hesabın var mı? giriş yap

  • hayatta yanlış hiçbir şey yoktur. ne olduysa, olması gerektiği için olmuştur.

    aşkınız karşılıksız kaldıysa, kesin gözüyle baktığınız iş olmadıysa, beklediğiniz para gelmediyse... derin bir nefes alın ve bilin ki buradan öğreneceğiniz bir şey var.

    diyelim paranız yok ve dostlarınız bir bir gidiyor hayatınızdan; o an buna üzüldünüz haliyle. ama ya paranız olsaydı ve o insanlar dost postuyla hayatınızda kalmaya devam etseydi?

    o iş olmadı belki ama ya olsaydı ve sonraki -daha iyi- olanını kaçırmış olsaydınız?

    ya da belki daha kötü bir işe girip, hayatınızın aşkını tanımasaydınız?

    hep küçük resme bakıyoruz, içinde boğuluyoruz.

    çok basit bir şey söyleyeceğim, lütfen kalbinizin bir köşesinde dursun:

    hayata izin verin!

    bırakın napıcaksa yapsın. sonra karar verirsiniz iyi mi kötü mü diye...

    çok sevdiğim bi hikaye var bununla ilgili:

    köyün birinde bir yaşlı adam varmış. çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş. bir sabah kalkmışlar ki, at yok. köylü ihtiyarın başına toplanmış: “seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

    ihtiyar: “karar vermek için acele etmeyin” demiş. “sadece at kayıp” deyin, “çünkü gerçek bu. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

    köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “babalık” demişler, “sen haklı çıktın. atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”

    “karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”

    köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. köylüler gene gelmişler ihtiyara. “bir kez daha haklı çıktın” demişler. “bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. ihtiyar “siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

    “o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı. gerçek bu. ötesi sizin verdiğiniz karar. ama acaba ne kadar doğru. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”

    birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. köyü matem sarmış. çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

    köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”

    “siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor.”

    lao tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
    “acele karar vermeyin. hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar; aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken, başkası açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

  • izmir'in gelişmişliğini gösterir. çünkü kadınlarımız cesur ve bilgili bu yüzden aile içinde şiddet gördüklerinde gidip polise, mahkemeye ve derneklere şikayet edip, yardım isteyebiliyorlar. bu yüzden şiddet oranları yüksek çıkıyor. doğu ve güneydoğu da ise kadınlar cehalet, korku, çaresizliki gelenek ve diğer nedenlerden dolayı şiddet gördüklerinde bunu aile dışında kurumlara (polis, mahkeme vb) anlatamıyorlar. kadına şiddet türkiye'nin doğu bölgelerinde daha çok yaygındır, ancak şikayet etme belirli bir bilinç gerektirdiği için batıda yaygındır. bundan dolayı resmi istatistiklerde batıdaki oranlar yüksek çıkıyor.
    önüne her gelen istatistikleri yorumlamaya kalkarsa da yukarıdaki gibi cahil ve saçma yorumlar ortaya çıkıyor.

  • diger ulkelere kiyaslama yapin diyen mallara soyluyorum;

    ***senin cari acigin var mi? hatta bu cari acik gsyih'nin yuzde 7'si mi? (ve hatta gelismekte olan ulkelerde durumu en kotu olan turkiye mi degil mi? (bak bakalim ustune oturdugun sicak para bu acikla sana neler yapabilir?) (ustune oturdugun para giderse yurt disindan aldigin mallarin yarisini alamaz hale gelirsin demek bu grafik)

    ***sen bu acigi, uretimi arttirarak mi yoksa sicak parayla mi finanse ediyosun? (uretim artsa issizlik azalir di mi)

    ***dolar' daki 10 kurusluk her artis, yilda ozel sektore ekstra 10 milyar dolarlik borc yuku getiriyor mu getirmiyor mu? (gelismekte olan ulkeler arasinda en fazla faiz odemesi yapan dolayisiyla basit bi sebep sonuc iliskisi kullanarak, piyasada en az rekabetci sartlarda borc bulan ulke turkiye mi degil mi?)

    ***akp 11 yilda uretim ekonomisi uzerine mi calisti yoksa sicak para ekonomisi uzerine?

    ***eger uretim ekonomisi uzerine calistiysa, neden issizlik daha da artti ve bonus; neden gelir esitsizliginde dunya rekorlari kirmaya basladik?
    -akp'nin son 11 yilda sifirdan yarattigi kac tane dolar milyarderi vardir? bu cumhuriyet tarihi' nde bir rekor mudur degil midir? bu size gelir esitsizligini hatirlatmaz mi? (gelir esitsizliginin en onemli gostergelerinden biri gini)

    ***borc stogunun gsyih' ya oranini verirken neden bu kiyaslamayi gelismekte olan ulkelerle yapmak yerine gelismis olan ulkelerle yapiyorsunuz? yoksa onlarin karnesini baktiginizda(brezilya, cin, rusya vs vs), turkiye'de yaratilan ici bos-insaat odakli-ekonomi mucezisi' nin farkina mi variyorsunuz? uykunuz mu kaciyor?

    ***ulkenin borc stogunu karsilastirirken neden uzun ve kisa donem borc stoku diye ayrima gitmiyorsunuz? dediginiz gibi 3000 lira kazanirken (diyelimki 10000 lira borcunuz var), gelecek ay 9000 lira odemek zorundaysaniz, sizin uykunuz kacar mi kacmaz mi? ve siz hala borc yigidin kamcisidir, kariyi satar onumuzdeki ay 9000 lirayi kapatiriz mi diyorsunuz?

    ben size kizamiyorum bile artik. okumaktan, arastirmaktan acizsiniz. su linklere tiklamayacaginiz bile. ve o hep akp kaliplariyla yatip kalkicaksiniz.

    fatality bonus: turkiye 1990 larda dunya'daki en buyuk 16. ekonomiydi. bugun 17. olmasiyla ovunmeyin tasaklarinizi keserim.

    edit: bazı densizler, türkiye'nin dünya ekonomisindeki sırasına kanıt göstermediğim için mesnetsiz konuştuğumu söylemiş. (mavi ekran verdim bu arada) (112 tane link var entry'de ve hala benim kafadan attığımı söyleyebiliyor ???????????)

    neyse, biz yılmadan devam edelim.

    http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/152005.asp

    o zamanlardan bir haber. 1997'de türkiye dünyanın en büyük 16. ekonomisi kısmına dikkat!!

    edit 2: bir çok arkadaş sıcak para ile cari açık arasındaki ilişkiyi öğrenmek istemiş. güzel bi başlıkla anlatmaya çalışıcam. bizlerden ayrılmayın. =)

    edit 3: entryi duzenleyen ve insanlarin(!) okuyabilecegi bir formata sokan ntpl'e cok tesekkur ediyorum.

  • bu güzel günleri yaşıyorsak bunun en büyük paylarından biride rahmetli mustafa cengiz başkan sayesindedir. zamanında fatih terim şov amaçlı canlı yayında irfancanıda istiyorum viscayıda istiyorum diyip rahmetliyi kamuoyunun önüne atmıştır. buna karşılık mustafa cengiz mesele irfancanı almaksa yazarım bir çek hepsini alırım ama ben bunu takımıma yapamam ben galatasarayın geleceğini çöpe atamam diyerek tüm linçlere rağmen hep takımının geleceğini düşünmüştür. bugün ne kadar doğru bir karar verdiğini tekrardan anlıyoruz. ruhun şad olsun güzel insan.

  • kimse büyük konuşup yazar arkadaşa akıl vermesin bence. bu kalp öyle bir orosbu ruhlu ki kilitlendimi boku yiyorsun. kendini kandırıp türlü türlü bahaneler ile avutuyorsun.

    çok geçmiş olsun kardeşim inşallah tez zamanda düşündüklerin ya da iç sıkıntın yanlış çıkar.

    lütfen güzel sevenler üzülmesin allahım, bu gece sana dua edeceğim

  • ben de şeker kullanmıyorum. keşke kilosu 300 lira olsa. çay içmem mesela o da 900 lira olsun. zaten benim dinime göre de bu ikisini kullanmak haram. içenlere yazıklar olsun..

  • belçika'da yasiyorum. esek gibi calisiyorum , maasimin 40% direkt gelir vergisine gidiyor. 14% gibi kdv olarak yine vergiye gidiyor. 6% sabit vergiler desek , maasimin 60% devlete gidiyor. bu adamlar 3.5 milyon euro'nun kaynagini gosteremiyorlar. benim gibi vergi versmis olsalar 2 milyon vergi veriyor olacaklardi.

    helal olsun alman polisine. iyi olmus.