hesabın var mı? giriş yap

  • okulda bir arkadaş anlatmıştı böyle bir yöntemi. kız epey bir güzel. eleman çekingen bir fotoğraf öğrencisi. kızın uzaktan fotoğraflarını çekiyor. bunun için ciddi bir mesai harcıyor.
    günlerce, haftalarca kızın yolunu gözlüyor.
    bazen kar yağıyor, sırf onun beyazlar içinde bir kardelen gibi yükseldiği bir kare için bekliyor.
    bazen yağmur, fırtına hiç dinmiyor, eleman yılmadan bekliyor...
    en sonunda kızın çok güzel bir karesini yakalıyor. çok doğal ve kızın tüm güzelliği, fotoğrafa yansımış... eleman o kareyi çerçevelettirip hediye paketi yapıyor.
    kız bir gün okulda yürürken, tüm cesaretini topluyor ve karşısına çıkıyor.
    şaşıran kızla hiç konuşmadan elindeki paketi veriyor.
    kız paketi açıyor, kendi fotoğrafına bakıyor...
    bir süre sonra kız hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.
    "hiç kimse benim için böyle bir şey yapmadı" diyor...
    olayı dinleyenler, heyecanla soruyor;
    ee peki sonra, eleman kızla sevgili oldu mu?
    anlatıcı yanıt veriyor...
    bizim eleman çok çirkindi laa, kız kabul etmemiş...

    kıssadan hisse: önemli olan yarışmaktı...

    oha: 500 küsür favori ve 2015'in en beğenilen entry'lerinden biri olmuş. emeği geçenlere sevgiler.

  • cuma günleri bilişim sektörü için "read only" günüdür.

    sen kodunu cuma günü canlı bir sisteme entegre etme riskini alıyorsan, sonuçlarına da katlanırsın.

  • (bkz: kartal nebulası)

    gökbilimciler, teleskoptan aynı bölgeyi hem görünür hem de kızılötesi ışıkta fotoğraflamasını istemişler.

    " kızılötesi ışık, görünür ışığın yapamadığı bir şeyi yaparak toz ve gaz bulutlarının içine sızıyor. bu nedenle kızılötesi ışınla görülen sütunlar, sayısız yıldızdan oluşan bir denizin ortasında incecik duman kümeleri gibi duruyor. oysa 5 ışık yılı yükseklikteki bu sütunların içinde yeni doğmuş yıldızlar var. sütunların en tepe noktaları, bir kozmik patlamanın kabarcıklarında gezinir duygusu veren açık mavi alanlar, sert yıldız rüzgârlarıyla dövülüyor. belki de yıldızlara özgü bu hırpalanmanın bir sonucu olarak, en yüksek sütunun tepesindeki gaz birikintisi uçarcasına uzaklaşıyor. "

    ngt

    edit: sanal gezgin ' in uyarısıyla link düzeltidi.

  • kimseyi gaza getirmek istemem fakat kendi adıma söylemek gerekirse bir daha bonus card kullanırsam anamı avradımı yedi sülalemi ak gençlik siksin.

  • istisnasız her haftasonu canım anamla mezarının başında yaptığımız sohbetlerdir. yalnız ben konuşurum anam sadece dinler oğluna cevap vermez.

  • ne zaman ebeveynlik üzerine bir yazı yazsam bu konu hakkında danışma mesajları alıyorum. bazı yazarlar nasıl iyi ebeveyn olacağını, bazıları nasıl kötü ebeveyn olunmayacağını, bazıları ise ebeveynlik üstüne okuyabilecekleri kitap önerebilir miyim diye soruyor.

    ilk belirtmek istediğim husus ebeveynlik üstüne kitap okumayı önermediğim olacak. kitaplar, birçok detay üzerinden ebeveynlik için katı bir çerçeve çizerek ideal bir ebeveyn imgesini dayatıyor ve anne-babanın kaygısını arttırıyor bence. ideal anne baba yoktur. ideal anne babaya gerek de yoktur. yeterince iyi ebeveyn diye bir kavram var. çocuğun duygusal ihtiyaçlarını okuyabilmek ve bu ihtiyaçları karşılamak doğrultusunda onunla eşgüdüm içinde olmak yeterli ebeveynliğin en önemli adımı.

    çocuğun sevgiye, şefkate, dinlemeye, dinlenilmeye, sınıra ya da özgürlüğe ihtiyacı olabilir. bunların hepsi zaman zaman beliren ihtiyaçlar. bir an gelir serbest bırakmanız gerekir, başka bir anda ise sınır ve kapsanmaya ihtiyaç duyar çocuk. bu, çocukla kurulan ilişki geliştikçe gelişen bir eşgüdüm halidir. bazen sözel bazen davranışsal bazense bilinçdışı düzeyde etkileşimler bu eşgüdümü belirler.

    buradaki kritik noktalardan biri ebeveynin kendi kişilik yapılanması. kimse kendisinden öte bir ebeveyn olamıyor aslında. bu da şöyle bir anlam içeriyor, sert köşeleriniz, sivri uçlarınız varsa bunlar çocuğa hasar verebiliyor. insan ilişkilerinde belirgin sorunları olan kişiler, profesyonel destek almalı ki bu kenarlar, köşeler törpülensin ve çocuğa batmasın.

    bunun dışında, kişilik özellikleri, ebeveyn ve çocuğun özgün yanları, ilişkiyi de özgün kılan unsurlar. iyi ebeveynlik ile ilgili tanım yapmak bu yüzden zor. ama bazı kritik noktaları her ebeveynin dikkate alması gerekir.

    * çocuğu sevdiğinizi belli edin. o anlar sevdiğimi demeyin. sarılın, öpün, saçlarını okşayın. özellikle de oğlan çocukları cinsiyetçi tutumlar nedeniyle bunlardan daha fazla mahrum kalıyor. her çocuğun temel ruhsal ihtiyaçlarının başında sevgi görmek gelir. kız ya da oğlan, bunu ihmal etmeyin.

    * çocuğa psikolojik, sözel ya da fiziksel şiddet uygulamayın. düşünün ki bir kabahat işlediniz, örneğin işinizde bir hata yaptınız ve patron gelip size tokat attı. ne hissedersiniz? aşağılanma, utanç, öfke... işte çocuğa şiddet uygularsanız o da bunları hissediyor. yoksa çocuğa hiç kızılmaz, çocuk uyarılmaz, kural konulmaz diye bir şey yok. yeter ki çocuğu korkutup ezmeyin.

    * okuma yazmaymış, matematikmiş, piyanoymuş, baleymiş. bunlar teferruat. zekası normal sınırlar içinde olan her çocuk okumayı öğrenir. zeka ve çalışma kapasitesi ile de ders başarısı elde eder. ortaokuldaki sınıf arkadaşlarım içinden en başarısız olanı nalbur dükkanları açıp parayı buldu, cannes senin majorca benim geziyor. en başarılı olan ne oldu derseniz, işinden gece vakti çıkabilen bir beyaz yakalı.

    * çocuk yetişkin olmamış bir insan. yetişkin olmayışı onu kaale almayacağınız ya da konuşulanları anlamayacak anlamına gelmiyor. henüz dünyayı erişkinler kadar tanımadığı için onun yerine karar almanız gerekecek elbette ama bu onu hiçe sayarak davranmanız anlamına gelmez. özgür bırakın, doyduğunu, neyi ne kadar yemek istediğini o bilsin; öte yandan sınır da koyun, zararlı olacak gıdayı da sizin koyduğunuz sınırla yemesin.

    * çocuğunuzu dinleyin, hem onun kim olduğunu öğrenmenize yardım eder hem de duygusal bağınız güçlenir.

    * çocuğunuz canınız ama sizin parçanız, kolunuz, bacağınız, sizin bir temsilciniz değil, o ayrı bir insan. ne sizin olamadıklarınız olacak ne de yapamadıklarınızı yapacak; sizin küçük kopyanız da değil ki sizin yolunuzdan gidecek. onu kendinizden ayrı bir insan olarak kabul etmek konusu üstüne oturup düşünün ara ara.

    ebeveyn olmak insan olmak demek, insan olmak hata yapmak demek, bu saydıklarım içinde de zaman zaman yapamadıklarınız, ihmal ettikleriniz, unuttuklarınız olacak.
    olsun. yeter ki dönüp kendinizi değerlendirin, emin olamadığınız noktada güvendiğiniz insanlara fikir danışın. hata yaptıysanız farkına varın ve devamını getirmeyin. çocuklar düşündüğünüzden daha dayanıklı ve esnek canlılar, yaş ilerledikçe katılaşıp esnemekte zorlanıyor insanoğlu. bir çocuğun yaşam koşulları olumlu hale gelince öyle hızlı düzeliyor ki ruh hali, çocuk psikiyatrisinde çalışırken bunu görüp hem şaşırmış hem de mutlu olmuştum. hatalar hepimiz için, yeter ki görüp düzeltmeye meyledelim, ve böylece çocuklarımız mutlu, huzurlu bir çocukluk geçirebilsin.

  • izmir'de 1800 tl'ye hatta 1600 tl'ye de razı olan tipler olabilir mesela. çok şaapmamak lazım. üniversiteyi uzatmadan bitirmiş, 1 dönem erasmus programıyla yurtdışında eğitim almış, ingilizce'yi iyi bilen, fransızca öğrenen, sektörün istediği bilgisayar programlarının daha fazlasını bilen ve sertifikalarına sekörün lider kuruluşu tarafından sahip olan, stajını sorunsuz halletmiş, yazları da okuduğu bölüme pratik tecrübe sağlamak için dönemsel olarak çalışmış, zorunlu askerlik hizmetini tamamlamış bir turizm işletmeciliği mezunu olarak söylüyorum bunu.

    asgari ücretin 1000 tl olduğu ülkemde bana hala 1000-1300 tl arası maaş teklif ediliyor. genellikle haftasonu izni yok, haftalık izin yok, yıllık izin yok, 10-12 saat arası çalışma, gece shiftleri ve düzensiz bir hayat da cabası.

    2000 tl, izmir için çok iyi bir maaş. düşünün ki 'razı' olduğum halde alamıyorum ben bu maaşı.

    ne diyelim; bu boktan sistemde bölümü ne olursa olsun üniversite mezunlarına hala asgari ücret teklif edenler utansın.

  • + beyler bulaşık sırası kimdeydi??
    - oldukça anlamsız bir soru...
    + lan çöpü de dökmemişsiniz??!
    - çöpün özü aslında biziz...
    + yapacağınız işi sikiim ben gidiyom!!12

  • 3 ay önce falandı, çocukları uyuttuk hanımla, film izlicez diye oturduk tvnin başına ama çocuklu aileler bilir, bu keyif öyle her zaman denk gelmez. neyse tam filmi seçtik başlicaz, mesaj geldi bana. kim dedi hanım, bu saatte? bilmem dedim bildirimdir falan... bak bakalım dedi, baktım;

    -babam öldü.

    aradım hemen, neredesiniz dedim, hastanedeyiz dedi. kim var yanında dedim, ablam falan dedi... geliyim mi dedim, yok gelme yarın cenazeye gel ama dedi. elbette dedim. ertesi gün cenaze namazına yetişemedim, geç kaldım. defnedilirken yetiştim mezarlıkta, baktım toprak atılırken o mezarın basında duruyor. ağlamıyor, sadece izliyor olup biteni... gittim yanına, kardeşim dedim, arkasını döndü. sarıldık. orada ağlamaya basladı. ağladık...

    ben bu adamı 20 senedir tanıyorum. son 10 senedir en fazla 7-8 defa görüşmüşüzdür ama her görüştüğümüzde 20 sene önce ki muhabbetimiz devam eder. güleriz eğleniriz anlatırız dertleşiriz... yani dostluk dediğiniz öyle birbirini aramayınca bozulan bir mevzu değil. dostluk yürekte. yürek aynı kalırsa dostluklar da bozulmuyor, istersen 300 yıl görme, dostun seni tanıyor biliyor seviyor... değişmesin yüreğiniz, gerisi 10 sene sonra aramıs falanı filanı önemli değil.

  • %100 çalışan bir tekniği açıklıyorum.

    kız denizde yüzüyor diyelim hemen ağzınıza bir sigara koyup sigarayı ıslatmadan suya girin. çenenize kadar suya batın, kıza usulca yaklaşıp

    -pardon ateşiniz var mı diyin

    kız o dakka size vermezse gelin beni bulun

    (bkz: at fav'a bekle)