hesabın var mı? giriş yap

  • yurtdisinda ozellikle avrupa'da yasayip irkcilik vs. gibi sorunlardan donenlere hayirli olsun oncelikle. ancak duruma gecici bir donem olarak bakmalarini tavsiye edecegim keza avrupa'da o kadar egitimi tamamlayip ya da is deneyimi edinip cebine koymus bunyeyi turkiye'de harcatmazlar. onlar dedigim de suan ki global is dunyasi. artik linkedindi facebooktu is dunyasi an be an birbirine bagli durumda. bu donen arkadaslar mutlaka cok guzel teklifler alir ve baska bir ukeye yelken acarlar goreceksiniz.

    fransa'da bir sene yasadim. birinci senenin sonunda kosa kosa turkiye'ye geri dondum. tonlarca nedenim vardi. o donem cok mantikliydi verdigim karar bana gore. ama aylar sonra bir gun fransa'daki baglantilarim araciligiyla nijerya'da bir is teklifi aldim. (kontrat inanilmaz cazipti) ve "hadi bir sans daha" dedim. neden olmasin ?! 4 sene afrika'nin ardindan son 1,5 senedir de abd'de yasiyorum. hersey tikirinda simdilik. boyle de devam eder umarim.

    dunyada cok fazla ulke var. bir iki ulkede umdugunu bulamayip koyune donmek bana cok kolaycilik gibi geliyor. sonuna kadar denemek lazim. denemek lazim ki 70 yasinda bir gun oturup maziye baktiginda "ah be keske biraz daha sabir etseydim" demeyesin. cunku pismanligin caresi yok. ama suan denemek bedava. en fazla koyune bir kac sene sonra donersin...

  • telefona bakacağım diye önündeki araca dalmış şofördür. birilerinin canını almadan işten çıkarılması isabet olmuş. hem cana hem de devlet malına kasıt var, savunulacak bir tarafı yok, yaptığının bedelini ödemiş.

  • atatürk musul'u ve 12 adayı bırakmamıştır. 12 adalar, cumhuriyet kurulmadan çok önce uşi antlaşmasıyla italyanlara trablusgarp yenilgisiyle "geçici" olarak bırakılmıştı. bunun geçici olmasının nedeni adalardaki italyan işgalinden ileri gelmektedir. 10 şubat 1947 paris'te imzalanan barış antlaşması ile oniki ada, sadece adalarda oturanların çoğunluğunun rum olduğu gerekçesi ile yunanistan'a verildi.

    musul ve kerkük'e gelince, lozan'da türk tarafı musul, kerkük ve halep için epeyce diretmiştir. netice alınamadığından konferans ikinci bir defa daha toplanmak üzere dağılmıştı. ikinci kez toplanan konferansta da ingilizler ikna edilemedi bu demek değil ki türk tarafı da ikna oldu. konu daha sonra milletler cemiyeti'nde konuşulmak üzere rafa kaldırıldı. ancak diplomatik yönden zayıf olan yeni cumhuriyet bu konuda daha fazla diretemedi. ingiltereyle devletlerarası boyutta 1925 yılında musul ve kerkük’te hak iddaası sürdürüldü. hatta iki devlet savaş pozisyonu bile almıştır. ancak ne hikmetse, aynı tarihlerde şeyh sait isyanı patlak vermişti. ordunun mobilizasyonun önemli bir kısmı bu isyanı bastırmak için harcandı. ingiltere türkiye’ye ırak petrollerinden 25 yıl boyunca %10 pay teklif etti ancak yeni kurulan devletin nakit ihtiyacı ağır bastığından, türkiye bunun yerine 500 bin sterlin nakit para alarak musul ve kerkük’den vazgeçti.

    olayın atatürk'le veya ismet paşa'yla bir alakası yoktur. uluslararası ilişkilerde basit bir kural vardır; ekonomik ve askeri olarak bağımsızsanız yayılabilirsiniz. bundan ötesi irredantist hayalperestliğe girer ve toplumlarda tramva yaratır. (bkz: yeni osmanlıcılık) bu tür olaylarda kişilerin karizmasına ya da kültüne bakmak yerine kurumların işlevlerine, içinde bulunduğu duruma, açıkçası devlet aygıtının ne kadar "muktedir" olduğuna, yine o şartlar dahilinde bakmak çok daha faydalı olacaktır.

    edit: adaların bırakılması konusundaki tarih karışıklılığı düzeltilmiştir. radmard ' a teşekkürler.

  • almanya'dan yıllık izne gelen akrabalarımızın benim yaşlarımdaki çocuğuyla birlikte (11-12 yaşlarındaydık) batıkent'ten demetevler'e -lunaparka- gitmek için bindiğimiz dolmuşta yaşamıştım benzer bir olayı. (aslında buna olay bile denemezdi, o zamanlar henüz olric yoktu, hava raporlari da günlük bültenlerden sonra okunmuyordu. henüz durum, bugünkü gibi açik ve seçik, bir bakima da belirsiz değildi..)

    hatırladıkça gülerim. almanya'dan gelen arkadaşımla ben en önde oturuyorduk. arkadan biri omzuna dokunup, "şu parayı uzatır mısın?", diye sordu. çocuk büyük bir ciddiyetle parayı uzatan adama dönüp, "ben burada çalışmıyorum." dedi. kimse böyle bir cevabı beklemiyordu tabii. çocuk taviz vermez bir tutumla bir zırh gibi duruyor, görevi olmayan bu işi yapmayı şiddetle reddediyorurdu. parayı uzatan adam bir şeyler eveleyip gevelemeye başladı ama ben iki büklüm olmuş kahkaha atmakla meşgul olduğum için gerisini pek hatırlamıyorum.