün en önemli noktalarını ancak çok nadir anlarda birden kavrayabilir ve bu kavrayışla coşup rolünün bütün ruhunu, bir duygu boyanmasında pek seyrek olarak yaratabilirsin. çoğunlukla, önce zihnin oyunun metnini parça parça kavrar, sonra usuldan usuldan coşkuların harekete geçer; derken, onlar da belli belirsiz istekler uyandırır.
    *rolünde ve sanatın her dalında kesintisiz bir çizgin olmalı. yani içinde duygular zaman zaman ölüp dirilmemeli. bir rolün sürekli bir varlığı ve kesintisiz bir çizgisi olmalıdır.
    *önemli: oyun yazarı, bize, oyununda ele aldığı karakterlerin yaşamından sadece birkaç dakikalık bir kesim vermektedir; sahne dışında olup bitenlerin çoğunu kesip atar. sonra, çoğunlukla, kuliste bulundukları sırada karakterlerinin başına neler geldiğini, sahneye döndüklerinde ise niçin o yolda hareket ettiklerini de bize hiçbir zaman bildirmez. sen onun söylemeyip boş bıraktığı yerleri doldurmak zorundasın. bunu yapmazsan, canlandırdığın kişilerin yaşantısından sadece birtakım kırıntılar, döküntüler sunmuş olursun seyirciye. rolünü bu tutumla yaşayamazsın; o yüzden rollerine uygun düşecek kesintisiz çizgiler yaratmak zorundasın.

    iç yaratıcı davranış
    *dış görünüşünü ve makyajını nasıl rolüne uygun hale getiriyorsan, iç hazırlığını da aynı özenle yapmalısın. son dakikada giyinme odasına gelmek yerine sahneye ilk girişinden üç saat önce gelmeli, kendini rolüne hazırlamaya başlamalısın. iç çalgının tellerini akort etmeli; anahtarları, tuşları, pedalları ve susturucuları gözden geçirmelisin.
    *ilk adım, kasları gevşetmektir. ikinci adım, uzakta duran bir nesne seçmek ve o nesneyi baz alarak kendi küçük dikkat çemberini oluşturmaktır. sonra gövdesel bir amaç seç ve canlandır onu. önce bir, sonra da başka imgesel öyküler kat. eylemini, inanmanı sağlayacak biçimde gerçeğe uygun hale getir.

    üstün-amaç
    *bir oyundaki bütün bireysel, küçük amaçların ve bütün imgesel düşüncelerin, duyguların ve eylemlerin, entrikanın üstün-amacını gerçekleştirmeye yönelik olmalıdır.
    *eğer oyun kötü bir oyunsa; üstün-amacı senin belirtmen ve derinleştirip keskinleştirmen gerekir. bunu yaparken, o amaca vereceğin adın çok büyük önemi vardır. bu amaç mümkün olduğunca insansal ve evrensel olmalıdır.
    *baştan sona bir eylem çizgin olmalı. eğer belirli bir hedef doğrultusunda düzgün şekilde ilerlemezsen parça parça güzellikler kalır elinde ve bütünün güzelliğinden bahsedemezsin. bir yöne giden eylem çizgin üzerinde oyunun üstün-amacına doğru oynamalısın. küçük çizgilerinin (yani sahnelerinin ya da cümlelerinin) hepsi aynı amaca yönelik ve ana akımın içinde erimiş olmalı.
    ------>->->->->->->->->->->->->---------------> üstün amaç
    son hedef: bütün bu sistemi öğrendiğinde rahat olacaksın çünkü sahnede ne yapacağını bileceksin. sahne üzerinde bulunmanın amacını fark edecek, eylemlerine güvenecek ve sahne üzerinde bulunmaya hakkın olduğuna inanacaksın. bu noktada esinden uzak hissetmek seni üzmesin. bu teknik açıdan iyiye ulaşma hedefli sistem, esin fabrikası değildir; ancak, esin için elverişli bir temel hazırlayabilir. bir düşün, yani esinin peşinde koşmaktan vazgeç. esini, mucize yaratan yerine doğaya bırak ve kendini, insanın bilinç alanındaki gizlerini denetlemeye ver. bir rolü yolun doğrusuna yerleştirirsen, o kendi kendine ilerler; giderek gelişir, derinleşir ve sonunda da esine erişir.

    bilinçaltının eşiğinde
    *sahnede beklenmedik şekilde gerçekleşen bir olayı rolünün içine yedirebilirsen ondan yardım görürsün. bu olay, seni, 'bilinçaltı eşiği'ne varan yola sokar. bu çeşit olaylar, canlı sesler çıkararak seni yanlışlıktan, yapmacıklıktan yine gerçeğe yönelmeye zorlar. bu çeşit anları değerlendirmeye çalış ve geçip gitmelerine izin verme.
    *bütün oyun boyunca bilinçaltını dolaylı yoldan etkileyecek uyarıcı bir güç vererek baştan sona eylem çizgisine katışan bilinçaltı etkinliğini oluşturan küçük amaçların bulunduğunu unutma.
    *karakterinden kendi kişiliğin içinde de söz et. içindeki bir kaynaktan alarak kattığın şeylerin hepsi varıp tam yerini bulacaktır. bu yüzden yeni bir rolü, kendi yaşamınmış gibi somut olarak ele alabilecek hale gelmelisin. rolüne karşı bu sahici yakınlığı duyarsan, o zaman, bilinçaltı çevresinde bulunan iç yaratıcı davranışına duygu aktarma olanağına kavuşur ve de hem oyunu hem de oyunun ana temasını anlarsın.

    unutma; tiyatro zor bir şey değil.
    olağan, doğal bir işi yapmak mı zor? yanılıyorsun. olağan olan şey kolaylıkla yapılabilir. doğada aykırı olan bir şeyi yapmak çok daha zordur. incele doğanın yasalarını ve doğal olmayan hiçbir şeyi yapmaya kalkma.

  • - sene 90. ventolin, güzel sanatlarda okurken bir denizcilik şirketiyle görüşür. kendisinden gemilere uygulanmak üzere logo tasarımı istenmektedir. öğrenci ventolin, ortalama bir ajansın çekeceğinin 5'te biri kadar bir rakam söyler, fiyatta hemen anlaşırlar. iki hafta sonra logoların sunumu yapılır, müşteri bayılır, teşekkürler eder. artık son aşama işin uygulanmasıdır. ancak müşteri bir daha aramaz, telefonlara da çıkmaz. sınavlardı, kızlardı derken aylar geçer. olayı çoktan unutan ventolin, msü'den karaköy iskelesine doğru yürürken bir nakliye gemisi görür. sunduğu logolardan biri, sanki beş yaşındaki bir çocuk bakarak tekrar çizmiş gibi, daha önce görüştüğü şirketin gemilerinden birinin bacasındadır. delirir, adamları allem eder kallem eder bulur, yakalarına yapışır, "ne iş bu?" der.

    konuya geliyorum:

    şirketin patronu, "ne kızıyorsun ya ventolin kardeşim?" der. "senin on liraya yaparım dediğin logoyu matbaacı yeğenime tarif ettim, bilgisayarda bir liraya çizdi. senin işini kullanmadık ki, ayıp oluyor ama."

    bu, mesleğimi ilgilendiren acı bir türkiye gerçeğiyle ilk tanışmamdır.